26 Temmuz 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 26.07.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:BEDEN MAHREMİYETİ VE TESETTÜR


BEDEN MAHREMİYETİ VE TESETTÜR 





Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey Âdemoğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takvâ elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.”1

Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Allah halîmdir, hayâ sahibidir, kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever…”2


Muhterem Müslümanlar!

Bedenimiz, ruhumuz gibi Rabbimizin bizlere lütfettiği büyük bir nimet, aynı zamanda bir emanettir. İnanan her erkek ve kadın, bu emanete sahip çıkmakla mükelleftir. Nitekim sahip olduğumuz her nimet gibi bedenimizin de üzerimizde hakkı vardır. Nimetin kıymetini bilen her mümin, bedenini salih ameller işleme ve iyiliğe yardım etme yolunda kullanmalıdır. Zira gün gelecek, bedensel gücümüzü, güzelliğimizi ve yeteneklerimizi hangi amaçla kullandığımızın hesabı sorulacaktır.


Aziz Müminler!

Bedenimiz ile ilgili sorumluluklarımızın başında onu örtmek, kem gözlerden ve kem sözlerden muhafaza etmek gelir. Bedenin örtülmesi, her şeyden önce dinî bir yükümlülüktür. Aynı zamanda fıtrî ve ahlâkî bir davranıştır.

Örtünmek, başkalarından ziyade, insanın kendisi için yaptığı bir iyiliktir. İnsanın kendisine olan saygısının ve özeline sahip çıkmasının bir göstergesidir. Mahrem yerleri örtmek, vücuda olan itinanın ve hayâ duygusunun bir yansımasıdır. Sadece insana has olan hayâ duygusunun kaynağı ise, Peygamberimizin ifadesiyle imandır. Doğduğunda bir örtüye sarılıp annesine emanet edilen insanoğlu, öldükten sonra da bir örtü altında yıkanır ve yine bir örtüyle kefenlenerek toprağa verilir.


Kıymetli Müslümanlar!

Mümin, kendi bedenine duyduğu saygıyı, bir başkasına da göstermek zorundadır. Vücudunu izinsiz ve haksız bakışlara karşı örttüğü gibi, bir başkasının mahremiyetine de hürmet göstermelidir. Bakışlarıyla hiç kimseyi rahatsız etmemeli, sınırlarını bilmelidir. Halk arasında yaygın olarak kullanılan “Güzele bakmak sevaptır!” sözünün yüce dinimiz İslam’da karşılığı yoktur. Zira güzel ya da çirkin fark etmeksizin her insanın mahremiyet hakkı vardır. Yüce Rabbimiz, bu hususta müminleri şöyle uyarır:





“Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.”3






“Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet yerlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar.”4

Ayet-i kerimelerin apaçık beyanıyla, Cenâb-ı Hak, erkek ve kadın bütün müminlerden edeb ve mahremiyet konusunda hassasiyet bekler. Gözlerimizi haramdan çevirmenin ve tesettüre riayet etmenin hepimiz için bir vecibe olduğunu ifade buyurur. Özellikle erkekler için beden sağlığını da tehdit eden dar giysiler, mahremiyetin korunmasını sağlamadığı için tesettür bilincine uymaz. Tesettür bilinci ise bedeni örtmek kadar, kalbi ve aklı da her türlü kötülüğe, fuhşiyata ve harama karşı kapatmak, örtmek ve korumaktır.


Değerli Müminler!

İffet, kadına, erkeğe, gence, yaşlıya kısacası her insana yakışan üstün bir meziyettir. Irz ve namus dokunulmazlığı, insanların ortak değeridir. Bu değere riayet etmek kadını ne kadar saygın kılıyorsa, erkeği de o derece saygın kılar. Zira kadınıyla erkeğiyle her insan mükerremdir.


Muhterem Müminler!

Mahremiyete özen göstermek, takvanın yani Allah’a karşı saygılı ve sorumluluk sahibi bir duruşun gereğidir. Öyleyse bedenimizi bize lütfeden Rabbimiz ile aramızdaki bağı zayıflatmayalım. O’nun sevdiği ve razı olduğu bir ömür yaşayalım. Bedenimizin kıymetli ve dokunulmaz, ruhumuzun şerefli ve saygın olduğunu bilelim. Ailemize ve bilhassa çocukluk çağından itibaren yavrularımıza mahremiyet bilinciyle özgüven aşılayalım. Erdemli bir toplum olmanın, ahlaki, manevi ve kültürel değerlerimize sahip çıkmaktan geçtiğini unutmayalım.                                                    

1 A’râf, 7/26.
2 Nesâî, Gusül, 7.
3 Nûr, 24/30.
4 Nûr, 24/31.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
KAYNAK:
Diyanet Cuma Hutbeleri

25 Temmuz 2019 Perşembe

Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın Öğretisi-7


Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın  Öğretisi-7

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-3

Allah’ın doksan dokuz  ismini  açıklamaya devam ediyoruz.


                                                          11-MÜTEKEBBİR



Allah’ın isimlerinden biri de el-Mütekebbir’dir.

Allah’ın büyük ve ulu olmasıdır.

Sonsuz büyüklük ve azamet sahibi, Büyüklükte eşi olmayan, her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren, büyüklüğün kemâlinde olan, her şeyden yüce, her işte ve hadisede, aklın ve vehmin anlayış ve kabiliyetinin çok üstünde olan azâmet ve yüceliğini gösteren demektir.

Mütekebbir,esma-i hüsna’dan biri olarak Allah’ın zatının ve sıfatlarının mahiyeti bilinmeyecek kadar ulu, anlamına gelir.

O, her açıdan büyüklük sahibidir! Öyle ki mutlak iyilik, ihsan ve mağfiret sahibi olan Allah"a kimse ihsanda bulunamaz. Çünkü O, ihsanı elinde tutandır. Mülkünün üzerindeki tasarrufuna hiç kimsenin müdahale edemediği en büyük kudret sahibidir. Azamet ve yüceliğini izhar ederken kullarına zulmetmekten uzak ve yüce olandır. Çünkü O, varlıkların sıfatlarından münezzehtir.

Allah’ın zatının, isim ve sıfatlarının ve fiillerinin büyüklüğü ve azametinden dolayı Allah Mütekebbirdir. Büyüklüğü ve azameti ancak kendi zatına layık görür.

Madem sadece Allah Mütekebbirdir ve büyüklenmek ona mahsustur. Kula düşen şu ayete kulak verip tevazu ile onun büyüklüğü ve azameti karşısında hayretle ve muhabbetle secdeye kapanmasıdır;

“ Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü sen ne yeri yarabilir, nede boyca dağlara erişebilirsin.” (İsra 37)

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyurur:

O Allah ki; O’ndan başka İlâh yoktur, Melik’tir (hükümrandır), Kuddüs’tür (mukaddestir), Selâm’dır (selâmete erdirendir), Mü’mindir (emniyet verendir), Müheymin’dir (koruyup gözetendir), Azîz’dir (yücedir), Cabbar’dır (cebredendir), Mütekebbir’dir (pek büyük olandır). Allah, şirk koşulan şeylerden münezzehtir (uzaktır).” (Haşr suresi,23.ayet)


                                                                12-HÂLİK





Allah’ın isimlerinden biri de el-Hâlik’tır.Hâlik yaratan demektir.Allah’ın planlı ve amaçlı bir şekilde yaratan olduğu,Hâlik’ın yalnızca Allah için kullanılabileceği,zira Hâlik’ın  bir başka tanımı da şöyledir: “Ana maddesi  ve modeli olmadan nesneleri icat eden” dir.

Bu isim, Allah’ın sonsuz yaratma gücüne değinilen bir sıfat niteliğindedir. Hiçbir eşi benzeri bulunmayan bir şeyi ancak Allah’ın yoktan yaratabildiği ve bu isimle birlikte Allah’tan baştan hiçbir yaratıcının olmadığı anlaşılmaktadır.
Yüce Allah’ın yaratma sıfatı, bizim anlayamayacağımız kadar geniş ve derindir. Allah’ın “yaratma” sıfatı özeldir.
Kısacası yaratmak, Allah’a mahsus bir özelliktir. Başka varlıkların yaratma gücü de yeteneği de yoktur.

Kur’an’da “Hâlik” kelimesi çok fazla yerde zikretilmiştir.

Ayetlerde geçen ve çeşitli ilahi fiilleri anlatan yaratma genellikle “ana madde olmadan yoktan yaratma” veya “yokluktan varlık alanına çıkarma” şeklinde anlaşılmaktadır. Mesela Adem’in topraktan,daha sonra insan türünün üreme mekanizmasına bağlı olarak nutfeden aşılanmış yumurtadan yaratılışı böyledir.

Allah’ın yaratıcılığı süreklidir. İnsan ve diğer canlılar Allah’ın yaratılmasıyla çoğalırlar.

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyurur:

“Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.” (Yasin suresi,81.ayet)

“Doğrusu yaratan ve bilen ancak Rabbindir.”(Hicr suresi,86.ayet)

“O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.”(Haşr suresi,24.ayet)


                                                                     13-BÂRİ




Allah’ın isimlerinden biri de el-Bari’dir.
Allah Bâri’dir. Yani öyle temiz yaratıcı ki, yarattıklarını temiz ve sağlam bir düzen  ile oluşturmuş ve birbirinden tamamiyle farklı  özelliklerle yaratmıştır.
Cenab-ı Hak ne yaratmışsa düzenli bir şekilde yaratmıştır.Hiç şüphesiz.Dikkat edilecek olursa yaratılan her eşya ve insanın diğer mahluklarlarla bir ilgi ve bir bağlantısı mutlak bulunuyor.
Eşyayı ve her şeyin tüm bölümlerini  birbirine uygun halde yaratan, bir örneği olmaksızın canlıları yoktan yaratan. Her şeyi bir asıldan var eden, varlıkları benzeri olmaksızın, en güzel ve uyumlu bir surette, en mükemmel ve en uygun şekilde yaratan, yokluktan varlığa çıkaran, yarattıklarını birbirinden farklı biçimlerde ayırt eden, her yarattığı farklı ve benzersiz olan demektir.
Allah  yaratılanları düzgün, âdeta bir kalıptan dökülmüşçesine uyumlu ve ahenk üzere yaratmaktadır. Bu uyum öyle bir uyumdur ki, gök cisimlerinin hareketinin hiç şaşmaması, yörüngelerinde yüzen gezegenlerin hiçbir zaman sapmaması;gecenin, gündüzün ve mevsimlerin birbirini takip etmesi hep bu uyumun neticesindedir.
Allah,toprağı ağaca,dünyayı insana uygun yaratandır. Her bir insana ayrı bir yüz,her bir kar tanesine ayrı nakış koyandır. Her tohuma ayrı meyvenin resmini çizendir. Yaratışında hiçbir uygunsuzluk olmayandır.
“O Allah ki; Yaratan’dır, Bâri’dir (yokken var eden),...”(Haşr suresi,24.ayet)

“Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?”(İnfitar suresi,8-6.ayetler)

“Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım.”(Sad suresi,71.ayet)


                                                       14- MUSAVVİR




Allah’ın isimlerinden biri de el-Musavvir’dir.
Musavvir “şekil ve özellik veren” demektir.

Allah’ın Musavvir ismi  ile yaratmış olduğu bütün varlıklara şekil ve suret veren manasına geliyor.

Musavvir,tasvir eden her şeye ayrı bir biçim ve özellik veren, yaratmış olduğu varlıklara suret vererek birbirinden ayrı bir biçimde yaratan odur, anlamlarına gelir.
Ayetlerde Allah insanı dilediği surette terkip edip şekillendirdiği belirtilir. Allah insana güzel bir suret vererek onu  en iyi bir biçimde yaratmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyurur:

“O Allah ki; Yaratan’dır, Bâri’dir (yokken var eden), Musavvir’dir (şekil verendir),...”(Haşr suresi,24.ayet)

“...size şekil verip de şeklinizi güzel yapan... “ (Mü’min suresi,64.ayet)
“Biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.” (Tin suresi,4.ayet)
“Sizi yarattık, sonra size şekil verdik…” (A’raf suresi,11.ayet)


                                                              15- GAFFÂR




Allah’ın isimlerinden biri de el-Gaffar’dır.

Birinin kusurunu örten,suçunu bağışlayan anlamına gelir. Allah kulunu azap görmesinden korumak ister. Buda  Allah’ın günahı bağışlaması sonucunda olur.

Allah’ın bağışlaması ve mağfireti kur’an’da çokça zikredilmesinden,insanların Allah’a ulaşabilmesi için kazanması gereken kemal mertebelerine engel durumlar ve hatalı davranışlar sergileyebileceği düşünülerek af ve bağış kapısının sürekli açık olacağı anlaşılmaktadır.

Allah bu isimle ,her türlü günahı  hata ve kusurları bağışlayacağı anlaşılmaktadır. Ye terki kul pişmanlık duysun. Ancak şirk ve inkarın bağışlanması söz konusu değildir.

Allah’ın Gaffar oluşunu  ifade eden bir çok ayet vardır.

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyurur:

“Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim.” (Tâhâ suresi,82.ayet)

“Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nisa suresi,106)

“O, çok bağışlayandır, çok sevendir.” (Buruc suresi,14.ayet)


                                                        16- KAHHÂR




Allah’ın isimlerinden biri de el-Kahhar’dır.

Yenilmeyen,yegâne kudret ve tasarruf sahibi demektir. İslam bilginleri ,kahr kavramının  temel manasını “boyun eğdirip üstün gelmek” olarak belirlemişlerdir.

Alimler Allah’ın yegâne galip,sonsuz kudret ve tasarruf sahibi oluşunu şöyle  açıklamışlardır: İlahi hakimiyete karşı direniş gösterenlere önce akla ve duygulara hitap eden belgeler sunmak, bu yarar sağlamadığı takdirde çeşitli afet ve belalarla kendilerini uyarmak ve nihayet onları ortadan kaldırmak.

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyurur:

“(Resûlüm!) De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve kahhâr olan Allah'tan başka bir tanrı yoktur.” (Sad suresi,65.ayet)

“Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulmaz olan bir tek Allah mı?”(Yusuf suresi,39.ayet)

“Allah, “Şüphesiz ben ve peygamberlerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Şüphe yok ki, Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Mücadele suresi,21.ayet)
O gün arz (yeryüzü) ve semalar, başka bir hale döndürülür (döndürülmüş olur). Ve onlar, Vahid (bir) ve Kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkmış olurlar. (İbrahim suresi,48.ayet)


                                                                    17- VEHHÂB 



Allah’ın isimlerinden biri de el-Vehhâb’dır. Karşılık beklemeden bol bol veren demektir.
İslam bilginleri Vehhâb ismini şöyle yorumluyorlar: İnsanın sahip olduğu bütün iyilik  ve mutluluk vesilesi sadece ilahi lütuf ve ihsanın eseridir. Buda Allah’ın lütfu keremidir.
İnsanlar başkalarına daha çok maddi değerler hibe edebilirler. Bunu yanında onlar mesela ölümcül bir hastalığa şifa, yoldan çıkmış kimseye hidayet,belalara gömülmüş insana kurtuluş lütfedemezler. Vehhâb olan Allah Tealanın ise bütün bunlara gücü yeter. Gerçek anlamda  cömertlik ve lutufkârlık yalnız Allah’a aittir.

Bize  karşılıksız, cömertçe ikram ve ihsan edilen bütün nimetler üzerinde Allah’ın Vehhâb ismi gözükmektedir. Demek bizlere karşılıksız   verilen hayatımız, vücudumuz,  gözlerimiz, kulaklarımız , dilimiz ,dişlerimiz ve  diğer  azalarımız  kısaca maddi ve manevi sahip olduğumuz her şey, Allah’ın bize bir hibesidir. Ve Vehhâb isminin bir tecellisidir. Çevremizdeki  güzellikler,dağlar,ormanlar,ovalar,göller,ırmaklar,denizler,hayvanlar,meyveler,sebzeler gibi sayısız nimetler bize karşılıksız verilmiştir. Bütün bunlar  Allah’ın Vehhâb isminin tecellisi olarak karşımıza çıkar.

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyurur:

“Yoksa Azîz (yüce) ve Vehhab (çok bağışlayıcı ve lütufkâr) olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı?” (Sad suresi,9.ayet)
“(Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.” (Al-i imran suresi,8.ayet)
“Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız...” (Nahl suresi,18.ayet)

 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)








Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-47- HAKÎM

                                           HAKÎM


Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Hakîm'dir

Sözlükte “iyileştirmek amacıyla menetmek, düzeltmek, hükmetmek” anlamına gelen hükm masdarından sıfat olup “hüküm ve hikmet sahibi” demektir.

el-Hakîm, hüküm ve hikmetin sahibidir. Bu konuda tüm kemal sıfatlarla muttasıf ve noksanlıklardan da münezzehtir.

el-Hakîm, Bütün emirleri ve işleri yerli yerinde olan.

el-Hakîm, ,“Her şeyin en iyi yönünü,en üstün bir ilimle bilen.”

el-Hakîm, “Doğrudan başka bir şey söylemeyen ve yapmayan.”

el-Hakîm, "Her işi hikmetli, her şeyi hikmetle yaratan" anlamına gelir.

el-Hakîm, Her iş ve emrinde hüküm ve hikmet sahibi, gerekeni en güzel şekilde yapan anlamındadır.
Allah Hakîm’dir. Faydasız, boş ve tesadüfî bir işi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve hikmetleri  vardır. Her yarattığı şey , her yaptığı iş bütün kâinat nizamı ile ilgilidir. Allah'ın evrende kurmuş olduğu nizamda hiçbir uyumsuzluk görülmez. Herşeyin bir yaratılış sebebi vardır. Her şey bir düzen ve intizam ile yaratılmıştır.Allah Teâlâ, yaptığı her şeyi yerli yerince, eksiksiz ve tam yapar. En üstün bir ilim sahibidir ve yaptığı her şeyin  mutlaka bir hikmeti vardır.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

"O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır."
(Secde Suresi 7. ayet)

"...Her şeyi yaratmış ve her şeye bir ölçü ve oluş tarzı takdir etmiştir." (Furkân Suresi, 2.ayet)

"(De ki:) "Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size kitabı açıklanmış olarak indiren O’dur." Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur’an’ın gerçekten rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma!" (En'âm Suresi,114 .ayet)

“...En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Azîz’dir, Hakîm’dir.” (Haşr Sûresi, 24.ayet)

"Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah'ı tesbih ederler. O, güçlüdür, Hakim'dir."
(Saff Suresi,1. ayet)

"O, kullarının üstünde eşsiz kudret ve yetki sahibidir. O, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden hakkıyla haberdardır." (En’âm Suresi 18. ayet)

“Allah hükmedenlerin hâkimi değil midir? ” (Tin Süresi, 8.ayet)

"Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi,71.ayet)

 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)

Efkan VURAL


Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:




19 Temmuz 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 19.07.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:CUMA NAMAZI VE ADABI


CUMA NAMAZI VE ADABI 



Muhterem Müslümanlar!

 Bugün Cuma. Günlerin en hayırlısı, en bereketlisi. Bugün müminlerin bayramı, haftalık toplanma zamanı. Rahmet ve mağfiret, kardeşlik ve ülfet vesilesi. 

Kıymeti ve faziletiyle diğer günlerden ayrılan bambaşka bir maneviyat iklimi. Peygamberimiz (s.a.s) Cuma gününü bizlere şöyle anlatır: “Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve o gün cennetten çıkarıldı. Kıyamet de ancak cuma günü kopacaktır.”1 

Aziz Müminler! 

Bugün, yerine getirmemiz gereken en önemli sorumluluk Cuma namazını eda etmektir. Zira Cuma namazı müminlere farz kılınmıştır. Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.”2

 Geçerli bir mazereti olmadığı halde Cuma namazını ihmal etmek büyük bir vebal, büyük bir günahtır. Allah Resûlü (s.a.s) bu konuda bizi şöyle ikaz eder: “Her kim önemsemediğinden dolayı Cuma namazını üç defa terk ederse kalbi mühürlenir.”3 

Kıymetli Müslümanlar! 

Cumanın bereketinden istifade etmeyi murad eden her mümin, Peygamberimizin sünnetine uyarak Cuma namazına hazırlanır. Güzelce abdestini alır, bedenini temizler. Kıyafetinin hem temiz hem de namazın şartlarından olan setr-i avrete uygun olmasına özen gösterir. Nahoş kokan yiyecekler yiyip camiye gelmenin sünnete aykırı olduğunu bilir. Güzel kokular sürünür. İbadetin ruhuna, cemaatin huşûuna uygun davranır. Safların sık ve düzgün olmasına riayet eder. Cuma namazına hürmet göstererek gürültü yapmaktan ve yanı başında huzura duranları rahatsız etmekten kaçınır. 

Değerli Müslümanlar! 

Bu mübarek günde, dikkat etmemiz gereken diğer bir husus ise Cuma hutbesidir. Hutbe, minberden ümmete sesleniştir. Müminlere nasihat, hatırlatma ve uyarıdır. İmana, irfana, ahlaka davet; hakikate çağrıdır. Hutbe aynı zamanda Cuma namazının bir şartıdır. Tıpkı namaz gibi hutbe de bir ibadettir. 

Hutbe okunurken huşû içinde, sessizce ve can kulağıyla hatibi dinlemek dini bir gerekliliktir. Hutbe esnasında yanındakiyle konuşmak ya da cep telefonuyla uğraşmak, hutbenin özünden uzaklaşmaya, sevabından mahrum kalmaya sebep olur. Üzülerek ifade etmek gerekir ki ibadetin ruhuna aykırı söz konusu davranışlar cemaatimiz arasında gittikçe yaygınlaşmaktadır. Hâlbuki Resul-i Ekrem (s.a.s) hutbe esnasında yanında konuşan arkadaşını ikaz etmeyi dahi hoş karşılamamış ve bu konuda ümmetini şöyle uyarmıştır: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına ‘Sus!’ bile desen, hatalı bir iş yapmış olursun.”4 

Aziz Müminler!

 Üzerine güneş doğan en hayırlı gün olan Cuma gününün feyiz ve bereketinden istifade etmeye gayret edelim. Bugünü birbirimizle tanışmaya, kaynaşmaya, kardeşlik bağlarımızı güçlendirmeye vesile kılalım. Birbirimizin halini hatırını sormak, mutluluğunu paylaşmak, derdiyle hemhâl olmak için fırsat bilelim. İhtiyacı olana, darda kalana, hasta olana yardımcı olmanın çarelerini arayalım. Cuma günleri, asr-ı saadette olduğu gibi ailece camiye koşalım. Çocuklarımızı sevgiyle Cuma namazına alıştıralım, gençlerimizi Cumanın huzuruna davet edelim.

 Hutbenin, namazın bir parçası olduğunu unutmayalım. Hutbe esnasında ilgi ve alakamızı sadece hatibe ve hutbeye verelim. İbadetimizin ruhuna uymayan davranışlardan sakınalım. Duaların kabul olunduğu bu icabet vaktinde bedenimiz, zihnimiz, kalbimiz ve gönlümüz sadece Rahmân’a yönelsin. 

Hutbemi Peygamber Efendimizin şu müjdesiyle bitiriyorum: “Cuma günü öyle bir an vardır ki kul o anda Allah'tan bir şey dilerse, Allah ona isteğini mutlaka verir.”5 
 1 Müslim, Cum’a, 18. 
2 Cum’a, 62/9. 
3 İbn Mâce, İkâmet, 93. 
4 Müslim, Cum’a, 11. 
5 Tirmizî, Cum'a, 2.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
KAYNAK:
Diyanet Cuma Hutbeleri

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-46--VÂSİ'

                                                                        VÂSİ'




              Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Vâsi'dir.
Sözlükte “bir nesne bir şeye geniş gelmek, onu içine alıp kapsamak; güç yetirmek” anlamlarındaki se‘a (si‘a) kökünden türeyen vâsi‘ “bir şeyi içine alacak şekilde geniş olan; güç yetiren” demektir. Terim olarak “ilmi, rahmeti ve kudreti her şeyi kuşatan” diye tanımlanabilir. Lugat âlimleri kelimenin kökünden hareketle vâsi‘ ismine “her türlü isteğe karşı ihsan ve lutufkârlığı yeterli olan, ilmi her şeyi kuşatan, rızkı bütün yaratılmışlara yayılan ve rahmeti her şeyi kapsayan” mânası vermişlerdir
        el-Vâsi, Allah'ın ilminin ve rahmetinin her şeyi kuşatmasıdır.
         el-Vâsi,İlmi merhameti,affı ve nimeti sınırsız şekilde, geniş ve bol olan,ikram ve ihsanında sınır olmayan demektir.
        el-Vâsi,Nimeti bol olan, İlmi, rahmeti, kudreti, af ve mağfireti geniş ve sonsuz olan. Sonsuz genişlik ve tahammül sahibi; lim ve ihsanı her şeyi içine alan.
         Bağışlaması bol ve rahmeti çok olan demektir. Yarattıklarına maddî ve manevî genişlik veren Yüceler Yücesi Mevlamızdır. Lütfu bol olan anlamına gelir. 
         Rahmet ve kudret sahibi, ilmi ile her şeyi kapsayan anlamlarına gelmektedir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:



        “Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.” (Tâ-Hâ sûresi , 98.ayet)
         "...Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir."
             (Bakara Suresi, 247.ayet)
           "Doğu da batı da yalnız Allah'ındır. O halde nereye dönerseniz orada Allah'ın yüzü vardır. Allah Vâsi'dir, varlığı sürekli genişletip büyütür; Alîm'dir, her şeyi en iyi biçimde bilir." (Bakara Suresi,115. ayet)
           "Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir."(Bakara Suresi, 261.ayet)
            "...De ki: "Doğrusu bol nimet Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah'ın fazlı her şeyi kaplar, O her şeyi bilir" (Âl-i İmrân Suresi,73.ayet)
             "Eğer seni yalanlarlarsa de ki: Rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. Bununla beraber O'nun azabı, suçlular topluluğundan uzaklaştırılamaz." (En’âm Suresi,47.ayet)



             Yüce Allah'ı vasi isminin anlamı ile düşünüp, O'ndan yardım ve mağfiret istemeliyiz. Allah'ın lütuf ve merhametinden ümit kesmemeliyiz. 
              Sosyal yaşamımızda ve İbadetlerimizde Yüce Allah'ı bu anlamda tefekkür etmeliyiz. 

 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)

Efkan VURAL


Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:




12 Temmuz 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 12.07.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:15 TEMMUZ’U ANMAK, İHANETİ ANLAMAK

15 TEMMUZ’U ANMAK, İHANETİ ANLAMAK 

  



Muhterem Müslümanlar!

 Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah hakkında yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Şüphe yok ki böyle suçlular asla kurtuluşa ermezler.”1

 Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.”2 

Aziz Müminler!

 Bundan üç yıl önce ülkemiz büyük bir badire atlattı. Suret-i haktan görünerek yıllarca insanımızın imkân ve değerlerini istismar eden FETÖ, en sonunda vatanımıza, istiklal ve istikbalimize kastetti. Tarih boyunca nice ihaneti feraset, cesaret ve fedakârlığı ile aşan milletimiz, Allah’ın yardımıyla bu işgal girişimine de geçit vermedi. Bugün, bir kere daha millet olarak Yüce Rabbimize sonsuz hamdimizi ve şükrümüzü arz ediyoruz. 

Kıymetli Müslümanlar!

 15 Temmuz gecesi milletin meclisini yıkmaya, gençlerimizi ve geleceğimizi esarete sürüklemeye çalışanlar, bunu din kisvesine bürünerek yaptılar. İslam’ı anlatıyor, dine davet ediyor, ümmete hizmet ediyor gibi görünürken aslında fesada çalıştılar. Böylesi bozguncuların hali Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Onlara, ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz ancak ıslah edicileriz!’ derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.”3 

Değerli Müminler!

 Islah adı altında yapılan bozgunculuktan, fitne ve fesattan daha büyük tehlike olabilir mi? 

Peygamber Efendimiz “Bizi aldatan bizden değildir.”4 buyurmuştur. Öyleyse din adına aldatmaktan, işgal ve istismardan daha büyük suç olabilir mi?

Unutmayalım ki, kendini gizleme, olduğundan farklı görünme, ikiyüzlülük, yalan, tehdit ve şantaj gibi yöntemlerle ayakta kalan FETÖ, asla İslami bir yapı değildir. 

Rüyalarla, gizemlerle, sinsi planlarla sözde ılımlı bir İslam kurgulamaya çalışan FETÖ, bir terör şebekesidir.

 Aziz Müminler!

Kur’an ve Sünnete aykırı düşen hiçbir bilginin dini değeri yoktur. Sahabe neslinden günümüze kadar Müslümanların çoğunluğu tarafından takip edilen mutedil ve müstakim yolun dışında kalan anlayışlar sapmadır. 

İslam’a göre, Peygamberimizden başka “masum ve tartışılmaz” bir otorite yoktur. Dolayısıyla mümin, aklını, iradesini ve kişiliğini körü körüne bir başkasına teslim edemez.

 Müminler ancak kardeştir. Kibirle, riyayla, fesatla, iftirayla ümmetin birliğini zedelemek, tefrikaya kapı aralamak asla kabul edilemez. 

Aziz Müslümanlar! 

15 Temmuz’u anarken, ihaneti anlayalım ve üzerimize düşen sorumlulukları bir daha hatırlayalım. Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinde, Sevgili Peygamberimizin sünnetini model alarak yaşayalım. Dini kendi menfaatleri için kullanmaya çalışanlara fırsat vermeyelim. Yüzyıllardır topraklarımızda oluşan ve dini hayatımızı ayakta tutan Anadolu irfanına sahip çıkalım. 

15 Temmuz’da yaşadığımız acı tecrübeyi bir daha yaşamamak için dinimizi, dilimizi, ırkımızı, yaratılıştan gelen zenginliklerimizi istismar etmek isteyenlere karşı uyanık olalım. Ülkemizi fitne ve fesada sürüklemek isteyen nifak hareketlerine hep birlikte engel olalım. Birbirimizin varlığını kendi varlığımız, hukukunu kendi hukukumuz, iffetini kendi iffet ve izzetimiz sayalım. Huzur, güven ve kardeşliğimizi zedeleyebilecek davranışlardan uzak duralım. Birlik ve beraberliğimizden ödün vermeyelim. 

Devletimizin ve milletimizin bekası, ümmet-i Muhammed’in selameti için çocuklarımızın sahih dini bilgiyi, doğru yöntem ve metotlarla, ehil kişilerden almasına özen gösterelim. Onları kime emanet ettiğimize, kimlerle arkadaşlık ettiklerine, vakitlerini nerede harcadıklarına, din adına ne öğrendiklerine dikkat edelim. 

15 Temmuz’un yıl dönümünde vatan uğruna can veren aziz şehitlerimizi rahmetle, yaralarını bir istiklal madalyası gibi şerefle taşıyan gazilerimizi her daim minnet ve şükranla anıyoruz. 

 1 Yunûs, 10/17. 
2 Muvatta, Kader,3.
 3 Bakara, 2/11, 12. 
4 Müslim, Îmân, 164. 

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

KAYNAK:



11 Temmuz 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-45-MÜCÎB

                                        MÜCÎB




Allah’ın isimlerinden biri de el-Mücîb’dir.

el-Mücîb, dileklere karşılık veren demektir.

el-Mücîb, ellerimizi  Allah'a açıp dua ettiğimiz zaman bizi kapısından boş çevirmeyerek dualarımızı kabul eden yüce yaratıcımızdır.

el-Mücîb, kendisine dua edip arzu ve istek de bulunan kullarına yardım edendir. Kulların dua ettiğinde onların dualarına  cevap verip kabul edendir.

el-Mücîb, dua edildiğinde kuluna cevap verip istediği şeyleri karşılıksız bırakmayandır.

Allah Teâlâ, kullarına, onlardan daha yakındır. Kendine yalvaranları işitir, bilir ve onların isteklerini verir. İnsanın duaya şiddetle ihtiyacı vardır. Dua yapmak  ibadettir. Duadan mahrum kalmamak lazımdır.

Kulun, bütün benliğiyle yüce Yaratana yönelerek O’dan istek ve dilekte bulunmasına ve bu sebeple icra edilen her türlü yakarışa İslam literatüründe “dua” denmektedir.

Dua Allah'ın yüceliği karşısında, kulun acziyetini itiraf etmesi, sevgi, saygı ve tazim duyguları içinde, O’nun lütuf ve yardımını dilemesini ifade eder.

Duanın ana hedefi, insanın Allah'a halini arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre, dua kul ile Allah arasında bir nevi diyalog manasına gelmektedir.

Allah kullarının duasını boş çevirmez.Duaların mutlaka bir karşılığı vardır. Duaların karşılığı ya bu dünyada veya ahirette verilecektir.




Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

"Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler." (Bakara Suresi 186. ayet)

"Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez." (A’râf Suresi 55. ayet)

"(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.”
(Furkân Suresi 77. ayet)

"Rabbiniz, Bana dua ediniz, duanıza cevap vereyim..." (Mü’min Suresi 60. ayet)

"Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma." 
(A’râf Suresi 205. ayet)


 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden: