24 Nisan 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 24.04.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:Sabır ve İrade Eğitimi

Diyanet İşleri Başkanlığının 24.04.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:

RAMAZAN: SABIR VE İRADE EĞİTİMİ


Muhterem Müslümanlar!

Bundan tam yüz sene önce 23 Nisan Cuma günü Cuma namazının kılınarak tekbirlerle, salavatlarla, dualarla Milletimizin meclisinin açılışının ve Devletimizin kuruluşunun gerçekleştirildiği Ankara Hacıbayram-ı Veli Camii’nin minberinden sizleri selamlıyorum. Bu büyük mücadeleyi gerçekleştiren tüm büyüklerimizi, şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum.


Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden kurtuluş vesilesi olan bir Ramazan ayına daha kavuşmanın sevincini yaşıyoruz.  Dün yatsı namazından sonra ilk teravih namazımızı eda ettik. Bugün seher vaktinde gönüllerimize sekinet, hanelerimize bereket bahşeden ilk sahurumuzu yaşadık.

Bizleri bu

 mübarek aya ulaştıran yüce Rabbimize sonsuz hamd ü sena, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’e salât ve selam olsun.

Aziz Müminler!

Ömür, yüce Rabbimizin ikram ve ihsan ettiği büyük bir nimet, kıymetli bir sermaye, aynı zamanda sorumluluğu ağır bir emanettir. Yılın hangi ayı, hangi günü, hangi saati olursa olsun, kulluk bilinciyle geçirdiğimiz her ânımız değerlidir. Ancak bazı vakitler vardır ki ilahi rahmete mazhar olmuş, duaların kabulüne ve günahların affına vesile kılınmıştır. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı da, Allah Teâlâ’nın kullarına sonsuz merhametinin tecellisi olan mübarek bir aydır. Ramazan-ı Şerif, gecesiyle gündüzüyle her ânı değerlendirilmeye layık eşsiz bir hazinedir.


Kıymetli Müslümanlar!

On bir ayın sultanı Ramazan’ı özel ve önemli kılan hususların başında, Kur’an ayı olması gelir. Doğruyu eğriden, hakkı batıldan ayıran, dünyada ve ahirette mutluluğa eriştiren hidayet yolunu insanlığa gösteren yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ayda nazil olmaya başlamıştır. Nitekim hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:  

“O sayılı günler, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin…”[i]

Allah Resûlü (s.a.s) her yıl Ramazan ayında vahiy meleği Cebrail (a.s) ile karşılıklı olarak Kur’an’ı hatmetmiştir. Asr-ı Saadetten bugüne, Müslümanların alışkanlık haline getirdiği Ramazan mukabelesi, Peygamberimizin sünnetidir. Bu yıl maalesef salgın hastalık sebebiyle camilerimizde olamayacağız, mukabele okuyamayacağız. Ancak ailece Kur’an-ı Kerim’i okumaktan, anlamını öğrenmekten, hayatımıza onun bereketini taşımaktan, evimizi Kur’an’ın nuru ile aydınlatmaktan asla mahrum kalmayacağız.  

Değerli Müminler!

Peygamber Efendimiz (s.a.s), bir defasında ashabına şöyle seslenmiştir: “Mübarek Ramazan ayına kavuştunuz. Yüce Allah bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları ise kapanır ve şeytanların azgınları bağlanır.”[ii]

Ramazan, oruç ayıdır. Orucun insana sabır ve merhameti, topluma metanet ve kardeşliği öğrettiği aydır. Akıllı, buluğ çağına ermiş ve dinen geçerli bir mazereti olmayan her Müslümanın Ramazan orucunu tutması farzdır. Zira oruç, İslam dininin üzerine bina edildiği beş temel esastan biridir. Yeme-içmeden ve nefsani isteklerden uzak kalmak orucun görünen yüzüdür. Halbuki oruç, çok daha derin bir anlam taşır ve elini, dilini, gözünü, kalbini, aklını, hasılı bütün bedenini günahtan uzak tutmaktır. 

Aziz Müslümanlar!

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Umulur ki takva sahibi olursunuz.”[iii] Ayet-i kerimede ifade edildiği üzere oruçlarımız, nefis terbiyesi, irade ve takva eğitimi için en ideal yoldur. Zira oruç, insana maddi arzuların esiri olmamayı, Allah’ın sınırlarına riayet etmeyi öğretir. Oruç sayesinde insan kendisine hâkim olmayı öğrenir, olgunlaşır ve Allah’ın rızasına mazhar olur. O’ndan hakkıyla sakınan değerli kulların yani muttakilerin arasında yerini alır.

Muhterem Müminler!

İşte bu rahmet, mağfiret ve cehennem azabından kurtuluşumuza vesile olacak Ramazan ayı münasebetiyle bir muhasebe yapıp, çok önemli bulduğum bazı hususları ifade etmek istiyorum:

İslam, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilmiş en büyük nimettir. Çünkü onun adı barış, huzur, kurtuluş anlamına gelmektedir.

Barışın, huzurun ve kurtuluşun gerçekleşmesi insanoğlunun kendisinden istenen ahlaki ilkelere uyması, iyi olup iyiliği yaymaya, kötülükten uzak durup başkalarını da uzaklaştırmaya çalışmasıyla mümkündür.

İslam, iyi olan ve iyiliğe götüren madde ve davranışlara helal; kötü olan ve kötülüğe götüren madde ve davranışlara da haram ismini vermiştir. Bir diğer ifadesiyle temiz ve faydalı olanlar helal, pis ve zararlı olanlar haram kılınmıştır.

Yüce Kur’an bu hususu A’râf suresinin 157. ayetinde şöyle ifade eder: “Onlar ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi peygambere uyarlar. Peygamber onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten meneder. Yine onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar…”[iv]


İslam sağlığa zarar veren şeyleri de haram dairesi içerisinde değerlendirmiştir. Peygamber Efendimiz de insanların çoğunun aldandığı iki şeyden birisinin sağlık olduğunu belirtmiştir.

Buradan çok net bir şekilde ortaya çıkıyor ki, insanın hem kendi bedenine hem de başkasının bedenine zarar vermesi yasaklanmıştır. Peygamber Efendimiz   “Zarar vermek de, zarara zararla karşılık vermek de yoktur”[v] sözünü küllî bir kaide olarak tüm insanlığın dikkatine sunmuştur.

Zira ırkı, dini, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun insanın koruma altında tutulması zaruri olan beş hakkı vardır. İlmihal kitaplarında buna zarûrât-i hamse denir: Canını korumak, aklını korumak, dinini korumak, malını korumak, neslini korumak. İnsanın bu beş hakkını korumak farz, bunlara zarar veren her şey de haram kılınmıştır.

İslam, neyi haram kıldıysa onda kötülük ve insana zarar, helal kıldığı şeylerde de temizlik ve insana fayda vardır.

Küreselleşen dünyada bu kötülükler ve zararlar nerede işleniyor olursa olsun çok kısa zaman içinde dünyanın her yerine yayılma riski taşımaktadır. Çünkü insanoğlu artık dünyanın bir ucundan diğer ucuna bir gün sürmeyecek kadar kısa bir vakit içerisinde ulaşma dönemini yaşamaktadır. Her kültürden, her ırktan, her inançtan, her medeniyetten insan aynı otelde tatil yapma, aynı salonda yemek yeme, birkaç metrekare alandan oluşan aynı ortamı paylaşma durumunu yaşamaktadır.

O zaman sadece size değil, sadece yaşadığımız şehrin insanlarına değil, sadece Müslümanlara değil, tüm insanlara seslenmek istiyorum:

Ey insanlar! Canımıza, aklımıza, inancımıza, malımıza ve neslimize zarar veren şeylerden uzak duralım.

Ey insanlar! Sağlığımıza zarar veren şeylerden uzak duralım. Çünkü bundan sadece bu kötülüğü işleyen ya da zararlı maddeyi kullanan kimse değil, sadece çevresindeki insanlar değil, binlerce km. uzakta olanlar da zarar görüyor. İşte dünya tarihinin daha önce bu çapta şahit olmadığı bir hadiseyi 21. asrın insanı dünyanın her yerinde yaşıyor; Koronavirüs salgını. Bu asra kadar bölgesel, yöresel olmuş ama küresel olarak böyle bir durumu dünya ilk defa yaşıyor.

Bu bağlamda şu müşahhas örnekler üzerinden tüm dünyaya çağrıda bulunmak istiyorum:

Ey insanlar! Geliniz, taharete önem verelim. Su ile istincanın, temizlenme anlayışı ve uygulamasının bulunmadığı ihtiyaç giderme yerlerinde taharet, temizlik mümkün mü? Bu ve benzeri virüslerin sebebinin pislik ve kirlilik olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır. İslam, temizliği imanın yarısı saymaktadır. Tahareti ibadetin şartı kılmıştır. Namazlardan önce elleri, kolları, ağzı, burnu, yüzü kulağı, yani tüm abdest azalarını üçer kere yıkamanın hikmeti nedir? Gerektiği zaman gusül abdesti almanın hikmeti nedir?

Ey insanlar! Bu virüsten bir kişi ölmesin diye seferberlik halindeyiz. Sadece ülkemizde bir günde 300’ü aşkın, dünyada bir günde 20.000’i aşkın kişiyi öldüren sigara virüsüyle topyekün ne zaman mücadele edeceğiz? Bu ölenler insan değil mi? Koronavirüs kapma riski 14 kat daha fazla olan bir sigara içicisi sadece kendisi değil, daha kaç kişiye bulaştıracağı belli değil bu virüsü. Gelin, İslam’a göre haram olan sigara ile topyekün mücadele edelim ve 1.5 milyara yakın insanı bu virüsten kurtaralım. Sigaranın hem kendi bulaşıcılığına ve hem de bu ve benzeri virüslerin bulaşıcılığını artırmasına da son vermiş olalım.

Ey insanlar! İslam sarhoşluk verici ve uyuşturucu maddelerin içilmesini haram kılıyor. Çünkü her yıl yüzbinlerce insan bu yüzden hastalanıp, ölüyor. Yüzbinlerce insanın aklı zarar görerek sarhoşluk halinde ve uyuşturucu aldığı esnada, cinayetler işliyor, kazalar yapıyor. Geliniz, sarhoşluk verici ve uyuşturucu maddelerle topyekûn mücadele edelim.

Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesi. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikâhsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor. Geliniz, bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.

Ey insanlar! Kur’an-ı Kerim insanın yeryüzünün toprağından yaratıldığını ve yeryüzünü imar etmekle görevlendirildiğini bildirmektedir. Ancak insan atıklarla, çöplerle, israfla, çevreyi kirleterek, hayvanlara eziyet ederek, ormanları yakarak yeryüzünü tahrip etmeyi sürdürüyor. Geliniz, hep birlikte kendi ellerimizle yaptığımız fenalıklardan dolayı başımıza gelen musibetlerden ders alarak her türlü kötülükle birlikte mücadele edelim.

Ey insanlar! İslam’ın peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s), “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”[vi] buyuruyor. Bu yüzden insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilen Kur’an ve onun peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s) yeryüzünde iyilik egemen oluncaya kadar yardımlaşmayı, dayanışmayı, zekâtı, infakı,  adaleti, ihsanı, yakınlara bakmayı emrediyor. Her türlü kötülükten, fenalıktan, zulümden, haksızlıktan men ediyor. Ancak yeryüzünde her üç dört saniyede bir insan açlıktan, yine her üç dört saniyede bir insan da tokluktan, fazla yemekten ölüyor. Sömürgecilik, faiz, içki, kumar, haksız kazanç, kul hakkına riayet etmeme, ırkçılık, terör örgütlerini silah fabrikalarıyla desteklemek, “Kıyametin kopması ve Tanrı krallığının gerçekleşmesi için dünyayı kaosa sürükleyen küresel sapkın inanç merkezlerinin faaliyetleri” vb. onlarca kötülük dünyanın dengesini bozuyor ve insanlığı akla hayale gelmedik musibetlerle karşı karşıya getiriyor.

Geliniz, ibret alalım, ders alalım, ahlaka sarılalım, temizliğe sarılalım, adalete sarılalım, ilim ve irfanla, bilgi ve hikmetle, bilim adamlarının insanlığın faydasına yönelik ortaya koyduğu hakikatlerden istifade ederek barış ve kardeşlik içerisinde yaşamaya çalışalım. Bu mübarek Ramazan günlerinde oruçla sıhhat bulalım, namazla, zekâtla, fitreyle, sadakayla, yardımlaşma ve dayanışmayla arınalım, huzura ulaşalım. Kur’an okuyarak ve emirlerine uyup, yasaklarından uzak durarak bedenen ve ruhen sağlıklı olmaya gayret edelim. Alacağımız tedbirlerle, ibadet, tevekkül ve dualarımızla kendimizi her türlü kötülükten koruyalım. Dünyanın bozulan dengesini düzeltmek İslam ile mümkündür.

Ey Müslümanlar!

Hep birlikte Müslümanlığımızı yeniden gözden geçirelim. İbadetlerimiz bizi kötülüklerden alıkoysun. Sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın iyiliğini amaçlayan İslam’ı öyle diri, öyle canlı ve sahih yaşayalım ki, bizi öldürmeye gelen bizde dirilsin. Zira İslam’ı doğru anlamaktan, doğru yaşamaktan ve doğru anlatmaktan başka çare yok. Çünkü,

“Allah indinde Din İslam’dır.”, “Allah indinde Din İslam’dır.”,   “Allah indinde Din İslam’dır.”[vii]


[i] Bakara, 2/185.

[ii] Nesâî, Sıyâm, 5.

[iii] Bakara, 2/183.

[iv] A’râf, 7/157.

[v] İbn Mâce, Ahkâm, 17.

[vi] İbn Ebû Şeybe, Musannef, Îmân ve rü’yâ, 6.

[vii] Âl-i İmrân, 3/19.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
KAYNAK: 

Ramazan ve Oruç


                                    Ramazan  ve Oruç  



Ramazan mübarek üç aylardan bir tanesidir. Ramazan ayı denince akla oruç gelir. Ramazan ayında oruç tutmak Müslümanlara farz kılınmıştır. Ramazan ayında oruç tutulduğu için bu aya “oruç ayı”da denir.

Ramazan ayının üstünlüğü sadece oruç tutulan ay olmasından değildir. Ramazan ayının faziletli olmasının bir sebebi de Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirilmeye başlanmasıdır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: ”Ramazan öyle bir aydır ki, bu ayda Kur’an , insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden bu aya ulaşan oruç tutsun…”(Bakara,2/185)

Ramazan ayı içinde öyle bir gece vardır ki, o gece bin aydan daha üstündür. Bin ay yaklaşık 83 yıldır. Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır.”Biz onu (Kur’anı)Kadir gecesinde indirdik.”(Kadir suresi,97/1)

Ramazan ayının rahmet ve bereketi çok büyüktür. Bu ay da tövbe etmeli (yaptığımız günahlardan dolayı pişmanlık duymak ve bir daha yapmamak) , Kur’an’ı okumalı ve anlamını Türkçe meallerden okuyup düşünmeli, bol bol ibadet etmeli, Allah’ı anmalı, dua etmeli,yoksul ve muhtaçlara yardım etmeli ,hayvanları sevmeli ve korumalı… Bunlar yapılırsa Ramazan ayından yararlanmış oluruz. Dolayısıyla her zaman yapmamız gereken kulluk görevimizi yerine getirmiş oluruz

Oruç İbadeti
İslam dininin beş temel esasından biri de oruçtur. Oruç ibadeti Yüce Allah’ın kesin yapılmasını emrettiği bir ibadettir. İslam dininde oruç ibadetinin önemi çok büyüktür.

Orucun Tanımı: Tan yerinin ağarmasından başlayarak, güneşin batışına kadar (akşam vaktine kadar) yemekten, içmekten ve cinsel arzulardan uzak durmaya oruç ibadeti denir.
Ramazanın dışında da istediğimiz zaman oruç tutabiliriz. Oruç tutmanın fazileti çok büyüktür. Oruç ibadeti sadece aç kalmak ve cinsel arzulardan uzak kalmakla bırakılmamalı. Orucu tüm organlarla ve tüm duygularla tutmalıyız. Oruç ibadetiyle nefsimizi kontrol altına almalıyız. Oruçlu iken davranışlarımızı da düzeltmeliyiz. Kimsenin aleyhinde konuşmamalıyız. Gıybet ve dedikodu gibi dinimizin yasakladığı kötü davranışlardan uzak durmalıyız. Ramazan ayında ki bu güzellikleri diğer aylarda da devam ettirmeliyiz. Çünkü her gün ayrı bir gündür ve her günün hesabı ayrı ayrı verilecektir.

 

Ramazan ayı ve oruçla ilgili ayetler

Yüce Allah Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

1- “Ey iman sahipleri! oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır.”(Bakara,2/183)

2- “Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden kim hasta olur veya yolculuk halinde bulunursa tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutar. Oruca zorlukla dayananlar üzerine düşen, fidye olarak bir yoksulu doyurmaktır. Kim bir mecburiyeti olmaksızın içinden gelerek iyilik yaparsa bu onun için daha hayırlı olur. Ve oruç tutmanız, eğer bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır.”(Bakara,2/184)

3-“Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.” (Bakara,2/185)

4- “Allah şu kişiler için bir affediş ve büyük bir ödül hazırlamıştır: Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü-sözü doğru erkekler, özü-sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, Allah korkusuyla ürperen erkekler, Allah korkusuyla ürperen kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırz ve iffetlerini koruyan erkekler, ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler, Allah'ı çok anan kadınlar.” (Ahzap,33/35)

5-Oruç gecesi kadınlarınıza cinsel yaklaşım size helal kılınmıştır. Onlar sizin için giysidir/eştir, siz de onlar için giysisiniz/eşsiniz. Allah sizin öz benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tövbelerinizi kabul edip sizi affetmiştir. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığı şeyi arayın. Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin için; sonra da orucu gece oluncaya değin tamamlayın. Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmayın. İşte bunlar Allah'ın yasaklarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara işte böyle açıklar ki korunabilsinler.(Bakara,2/187)

6- Tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, seyahat ederken oruç tutanlar, rükû edenler, secdeye kapananlar, iyiliğe özendirip kötülükten sakındıranlar, Allah'ın sınırlarını koruyanlar... Müjdele o müminleri! (Tevbe,9/112)
Ramazan ayı ve oruçla ilgili hadisler
1-“Oruç bir kalkandır.” (Buhari, Savm. 8)

2-“Oruçlu kötü söz söylemesin!Oruçlu,kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyene iki kez “ben oruçluyum!”desin!.” (Buhari, Savm. 8)

3-“Allah’a yemin ederim ki,oruçlunun ağız kokusu (açlık kokusu) Allah yanında misk kokusundan daha temizdir.”
(Buhari, Savm. 9,Müslim Sıyam 161,162)


4-“(Allah buyurmuştur ki:) Oruçlu bir kimse benim (rızam)için yemesini,içmesini,cinsel arzusunu bırakmıştır.Oruç doğrudan doğruya bana edilen(gösteriş karışmayan) bir ibadettir.Onun (sayısız ) ödülünü de doğrudan doğruya ben veririm.Halbuki başka ibadetlerin hepsi on misliyle ödenmektedir.”
(Kaynak:Sahih-i Buhari,Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terc.,Cilt:6 Sh.247-248/D.İ.B.Yay.7.Baskı)

5-“Oruçlular Cennete “Reyyan” kapısından davet edilecektir.”
(Sahih-i Buhari,Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terc.,Cilt:6 Sh.251 D.İ.B.Yay.7.Baskı )

6-“Ramazan girdiğinde Cennet kapıları açılır,Cehennem kapıları kapanır,bütün şeytanlar da zincire vurulur.”
(Sahih-i Buhari,Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terc.,Cilt:6 Sh.252 D.İ.B.Yay.7.Baskı )

7-“Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, Allah o kimsenin yemesini ve içmesini bırakmasına hiç değer vermez.”
(Sahih-i Buhari,Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terc.,Cilt:6 Sh.253 D.İ.B.Yay.7.Baskı )

8-“Sahur yemeği yiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bolluk vardır”
(Sahih-i Buhari,Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terc.,Cilt:6 Sh.269 D.İ.B.Yay.7.Baskı )

9-“Oruçlu için sevineceği iki vakit vardır: İftar ettiği vakit iftarına sevinir, bir de Rabbine kavuştuğu zaman ki sevincidir.”
(Sahih-i Müslim,Kitab-i Siyam,Bab:30)

10-“Her kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa Allah o kimsenin yüzünü yetmiş yıl cehennemden uzak tutar”
(Sahih-i Müslim,Kitab-i Siyam,Bab:31)

11-“Her kim oruçlu iken unutur da yiyip içerse orucunu tutmaya devam etsin. Çünkü o kimseyi Allah yetirmiş ve içirmiştir.”
(Sahih-i Müslim,Kitab-i Siyam,Bab:31)

12-“ Her kim Ramazan orucunu tutar da sonra Şevval ayında (Ramazan’dan sonra bir ay içinde)altı gün oruç tutarsa bütün yılı oruçlu geçirmiş gibi olur.”
(Sahih-i Müslim,Kitab-i Siyam,Bab:31)

17 Nisan 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 17.04.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:AİLE: HUZUR VE GÜVEN KAYNAĞI

AİLE: HUZUR VE GÜVEN KAYNAĞI


Muhterem Müslümanlar!

İnsanoğlunun yeryüzündeki hayatı aile olarak başlamıştır. Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva, insanlığın ilk ailesini oluşturmuştur. İnsanoğlu, fıtratı gereği, aile içinde ve sevdikleriyle birlikte yaşamak ister. Hepimiz, hayatımızın ilk gününden son nefesimize kadar huzurlu bir aile yuvasına ihtiyaç duyarız. Anne babamızın ilgisiyle, eşimizin desteğiyle, çocuklarımızın neşesiyle hayata bağlanırız. Ailemiz, boşluğu asla doldurulamayan en kıymetli hazinemizdir. Rabbimizin eşsiz kudretiyle bizlere lûtfettiği değerli bir nimettir. Dünyada mutluluk, ahirette kurtuluş vesilemizdir.

Aziz Müminler!

Nikâh, bir erkek ve bir kadının sevgi ve saygıyla, adalet ve merhametle hayatı paylaşmak üzere sözleştikleri mukaddes bir bağdır. Nikâh ile kurulan yuvada eşler, vefakârlık ve fedakârlıkla birbirini tamamlar. Onur ve haysiyetlerini muhafaza eder. Sadakat ve güvene dayanan aile ilişkileri geliştirir. Maddi ve manevi her türlü sıkıntıyı birlikte göğüsler. İyilikte yardımlaşır, kötülüğe birlikte engel olur. Mutlu günlerde sevinci, zor ve kederli günlerde acıyı paylaşır.

Kıymetli Müslümanlar!

Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de ailenin varlığını kendi varlığının ve kudretinin delillerinden biri olarak beyan eder. Huzurlu bir yuvanın ancak sevgi ve merhametle kurulabileceğini bize öğretir. Nitekim hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede şöyle buyurur: Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”[1]

Değerli Müminler!

Mutlu yuva, hiçbir sıkıntının ve anlaşmazlığın yaşanmadığı mükemmel aile demek değildir. Aksine mutlu yuva, yaşadığı sorunların farkında olan ve bunları en doğru şekilde çözebilmek için hep birlikte gayret gösteren aile demektir.
Gerçek anlamda mutlu bir ailede, sağlıklı iletişim hâkimdir. Aile fertleri birbirlerine karşı saygılı, anlayışlı, özverili ve insaflı davranırlar. Birbirlerinin haklarını ihlal ve kendi sorumluluklarını ihmal etmeden yaşarlar. Asla şiddete başvurmadan, kırmadan, incitmeden iletişim kurmak için gayret gösterirler.
Aziz Müslümanlar!

Aileyi ayakta tutan değerlerin başında sevgi gelir. Sevginin kıymetini bilen ve sevgiyi yaşatmak için emek veren bireyler, sağlıklı aileler kurar. Zira sevgi, gönüllerimizin huzuru, kalplerimizin süruru, dertlerimizin ilacıdır.
Sevginin değer olarak benimsendiği bir ailede, büyük-küçük, kadın-erkek herkes birbirinin varlığına saygı duyar. Saygılı olmanın, birbirini anlamak ve anlaşmak için en doğru yol olduğunu bilir. Sorunlarını karşılıklı konuşmayla, akl-ı selimle ve suhuletle çözer. Kendisi gibi başkalarının da hata ve zaafları olabileceğini, gerektiğinde sabretmenin ve affetmenin bir erdem olduğunun farkına varır.

Muhterem Müminler!

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: Kullarıma söyle, en güzel şekilde konuşsunlar. Yoksa şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır.[2] Mümin, bu ayet-i kerimenin gereği olarak hayatının her alanında olduğu gibi aile hayatında da nezaket dilini kullanır. Ailesinde iyilik ve güzelliğin çoğalması için gayret eder. Zira mümine yakışan, başta ailesi olmak üzere, herkesle iyi ilişkiler kurmaktır. Dostluk ve ülfete, adalet ve merhamete dayalı bir hayat görüşü inşa etmektir. Bu yüzden Peygamberimiz (s.a.s), mümini şöyle tarif etmektedir: “Mümin cana yakındır. İnsanlarla yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.”[3]

Değerli Müslümanlar!

Her yeni gün bazen huzur bazen de hüzünle doğar. Kimi zaman öncelikler ve ihtiyaçlar sebebiyle ailede olumsuzluk yaşanır. Bazen hayat meşgalesi içinde eşler birbirlerine göstermeleri gereken ilgiyi, nezaketi, hoşgörüyü ve anlayışı ihmal eder. Sağlıkla, geçim derdiyle, çocuklarla aslında ilâhî bir imtihandan geçen aile, zor zamanlar yaşar. Ancak ne olursa olsun, darlıkta da bollukta da asla haksızlığa, zulme ve şiddete izin vermemek Müslüman’ın görevidir. Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır ve imtihanlar elbirliği ile aşılır. Nihayetinde güler yüzümüzü, güzel sözümüzü ve iyi davranışlarımızı en çok hak eden ailemizdir.

Aziz Müminler!

İçinde bulunduğumuz süreç hepimize zor, bunaltıcı ve gergin günler yaşatıyor. Salgın hastalığın yayılmaması için vaktimizi büyük ölçüde evlerimizde geçiriyoruz. Bu süreç sabrımızı ve irademizi deniyor, sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini bir kere daha hatırlatıyor. Ancak bütün olumsuzluklarına rağmen, böyle bir sınav bizim için nice hayırlar barındırabilir. Nitekim Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyuruyor: “Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”[4]

Muhterem Müslümanlar!

Bugünlerde gönlümüzce evden çıkamamanın, camiye gidememenin, cemaatle namaz kılamamamın hüznünü hissediyoruz. Minarelerden yükselen ezan ve dualarla teselli bulmaya çalışıyoruz. “Bu da geçer yâ Hû” diyoruz. İnşallah bugünler geçecek, hep birlikte camilerimizde omuz omuza, Rabbimizin huzurunda ibadet edeceğiz. Ancak o vakte erişinceye kadar evlerimizi mescide çevirebiliriz. Çoluk çocuğumuzla birlikte cemaat halinde namazlarımızı eda edebiliriz.  Rabbimizin, Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et.[5] emrini hayatımıza daha büyük bir hassasiyetle aktarabiliriz.
Yine bu süreçte okullarına hasret kalan çocuklarımız, günlerinin tamamını evde geçiriyor. Uzaktan eğitim vesilesiyle evlerimiz birer eğitim yuvasına dönüştü. Elbette bu süreçte anne-babalar olarak yavrularımızın eğitimi konusunda bize düşen yükümlülükler de var. Birlikte oluşumuzu fırsat bilerek çocuklarımıza daha fazla vakit ayıralım. Dünyalarını keşfetmek ve aramızdaki bağı güçlendirmek için onlarla sohbet edelim. Sorularını itinayla cevaplayalım, kitabın değerini ve bilginin kıymetini anlatalım. İlgisizliğimiz sebebiyle çocuklarımızı sanal âleme mahkûm etmeyelim. En verimli çağlarının ekran önünde heba olmasına fırsat vermeyelim.

Kıymetli Müminler!

Tek olmak, eşsiz olmak Allah’a mahsustur. Kul olarak bizler ise, desteğe, sevgiye, ilgiye, şefkate kısacası bir aileye ihtiyaç duyarız. Unutmayalım ki huzur ve güven önce ailede filizlenecek, oradan topluma ve bütün dünyaya yayılacaktır.
Ailemizin değerini bilelim. Mücadele etmekte olduğumuz salgının, aile içi ilişkilerimize zarar vermesine izin vermeyelim. Ailece birlik ve beraberliğimizi, sabır ve ferasetimizi, umut ve inancımızı canlı tutalım.
Hutbemi Peygamber Efendimizin şu nasihatiyle bitiriyorum: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.”[6]




[1] Rûm, 30/21.
[2] İsrâ, 17/53.
[3] İbn Hanbel, II, 400.
[4] Bakara, 2/216.
[5] Tâhâ, 20/132.
[6] Tirmizî, Menâkıb, 63.


Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Kuru Cuma

10 Nisan 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 10.04.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:İNSAN, SORUMLULUK SAHİBİDİR


İNSAN, SORUMLULUK SAHİBİDİR 

Muhterem Müslümanlar! 

Yüce Rabbimiz, bizleri eşsiz bir güzellikte yaratmıştır. Akıl ve irade gibi iki değerli hasletle donatmıştır. Karar alma ve aldığımız kararları uygulayabilme özgürlüğünü bize lütfetmiştir. İhtiyaçlarımızı karşılayabilmemiz için kâinattaki nice varlığı hizmetimize sunmuştur. Ancak bu nimetlerin aynı zamanda sorumluluğu da beraberinde getirdiğini hatırlatmıştır. Nitekim “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?” 1 ayet-i kerimesi bu gerçeğe işaret eder. 

Aziz Müminler! 

Sorumluluk; hak ve hakikate yönelme, iyi ve güzel olana meyletme, doğru olanı talep etme şuurudur. İnsanın hayatına anlam katan, onu gayesiz yaşamaktan kurtaran eşsiz bir rehberdir. Bu haliyle sorumluluk sadece insana has bir özelliktir.
 “Hepiniz birer sorumlusunuz ve hepiniz yönettiklerinizden mesulsünüz…” 2 buyuran Resûl-i Ekrem (s.a.s), sorumluluk duygusunu şu örnekle anlatmıştır: 
“Allah Teâlâ’nın koymuş olduğu sınırlara uygun yaşayanlar ile bu sınırları ihlal eden kimselerin durumu, bir gemiye binmiş, gemi içerisindeki yerleri kura ile belirlenmiş iki grup insanın durumuna benzer. Bunlardan bir kısmı geminin alt tarafında, bir kısmı da üst tarafında yolculuk etmeye hak kazanmıştır. Alt kattakiler su ihtiyaçlarını karşılamak için üsttekilerin yanına giderler. Bir süre sonra ‘Sudan nasibimizi almak için geminin altından bir delik açsak da yukarıdakileri rahatsız etmesek’ derler. Eğer yukarıda bulunanlar aşağıdakilerin isteklerini yapmalarına izin verirlerse gemidekiler hep birlikte helâk olur. Fakat onlara engel olurlarsa hem onlar hem de kendileri kurtulur.”3
 İnsan, Peygamberimizin bu uyarılarını dikkate alarak sorumluluk bilinciyle hareket ettiği müddetçe hayatını ve çevresini güzelleştirir. Dünyada mutlu, ahiretten umutlu olur. Yapması gerekenleri ihmal etmek ise kişiyi ancak derin bir huzursuzluğa sevk eder.

 Kıymetli Müslümanlar! 

Sorumluluk bilincinin, hayatımızın farklı alanlarında yansımaları vardır. İnsanın ilk ve en önemli sorumluluğu, onu yaratan, yaşatan ve türlü nimetlerle donatan Rabbine karşıdır. Peygamber Efendimiz, insanın bu sorumluluğunu şöyle ifade etmiştir: 
“Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, insanların O’na kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır.” Allah Resûlü (s.a.s), Rabbine karşı sorumluluklarını yerine getirenleri ise şöyle müjdelemiştir:
 “Allah’a kulluk etmesi ve ortak koşmaması hâlinde, kulların Allah üzerindeki hakkı ise kuluna azap etmemesi ve onu cennete koymasıdır.” 4 

Değerli Müminler!

 İnsan, kendisine karşı da sorumludur. Çünkü ona bahşedilen can, beden, akıl ve irade sorumluluğu ağır bir emanettir. Helal ve nezih gıdayla beslenmek, sağlığımızı korumak, maddi ve manevi anlamda temizliğe özen göstermek, zararlı alışkanlıklardan kaçınmak hepimizin öncelikli görevidir. Elbette, bedensel ihtiyaçların yanında ruhsal ve duygusal ihtiyaçlarımızın karşılanmasını da unutmamak gerekir. Sorumluluk sahibi bir mümin, Rabbine karşı kulluk görevlerini hakkıyla yerine getirir. İbadetlerini vaktinde eda eder. Güzel ahlaktan, erdemli ve onurlu bir yaşamdan taviz vermez.

 Aziz Müslümanlar! 

Toplumsal hayatın düzeni ve huzuru, o toplumda yaşayan bireylerin sorumluluklarını yerine getirmesine bağlıdır. Dolayısıyla mümin, yakın ya da uzak, insanlık ailesinin bütün fertlerine karşı vazifeleri olduğunu bilir. Sevgi, saygı, adalet, merhamet, sabır ve anlayışla ailesini kucaklar. Akraba ve komşularına yardım eder. Fakir ve yoksulları gözetir. Yaşlı ve kimsesizlere kanat gerer. Toplumun bütün fertlerine huzur ve güven telkin eder. Herkes ondan iyilik umar. Hiç kimse ondan kötülük beklemez. Peygamberimiz bu örnek şahsiyeti şöyle anlatır: “Mümin, insanların can ve mal hususunda kendisine güvendiği kişidir. Müslüman; elinden ve dilinden insanlara zarar gelmeyen kimsedir.”5

 Kıymetli Müminler!

 İnsanın sorumluluk halkası, yeryüzünü kendileriyle paylaştığı diğer canlılar ve bütün bir kâinat ile tamamlanır. Eşsiz bir dengeye sahip olan kâinat düzeni, Allah’ın eseridir ve her şey O’nun mülküdür. Bütün mahlûkata karşı hissedeceğimiz sorumluluk, Allah’ın eserine, mülküne ve hikmetine olan saygımızın gereğidir. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de, “Göğü, O yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki dengeden sapmayasınız.” 6 buyurmuştur.

 Aziz Müminler!

 Bir virüsle hayatımızın değiştiği zorlu bir zaman diliminde yaşıyoruz. Yaşadığımız bu salgın hastalıktan kurtulmanın yolu da yine sorumluluklarımızı yerine getirmekten geçiyor. O halde, hem kendi sağlığımızı hem de kardeşlerimizin sağlığını korumak için tedbirli davranalım. Hastalığın yayılmaması için gerekli özeni gösterelim. Alınan önlemlere titizlikle riayet edelim. Her bir ihmal ve kusurumuzun hem insanlara hem de Cenâb-ı Hakka karşı bize vebal yükleyeceğini unutmayalım. Yaşadığımız bu zor günlerde, tedbir ve tevekkülümüzle, sabır ve namazımızla, dua ve niyazımızla, tevbe ve istiğfarımızla Rabbimizin engin rahmetine sığınalım.
 Hutbemi, Cenâb-ı Hakkın bize öğrettiği şu duayla bitiriyorum: 
“Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme!” 7 Âmin!

1 Kıyâme,75/36.
2 Buhârî, İstikrâz, 20.
 3 Buhârî, Şirket, 6.
4 Buhârî, Cihâd, 46; Müslim, Îmân, 48.
5 Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 2; İbn Hanbel, VI, 22.
 6 Rahmân, 55/7,8.
 7 Bakara, 2/286
KAYNAK:
https://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/Sayfalar/HutbelerListesi.aspx

5 Nisan 2020 Pazar

Teşekkürlerimiz Sağlık Çalışanlarına




Teşekkürlerimiz Sağlık Çalışanlarına

Doktorların ve sağlık çalışanlarının kıymetini bilirdik. Ama bu günlerde onların sağlığımız ve hayatımız açısından rollerinin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Bu vesile ile onlara olan minnet borcumuzu ödemek çok zordur. Onların hakkı ödenmez.


Yazımızın başlığında belirttiğimiz gibi teşekkür ile asla geçiştirilemez olduğunun farkındayız.


İnanın doktorlarımızı ve sağlıkçı diğer görevlileri çok seviyoruz.


Hastanelere ve sağlık merkezlerine zorunlu hallerde yolumuz düşünce onların kıymetini anlayabiliyorduk.


Hastane işlerimiz bitince ve iyileşince onları biraz arka plana alırdık.


Ama bu günlerde sağlık çalışanlarımızı arka plana almamız mümkün değil.


Toplumun her kesimi sağlıkçılarımızın canı pahasına çalıştıklarını iyi bilmektedir.
Sağlıkçılarımız vatanımızı koruyan asker ve güvenlik güçlerimiz gibi çok önemli kişilerdir.

Savaşta ve ülke güvenliğinde canlarıyla siperlerde görev yapan asker ve güvenlikçilerin yüreğimizdeki sevgileri hiçbir zaman azalmaz. Onlara minnettarlığımız her daim devam eder. Çünkü hürriyetimizi ve bağımsızlığımızı askerlerimiz ve güvenlik güçlerimiz sağlamaktadır.


Bunlar gibi yaşamamızı ve nefes almamızı canı pahasına devam ettirmek için gece gündüz demeden çalışan sağlıkçılarımız da çok önemlidir. Onların da değeri aynıdır.


Birileri güvenliğimizi ve bağımsızlığımızı, diğerleri de sağlığımız ve yaşamımız için uğraşıyorlar.


İşte sağlıkçılarımıza da minnettar olduğumuzun bilinmesini istiyoruz.


Doktorların ve sağlık çalışanların böylesine değerli olduklarını belirtmek ve onlar için bazı isteklerimi birkaç madde ile dile getirmek istiyorum:


1-Sağlık çalışanları her zaman olduğu gibi şimdi de bizim için çok değerli kimselerdir.


2-Her zaman sevgimiz ve teşekkürümüz onlar içindir.


3-Onların hakkını maddiyatla ödeyemeyiz.


4-Allah onları hem bu dünyada hem de öteki dünyada bahtiyar eylesin. Onlara duacıyız.


5-Toplumda sağlıkçılarımız saygın kimselerdir. Onlara saygımızı her daim göstermeliyiz.


6-Özellikle görevleri esnasında saygımızı ve sevgimizi uygulamaya koyalım.


7-Sağlık merkezlerinde ve hastanelerde oluşabilecek bazı olumsuzluklar karşısında sabırlı olalım ve saygımızı esirgemeyelim. Gereksiz bağrışmalara yer vermeyelim.


8-Artık bundan sonra sağlıkçılara şiddet uygulama diye bir şey duymayalım.


9-Devletimiz sağlıkçıların şiddete uğramaması için tedbirleri artırmalı,şiddet uygulayan kişilere en ağır cezaların verilmesi uygun olur.


10-Başarılı sağlık çalışanlarının daha fazla ödüllendirilmesi.


11-Olağan üstü durumlarda ailesini çoluk çocuğunu bırakıp gece gündüz demeden canı pahasına çalışanlara, çift maaş veya çift yevmiye verilmesi.


12-Görevi nedeniyle, hastalardan bulaşıcı bir virüs veya enfeksiyon alarak vefat edenlere görev şehidi unvanı verilmesinin bir minnet borcu olduğunu düşünmekteyim.


13- Hastanelerimizde doktorlarımızın ve diğer sağlık çalışanlarının istirahat edebilecekleri alanların artırılması ve modern bir hale getirilmesi ihtiyaç olmuştur.(Şehir hastanelerinde olup olmadığını bilmiyoruz)


14- Toplumun her kesiminden sağlık çalışanları için Saygı,saygı,saygı ve daha fazla saygı istiyoruz….


=Doktorlara saygı kendine saygı.


=Sağlıkçılara saygı topluma saygı.


=İnsana saygı herkese saygı.


=Doktoru seviyorsan, Evde Kal.


=Evde Kal Sağlıklı Kal…


Sevgili sağlık çalışanları,sizleri çok seviyoruz…



3 Nisan 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 03.04.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:BERAT GECESİ: AF VE ARINMA VESİLESİ

Kovid-19 salgını karşısında ara verilen cuma namazının temsilen de olsa devam etmesi amacıyla Ankara Ahmet Hamdi Akseki Camii’nde çok az sayıda katılımla ve tedbirler alınarak Cuma namazı kılındı, hutbe irad edildi
Diyanet İşleri Başkanlığı, Kovid-19 salgını karşısında ara verilen cuma namazının temsilen devam etmesi uygulamasına bu Cuma da devam etti.
Ahmet Hamdi Akseki Camii’nde çok az sayıda katılımla ve tedbirler alınarak kılınan Cuma namazını, Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu Başkanı Hafız Osman Şahin kıldırdı.
Şahin, namaz öncesi, “Berat Gecesi: Af ve Arınma Vesilesi” başlığıyla irad ettiği hutbede şu ifadelere yer verdi;
BERAT GECESİ: AF VE ARINMA VESİLESİ

Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: De ki: ‘Ey kendi aleyhlerine günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah dilerse bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.[1]
Okuduğum hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesini ibadetle gündüzünü ise oruçlu geçirin. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ dünyaya rahmet nazarı ile bakarak fecir oluncaya kadar, ‘Benden bağışlanma dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Belaya düçar olan yok mu, ona afiyet vereyim!’ buyurur.[2]

Aziz Müminler!

Önümüzdeki Salı gününü Çarşamba’ya bağlayan gece Berat Gecesidir. Berat gecesi, günahlarımıza tevbe etme, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetini isteme ve O'nun inayetiyle kurtuluşa erme zamanıdır. Bu gece nefsimizin sonu gelmez arzu ve heveslerini terk edip Rabbimizin istediği gibi bir kul olmaya söz verme vaktidir.
Allah’ın izniyle bela ve musibetlerden kurtuluş beratı alacağımız böyle bir geceye bizleri ulaştıran Rabbimize sonsuz hamd ü senalar olsun. Örnek hayatıyla insanlığa imanın ve ihsanın yollarını öğreten Resûl-i Ekrem (s.a.s)’e salat ve selam olsun.

Kıymetli Müslümanlar!

İnsanlık, tarih boyunca nice zor ve sıkıntılı dönemlerden geçti. Kimi zaman savaşlar, kimi zaman yokluklar, kimi zaman afetler, kimi zaman da salgın hastalıklar insanoğlunun yakasını bırakmadı. Bu acıların yaşanmasında elbette ilahi takdirin yanı sıra insanın, Allah’ın kâinata koyduğu ilkeleri göz ardı etmesinin önemli bir payı vardır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.”[3]
Değerli Müminler!

Bugün de insanların tedbirde gecikmesi sebebiyle büyüyen bir salgın dünyanın dört bir tarafına yayıldı. Millet olarak sabırla ve kararlılıkla çetin bir mücadele veriyoruz. Bu süreçte hayatını kaybeden tüm kardeşlerimize Cenâb-ı Hak’tan rahmet diliyorum. Rabbim, makamlarını âli, mekânlarını cennet eylesin. Hastalarımıza Şafi ism-i celiliyle şifalar ihsan eylesin. Rahman ve Rahim olan Rabbimiz, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan en kısa zamanda kurtulmayı bizlere nasip eylesin.
Aziz Müslümanlar!

Berat gecesinde belki her zaman olduğu gibi coşku içinde camilerimize koşamayacağız. Camilerimizde hep birlikte namaza durarak el açıp yalvaran müminler olamayacağız. Ancak her birimiz ailelerimizle birlikte evlerimizi mescide çevirme imkânına sahibiz. Berat Gecesini fırsat bilerek kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla tek yürek olup Rabbimize yönelelim. O’na kulluğumuzu arz edelim. Bu vesileyle unuttuğumuz ya da ihmal ettiğimiz sorumlulukları, bilerek ya da bilmeden işlediğimiz hataları, üzerimizdeki kul ve kamu haklarını yeniden gözden geçirelim.
Kardeşlerim!

Şu önemli hususu bir kere daha hatırlayalım. En büyük sermayemiz ömürdür. Her anımız, her vaktimiz çok kıymetlidir. Rabbimiz bizleri bu dünyaya O’na kulluk edelim, O'nun rızasına uygun bir hayat inşa edelim diye göndermiştir. İtaat ve ibadetle, salih amel ve güzel ahlakla örülmüş bir hayat sürelim diye bize bu ömrü bahşetmiştir.

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ    

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”[4] ayeti bu gerçeği bizlere haber vermektedir.
Berat Gecesi, Rabbimizin kullarını af ve mağfiretiyle kuşattığı müstesna bir gecedir. Bu gece, geride kalan ömrümüzün muhasebesini ve bereketli bir geleceğin planlarını yapalım. Attığımız yanlış adımlardan, Allah'ın sınırlarını aşarak verdiğimiz hatalı kararlardan vazgeçelim. Bela ve musibetlerden O’na sığınıp beratımızı isteyelim. Hz. Nuh (a.s.)’ın:

فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ اِنَّهُ  كَانَ غَفَّاراًۙ يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَاراًۙ وَيُمْدِدْكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَن۪ينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ اَنْهَاراًۜ

 “Dedim ki: Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin; O, çok bağışlayıcıdır.  Dileyin ki üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin. Mallar ve oğullar vererek sizi desteklesin, size bahçeler versin ve sizin için ırmaklar akıtsın.”[5] sözüne uyarak tevbe ve istiğfarımızı artıralım.
Muhterem Müslümanlar!

 Yüce Allah bizlere türlü nimetler bahşetmiştir. Rızık, “Rezzâk” olan Yüce Allah’tandır. Berat gecesi ise, maddi ve manevi rızık isteyenleri Cenâb-ı Hakk’ın rızıklandırdığı bir gecedir. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالاً طَيِّباًۖ وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
“Allah’ın size verdiği helâl ve güzel rızıktan yiyip için ve eğer yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’nun nimetine de şükredin.”[6] Rabbimizin bu emrine uyarak, temiz ve helal rızkın peşinden koşalım. Unutmayalım ki temiz olmayan gıda sağlığımızı; helal olmayan gıda ise manevi hayatımızı bozar.
Aziz Kardeşlerim!

Berat Gecesi, Rabbimizin kullarına afiyet ihsan ettiği bir gecedir. Nerede ve hangi halde olursak olalım, dertlerimize deva, sıkıntılarımıza çare, hastalıklarımıza şifa verecek olan Allah’tır. Zira her şey ancak O’nun takdir etmesiyle meydana gelir. Öyleyse, başta aziz milletimiz ve ümmet-i Muhammed olmak üzere bütün insanlığın afiyete kavuşması için Berat Gecesini fırsat bilerek Rabbimize dua ve niyazda bulunalım.
Kardeşlerim!

Rabbimiz şöyle buyurur: Kullarım, beni senden sorarlarsa, bilsinler ki, gerçekten ben onlara çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”[7]
Bu ayet-i kerimeye gönülden bağlanan her mümin, fiilî duasını yaptıktan yani üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdikten sonra Rabbine niyazda bulunur. O’na içten ve samimi bir şekilde dua eder. Zira dua, her durumda imanımızı ve tevekkülümüzü artıran, hayatımıza umut ve direnme gücü katan eşsiz bir nimettir. “el-Mücîb” yani “dualara icabet eden” Rabbimiz, bütün dualarımızı işiten ve dualarımıza karşılık verendir.
Aziz Müslümanlar!

Bugün Cuma günüdür. Müminlerin bayramıdır. Rabbimizin dualarımıza icabet ettiği bir andayız. Berat gecesinin ve Ramazan-ı Şerif’in eşiğindeyiz. Bu mübarek vakitlerin kıymetini bilerek ellerimizi semaya, gönüllerimizi Rabbimize açalım.
Allah’ım! Peygamberin Eyyûb (a.s) gibi sana yalvarıyoruz:  

 اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَۚ  

“Başıma bu dert geldi. Ama sen merhametlilerin en merhametlisisin”[8]
Ya Rabbi! Eyyûb (a.s)’ın duasını kabul ettiğin gibi bizim de dualarımızı kabul eyle! O’na verdiğin şifa gibi hastalarımıza da şifa ver! Onun sıkıntılarını giderdiğin gibi bizim de sıkıntılarımızı gider. Ona verdiğin rahmetini bizim de üzerimizden eksik eyleme Allah’ım!




[1] Zümer, 39/53.
[2] İbn Mâce, İkâmet, 191.
[3] Şûrâ, 42/30.
[4] Zâriyât, 51/56.
[5] Nûh, 71/10-12.
[6] Nahl, 16/114.
[7] Bakara, 2/186.
[8] Enbiyâ, 21/83.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

KAYNAK: 
Diyanet Hutbeleri1
Diyanet Hutbeleri2
Diyanet Cuma Hutbeleri