30 Ağustos 2019 Cuma

30 Ağustos Zafer Bayramının Düşündürdükleri

30 Ağustos Zafer Bayramının Düşündürdükleri

Her yıl muntazam bir şekilde 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlarız.
Bu yıl da Zafer Bayramımızı güzel bir şekilde kutladık.  Bayram münasebetiyle Yurdumuzun her köşesinde çeşitli etkinlikler düzenlenerek tarih şuurumuz gelişmiş oldu.
30 Ağustos Zafer Bayramı vesilesiyle şunları düşünerek tarih bilincimizi kuvvetlendirmiş oluruz.
30 Ağustos Zafer Bayramı Türk tarihindeki kazanılmış olan en kıymetli zaferlerdendir.
Bu zafer Türk milletinin azmi ile Baş Komutan Mustafa Kemal ATATÜRK'ün önderliğinde kazanılmıştır.
Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasının ardından Yunan Orduları İzmir'e kadar takip edildi ve 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtarıldı. Daha sonra İşgal birlikleri ülke sınırlarını terk etmişlerdir.
Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordusunun işgalci kuvvetlere kesin ve son hamleyi gerçekleştirmek ve düşman birlikleri Anadolu'dan atmak için planlanmış  bir harekâttı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 20 Temmuz 1922'deki oturumunda kendisine dördüncü kez Başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal Atatürk, taarruz kararını Haziran ayında aldı ve hazırlıkları gizli olarak yürüttü. Büyük Taarruz, Ağustos'un 26'sını 27'sine bağlayan gece Afyon'da başladı, kuşatılan düşman birliklerinin, Mustafa Kemal Paşa'nın idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde imha edilmesi ile Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı.
Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak da bilinen Büyük Taarruz,26 Ağustos 1922'de başlamış, 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın başkumandanlığında zaferle sonuçlanmıştı.
Bu zaferle sadece vatanın düşman işgalinden tamamen kurtulması sağlanmakla kalınmamış 1920'de Meclis'in açılmasıyla fiilen kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet payidar kalacağı  da kanıtlamıştır.



Zafer Bayramı ile bizler tarihimizdeki önemli şahsiyetleri hatıramızdan geçirerek geçmişimizin büyüklüğünü düşünürüz. Ve geleceğe çok çalışarak güvenle adım atarız. Geçmişimizdeki bazı önemli şahsiyetleri şöyle sıralayabiliriz.
Büyük Hun Hakanı Mete Han,Kürşad ve Çerileri,Atilla,Bumin Kağan, Anadolu'yu bize yurt yapan Selçuklu Sultanı Alparslan,  Ertuğrul Gazi, Osmanlı Beyliğini Kuran Osman Bey, Orhan Bey, Çelebi Mehmet, Murat Hüdavendigar, Fatih Sultan Mehmet Han, Yavuz Sultan Selim Han, Kanuni Sultan Süleyman ve diğer Sultanlar, Çanakkale savaşı komutanları,Kurtuluş savaşı komutanları , Atatürk ve silah arkadaşları, Fevzi Paşa,Kazım Kara Bekir Paşa, Rauf Paşa, İsmet Paşa ve isimlerini sayamadığımız tüm kahramanlarımız... Şehitlerimiz  ve Gazilerimiz....
İşte biz çok büyük bir milletin çocuklarıyız. Bunu hepimiz çok iyi bilmeliyiz.
Kendimizi hiç bir zaman küçük görmeyeceğiz.
Bizler çok çalışıp, çok okuyup, çok düşünmeliyiz.
Bilimsel çalışmalara önem vermeliyiz.
Teknolojik olarak çok ilerlemeliyiz.
Kendi teknolojimizi kurmalıyız.
Kendi savaş donanımımızı oluşturmalıyız.
Savunmamızı çok güçlü bir hale getirmeliyiz.
En güçlü orduya sahip olmalıyız. Bunun için ekonomimizin iyi olması lazım. Hep beraber ülke ekonomisine katkı sağlamalıyız.
Hepimiz tasarrufa önem vermeliyiz. Lüks tüketimden uzak durmalıyız.
Tabii ki, devleti yönetenlerde bize örnek olmalıdır. Onlar her şeyden önce çok çalışıp gayret göstertmeliler. Devlet malını kullanırken bir toplu iğnenin dahi hesabını vereceklerini düşünmelidirler. Tasarrufu uygulamalılar ve asla israf etmemelidirler. Lüks ve gereksiz harcamalardan uzak durmalıdırlar...
Hep beraber daha güzel günlere inşallah....

Efkan VURAL

Diyanet İşleri Başkanlığının 30.08.2019 Tarihli Cuma Hutbesi: VATAN BİZE EMANETTİR



                                               VATAN BİZE EMANETTİR 







Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler.”1

Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) “Hangi amel daha hayırlıdır!” sorusuna şöyle cevap vermiştir: “Allah’a inanıp O’nun yolunda cihad etmek.”2


Aziz Müminler!

Üzerinde yaşadığımız vatan bizim için bir toprak parçasından çok daha fazla anlam ifade eder.  Vatan, hür yaşadığımız ve hür yaşamak için her türlü hayâsızca akına göğsümüzü siper ettiğimiz yerdir. Bütün dünyalar verilse dahi bir karışından bile vazgeçemeyeceğimiz cennet yurdumuzdur. Vatan, uğruna canını, cananını, bütün varını feda edip şehadet şerbeti içenlerin, varlığından vazgeçip gazi olanların bize miras bıraktığı mukaddes bir emanettir.


Değerli Müslümanlar!

Bizler, vatan müdafaasını sadece bir toprak parçasını korumaktan ibaret görmeyiz. Bu toprakları vatan yapan yüce değerlerimizi muhafaza etmek için her türlü gayreti gösteririz. Bu vatanda yaşayan her ferdin canını, dinini, malını, neslini, şeref ve haysiyetini koruruz. Din, dil ve ırk ayrımı yapmaksızın mazlumların ve mağdurların yanında yer alır; bize bel bağlayanların ümitlerini boşa çıkarmayız. İstiklal ve istikbalimizin sembolü olan şanlı bayrağımızın gönderden inmemesi için mücadele ederiz. Şehadetleri dinin temeli olan ezanlarımızın dinmemesi için her türlü fedakârlığı göğüsleriz.


Kıymetli Müminler!

Vatanı sevmek ve korumak her Müslüman için kutsal bir vazifedir. Düşman karşısında psikolojik, teknolojik ve ekonomik her türlü savaşa hazırlıklı olmak dinimizin emridir. Nitekim Cenâb-ı Hak bu hususta şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Sabredin; düşman karşısında sebat gösterin; cihad için hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.”3 Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise hak ve hakikat yolundaki bu kutsal mücadele
hakkında şöyle buyurur: “Ellerinizle, dillerinizle ve mallarınızla cihad edin.”4


Aziz Müslümanlar!

İçinde bulunduğumuz ay, ecdadımızın vatanını ve mukaddesatını koruma uğruna eşsiz kahramanlıklar gösterdiği nadide bir aydır. Şanlı ecdadımız, iman dolu göğsüyle, cesaret ve kararlılığıyla nice Ağustos ayına damga vuran eşsiz zaferler kazanmıştır. Malazgirt’ten Kosova’ya, Mohaç’tan Büyük Taarruz’a kadar kazanılan zaferler bunun en büyük şahididir.

Bu zaferler bize göstermiştir ki, Allah’ın yardımı daima müminlerle beraberdir. İnananlar    “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” diye niyazda bulunduklarında, Yüce Rabbimiz,  “Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.”5 müjdesiyle müminleri daima desteklemiştir.


Muhterem Müminler!

Yurdumuzun üstünde tüten en son ocak sönmeden vatanımıza namahrem eli asla değmeyecektir. Birlik ve beraberliğini her türlü menfaatin üstünde tutan, cesaret ve azimle çalışan aziz milletimiz, hiçbir zilletin boyunduruğu altına girmeyecektir. Kardeşliğimizi, muhabbetimizi ve dirliğimizi bozmak isteyenler dün olduğu gibi bugün de kaybetmeye mahkûmdur. Zira Hakk’ın yanında yer alanlar, adalet ve samimiyetle çalışanlar muhakkak zafere ulaşacaktır. Batılın destekçisi olanlar, zulmün, korkaklığın ve karanlığın pençesine düşenler ise bir gün mutlaka yok olacaktır. Nitekim Kur’an’ın beyanıyla “Hak geldi, bâtıl yıkılıp gitti! Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur.”6


Kıymetli Müslümanlar!

Geçmişten geleceğe onurlu yürüyüşünü sürdüren aziz milletimizin varlığı bu dünya için umuttur. Zalimlere karşı ayakta durmamız, mazlumlara kol kanat germemiz ancak vatanımızı, milletimizi ve mukaddes değerlerimizi topyekûn savunmakla, madden ve manen güçlü olmakla mümkündür.

O halde genciyle yaşlısıyla ecdadımızı örnek alıp aynı imanı, aynı gayeyi, aynı azmi, aynı sadakat ve teslimiyeti bizler de kuşanalım. Ülkemizi baskı altına almak, birlik ve beraberliğimizi bozmak, fitne ve fesatla bu aziz vatanı karıştırmak isteyenlere fırsat vermeyelim. Doğruluktan, iyilikten, hak ve hakikatten asla ayrılmayalım.

Hutbemi bitirirken, tarih boyunca İslam’ın bayraktarlığını yapan, bu cennet vatanı bizlere emanet eden aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi bir kere daha rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyoruz.                                                   

1 Âl-i İmrân, 3/160.
2 Buhârî, Itk, 2.
3 Âl-i İmrân, 3/200.
4 Nesâî, Cihâd, 48.
5 Bakara, 2/214.
6 İsrâ, 17/81.

KAYNAK: 

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
Diyanet Cuma Hutbeleri

29 Ağustos 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler): 51-ŞEHÎD


                                                 ŞEHÎD

     Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de eş -Şehîd'dir

Eş-Şehid Her şeyi bilen ve gören.

Eş-Şehid Her yerde hazır ve nazır olandır.

Eş-Şehid Her şeyi anında gören, her şeye şahit olan demektir.

Allah’ın ismi olarak Şehid, kendisinden hiç bir şey saklanamayan, her şeye şâhid, ve hiç bir şeyi unutmayan demektir.

Allah, hayır olsun şer olsun, gizli olsun açık olsun her şeyin Şehîd’i, en büyük şahididir.

Allah, mutlak surette herşey’i bilmesi bakımından Alîm’dir. 

Olayların ç yüzünü bilmesi yönünden Habîr’dir.(Haberdardır).  Dış yüzünü bilmesi yönünden de Şehîd’dir.(Tanıktır).

Allah ezeli ve ebedidir. Mutlak olan tek varlıktır. Zamana ve mekana bağımlı değildir. Bu nedenle geçmiş ve gelecek kavramları Allah katında birdir. Allah geçmişte olan bütün olayları da gelecekte olacak olanları da bilir.

 Kainatın ilk yaratıldığı andan itibaren, yok olacağı kıyamet gününe kadarki son ana kadar her şeye şahit olandır. Yaşanan her olayı, yapılan her davranışı ve konuşmayı bilir. Allah katında gizli olan hiçbir şey yoktur. O’nun için gündüzün aydınlığı da gecenin karanlığı da birdir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

"De ki: "Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kâfidir. O, kullarını çok iyi bilip görmektedir." (İsrâ Suresi,96. Ayet)

"İşte Allah, görünmeyeni de  görüneni de bilendir, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir." (Secde Suresi 6. Ayet)

"Allah onların hepsini dirilttiği gün, kendilerine işlediklerini haber verir; Allah onları bir bir saymıştır, fakat kendileri unutmuşlardır. Allah her şeye şahiddir." (Mücâdele Suresi, 6. Ayet)

"Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir."
 (Mücâdele Suresi,7. Ayet)

" (Ey Muhammed!) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da yazılı)dır." (Yûnus Suresi 61. Ayet)

"...Şüphesiz Allah her şeye şahittir.(Tanıktır) (Hac Suresi, 17. Ayet)


 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL

23 Ağustos 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 23.08.2019 Tarihli Cuma Hutbesi: FAİZİN TOPLUMSAL ZARARLARI


                                      FAİZİN TOPLUMSAL ZARARLARI 





Muhterem Müslümanlar!

Hicretin onuncu, risaletin son senesiydi.  Peygamber Efendimiz (s.a.s) hac farizasını yerine getirmek üzere ashabıyla birlikte Medine’den yola çıkıp Arafat’a ulaştı. Burada, yıllar sonra “Veda Hutbesi” diye meşhur olacak olan hutbesini îrâd etti.  İnsanlığın yolunu aydınlatacak tavsiyelerde bulundu. Birtakım haramlara ve sapmalara karşı ümmetini uyardı. Allah Resûlü’nün Veda Hutbesinde “Câhiliyeye ait her şey ayaklarımın altındadır” diyerek bir daha dönülmemek üzere yasakladığı hususlardan biri de faiz idi. Peygamberimiz, faizin her çeşidini ayakları altına aldığını ilan ederek müminlere şöyle seslendi: “İyi bilin ki faizin her çeşidi kesinlikle kaldırılmıştır.”1


Aziz Müminler!

Faiz, borç verilen bir parayı veya malı belli bir süre sonunda fazlasıyla geri almaktır. Borçlunun alacaklısına ödemek zorunda bırakıldığı meşrû olmayan, karşılıksız ve hak edilmeyen fazlalıktır.  Alın teri dökmeden, emek sarf etmeden, haksız yoldan kazanç elde etmektir. Dara düşmüş, zorda kalmış kişilerin bu hallerini fırsata çevirmektir.


Kıymetli Müslümanlar!

İslam, faizin her türünü kesin olarak haram kılmıştır. Faizli işlemleri en büyük günahlardan saymıştır. Nitekim Yüce Rabbimiz, hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede müminleri şöyle uyarmaktadır: “Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.”2


Değerli Müminler!

Allah’ın bütün emir ve yasakları kullarının iyiliği içindir. Onların dünyada huzurlu, ahirette mutlu olmalarına yöneliktir. İslam’ın faizi haram kılmasında da hem birey hem de toplum açısından birçok hikmet vardır.

Faiz, yalnızca malın değil, aynı zamanda ömrün de bereketini azaltır. Faiz yüzünden ortaya çıkan nice iflaslar, intiharlar, dağılan aileler, heba olan hayatlar vardır. Faizin yaygın olduğu toplumlarda dar gelirliler ve yoksullar ezilir. Zenginle fakir arasındaki uçurum gittikçe derinleşir. Allah rızâsı için borç verme, yardımlaşma, sevgi, merhamet, şefkat, ihsan ve infak gibi erdemli davranışlar ortadan kalkar. Dinî ve ahlâkî değerler örselenir. Helal haram duyarlılığı zayıflar. Nihayetinde meşru olup olmadığına bakmaksızın kazanç elde etmeye çalışmak, toplumda büyük huzursuzluklara sebep olur.

Aziz Müslümanlar!

Faize bulaşan kişi emeksiz ve kolay yoldan kazanç elde ettiğini zannetse de aslında kaybetmeye mahkûmdur. Nitekim Cenâb-ı Hak, “Allah, faizle elde edilen malı mahveder, zekâtı ve sadakası verilen malı ise artırır”3 buyurmak suretiyle bu gerçeğe işaret etmiştir. Zira zekât ve sadaka verenin malı bereketlenip artar. Servetinden hayır görür. Kalbi huzurla, amel defteri sevapla dolar. Faiz ise servetin bereketini ortadan kaldırır. Sahibine günahtan başka kazanç sağlamaz. Hem maddî hem de manevî anlamda iflasını hazırlar. Allah Resûlü (s.a.s) faizin eninde sonunda sahibine kaybettireceğini şöyle ifade etmiştir: “Faiz yoluyla mal çoğaltan hiç kimse, malının hayrını göremez.”4


Muhterem Müminler!

Yüce dinimiz bizlere geçimimizi helal yoldan temin etmeyi emretmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.s)  “Hiç kimse kendi el emeğinin kazancından daha hayırlı bir yiyecek yememiştir.”5 buyurmuştur.

Üzülerek ifade etmek gerekir ki, cahiliye döneminde olduğu gibi günümüzde de faizli işlemler bazen ticaretin doğal bir parçası gibi değerlendirilmekte, faizsiz ticaret yapılamayacağına dair düşünce ve anlayışlar yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Hâlbuki ticaret ve faiz birbirinden tamamen ayrı şeylerdir. Nitekim Kur’an’ın ifadesiyle “Allah, alış verişi helâl, faizi ise haram kılmıştır.”6 Bunun için bize düşen, ticaretimizi yaparken, faize bulaşmama hususunda son derece hassas davranmaktır.


Değerli Müslümanlar!

Dinimizin bütün ikazlarına rağmen faizi terk etmeyenlerin karşılaşacağı hüsran, Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilir: “Faiz yiyenler, kabirlerinden şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların ‘Alışveriş de faiz gibidir’ demelerinden dolayıdır…”7

O halde, tarih boyunca ekonomik hayatın en büyük sömürü ve zulüm araçlarından biri olan faiz felaketinden uzak duralım. Faizle elde edilen maldan hayır gelmeyeceğinin idrakinde olalım. Şu geçici dünya hayatımızda daha çok kazanmaktan ziyade, helalinden kazanıp helal yolda harcamaya gayret edelim. Mahşer günü, malımızı nereden kazanıp nereye harcadığımızın hesabını vermeden Allah’ın huzurundan ayrılamayacağımızı asla unutmayalım.

Hutbemi Rabbimizin şu uyarısıyla bitiriyorum: “Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terk edin. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resûlü tarafından faizcilere karşı açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, anaparanız sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.”8                                                  

1 Müslim, Hac, 147.
2 Âl-i İmrân, 3/130.
3 Bakara, 2/276.
4 İbn Mâce, Ticâret, 58.
5 Buhârî, Büyû’, 15.
6 Bakara, 2/275.
7 Bakara, 2/275.
8 Bakara, 2/278, 279.

KAYNAK: 


Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
Diyanet Cuma Hutbeleri

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler): 50-BÂÎS

                                                                    BÂÎS



     Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el -Bâîs'dir.

Sözlükte “harekete geçirmek, bir tarafa yöneltip göndermek, bir işle görevlendirmek; uykudan uyandırmak, diriltmek” gibi mânalara gelen ba‘s kökünden türemiştir. Esmâ-i hüsnâdan biri olarak daha çok “ölüleri dirilten” anlamında kullanılır
El -Bâîs : Peygamberler gönderen, mahlukâtı, ölü­münden sonra âhirette yeniden dirilten demektir.

Allah öldükten sonra insanları diriltendir. Allah kullarını gafletten uyandırmak için onlara peygamberler gönderen, elçilerle ve gönderdiği kitaplar ile  ruhları uyandıran, kıyamet gününde ahiret hayatını başlatmak üzere ölüleri dirilten ve kabirlerinden çıkararak, yeniden hayata döndürendir.

El -Bâîs isminin  bir tecellisini bahar mevsiminde görmekteyiz. Kışın ölen çiçekler, bitkiler, ağaçlar ve bir kısım hayvan türleri; baharın gelmesiyle diriltilir, hayat bulur. Bir bakarsınız; çiçekler açmış, rengarenk boyanmış, yeryüzü şenlendirilmiştir. İşte bütün ölü çiçeklerin canlanması, El-Bâîs isminin tecellisiyledir.

Ba’s, yani öldükten sonra diriliş, gerçekte ‘kabir âleminden mahşere çıkış’ demektir. Doğum, anne karnından dünyaya gelişin ismi, ölüm dünyadan kabre göçüşün ismi olduğu gibi, ba’s da kabirden mahşere çıkışın ismidir.Yani ba's yeniden diriltmektir.




Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

İnsan: “Ne yani, ben öldükten sonra yeniden diriltilip kabrimden çıkarılacak mıyım?!” der.  O insan, daha önce hiçbir şey değilken bizim kendisini yarattığımızı hiç düşünmez mi?
 (Meryem Sûresi,66, 67.Ayetler.)

"(İşte o zaman:) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahmân'ın vaadettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler! derler." (Yâsîn Suresi 52. Ayet)

"Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir."(Yâsîn Suresi 78-79. Ayetler)

Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız. 
(Rûm Suresi 19. Ayet)

"Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler." 
(Âl-i İmrân Suresi 164. Ayet)

"İnsanlar bir tek ümmetti. Allah peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak Kitaplar indirdi..." (Bakara Suresi 213. Ayet)



 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL

16 Ağustos 2019 Cuma

16.08.2019 Tarihli Diyanet Cuma Hutbesi: GÜVENLİ BİR HAYAT İÇİN AFETLERE HAZIR OLALIM

                   16.08.2019 Tarihli Diyanet Cuma Hutbesi: 

GÜVENLİ BİR HAYAT İÇİN AFETLERE HAZIR OLALIM 




Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”1

Okuduğum hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.s), şöyle buyuruyor: “Batan bir diken bile olsa Müslüman'ın başına gelen her bir musibeti, Allah onun günahlarına kefaret kılar.”2


Aziz Müminler!

Bizler Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz. Rabbimizin dünyada hepimizi çeşitli şekillerde imtihana tabi tuttuğunun idrakindeyiz. Bu dünyanın geçici, ahiret hayatının ise ebedi olduğuna yürekten inanıyoruz. Rabbimizin verdiği nimetlere şükrediyor, musibetler karşısında ise sabır ve sebat gösteriyoruz. Rabbimize güveniyor, O'na tevekkül ediyoruz. Ancak doğal afetlere karşı insan olarak üzerimize düşen sorumlulukları da yerine getirmeye çalışıyoruz.


Kıymetli Müslümanlar!

En büyük galaksilerden en küçük karıncalara kadar, tabiat bir bütün olarak Allah tarafından yaratılmıştır; her an O'nun kontrolü altındadır. Tabiatın muhteşem uyumu ve dengesi, Allah'ın hükmüne ve kanunlarına bağlıdır.

Kimi zaman yaşanan afetler ise tabiatı alt üst ettiği gibi, insanların hayatını da acı bir şekilde etkiler. Tarihte yaşanan deprem, sel, heyelan ve yangın gibi nice afet, can ve mal kaybıyla sonuçlanmıştır. Ülkemizde de yakın tarihte yaşadığımız deprem ve sel felaketlerinin acısı hala yüreğimizdeki tazeliğini korumaktadır.

Değerli Müminler!

Kur’an-ı Kerim’in insanlığa şöyle bir çağrısı vardır: “Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.”3 Nitekim tabiata sorumsuzca müdahale eden, kendi menfaati için ormanları kesen, suyu ve havayı zehirleyen, toprağı kurutan insanoğlu, yeryüzünde dengeleri bozmaktadır. Afetlerin kötü neticelerinin önemli bir kısmı bizim kendi hata ve ihmallerimiz sebebiyledir. Nitekim Yüce Rabbimiz bu hususta şöyle buyurur: “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.”4


Aziz Müslümanlar!

Mümin, Allah’ın takdirinin muhakkak gerçekleşeceğine iman eder. Ama aynı zamanda tabiat olaylarının, ilâhî düzen ve kanunlar gereği, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde meydana geldiğini de idrak eder. Çalışmayı ve sebeplere sarılmayı terk edip “Allah’ın dediği olur” diyerek kolaycılığa kaçmaz. Tabiata zararlı adımlar atarak, göz göre göre afeti davet etmez. İşini sağlam yapar. Her türlü tedbiri alır. Maddi ve manevi sebeplerin tamamına başvurduktan ve sorumluluğunu yerine getirdikten sonra Rabbine tevekkül eder. Peygamber Efendimizin ifadesiyle “önce devesini bağlar, sonra tevekkül eder.”5


Kıymetli Müminler!

Güvenli bir hayat için gerekli tedbirleri alalım. Afetlere karşı bilinçli ve hazırlıklı olalım. Deprem, heyelan ve sel riski bulunan bölgelere ev inşa etmeyelim. Ailemizi afet ve acil durumlar hakkında bilgilendirelim. İlkyardım eğitimi, bilgi ve destek için yaşadığımız şehrin AFAD il müdürlüklerine müracaat edelim.

Yarın yirminci sene-i devriyesi olan 17 Ağustos Marmara depreminde ve bu güne kadar ülkemizde meydana gelen afetlerde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Yüce Rabbimiz, bizi, ülkemizi ve İslam beldelerini afetlerden muhafaza eylesin. Bizlere de afetlerden gerekli dersleri çıkarmayı, sorumluluklarını yerine getirip huzurlu ve güvenli bir hayat sürmeyi nasip eylesin.                                                        
m
1 Rûm, 30/41.
2 Buhârî, Merdâ, 1.
3 A’râf, 7/56.
4  Şûrâ, 42/30.
5 Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 60.

KAYNAK: 


Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
Diyanet Cuma Hutbeleri

14 Ağustos 2019 Çarşamba

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler): 49-MECÎD

                                           MECÎD


     Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Mecîd'dir.

Sözlükte “asil, şerefli ve seçkin olmak” anlamındaki mecd (mecâde) kökünden türeyen mecîd “asil, şerefli, cömert olan” demektir. 

Genellikle âlimler, mecîd ismini Allah Teâlâ’nın zâtına ve sıfatlarına yönelik olmak üzere iki açıdan yorumlamışlardır. Zâta yönelik yorum O’nu acz ve eksiklikten, yani yaratılmışlık özelliklerinden berî ve münezzeh tutmayı, fiillerine yönelik yorum da lütuf ve ihsanının çok olduğunu belirtmeyi amaçlamıştır.

El-Mecid ismi şerifinin iki manası vardır. Birinci manası, cömert ve ihsanı çok olandır. İkinci manasıysa, şan ve şeref sahibi demektir.

El Mecid, Şanı yüce ve kadri büyük, zatı şerefli, işleri pek güzel, nimeti ve ihsanı hudutsuz, azamet, şeref ve hakimiyeti sonsuz olan, sonsuz şeref sahibi anlamına gelmektedir. 

Allah Teâlâ, her türlü eksikliklerden yücedir. Şânı büyüktür. Lütuf ve keremi çoktur. Her türlü övgüye lâyıktır. Affı, ihsânı, rahmeti ve yardımı sonsuzdur. Nimetleri saymakla bitmez.


Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

"Arş’ın sahibidir, şanı yüce olandır." (Bürûc Suresi 15. Ayet)
"... Kuşku yok ki O, her tür övgüye lâyıktır, şanı pek yücedir!” (Hûd Suresi 73. Ayet)

" Şu muhakkak ki rabbimizin şanı çok yücedir;..." 
(Cin Suresi,3.Ayet)

Yüce Allah'ın el-Mecîd ismi¸ Kur'an-ı Kerim'de iki âyette¸ bizzat Kur'an'ın sıfatı olarak da zikredilmiştir. "Hayır¸ o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kur'an'dır." (Bürûc suresi 21.Ayet)  Yine bir başka âyette de el-Mecîd¸ Kur'an'a nispet edilmiştir: "Kâf. Şerefli Kur'an'a andolsun…"Kâf¸ 1.Ayet)  Kur'an'ın el-Mecîd olması¸ el-Mecîd olan Yüce Allah'ın sözlerinin bir toplamı olmasındandır. Bu sebeple Kur'an-ı Kerîm¸ İslâm dininin en önemli unsurlarından birisidir.


 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL

11 Ağustos 2019 Pazar

Diyanet İşleri Başkanlığının 11.08.2019 Tarihli kutban Bayramı Hutbesi: KURBAN BAYRAMI

11.08.2019 Tarihli Diyanet Bayram Hutbesi: KURBAN BAYRAMI 



Muhterem Müslümanlar!

Bugün Kurban Bayramı. Allah’a kulluğumuzu arz ettiğimiz, verdiği nimetlere şükrettiğimiz müstesna bir vakit. Hz. İbrahim’in imanını, Hz. Hacer’in sadakatini ve Hz. İsmail’in teslimiyetini kuşananlara Rabbimizin bir ikramı. Hacılarımızın Arafat’tan Müzdelife’ye, oradan da Mina’ya inip şeytanı taşladığı, ziyaret tavafı yapıp hacı olmanın huzur ve mutluluğunu yaşadığı mübarek bir gün. Bugün, İslam’ın nişanelerinden olan kurban ibadetini eda ederek Rabbimize yaklaştığımız nadide bir zaman dilimi.


Aziz Müminler!

İşte böyle bir bayram sabahında, Resûl-i Ekrem (s.a.s) bayram namazını eda etmek üzere evinden çıktı. Namazın kılınacağı Musallâ’ya varınca ashabına şöyle seslendi:  “Bugün ilk işimiz, bayram namazını kılmak, sonra da kurban kesmektir. Böyle yapanlar sünnetimize uygun davranmış olur.”1

Resûlüllah (s.a.s), ashabına bayram namazını kıldırdıktan sonra îrâd ettiği hutbede, ümmetine şu müjdeyi verdi: “Âdemoğlu kurban günü Allah katında kurban kesmekten daha güzel bir amel işlemez. Kurban, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla sevap olarak gelir. Kurban, henüz kanı yere düşmeden, Allah tarafından kabul edilir. Bu sebeple kurban kesme konusunda gönlünüz hoş olsun.”2

Namaz ve hutbenin ardından sıra kurban kesmeye gelmişti. Rahmet Peygamberi (s.a.s), kurbanlık hayvanlara eziyet edilmemesi, onlara şefkat ve merhamet gösterilmesi hususunda müminleri şöyle uyardı: “Allah, her konuda ‘ihsan’ ile yani güzellikle davranmayı farz kılmıştır. Öyleyse kim kurban kesecekse bunu en güzel biçimde gerçekleştirsin.”3 Sevgili Peygamberimiz kurbanını kıbleye doğru yatırdı, besmele çekti, tekbir getirdi ve şu ayetleri okudu:
“Ben hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Allah’a çevirdim. Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim. Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.”4


Kıymetli Müslümanlar!

Bayram günlerini tıpkı Resûlüllah’ın bize öğrettiği gibi sünnet-i seniyyeye uygun biçimde idrak edelim. Arefe günü sabah namazıyla başladığımız ve bayramın dördüncü günü ikindi namazıyla sona erecek olan teşrik tekbirlerini unutmayalım.

“Temizlik imanın yarısıdır”5 buyuran Resûl-i Ekrem’in ümmeti olarak, çevre temizliğine özen gösterelim. Kurbanlık hayvanımızdan çıkabilecek kistli, hasta görünümlü et ve sakatatları mutlaka derin çukurlara gömelim. Zira sokak hayvanlarının bu etleri yemesi, hastalığın hayvanlar aracılığıyla insanlara bulaşmasına sebep olmaktadır. Ayrıca et kesim ve taksimini muhakkak temiz ortamlarda yapalım.


Değerli Müminler!

Bayramlar infak, ikram ve yardımlaşma günleridir. Kurbanlarımızda komşunun, akrabanın, yoksulun, yetimin ve muhtacın hakkını gözetelim. Verdiğimiz kadar kazandığımızı, paylaştığımız kadar zenginleştiğimizi unutmayalım.

Bayramların özü sıla-i rahimdir. Bayram günlerini sadece bir tatil fırsatı olarak görmeyelim. Anne babamız başta olmak üzere büyüklerimizi ziyaret edip hal ve hatırlarını soralım. Vereceğimiz hediyelerle küçüklerimizi sevindirelim. Bayram neşesine hastaları, yaşlıları ve yalnızları ortak edelim.


Aziz Müslümanlar!

Bayramlar affetme ve kucaklaşma günleridir. Bu günleri fırsat bilerek, kardeşliğimize gölge düşüren çekişmelere, dargınlıklara ve küskünlüklere son verelim. Bayramın huzur ve kardeşlik iklimini hep birlikte yaşayalım.

Hutbeme son verirken aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin Kurban Bayramını tebrik ediyorum. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerimize olsun. Bayramımız, hepimiz için nice güzelliklere vesile olsun.

1 Buhârî, Îdeyn, 3.
2 Tirmizî, Edâhî 1.
3 Müslim, Sayd, 57; Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 10-11.
4 En’âm, 6/79, 162-163; İbn Mâce, Edâhî, 1.
5 Tirmizî, Deavât, 86.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
KAYNAK: 

Diyanet Hutbeleri1
Diyanet Cuma Hutbeleri

Bu Gün Kurban Bayramı

Bu gün 11 Ağustos 2019 Pazar günü Kurban Bayramı. 
Bayramınız kutlu olsun. Her gününüz mutlu ve huzurlu olsun.
Bayramlar sevinç ve mutluluğun ifadesidir.
Bayramlarda yaşadığımız güzellikleri diğer günlere taşımalıyız. 
Bayramlarda sevgi ve barış çokça dillendirilir. Bayramdan sonra da sevgi,kardeşlik ve barışı dillendirip yaygınlaştırmalıyız. 
Kurban bayramı aynı zamanda paylaşım demektir. 
Sevgimizi, acımızı paylaşmalıyız.
Bayramlarda ikramlara yer vermeliyiz. Özellikle kurbanımızdan ikram etmeliyiz.
Kurbanın etlerinin üçte birini kurban kesemeyen yardıma muhtaç kimselere dağıtmalıyız.

Genelde kurban bayramı yaklaştığı zaman bazı kimseler hemen şunu dile getirirler. 
Kurbana vereceğin para ile  yoksula yardım et. Hastaya düşküne yardım yap, diyerekten kurban ibadetini hafife alırlar. Bunu bilinçsizce yapanlarda vardır, elbette.
Bakın kurban Allah'ın emridir. Ve çok önemli bir ibadettir. Kurban zengin sayılan kimselere zorunludur. Kesemeyecek durumda olanlar kurban kesmezler. 
Allah için bu ibadetin yerine getirilmesi şarttır. 
Kurban , parasal olarak yapılacak diğer yardımlara asla engel değildir. Her isteyen düşküne yoksula hastaya borçluya yardım edebilir. 
Yardımlaşmak ta ibadettir. 
Kurban ayrı bir ibadet, yardım etmek te ayrı  bir ibadettir.
Kurban yılın belli günlerinde yapılır. Yardımın yeri ve zamanı yoktur. Duruma göre her zaman yapılır.
Hac ibadeti için de bu durum söylenir. Hac için  verceğin para ile bir fakiri okutsan, ihtiyaç sahiplerine yardım etsen.
Hac dönemlerinde de böyle söylemler ortalığa yayılır.
Kardeşim, Hac ibadetinin kutsallığını tartışmak ne haddimize, 
Hac ibadetini yapanlar, fırsat buldukça fakir ve fukaraya yardım ederler.
Çünkü, Hacda mal ve mülkün Allah sevgisi karşısında hiç bir önemi olmadığını kavrarlar. 
Hac ibadetinde yalnızca "kefen" misali ihram'dan başka bir şey giymiyorsun.
Hani nerede o çeşit çeşit 1.sınıf elbiseler vs. Hiçbiri hac esnasında yanınızda olamaz. 
Yani, hac ibadeti insana çooook şeyler kazandırıyor....
Yardımlaşmayı da kazandırıyor....
Hac ömrümüzde bir kere yapılıyor....
Ama iyilik ve yardım her zaman yapılabiliyor...
İşte bu bakımdan, kimse Kurban ve Hac İbadetine her hangi bir yorum getirmesin.
İslam dinin orjinal değişmeyen ibadetlerden oluştuğunu unutmayınız.
Dinimiz kendini ortaya koyuyor...
İbadetlerle dine bağlanıyoruz...
Kendimizi dine ibadetlerle verebiliyoruz..
İbadetleri yaptıkça, İslama bağlı olduğumuzu anlıyoruz...
İbadetlerin amacını kavrayınca, İslamın güzel ahlak olduğunu anıyoruz. 
İbedet eden bir kimsenin güzel ahlaklı olması da dinen  mecburidir.
Din tamamen bir yaşam biçimidir. Bir düzenektir. Prensipler mevcuttur...
Kısaca bütün bunlar ibadetlerle mümkündür....
Kimsenin Namazına,orucuna,zekatına,haccına,kurbanına, duasına,zikrine ve diğer tüm ibadetlerine laf söylemesin... gereksiz yorumlarda bulunmasın...
Şu bayram günlerinde herkes özgürce yaşasın...



9 Ağustos 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 09.08.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:MÜMİN: HUZURLU TOPLUMUN TEMİNATI


MÜMİN: HUZURLU TOPLUMUN TEMİNATI 




Muhterem Müslümanlar! 

Bir toplumu ayakta tutan ve huzur içinde yaşamasını sağlayan en temel ilke adalettir. “Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz.”1 ayeti, mümin olmanın hak ve adaletten yana olmayı gerektirdiğine işaret eder. Adalet aynı zamanda sosyal hayatın en önemli denge unsuru ve teminatıdır.   

Toplumda huzurun gerçekleşmesi için vazgeçilmez olan diğer bir ilke, güvendir. Mümin, Muhammedü’l-emîn olan Peygamberini model alarak, inanan-inanmayan bütün insanlara güven telkin eder. Çünkü Allah Resûlü (s.a.s) onu şöyle tarif etmiştir: “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Mümin de insanların canları ve malları konusunda kendisine karşı emniyet hissettikleri kişidir.”2 


Aziz Müminler! 

Huzurlu ve güvenli bir toplum inşa etmenin bir diğer ilkesi de doğruluktur. Samimi ve dürüst olmak, mümin olmanın bir gereğidir. Mümin, açık sözlü ve şeffaftır. İçi dışı birdir. Niyeti ve amelleri birbiriyle tutarlıdır. Yüce Rabbimizin 
  َتْرِمُا آَمَ كْمِقَتْاسَ  ف
 “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”3 emrine uygun olarak sırat-ı müstakimden ayrılmamak müminin şiarıdır. Mümin yalan söylemez, iftira atmaz, kul hakkına el uzatmaz! 


Kıymetli Müslümanlar! 

Bir toplumun beraberlik şuurunu zedeleyen ve tefrikaya kapı aralayan en zararlı davranışlardan biri ise sû-i zandır. Sû-i zan, delilsiz ve temelsiz bir şekilde önyargılarla insanları karalamak, kötü düşünceler üzerine zan bina etmektir. Hâlbuki müminlerin canları ve malları gibi, onur ve haysiyetleri de birbirlerine emanettir. Aralarındaki ilişkide kardeşlik hukuku, kardeşlik ahlakı hâkim olmalıdır. 

Mümin kardeşine hüsn-i zan yani iyi niyet beslemek imanın gereğidir. Rabbimiz hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede müminleri şöyle uyarmıştır: 

 ٌ مْثِ اِّنَّ الظَضْعَ بَّنِ اِّۘنَّ الظَنِ مًيرا۪ثَوا كُبِنَتْوا اجُنَمٰ اَين۪ذَّا الَهُّيَا آَ ي 

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü öyle zanlar vardır ki günahtır...”4  


Değerli Müminler! 

İslam dini, sû-i zannı yasakladığı gibi insanların gizli hallerini araştırmayı ve ifşa etmeyi de yasaklamıştır. Birbirini çekiştirmeyi, birbirinin arkasından kötü konuşmayı, kardeşinin ayıp ve kusurlarını ortaya dökmeyi haram kılmıştır. Çünkü bütün bu kötü huylar, fitne ve fesadın yaygınlaşmasına, birbirine güvenmeyen bireylerin huzursuz ve düzensiz bir toplum oluşturmasına sebep olur. Böyle bir toplumun ayakta kalmasına ve geleceğe umutla bakmasına imkân yoktur.  

Yüce Allah, 

 ًۜ ضاْعَ بْمُكُضْعَ بْبَتْغَ ي ََوا وُسَّسَجَ تَ  َ و 

“Birbirinizin gizliliklerini araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın…”5 emriyle bizi bu konuda hassas davranmaya davet etmiştir. Aksi halde varılacak yer dünyada hüsran, ahirette ise pişmanlıktır. Nitekim Cenâb-ı Hak, sözün doğru ve güzelini söylemeyen müminlerin arasını şeytanın bozacağını bize şöyle haber vermektedir: “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler; çünkü şeytan aralarına girer. Kuşkusuz şeytan insanların apaçık düşmanıdır.”6  


Muhterem Müminler! 

Sevgili Peygamberimiz “Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter!”7 buyurur. Doğruluğunu araştırmadan bir bilgiyi paylaşmak, asılsız sözlerin yayılmasına, yalan ve iftiranın beslenmesine alet olmaktır. 

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:       
                  وآُنَّيَبَتَ فٍأَبَنِ بٌقِاسَ فْمُكَاءَٓ جْنِوا آُنَمٰ اَين۪ذَّا الَهُّيَا آَ ي 

“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın.…”8 

Bir mümin, sorumsuz ve şuursuzca yayınlanan asılsız haber ve yorumlara itibar etmez. Masum insanların şeref ve haysiyetine söz söylemekten, ateşten kaçar gibi uzak durur. Her söylediği sözün, her yazdığı yorumun, her yaptığı işin bir hesabı olduğunu bilir. Rabbimizin şu ayetini hayat düsturu edinir: “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.”9 


Aziz Müslümanlar! 

Huzurlu, güvenli ve güçlü bir toplum inşa etmek için kitabımız Kur’an-ı Kerim’e, Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s)’in sünnetine tabi olalım. Tevhit bilincini, kardeşlik şuurunu ve güzel ahlakı önce ailelerimizden başlamak üzere çevremize yayalım, yaşayalım ve yaşatalım. Aramızdaki bağları zayıflatacak, bizi birbirimize güvenemez hale getirecek her türlü davranıştan uzak duralım. Eşlerin, anne babaların, çocukların, amirin, memurun, işçinin, işverenin, komşunun, akrabanın, dostun, arkadaşın, kısacası toplumun bütün bireylerinin birbirine güven duyduğu huzurlu bir ortam için hep birlikte emek verelim. 

Peygamber Efendimizin şu uyarısını bir an olsun aklımızdan çıkarmayalım: “Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun.”10 


Muhterem Müminler! 

Kurban Bayramına yaklaşırken önemli bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Birçoğumuz bugünden itibaren bayramı sevdiklerimizle geçirmek için yola çıkacağız. Gidiş ve dönüş yollarındaki yoğunluk her zamankinden daha fazla dikkatli olmamızı gerektirmektedir. Zira hız ihlali, hatalı sollama, yakın takip, yorgunluk gibi sebeplerle meydana gelen kazalarda nice insanımız can vermekte, nice ocaklar sönmektedir. Bu noktada bütün kardeşlerimizi trafik kurallarına uymaya, sabırlı, anlayışlı ve dikkatli davranmaya davet ediyorum.                                                          

1   Mâide, 5/8. 
2   Tirmizî, İman, 12. 
3   Hûd, 11/112. 
4   Hucurât, 49/12. 
5   Hucurât, 49/12. 
6   İsrâ, 17/53. 
7    Ebû Dâvûd, Edeb, 80. 
8   Hucurât, 49/6. 
9   İsrâ, 17/36. 
10  Buhârî, Edeb, 62. 

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
KAYNAK: 
Diyanet Hutbeleri1
Diyanet Cuma Hutbeleri


8 Ağustos 2019 Perşembe

Kurban, Kurban Bayramı ve Hac İbadeti

Kurban, Kurban Bayramı ve Hac İbadeti

Kurban, kelime olarak yakın olmak, yaklaşmak anlamına gelir. Dini bir terim olarak Kurban; Allah’a yaklaşmak niyetiyle yılın belli günlerinde (Kurban Bayramının 1.2. ve 3. günlerinde ) belli nitelikteki  hayvana kurban denir.
Kurban kesmek Peygamberimizin Medine’ye hicretinin ikinci yılında emredilmiştir. Yüce Allah kur’anda “O halde Rabbin için namaz kıl  ve kurban kes.”(Kevser 108/2) buyurmasıyla kurban emrolunmuştur. Allah Hz. Muhammed’e kurban kesmesini emretmiştir. Emir her ne kadar Peygambere  yapılmışsa da, biz Müslümanlara da emir sayılır.
Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Kurban konusunda  şöyle buyurmaktadır:
Hali vakti yerinde olup da kurban kesmeyen mescidimize yaklaşmasın. “ (İbni Mace, edahi.2)
Kurban kesmenin hükmü konusunda farklı görüşler vardır. Hanefi mezhebine göre kurban kesmek vaciptir.
Kurban kesmek için bazı şartlara sahip olmak gerekir. Bunlar;
1-Müslüman olmak,
2-Hür olmak
3-Akıllı  olmak ve ergenlik çağına girmiş olmak,
4-Zengin olmak,
5-Yolcu olmamak,
Kurban kesilecek hayvanlarda aşağıdaki  özellikler olmalıdır.
1-Koyun, keçi,sığır, manda ve deve cinslerinden kurban kesilir.
2-Koyun ve keçi bir yaşında, (1 yaşındaymış gibi görünen 6 aylıktan büyükler de kurban edilebilir.)
3-Sığır ve manda 2 yaşını deve ise 5 yaşını doldurmuş olmalıdır.
4-Kurbanın sağlıklı  gerekir; Hastalıklı hayvan  kurban edilmez.
5- Bir veya  iki gözü kör, dişlerinin çoğu dökülmüş, kulakları kesilmiş,boynuzlarından biri veya ikisi  kökünden kırılmış, kulaklarının ve kuyruğunun  yarıdan fazlası  kesilmiş,doğuştan kuyruğu ve kulakları olmayan, kurban kesilecek yere kadar gidemeyecek derecede zayıf ve düşkün olan hayvanlar kurban olarak kesilemez.
Kurban kesim işi , bayramın 1. günü bayram namazdan itibaren, bayramın 3 .gününe kadar devam eder.
Koyun ve keçiyi bir tek kişi kurban edebilir. Deve , sığır, ve manda bir kişiden yedi kişiye kadar kurban edilebilir. Ortakların hepsi kurban kesmeye niyet etmelidirler. Kurban ortakları birbirleriyle anlaşarak, etleri tartarak kura ile aralarında  paylaşmalıdır.
Kurbanın etleri mümkün olduğunca  üçe bölünerek  bir bölümü fakir ve ihtiyaç sahiplerine, bir bölümü konuk komşu ve misafirlere ikram edilir. Bir bölümü de aile fertleri için  ayrılır. Kurbanını yurt içinde veya yurt dışında kesilmek şartıyla  ihtiyaç sahibi Müslümanlar için bağış  yapılabilir.
Evet, Kurban ibadetinde esas olan Allah rızasını gözetmektir. Kurban sırf Allah için kesilmeli, Kurban Allah’a yakın olmak O’na sevgili olmak için  yapılan bir ibadettir. Kurban ibadetinde Allah sırf kulunun niyetine önem verir.
Allah  kestiğimiz ve keseceğimiz  kurbanlarımızı kabul etsin. Amin …
Kurban Bayramı
Kurban Bayramı,dinimizin gereklerinden biri olan ve Allah’a yaklaşmak için kesilen hayvanın Allah için kurban edilmesinden bu adı almıştır. Kurban bayramında kesilen kurban etlerinden veya bağışlanan kurbanlarla ihtiyaç sahiplerini sevindirerek onların bayramına sevinç eklemiş olunur. Kurban bayramı sevinç ve coşkunun yaşandığı, kardeşlik duygularının kabardığı, sevgi ve saygının öne çıktığı bir gündür. Bayram günlerini iyi değerlendirmeliyiz.
Bayramlar vesilesiyle dargınlıklara son vermeli, sırf Allah rızası için tanıdığımız veya tanımadığımız kimselerle bayramlaşmalı, hal ve hatırları sorulmalı.
Bayram günlerinde İslam kardeşliği bir kez daha önem kazanır. Sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v) şöyle buyurur: “Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz.” (Buhari.nikah.45.)
Sevgi barış ve kardeşliğin öne çıktığı bayram günleri dışında da bu güzel hasletleri devam ettirmeliyiz. Birbirimizi Allah için sevmeliyiz. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Mü’min olmadıkça cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de Mü’min olamazsınız…” (Müslim,İman, 93.)
 Kendimiz için istediğimizi din kardeşimiz için de istemeliyiz. Sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v) şöyle buyurur : Hiç biriniz kendi nefsi için istediğini (Mü’min ) kardeşi için de istemedikçe (tam) Mü’min olamaz.”(Buhari,İman, 7) Başka bir hadiste ise peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Müslüman müslümanın kardeşidir, ona hiyanet etmez, yalan konuşmaz ve onu sahipsiz bırakmaz. Müslümanın her şeyi ; ırzı malı ve kanı müslümana haramdır…” (Müslim ,birr ve sıla, 32.)
 Bayram dolayısıyla küs ve dargınlıkları sonlandırmalı, barış ve sevgi içinde yaşamalıyız. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “ Bir müslümana kardeşine üç günden fazla küsmesi helal olmaz. (Buhari, edeb, 57-62.)
 Evet bayram günlerinde şunları yaparsak Allah’ın rızasını kazanmış oluruz:
1- Bayram namazını kılmak,
2- Bayram namazı sonrasında cemaatle bayramlaşmak,
3- Bayramlaşırken selavat getirmek, Kesilen kurbana iyi davranmak, kesim işini uzmanlara yaptırmak, hayvana eziyet vermemek.
4-Kurban etlerinin üçte birini ihtiyaç sahiplerine vermek.
5- Çocukları ve yetimleri sevindirmek,
6- Ailemizle bayramlaşmak, aile fertleri arasında sevgi ve saygıyı artırmak,
7- Komşu ve akrabalarla bayramlaşmak,
8- Hastaları ziyaret etmek, onlarla bayramlaşmak, Engelli kardeşlerimizi ihmal etmemek.
9- İkramda bulunmak,
10- Mezarlıkları ziyaret etmek, Ölümü düşünmek,
11-Dargınları barıştırmak,
12- Bayram vesilesiyle sevgi, barış, kardeşlik ve hoşgörüyü yaygınlaştırmak ve bayram sonrasına taşımak.
Hac İbadeti ve Önemi
Bu günlerde Hac ibadetini yerine getirmek için, hacı adayları kutsal topraklarda bulunmaktadırlar.
Zengin sayılan ve belli şartları taşıyan müslümanların ömürlerinde bir defa hac yapmaları İslam dininin 5 temel prensibinden biridir. Hac ibadeti çok özel bir ibadettir. Çünkü ömrümüzde bir kere yapmak zorundayız. Devamlı ve istediğimiz vakitte yapılan sıradan bir ibadet değildir.
Yüce Allah hac ibadeti için şöyle buyurur:
“Haccı ve umreyi Allah için tam yapın... “ (Bakara, suresi 196. ayet)
"Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i (Ka’be’yi) haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkar ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır." (Al-i İmran suresi 97.ayet)
"Hani Biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut." (Hac suresi, 26.ayet)
"Şüphesiz, 'Safa' ile 'Merve' Allah'ın işaretlerindendir. .." (Bakara suresi ,158.ayet)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) de şöyle buyurmaktadır:
"İslam beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah'ın evi Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." (Buhârî, Îmân , 2,)
“Ey insanlar, Allah size Haccı farz kıldı. O halde haccediniz...” (Müslim Hacc,412)
“Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse, annesinden doğduğu gün gibi günahsız olarak evine döner.” (Buhari, Hac,4)
Hac ibadetini yerine getirirken İslam dininin “belgesel” niteliği sayılan şeyleri yerinde görmekteyiz. İslam dininde gözle görülen ve dokunulabilen kutsal yerleri görerek iman ve itikadımızı kuvvetlendirmiş oluruz. Dini duygu ve düşüncelerimizi zenginleştirmiş oluruz.
İslam dininde belge niteliğinde olan şeyler şunlardır.(Dokunup gördüğümüz şeyler):
Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerifler,Mekke ve Kabe-i Muazzama,Hz.İbrahim Makamı,Safa ve Merve tepeleri, Arafat dağı,Müzdelife,Mina,Hira ve Sevr Mağarası,Medine ve Mescid-i Nebi,Peygamberimizin Kabri(Ravza-ı
Mutahhara),Cennet’ul-Mualla ve Cennet’ul Baki mezarlıkları,Uhud dağı,Uhud şehitliği,Bedir şehitliği, Peygamberimizin ve sahabelerin yaşadığı ve savaştığı yerler v.b.
Bu yerleri görmek,dolaşmak,bazı şartları da yerine getirmek suretiyle ibadet etmiş oluruz. Buralar sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in zamanından günümüze kadar gelmiştir. Peygamberimizin ve Sahabelerin yaşadığı,dolaştığı,savaştığı yerlerdir,bunlar. Hac görevi esnasında bu duygularla dolup taşmalı insan...
Orada İslam dininin yayılışı ve Peygamberimizin mücadelesinin geçtiği yerleri ziyaret etmek suretiyle İslam ve Peygamberimiz Hz. Muhammed sevgisinin artmasına sebep olacaktır.
Hac ibadetini yerine getiren bir müslüman bir çok manevi şeyler kazanır. İslami duygu ve düşünceleri zenginleşir. Bütün dünyadaki inanan müslümanların kardeş olduğu , birlik ve beraberlik içinde olmamız gerektiği bilinci kazanılır. İnsan sevgisi yanında,hayvan,bitki ve doğa sevgisi de gelişir.Çünkü, hac görevi esnasında genel olarak hiçbir şeye zarar verilmez. Bir sineğe dahi dokunamazsınız...
Hac ibadetiyle özellikle Arafatta mahşer gününü yaşamış gibi oluruz. İhramlı olan binlerce hacının aynı giyimde oluşlarıyla mal ,mülk, makam,mevki,gibi dünyalık şeylerin orada hiçbir öneminin olmadığı görülür. Orada tek bir şey hakimdir,Allah’a karşı yapılan ibadetler, takva ve samimiyet.
Arafatta mahşeri kalabalık bize ölüm sonrası dirilmeyi de hatırlatarak adeta mahşeri yaşatmaktadır. Burada da dünya menfaatlerinin önemli olmadığını anlarız. Yine sadece dünyada imanımız,yaptığımız ibadet ve iyiliklerin dışındaki şeylerin faydasının olmadığını kavrarız.
Diyelim ki,çok meşhur birisisin, ama Arafat dağında binlerce kişi içinden bir kişisin,seni o anda kim tanır,herkes kendi ruhi haliyle Yüce Allah’tan af diliyor,dua ediyor, zikir ediyor. Herkes o anı değerlendiriyor. Arafattaki vakfe anı ömürde bir kere yakalanabilecek bir an... İşte o an sen kim olursan ol...Başkaları için hiç bir değerin yok...Yalnız Allah’a yakınlık,yalnız takva ve yalnız samimiyet önemlidir,o an. Aslını söylemek gerekirse her an bu duyguyu ve düşünceyi yaşatmalıyız.
Orada yaşadığımız Yüce Allah’a çok yakın olma,sadece O’na yönelme ve O’na yalvarma,tövbe etme,iyi ve güzel duygular geliştirme, sağlam bir inanç kazanma,düzgün bir müslüman olma, iyi ve yararlı bir kişi olma duygularını geliştirip,hac ibadeti sonrası bunları devam ettirme kararlılığı göstermek her hacı için ulaşılmak istenen bir durumdur.
Hacda ayrıca birbirine tahammül etmeyi ,sabrı ve saygıyı da öğreniyoruz. Orada hiçbir zaman kötü söz ve kırıcı hareketler olmaz. İbadetin özü bunu gerektirir.
Bazı kişiler hac için harcanan para ile ihtiyaç sahiplerine yardım edilsin. Bu hacdan daha sevaptır deniyor. Hac ibadetini yerine getirdikten sonra da iyilik yapılabilir, ihtiyaç sahiplerine  yardım  edilebilir.
Bakın Hac ibadeti farzdır. Yani zorunludur. Hiçbir ibadet başka bir ibadetin yerine geçmez. Hepsinin özelliği ve önemi farklıdır. Allah'ın emirleri, şartları taşıyanlar için  yerine getirilmesi mecburidir.   
NOT:Bu yazı ile önemli olduğunu düşündüğüm şu açıklamayı da yapmak zorunda olduğumu düşünüyorum.
Çevremizde devamlı bu konuyla ilgili sorularla karşılaşıyoruz:
Hac ibadetinin yapılması zorunlu olan masrafların (Yol-Yemek-Konaklama) dışında hiçbir harcama yapma zorunluluğu yoktur. İnsanlar hac parasının dışında bir sürü masraflar yaparak hac parasını toparlamanın zor olduğu bilinmektedir.
Yani kısaca şunu ifade etmek istiyorum. Hac yemeği ve sonrasında hediye verme Hac ibadeti dışında yapılan fazla bir şeydir. Gücü olanlar yapabilir,herkese mecbur değil,yani dinin gereği değil....
Mümkünse Sadece Zemzem ve Hurma ikramı yeterlidir.
(Seccade,havlu,tespih,takke,koku,yüzük,incik boncuk,oyuncak vb.şeyler haccın maddi yükünü artıran şeyler olup,hac ibadetiyle ilgisi yoktur. Zengin olup bunları yapanlara sözüm yoktur. İyilik ve hediyeleşmek her zaman yapılabilir. Unutmayalım tebessüm de sadakadır.)
Ne mutlu kurbanı kabul olanlara...
Ne mutlu bayramını kardeşlik içinde geçirenlere....
Ne mutlu yaptığı hac ibadeti  kabul olanlara ve hac esnasında kazandığı güzellikleri devam ettirenlere...

Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Milliyet Blog: