26 Ekim 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 26.10.2018 Tarihli Cuma Hutbesi : AİLEDE ŞEFKAT VE NEZAKET DİLİ


AİLEDE ŞEFKAT VE NEZAKET DİLİ





Muhterem Müslümanlar!

İslam, cahiliye dönemine ait olan her türlü kötü söz ve alışkanlığın son bulduğu, imanın ve güzel ahlakın hâkim olduğu bir saadet asrı inşa etmiştir. İslam’ın ilk muhatapları olan sahabe-i kiram, iyi huylu, güzel sözlü, halis niyetli insanlardan oluşan seçkin bir topluluktur. Onların ardından gelen nesillere ve bugün bizlere yakışan da ashâb-ı güzîni örnek almaktır. Onların Kur’an ile kıvam bulan, sünnet ile yoğrulan hayat tarzını çağımıza yansıtmak, güzel ahlakın, şefkat ve merhametin öncüleri olmaktır.

Kıymetli Müminler!

Sözün en güzelini, en yakınlarımız hak eder. Nezakete, hoşgörüye, en özenli sevgi ve saygı davranışlarına layık olan, ailemizdir. Bu yüzden Peygamber Efendimiz “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım”[1] buyurmuştur.

Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in kendi ailesiyle iyilik ve ihsan üzerine kurduğu ilişkiyi bize model olarak göstermesi son derece değerlidir. Çünkü aile bir ömür boyu sevgi, huzur ve güvenin yaşanacağı en samimi ortamdır.

Aziz Müminler!

Allah Teâlâ, aile ile bize dede, nine, anne, baba, eş, çocuk, torun ve kardeş olmayı lütfetmiştir. Aile, anne yüreğinin güzelliği, baba ocağının bereketidir. Eşler arasındaki sevginin ve sadakatin derinliğidir. Evladın anne babaya gösterdiği hürmet ve ikramın genişliğidir. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz aile gibi değerli bir hazinenin önemini bizlere şöyle bildirmektedir: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet var etmesi Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”[2]

Kıymetli Müslümanlar!

Huzurlu bir aile, sevgi ve fedakârlıkla kurulur. Adalet ve vicdanla ayakta durur. Ülfet ve merhametle korunur. En sıkıntılı anlarda bile, gönül alıcı bir çift söz aileyi birbirine kenetler. Büyük-küçük her cana saygının hâkim olduğu bir ailede, rahmet konuşur, şiddet susar. Kadın-erkek her ferdin şefkat kuşandığı bir ailede, ima ile de olsa can yakılmaz, gönül yıkılmaz. 

Nitekim Sevgili Peygamberimiz hayatı boyunca kimseyi incitmemiştir. Eşlerine karşı daima anlayışlı, sabırlı, nazik ve hoşgörülü olmuştur.  “Mümin bir kimse eşine karşı nefret beslemesin. Onun bir davranışından hoşlanmasa da razı olduğu bir başka davranışı mutlaka vardır”[3] buyurarak bizleri olumluyu görmeye, insaflı olmaya davet etmiştir.

Muhterem Müslümanlar!

Hayırlı bir mümin, hayatın çilesini onunla birlikte çeken, derdine ortak olan, sevincine eşlik eden aile bireylerinin kıymetini bilir. Onların Allah’ın birer nimeti oldukları kadar, aslında emanet de olduklarının farkına varır. Mümin olmanın yani “elinden ve dilinden emin olunan kimse”[4] vasfını taşımanın önce ailede başladığını idrak eder.

Hayırlı bir eş, nikâhlanırken verdiği söze sadık kalır. Ahdine vefa gösterir. İyi bir baba, ailesinde adil ve merhametli haliyle sevilir. Aile bireyleriyle iyilik yolunda her daim gönül birliği içinde, kol kola, omuz omuza yürür.

Değerli Müslümanlar!

Aile içinde huzur ve mutluluk, sağlıklı bir iletişimle kalıcı hale gelir. Sevgili Peygamberimiz “Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin ya da sussun”[5] buyurmuş, müminlere daima hayrı dile getirmeyi ve hayırlı olanın peşinde koşmayı öğütlemiştir. Bu öğütlerin muhatabı olarak bizlere düşen de güler yüzümüzü, güzel sözümüzü, takdir ve teşekkürümüzü ailemizden esirgememektir.

Aziz Müminler!

Acısıyla, tatlısıyla ömür yolculuğunu birlikte geçirdiğimiz ailemizin değerini bir kere daha hissedelim. Eşlerimize ve evlatlarımıza karşı müşfik ve nazik olalım. Öfkeyle kalkıp zararla oturmayalım. İncitmeyelim, incinmeyelim. Aksine her hal ve şartta, herkese karşı merhameti ve fazileti kendimize şiar edinelim. Ailede huzursuzluğun sebebi değil, mutluluğun ve güvenin teminatı olalım. Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de bize öğrettiği şu duayı dilimizden düşürmeyelim: “Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”[6]





[1] Tirmizî, Menâkıb, 63.
[2] Rûm, 30/21.
[3] Müslim, Radâ’, 61.
[4] Müslim, Îmân, 65.
[5] Ebû Dâvûd, Edeb, 122, 123.
[6] Furkân, 25/74.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

25 Ekim 2018 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)- 9 : AZÎZ

                             

                                       AZÎZ

Allah’ın isimlerinden biri de el-Aziz’dir 

İzzet, azamet, şeref ve onur sahibi. Mağlup edilmeyen, mağlup edilmesi mümkün olmayan, daima galip gelen, sonsuz izzet sahibi olan.

Allah’ın kudret ve kuvvetinin devamlı olduğunu ve yaratıklardaki gibi değişikliğe uğramadan süreklilik arz etmektedir.

 Allah öyle bir kudrete sahiptir ki her şeye gücü yeter, hiçbir şekil ve surette aciz bırakılıp yenilgiye uğraması ya da haksızlığa uğratılması mümkün değildir.




Bir çok ayette Allah’ın  el-Aziz ismi geçmektedir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Allah, kendisinden başka ilâh olmayandır. En güzel isimler O'na mahsustur.”                    (Taha suresi,8. Ayet)

“Onlar: Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler” (Münafikun suresi,8.ayet)

 Onun Eşi ve Benzeri Yoktur.” (İhlas suresi,4.ayet)

“Sen O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.” (Şuara suresi,217.ayet)

(Devam edecek)

(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)

Efkan VURAL
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
Celal'in Penceresinden:

19 Ekim 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 19.10.2018 Tarihli Cuma Hutbesi :MADDİ VE MANEVİ ARINMA: TEMİZLİK


MADDİ VE MANEVİ ARINMA: TEMİZLİK




Muhterem Müslümanlar!

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, mümini maddeten ve manen temizleyen abdest, gusül ve teyemmümü emrettikten sonra şöyle buyurmuştur: Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat O sizi tertemiz kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.s) şöyle buyuruyor: Allah her türlü noksanlıktan, kusurdan münezzehtir, davranışlarında, sözlerinde nezih olan kullarını sever; temizdir, temiz kullarını sever.”[2]

Aziz Müminler!

Temizlik; maddi ve manevi anlamda kirden arınmak, pak ve nezih hale gelmektir. Rabbimizin bizlere emanet olarak verdiği bedeni, iman ile huzura kavuşmuş kalbi duru tutmaktır. Temizlik hem sağlıklı bir hayatın kaynağı hem de mümini kötülükten alıkoyan namaz gibi kıymetli bir ibadetin ön şartıdır.

Kıymetli Müslümanlar!

İslam; maddi ve manevi her türlü temizliğe teşvik eden bir fıtrat ve hayat dinidir. Kâinat daimi bir yenilenme ve arınma içindedir. Yeryüzündeki bütün canlılar, fıtratları gereği temiz olmaya çalışır. Ancak temizlik hususunda, eşref-i mahlûkat olan insanoğlunun bütün canlılar içinde ayrı bir yeri ve sorumluluğu vardır. Nitekim doğayı kirleten de, temiz tutacak olan da odur.

Değerli Müminler!

Temizlik bir yönüyle maddi kirlerden arınmadır. Vücudumuzun sıhhati, iç âlemimizin huzuru temizlikte saklıdır. İnsan olmanın onuruna yakışan vücut temizliği, ağız ve diş bakımı maddi temizliğin başında yer alır. Sevgili Peygamberimiz de ümmetine zor gelmeyeceğini bilse her namaz vaktinde misvakla ağız temizliğini emredecek[3] kadar bu konuyu önemsemiştir.  

Kıymetli Müslümanlar!

Peygamberimiz (s.a.s), Hira mağarasında geçirdiği inziva döneminden sonra vahiy alarak risâletle görevlendirildiği zaman “Elbiseni tertemiz tut. Her türlü pislikten uzak dur”[4] emrini almıştır. Önemli olan elbiselerin eski olması değil kirli olmamasıdır. Camilere kirli elbise ve çoraplarla gelmek, nahoş kokularla kardeşlerimize rahatsızlık vermek doğru bir davranış değildir. Mümin, hangi ortamda bulunursa bulunsun temizliğin, zarafetin ve ferahlığın timsali olmalıdır. Allah Resûlü, üzerinde kirli elbiseler bulunan bir adama rastlayınca, “Bu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamamış mı?”[5] diye buyurmuştur.   
Beden ve elbise temizliğinin yanı sıra çevre temizliğine dikkat etmek, müminlere namazgâh kılınan yeryüzünün tamamını temiz tutmak dini ve insani bir görevdir. Tabiatta yüzyıllarca kalan ve zehir saçan plastik ve benzeri atıkları rastgele savurmak yerine geri dönüşüm kutularına atmak, çevre ahlakına uygun davranmak gelecek nesillerimize karşı sorumluluktur.

Muhterem Müminler!

Temizlik aynı zamanda insanın manevi kirlerden kurtulması anlamı taşır. Bu yönüyle temizlik, müminin İslâm’la aydınlanan kalbini karanlıktan, kirden, pastan uzak tutmasıdır. Gönlünü kibir, riya, haset, yalan, cimrilik gibi hastalıklardan arındırması; tevazu, dürüstlük, cömertlik, merhamet, edep gibi güzel hasletlerle donatmasıdır. Ruhunun aynası, kalbinin tercümanı olan dilini kaba ve yüz kızartıcı sözlerden, terbiye dışı konuşmalardan, yalan ve iftiralardan beri kılmasıdır. Göz, kulak, el, ayak gibi azalarını kötülüklerden ve haramlardan korumasıdır. Her işinde helal olana yönelmesidir. Hata ve yanlışlarından tövbe ederek günah yükünden kurtulmasıdır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, dünyada yolcu gibi yaşayanlar, rükûa varanlar, secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten alıkoyanlar, Allah’ın sınırlarını gözetenler; işte o müminleri müjdele![6]

Aziz Müminler!

İmanımızın gereği temiz ve nezih olmaktır. Dinimizin emri olan maddi ve manevi temizlik kaidelerine dikkat edelim. Ne vücudumuzu bakımsız bırakıp dağınık olalım, ne de bakımlı olmak adına aşırılıklara meyledelim. Dünya ve ahiret saadetini uman müminler olarak temizliğin ve güzel ahlakın örneği olalım. Etrafımıza dış görünüşümüzle umut; söz ve davranışlarımızla huzur ve güven verelim. Temizliğimiz imanımızın delili olsun. İçimiz dışımız, etrafımız tertemiz olsun. 

Kıymetli Müslümanlar!

Diyanet İşleri Başkanlığımız, aziz milletimizin desteğiyle yurtiçinde ve yurtdışında nice camiler inşa etmektedir. Âl-i cenap milletimizin dün olduğu gibi bugün de camilerin yapımına katkı sağlayacağına olan inancımız tamdır. Yüce Rabbimizden niyazımız tertemiz bir bedenle, dupduru bir gönülle yaşam sürmek, camisiz ve ezansız kalmamaktır.




[1] Maide, 5/6.
[2] Tirmizî, Edeb, 41.
[3] Buhârî, Cum’a, 8.
[4] Müddessir, 74/4-5.
[5] Ebû Dâvûd, Libâs, 14.
[6] Tevbe, 9/112
.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

18 Ekim 2018 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)- 8 :MÜHEYMİN




                                  MÜHEYMİN


Allah’ın isimlerinden biri de el-Müheymin’dir.

Allah’ın kainatın bütün işlerini idare etmesidir. Bir anlamı da Allah’ın kendisine güvenilen, başkalarını korku ve endişeden koruyup güvenlerini sağlayan anlamındadır.

Her söylediği ve her yaptığında güvenilen ve asla zülmetmeyen. Bütün kullarını hükmü altına alan.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“O Allah ki; O’ndan başka İlâh yoktur, Melik’tir (hükümrandır), Kuddüs’tür (mukaddestir), Selâm’dır (selâmete erdirendir), Mü’mindir (emniyet verendir), Müheymin’dir (koruyup gözetendir),...” (Haşr suresi,23.ayet)

“Herkesin yaptığını gözeten Allah, bunu yapamayan putlarla bir olur mu?...”                       (Ra’d 33.suresi,ayet.)

“Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O olmasın. Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. 
Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah, her şeyi hakkıyla bilir.”
(Mücadele suresi,7.ayet)


Allah her şeye vakıf olur.

Allah her şeyi hakimiyeti altında bulundurur ve korur.

(Devam edecek)
(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)

Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
Celal'in Penceresinden:



12 Ekim 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 12.10.2018 Tarihli Cuma Hutbesi :CENÂB-I HAK, HER HAK SAHİBİNE HAKKINI VERMİŞTİR



CENÂB-I HAK, HER HAK SAHİBİNE HAKKINI VERMİŞTİR


Aziz Müminler!

Peygamber Efendimiz, hicretten sonra muhacir ile ensarı kardeş ilan etmişti. Aralarında manevi kardeşlik bağı kurduğu sahabiler arasında Selmân-ı Fârisî ile Ebu’d-Derdâ da vardı. Ebu’d-Derdâ, İslam’la şereflendikten sonra Allah’a ibadet dışında hiçbir şeyle meşgul olmamaya karar vermişti. Ticareti bırakmış, hatta ailesini dahi ihmal etmeye başlamıştı. Onun bu durumuna şahit olan Selmân, kardeşi Ebu’d-Derdâ’yı şu sözlerle uyardı: 

“Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Şu halde her hak sahibine hakkını ver!” Ebu’d-Derdâ, Selmân’ın bu sözlerini Peygamber Efendimize aktarınca Allah Resûlü (s.a.s), Selmân doğru söylemiş[1] buyurdu.

Muhterem Müslümanlar!

Hakkın kaynağı Allah’tır. O, yerin ve göğün maliki, her şeyin sahibidir. Bizleri yoktan var eden, bizlere sayısız nimetler bahşedendir. Dolayısıyla hakkına en fazla riayet etmemiz gereken de O’dur. Peygamber Efendimiz (s.a.s), Rabbimize karşı sorumluluğumuzu ve bu sorumluluğu yerine getirdiğimizde elde edeceğimiz mükâfatı şöyle haber vermiştir: 

“Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamaları ve O’na ibadet etmeleridir. Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı ise Allah’ın onlara azap etmemesi,  onları cennetine koymasıdır.”[2]

Kıymetli Müminler!

Allah Teâlâ, kendine kulluğun hemen ardından varlık sebebimiz olan anne babamızın hukukuna dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara ‘öf!’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.”[3]

Anne babaların çocukları üzerinde hakları olduğu gibi çocukların da anne baba üzerinde hakları vardır. Onları helal lokmayla beslemek, dinine bağlı, vatanına, milletine, insanlığa faydalı, güzel ahlaklı bireyler olarak yetiştirmek çocuklarımızın bizim üzerimizdeki hakkıdır. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: 

“Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.”[4]

Değerli Müslümanlar!

Din, ırk ve cinsiyet farkı olmaksızın her insanın hayat hakkı vardır. Allah’ın çizdiği sınırlar dışında hangi gerekçeyle olursa olsun bir cana kıyılması, kadınların, çocukların, masumların yaşama haklarının ellerinden alınması çok büyük vebaldir. Rabbimiz, bu hususta şöyle buyurur:

“Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde devamlı kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”[5]

Muhterem Müslümanlar!

Dinimize göre; sadece insanlara değil, hayvanlara da şefkat ve merhametle yaklaşmalıyız. Hayvanlara eziyet etmenin, hayat haklarını hiçe saymanın ahiretteki neticesi hüsrandır. Nitekim Rahmet Peygamberi (s.a.s), bir kediyi hapsedip aç kalarak ölmesine sebep olan bir kadının bu zulmü yüzünden cehenneme gireceğini[6] buna mukabil susamış bir köpeğe su içiren bir adamdan Allah Teâlâ’nın hoşnut olup onu bağışladığını[7] haber vermiştir.

Aziz Müminler!

Hak ve hakikatin kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Takva sahiplerinin mallarında yardım isteyenlerin ve yoksulların belli bir hakkı vardır.”[8] Malında ihtiyaç sahiplerinin de hakkı olduğu bilincini taşıyan bir mümin, fakire, yoksula, yetime, kimsesize yardım etmekte bir an bile tereddüt etmez. Harcamalarında ölçülü hareket eder. İsraf ve gösterişten kaçınır. Sadeliği ve kanaatkârlığı tercih eder. Bir lokma ekmekte bile yeryüzü sakinlerinin hakkı olduğunu bilir.

Kıymetli Müminler!

İçinde yaşadığımız topluma karşı da sorumluluklarımız vardır. Bunları yerine getirmek, kul hakkı kadar kamu hakkını da gözetmek hepimizin vazifesidir. Zira hak ihlalleri bir toplumda huzura ve kardeşliğe yönelen en ciddi tehdittir. Şiddete göz yummak, çevreyi kirletmek, trafik kurallarına uymamak, kaçak elektrik kullanmak, stokçuluk yapmak, kamu malına zarar vermek gibi davranışların sonu toplumsal gerilim ve kayıptır. Peygamber Efendimiz bu kaybın ahirete uzanan boyutunu şöyle anlatır:

“Âhiret gününde ne altın ne de gümüş para vardır. Bu nedenle haksızlık yapanın iyilik ve sevapları varsa bunlardan alınıp hak sahibine verilir. Şayet sevabı yoksa mağdur ettiği kişinin günahlarını yüklenir.”[9]

Kardeşlerim!

Allah’a döndürüleceğimiz, herkese hak ettiği karşılığın tam olarak verileceği ahiret gününe hazırlanalım. Hakka girmekten, hakkımız olmayanı talep etmekten, hakları sahiplerinden esirgeyerek zulmetmekten Allah’a sığınalım. Samimi bir kul, hürmetkâr bir evlat, şefkatli bir anne baba, vefakâr bir eş olalım.  Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevelim ve merhamet edelim.




[1] Buhârî, Savm, 51.
[2] İbn Hanbel, V, 239.
[3] İsrâ, 17/23.
[4] Tirmizî, Birr ve sıla, 33.
[5] Nisa, 4/93.
[6] Buhârî, Bed’ü’l-halk, 16.
[7] Buhârî, Müsâkât, 9.
[8] Zâriyât, 51/19.
[9] Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 2.



Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü