Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın Öğretisi
Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel
İsimler)-10
Allah’ın en
güzel isimleri olan doksan dokuz ismini açıklamaya devam
ediyoruz.
49-MECÎD
Allah'ın en güzel isimleri olan
"Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Mecîd'dir.
Sözlükte “asil,
şerefli ve seçkin olmak” anlamındaki mecd (mecâde) kökünden türeyen mecîd
“asil, şerefli, cömert olan” demektir.
Genellikle
âlimler, mecîd ismini Allah Teâlâ’nın zâtına ve sıfatlarına yönelik olmak üzere
iki açıdan yorumlamışlardır. Zâta yönelik yorum O’nu acz ve eksiklikten, yani
yaratılmışlık özelliklerinden berî ve münezzeh tutmayı, fiillerine yönelik
yorum da lütuf ve ihsanının çok olduğunu belirtmeyi amaçlamıştır.
El-Mecid ismi
şerifinin iki manası vardır. Birinci manası, cömert ve ihsanı çok olandır.
İkinci manasıysa, şan ve şeref sahibi demektir.
El Mecid, Şanı
yüce ve kadri büyük, zatı şerefli, işleri pek güzel, nimeti ve ihsanı hudutsuz,
azamet, şeref ve hakimiyeti sonsuz olan, sonsuz şeref sahibi anlamına
gelmektedir.
Allah Teâlâ,
her türlü eksikliklerden yücedir. Şânı büyüktür. Lütuf ve keremi çoktur. Her
türlü övgüye lâyıktır. Affı, ihsânı, rahmeti ve yardımı sonsuzdur. Nimetleri
saymakla bitmez.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde
bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
"Arş’ın
sahibidir, şanı yüce olandır." (Bürûc Suresi 15. Ayet)
"...
Kuşku yok ki O, her tür övgüye lâyıktır, şanı pek yücedir!” (Hûd Suresi 73.
Ayet)
"
Şu muhakkak ki rabbimizin şanı çok yücedir;..." (Cin Suresi,3.Ayet)
Yüce Allah'ın el-Mecîd ismi¸ Kur'an-ı Kerim'de iki âyette¸ bizzat Kur'an'ın sıfatı olarak da zikredilmiştir. "Hayır¸ o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kur'an'dır." (Bürûc suresi 21.Ayet)
Yine bir başka âyette de el-Mecîd¸ Kur'an'a nispet edilmiştir:
"Kâf. Şerefli Kur'an'a andolsun…"Kâf¸ 1.Ayet) Kur'an'ın el-Mecîd olması¸ el-Mecîd olan Yüce Allah'ın sözlerinin bir toplamı olmasındandır. Bu sebeple Kur'an-ı Kerîm¸ İslâm dininin en önemli unsurlarından birisidir.
50-BÂÎS
Allah'ın en güzel isimleri olan
"Esmaü'l-Hüsnâ"’ dan biri de el -Bâîs'dir.
Sözlükte
“harekete geçirmek, bir tarafa yöneltip göndermek, bir işle görevlendirmek;
uykudan uyandırmak, diriltmek” gibi manalara gelen ba‘s kökünden türemiştir.
Esmâ-i hüsnâ’dan biri olarak daha çok “ölüleri dirilten” anlamında kullanılır
El
-Bâîs : Peygamberler gönderen, mahlukatı, ölümünden sonra
ahirette yeniden dirilten demektir.
Allah
öldükten sonra insanları diriltendir. Allah kullarını gafletten uyandırmak için
onlara peygamberler gönderen, elçilerle ve gönderdiği kitaplar ile ruhları uyandıran, kıyamet gününde ahiret
hayatını başlatmak üzere ölüleri dirilten ve kabirlerinden çıkararak, yeniden
hayata döndürendir.
El
-Bâîs isminin bir tecellisini bahar mevsiminde görmekteyiz.
Kışın ölen çiçekler, bitkiler, ağaçlar ve bir kısım hayvan türleri; baharın
gelmesiyle diriltilir, hayat bulur. Bir bakarsınız; çiçekler açmış, rengarenk
boyanmış, yeryüzü şenlendirilmiştir. İşte bütün ölü çiçeklerin canlanması,
El-Bâîs isminin tecellisiyledir.
Ba’s,
yani öldükten sonra diriliş, gerçekte ‘kabir âleminden mahşere çıkış’ demektir.
Doğum, anne karnından dünyaya gelişin ismi, ölüm dünyadan kabre göçüşün ismi
olduğu gibi, ba’s da kabirden mahşere çıkışın ismidir.Yani ba's yeniden
diriltmektir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde
bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
İnsan:
“Ne yani, ben öldükten sonra yeniden diriltilip kabrimden çıkarılacak mıyım?!”
der. O insan, daha önce hiçbir şey
değilken bizim kendisini yarattığımızı hiç düşünmez mi?
(Meryem Sûresi,66, 67.Ayetler.)
"(İşte
o zaman:) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahmân'ın vaad
ettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler! derler." (Yâsîn
Suresi 52. Ayet)
"Kendi
yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri
kim diriltecek?» diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü
O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir."(Yâsîn Suresi 78-79. Ayetler)
Ölüden
diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O
canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız. (Rûm
Suresi 19. Ayet)
"And
olsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve
inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir
Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki
daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler." (Âl-i İmrân Suresi
164. Ayet)
"İnsanlar
bir tek ümmetti. Allah peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi;
insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla
birlikte hak Kitaplar indirdi..." (Bakara Suresi 213. Ayet)
51-ŞEHÎD
Allah'ın en güzel isimleri olan
"Esmaü'l-Hüsnâ" ‘dan biri de eş -Şehîd'dir
Eş-Şehid
Her şeyi bilen ve gören.
Eş-Şehid
Her yerde hazır ve nazır olandır.
Eş-Şehid
Her şeyi anında gören, her şeye şahit olan demektir.
Allah’ın
ismi olarak Şehid, kendisinden hiç bir şey saklanamayan, her şeye şâhid, ve hiç
bir şeyi unutmayan demektir.
Allah,
hayır olsun şer olsun, gizli olsun açık olsun her şeyin Şehîd’i, en büyük
şahididir.
Allah,
mutlak surette herşey’i bilmesi bakımından Alîm’dir. Olayların ç yüzünü bilmesi
yönünden Habîr’dir.(Haberdardır). Dış
yüzünü bilmesi yönünden de Şehîd’dir.(Tanıktır).
Allah
ezeli ve ebedidir. Mutlak olan tek varlıktır. Zamana ve mekana bağımlı
değildir. Bu nedenle geçmiş ve gelecek kavramları Allah katında birdir. Allah
geçmişte olan bütün olayları da gelecekte olacak olanları da bilir.
Kainatın ilk yaratıldığı andan itibaren, yok
olacağı kıyamet gününe kadarki son ana kadar her şeye şahit olandır. Yaşanan
her olayı, yapılan her davranışı ve konuşmayı bilir. Allah katında gizli olan
hiçbir şey yoktur. O’nun için gündüzün aydınlığı da gecenin karanlığı da
birdir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde
bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
"De
ki: "Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kâfidir. O,
kullarını çok iyi bilip görmektedir." (İsrâ Suresi,96. Ayet)
"İşte
Allah, görünmeyeni de görüneni de
bilendir, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir." (Secde Suresi 6. Ayet)
"Allah
onların hepsini dirilttiği gün, kendilerine işlediklerini haber verir; Allah
onları bir bir saymıştır, fakat kendileri unutmuşlardır. Allah her şeye
şahittir." (Mücâdele Suresi, 6. Ayet)
"Göklerde
ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu
yerde dördüncüsü mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı
mutlaka O'dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa
bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara
yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir."
(Mücâdele Suresi,7. Ayet)
"
(Ey Muhammed!) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan
oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona
daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde, ne de gökte, zerre
ağırlığınca, (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey
Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i
Mahfuz'da yazılı)dır." (Yûnus Suresi 61. Ayet)
"...Şüphesiz
Allah her şeye şahittir.(Tanıktır) (Hac Suresi, 17. Ayet)
52-HAK
Allah'ın en
güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el -Hak'dır
Hak, “bizzat ve
sürekli olarak var olan, gerçekliği mevcut bulunan, varlığı ve ulûhiyyeti
fiilen tahakkuk eden” manasına gelir
El-Hakk
Ahirette hakkı batıldan ayıran, hak sahiplerine haklarını zalimlerden alıveren.
El-Hakk Varlığı
hiç değişmeden duran. Allah Teâlâ, varlığı ve ilâhlığı kesin olan, inkârı
mümkün olmayandır.
Hakk, varlığı
hakikî bulunan zâtın ismidir. Yani, varlığı daima sâbittir. Allah Teâlâ’nın
zâtı, yokluğu kabûl etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabûl etmez.
Hakikaten var olan yalnız Allah’tır.
Tartışmasız ve
şüphesiz olan gerçeğe hak denir. Allah’ın hak olması, onun varlığının kesin
olmasıdır. Allah-u Teâla Hakk’tır ve hakkın ta kendisidir. Varlığı zaruri,
yokluğu asla düşünülemeyen, hem ezeli hem de ebedi olandır.
Allah’ın zâtı
hak olduğu gibi O’ndan gelen ve O’na rücû eden her şey de haktır; ayrıca
emrettiği ve yasakladığı hususlar uyarınca hareket etmek de kullar için haktır
yani gereklidir
Fizik
âlemindeki bütün değişmez kanunlar, Hak isminden bir tecelli taşırlar.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde
bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
"Çünkü
Allah, hakkın ta kendisidir. O’nu bırakıp da taptıkları ise batılın ta
kendisidir. Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür." (Hac Suresi, 62. Ayet)
De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz
batıl, yok olmaya mahkûmdur.” (İsrâ Suresi 81. Ayet)
"...Allah'ın
apaçık hak olduğunu bileceklerdir." (Nûr Suresi 25. Ayet)
De
ki: "Gerçek Rabbinizdendir." (Kehf Suresi 29. Ayet)
"Çünkü
Allah, hakkın ta kendisidir; O'ndan başka taptıkları ise hiç şüphesiz bâtıldır.
Gerçekten Allah çok yüce, çok uludur." (Lokman Suresi 30. Ayet)
"Gerçek
hükümdar olan Allah yücedir..." (Tâ-Hâ Suresi 114. Ayet)
"İşte
O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Hak’tan sonra sadece sapıklık vardır.
O hâlde, nasıl oluyor da (Hak’tan) döndürülüyorsunuz?" (Yûnus Suresi 32.
Ayet)
"Sonra
insanlar gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülürler. Bilesiniz ki hüküm yalnız
O'nundur ve O hesap görenlerin en çabuğudur." (En’âm Suresi 62. Ayet)
Aynı
şekilde, bir insan, Allah’a ‘ilâhî fermanın bildirdiği gibi’ inanıyorsa, bu
inancı haktır. Bunun dışındaki inançlar bâtıldır; çünkü hakikate zıttırlar.
53-VEKÎL
Allah'ın en
güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" ‘dan biri de el Vekîl'dir.
Sözlükte
“işinin görülmesini başkasına havale etmek” anlamındaki vekl (vükûl) kökünden
türeyen vekîl “işin havale edildiği kimse” demektir. Terim olarak “bütün
yaratıkların işlerinin görülmesinde güvenilip dayanılan, bu konuda tam yeterli
olan varlık” manasına gelir.
Vekîl, yaratıkların dünyada ve ahirette işlerini hakkıyla yerine getiren,
rızıkları veren, tevekkül etmeye (kendisine güvenilmeye) lâyık olan demektir.
Vekîl,
(Güvenilen Dayanılan): Allah’u Teâlâ bizlere kâfidir ve O ne güzel Vekîl’dir.
El-Vekîl
: Kendisine tevekkül eden kullarının işlerini en iyi sonuca ulaştıran O’dur.
El-Vekîl
: Kendisine güvenilip dayanılan yüce yaratıcımız O’dur.
El-Vekîl
: Tevekkül edilerek, yapılacak olan işleri Allah’a bırakanların dilek ve
isteklerini en iyi bir biçimde yerine getirecek Vekil’dir.
El-Vekîl
: Allah’a güvenip dayanılan ve her türlü işlerin çözümü yalnızca Ona bırakılan
Vekîl O’dur. Kendisine güvenilir ve dayanılır.
Vekîl, bir kimsenin, bir işi yapmak için kendi yerine koyduğu, işini havâle
ettiği kimse.
Allah
Vekil’dir. Yaratıp varlık âlemine çıkardığı mahlukunu şu dünya sıkıntıları
altında bir başına bırakmamıştır. Allah, neticeye ulaşmakta aciz olan mahlukatın
imdadına yetişmiş, güç yetiremedikleri işler karşısında kendisini vekil kabul
eden ve güvenenlerin işlerini üzerine almıştır.
Kul
her vakit aczini bilerek, elinden gelen maddî veya manevî her işinde gerekenleri yaptıktan sonra neticeyi Allah’a
bırakmalı, Ona dayanıp ona tevekkül etmelidir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde
bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
"Onlar
öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar,
onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize
yeter, O ne güzel vekildir!” dediler." (Âl-i İmrân Suresi 173. Ayet)
"O,
doğunun da batının da Rabbidir. O'ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse yalnız O'nun
himayesine sığın." (Müzzemmil Suresi 9. Ayet)
"Sen
onlara aldırma ve Allah'a dayan; sana vekil olarak Allah yeter." (Nisâ
Suresi 81. Ayet)
"Göklerde
ve yerde olanlar Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter." (Nisâ Suresi 132.
Ayet)
"(Ey
Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur.
Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir." (Tevbe Suresi
129. Ayet)
"Allah
size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi
bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip
dayanmalıdırlar."
(Âl-i
İmrân Suresi 160. Ayet)
"...Kim
Allah’tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu yaratır. Ve onu ummadığı yerden
rızıklandırır. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter..." (Talâk Suresi 2 ve 3. ayetler)
"Allah'a
güven, Allah, vekil olarak yeter." (Ahzâb Suresi 3. Ayet)
(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden
yararlanarak hazırlanmıştır.)
(Devam
edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder