28 Haziran 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 28.06.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:BİR MUKADDES YOLCULUK: HAC


BİR MUKADDES YOLCULUK: HAC


Muhterem Müslümanlar!

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “İnsanlar için yapılmış ilk ev, Mekke’de inşa edilen, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olan Kâbe’dir. Orada apaçık deliller, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin Kâbe’yi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim bunu inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.”[1]

Aziz Müminler!

Hac, Peygamber Efendimizin ifadesiyle, İslam binasının üzerine oturduğu beş temel esastan biridir. Hac, Rabbimizin rızasını kazanmak için Kâbe’yi tavaf etmek, Arafat’ta vakfeye durmaktır. Mübarek bir yolculukla dünyanın dört bir yanından Mekke’ye gelen müminlerin, uzaklarda iken günde beş vakit yöneldikleri Kâbe’nin gölgesinde buluşmalarıdır. Allah’ın evini ziyaret için yola çıkan bu müminlere Kur’an-ı Kerim’de şöyle seslenilir: 
“Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse, bilsin ki hac sırasında cinsel davranışlarda bulunmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. Ahiret için azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının!”[2]

Kıymetli Müslümanlar!

Hacca niyet edip yola düşen Müslüman, bedeniyle ihrama, ruhuyla takva elbisesine bürünür. Allah ve Resûlü’nün emirlerine tabi olacağına, her türlü günah, kötülük ve çirkinlikten uzak duracağına söz verir. Renkleri, dilleri, ülkeleri farklı ama gayeleri aynı olan mümin kardeşleriyle birlikte telbiye getirerek şöyle niyazda bulunur:


 “Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Allah’ım buyur! Hamd sana mahsustur. Nimet de senin, mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.”[3]
Peygamberimiz, “müminin telbiye getiren sesine taşların, ağaçların hatta toprağın eşlik ettiğini” söyler.[4]

Muhteşem bir kâinat korosu hacı adayıyla beraber duaya durur.

Muhterem Müminler!

Resûl-i Ekrem Efendimizin müjdesi, adım adım haccı yaşayan her Müslüman’ın yüreğinde karşılık bulur: 
“Allah tarafından kabul edilmiş haccın karşılığı ancak cennettir.”[5]  
Bu müjdeye nail olmak isteyen hacı adayları Arafat’a çıkar, mahşerin provasını yapar. Arafat, hakikati bilmek, marifete ermek, ölmeden önce kendini hesaba çekmektir.
Arafat vakfesinden sonra bir sel gibi akarak Müzdelife’ye gelen hacılar, buradan Mina’ya geçer. Müzdelife, ikinci kez Allah’ın huzurunda vakfeye durarak bilinçlenmek; Mina ise dünyalık sevgileri aşıp sadece Allah’ın rızasını temenni etmektir.
Cemeratta şeytan taşlayan mümin, aslında şeytanla beraber kendisini günaha davet eden nefsini, hırsını, tutkularını da bir bir taşa tutar. Sonra ziyaret tavafını yapmak üzere Kâbe’ye yönelir. Bakışlarını Kâbe’ye, gönlünü Hakk’a çevirir.
Hac esnasında kesilen kurbanlar ise Allah’ın nişaneleridir. Ancak kesilen hayvanların ne etleri, ne de kanları Rabbimize ulaşacaktır. O’na ulaşacak olan yalnızca takvamızdır.

Aziz Müslümanlar!

Hac, mümin için tam manasıyla bir dönüm noktasıdır. Hacılar Hz. İbrahim’in vefasını, Hz. İsmail’in teslimiyetini, Hz. Hacer’in tevekkülünü kuşanır. Onlar gibi Hak yoluna canını kurban etmeye adanır. Peygamberimizin ayak izlerinin olduğu yerlerde dolaşan her hacı, sabrı, şükrü, dirilişi ve huzuru bir arada yaşar. Bu kutsal yolculuk için heybesini takva azığıyla dolduran mümin, azığını tüketmemek adına her türlü kötü söz ve olumsuz davranıştan uzak durmalıdır. Hac ibadetini yaparken hiçbir canlıyı incitmemeli ve tabiata asla zarar vermemelidir. O güne kadar yaptığı hataları ve işlediği günahları arkasında bırakarak mübarek beldelerden ayrılan hacı, kalan hayatında bir daha bu yanlışlara dönmemelidir.
Bu vesile ile cemaatimizden hacca gidecek olan bütün kardeşlerimizin haclarının mebrur olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Hutbemi Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum:
“Hacca gidenler ile umreye gidenler, Allah’ın elçileridir. Allah’a dua ederlerse, Allah onların dualarını kabul eder ve Allah’tan günahlarının bağışlanmasını isterlerse Allah onların günahlarını bağışlar.”[6]




[1] Âl-i İmrân, 3/96,97.
[2] Bakara, 2/197.
[3] Müslim, Hac, 19,21.
[4] Tirmizî, Hac, 14.
[5] Buhârî, Umre, 1.
[6] İbn Mâce, Menâsik, 5.

KAYNAK: 
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
Diyanet Cuma Hutbeleri

27 Haziran 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-44-RAKÎB

                                           RAKÎB




Allah’ın isimlerinden biri de er-Rakîb’dir. 

er-Rakîb,gözeleyip kontrol eden demektir.

Er-Rakib, bütün  varlıkları  her  an  gözeten, bilen, kontrolü  altında tutan, her şeyi , bütün  varlıkları  gözetimi  altında  bulunduran yaratılmışların tümünü her an kontrol eden  demektir. 

Allah Teâlâ, yaratıklarından bir an bile gâfil değildir. Kim ne yaparsa onu görür ve bilir. Hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz. Bütün varlıklar üzerinde  gözetleyicidir. Bütün işler O’nun denetimi ve gözetimi altında meydana gelmektedir. O, bütün olan bitenlere şahittir. Herkese yaptığının karşılığını verir.
Karanlık bir gecede, bir kayanın üzerinde bulunan karıncanın halini bilmek…

Denizlerin diplerinde, ışığın olmadığı, gözün görmediği yerlerdeki yaratıkların  her halini bilmek ve onlardan haberdar olmak…

Her anımızı ; aldığımız her nefesi, kalbimizden geçenleri, düşüncelerimizi, niyetlerimizi, yaptıklarımızı, her şeyimizi bilmek…

Bizi her an korumak, muhafaza etmek ve  gözetlemek…Gibi bütün bu fiiller, Rabbimizin Rakib ism-i şerifinin tecellisidir.



Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

"İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın." (Kaf Suresi 18.ayet)

"Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakınınız. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir." (Nisâ Suresi 1.ayet)

"Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, O'na karşı gelmekten korunmuş olabilesiniz." (Bakara Suresi 21. ayet)

"Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir."
  (Mü’min Suresi 19. ayet)



"Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür"  (Hadîd Suresi 4. Ayet)

"O Allah'dır ki, namaza kalktığın zaman seni görüyor." (Şu’arâ Suresi 218. ayet)

"Doğrusu Rabbin hep gözetlemektedir." (Fecr Suresi 14. ayet)

"O Allah'ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu?" (Alak Suresi 14. ayet)

 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL


Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:



21 Haziran 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 21.06.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:ALLAH’A İMAN

                            
                                      ALLAH’A İMAN



Aziz Müminler!

Hutbeme başlarken okuduğum İhlâs suresinde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “De ki: O Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir; her şey O’na muhtaçtır, O hiçbir şeye muhtaç değildir. Kimseyi doğurmamış ve kimseden doğmamıştır. Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor:
“Kim kalbinden tasdik ederek Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet ederse Allah ona cehennemi haram kılar.”[2]
Muhterem Müslümanlar!
Allah Teâlâ, âlemlerin Rabbidir. Her türlü hamd ve sena, kudret ve azamet, yücelik ve üstünlük O’na mahsustur. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Rabbimiz, mutlak güç ve sonsuz hikmet sahibidir. Ölümü ve hayatı var eden, mülkü ve makamı lütfeden, dilediğini yücelten, dilediğini alçaltan O’dur. Yaratan ve yaratmaya devam eden O’dur. Yaşatan ve rızık veren, doyuran ve koruyan O’dur. Hayatın her alanına ve her anına hükmeden, idare eden, yöneten yalnızca O’dur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

“Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’na muhtaçtır. O her an yaratma halindedir.”[3]
Kıymetli Müminler!

Allah’a iman, İslam’la şereflenmenin ilk şartıdır. Allah’ın varlığına, birliğine, eşi, benzeri ve ortağı olmadığına inanmak, yani tevhidi kabul etmek, iman esaslarının temelidir. Bizi yoktan yaratan ve sayısız nimetiyle yaşatan Rabbimizin üzerimizdeki en büyük hakkı, O’na iman etmemizdir.

Muhterem Müminler!

Allah’a iman, O’nun görevlendirdiği Peygambere ve gönderdiği Kitab’a uymayı, çizdiği sınırlara ve verdiği hükümlere teslim olmayı gerektirir. Mümin, Allah’a iman etmeyi sadece bir sözden ibaret görmez. Aksine Allah’a iman etmek, hem Kur’an-ı Kerim’in ayetleri hem de Peygamberimizin hadisleri vasıtasıyla Rabbimizi tanımayı ve hayatını bu iman üzere yaşamayı zorunlu kılar. Allah’a iman, müminin hayatına anlam katar, fikir ve kararlarına yön verir, canlı-cansız bütün varlıklarla ilişkilerini etkiler. Bu sebeple müminin dilinden dökülen ve yüreğinde kök salan iman, aslında yeryüzünde iyiliğin teminatıdır.

Değerli Müslümanlar!

Allah’a iman eden insan, her işinde Rabbinin rızasını gözetir. Ailesinin, akrabalarının, komşularının ve yanında çalışanların haklarını korur. Sorumluluk üstlendiği her işi, emanet bilinciyle yerine getirir.

Allah’a iman eden insan, zerre kadar da olsa hayrın ve şerrin mutlaka bir karşılığı olduğunu bilir. Ahiretini dünyaya değişmez, hesabı verilebilir bir hayat sürer.

Allah’a iman eden insan, kaba ve zorba olamaz. Aksine bütün işlerinde istişareye önem verir. Merhameti ve şefkati ilke edinir.

Allah’a iman eden mümin, vatanına ve milletine, dinine ve değerlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Malından hatta canından vazgeçer, ancak mukaddesatından asla vazgeçmez.

Aziz Müminler!

Allah’a iman, bizleri dünyada istikamete erdirecek, ahirette ise cennete ulaştıracak sağlam bir kılavuzdur. Rabbimize olan imanımız, kul olarak en değerli hazinemizdir. Allah’a iman ile bir ömür geçirmek, amelini imanına yoldaş eylemek, son nefeste iman ile çene kapamak ve ardında imanlı nesiller bırakmak hepimizin niyazıdır.

Hutbemi Hz. İbrahim’in Kur’an-ı Kerim’de yer alan şu sözleriyle bitiriyorum: “O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. Beni yediren ve içirendir. Hastalandığım zaman bana şifa verendir. Canımı alacak olan, sonra beni yeniden diriltecek olandır. Hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum yine O’dur.”[4]




[1] İhlâs, 112/1-4.
[2] Buhârî, İlim, 49.
[3] Rahmân, 55/29.
[4] Şuarâ, 26/78-82.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
KAYNAK:

20 Haziran 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-43-KERÎM

                                        KERÎM



Allah’ın isimlerinden biri de el-Kerîm’dir. 

El-Kerim Çok cömert, hudutsuz ikram sahibi.

El-Kerim Keremi, lütuf ve ihsânı bol.  Allah vaat ettiği zaman sözünü yerine getirir, verdiği zaman çok  bol verir, cömerttir.
 Allah'ın keremi ve cömertliği nihayetsiz derecede boldur. Kullarına istemeden ve karşılıksız olarak verendir.İyilik ve ikramı bol olandır.

Allah Teâlâ, her türlü faziletin sahibidir. Hiç bir karşılık beklemeden verendir. Yardımı ve ikrâmı sonsuz ve sınırsızdır. Muktedirken, affedendir. Va’dini yerine getirendir. Kendisine sığınanı yüz üstü bırakmayandır. Az da olsa işlenen iyi ameli kabul eden, karşılığını fazlasıyla verendir. Bu isimden nasip alan kul, cimriliğin her çeşidinden kurtulur. Allah’ın kendisine verdiği nimetleri diğer kullarıyla paylaşmasını bilir. Şahsiyetini zedeleyecek her türlü rezillikten kurtulur.

"Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık." (İsrâ Suresi 70. ayet)

"Oku! Senin Rabbin en cömert olandır." (Alak Suresi 3.ayet)
"Ey insan! İhsanı bol Rabb'ine karşı seni aldatan nedir?" (İnfitâr Suresi 6. ayet)

"...Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir.” (Neml Suresi 40. ayet)

"Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka hiç ilâh yoktur. O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir." (Mü’minûn Suresi 116.ayet)

"Kuşkusuz o, değeri çok yüce Kur’an’dır." (Vâkıa Suresi,77.ayet)

"Sen ancak, Kuran'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertçe verilecek bir ecirle müjdele." 
(Yâsîn Suresi 11.ayet)

 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)

Efkan VURAL


Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:




14 Haziran 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 14.06.2019 Tarihli Cuma Hutbesi : CAMİLER ÇOCUK DOLSUN, AHLAKI KUR’AN OLSUN


CAMİLER ÇOCUK DOLSUN,
AHLAKI KUR’AN OLSUN


Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Bu Kur’an, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bizlere şu hatırlatmada bulunmaktadır: Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha kıymetli bir miras bırakmamıştır.”[2]

Aziz Müminler!

Her çocuk, Allah’a inanma, O’nu sevme, O’na bağlanma duygusuna sahip bir şekilde dünyaya gelir. İnsanın fıtratında yani yaratılışının özünde iyiye yönelme, güzeli tercih etme ve doğruyu arama eğilimi vardır. Çocukluktan itibaren yüreğimizdeki pusula, hakkı ve hakikati göstermektedir. Ama büyüdükçe anne babasının ve çevresindekilerin etkisiyle her çocuğun yolu farklılaşır, inancı şekillenir ve ahlakı değişir.

Kıymetli Müslümanlar!

Allah’ın bizlere lütfettiği en değerli nimet ve emanetlerden biri de yavrularımızdır. Sevgili Peygamberimiz bizi bu nimetin kıymetini bilmeye ve bu nadide emanete sahip çıkmaya davet eder. Anne-baba ve evlat arasında hassas bir hak ve sorumluluk dengesi vardır. Çocuklarımızın üzerimizdeki en büyük hakkı ise, fıtratlarının saf ve temiz halini koruyarak onları her türlü kötülükten muhafaza etmemizdir.

Değerli Müminler!

Ailemizin gözbebeği, geleceğimizin umudu olan yavrularımızın maddi ihtiyaçlarını olduğu kadar manevi ihtiyaçlarını da karşılamakla mükellefiz. Çocuklarımıza Rabbimizi ve Peygamberimizi tanıtmak, ibadet alışkanlığı kazandırmak, güzel ahlak aşılamak bizim asli vazifemizdir. Onların masum yüreklerini, berrak zihinlerini ilimle, hikmetle, edeple donatalım. Her türlü sapkın düşünceden, ahlaka aykırı davranıştan, hurafe ve bidattan onları uzak tutalım. Elinde Kur’an, göğsünde iman ile hayatına yön veren samimi müminler yetiştirmek için emek verelim. Unutmayalım ki, Allah’ın Kitabı’na aşina olan, Allah’ın Resûlü’nü örnek alan, vatanına ve milletine vefa ile bağlanan güzel bir nesil bırakmak hepimizin vazgeçilmez sorumluluğudur.

Aziz Müslümanlar!

Kur’an-ı Kerim’i güzel okumak, en doğru biçimde anlamak ve hayatın her anında yaşamak mümin olmanın şiarıdır. Çocuklarımızı küçük yaştan itibaren Kur’an tilavetiyle ve Kur’an’ın temel değerleriyle tanıştırırsak, bu gayeye erişmeleri kolaylaşacaktır. Çocuk ruhu, Kur’an’ın sıcak ve samimi çağrısına, manevi sofrasına hepimizden daha yakındır. Yüce dinimizi öğrenmenin, namaz ve oruç gibi ibadetleri alışkanlık haline getirmenin, dürüstlük ve şefkat gibi erdemleri benimsemenin en güzel çağı çocukluktur. Yavrularımıza Kur’an sevgisi aşılamak ve Kur’an’ın aydınlığında devam edecek bir ömrün ilk adımlarını atmak istiyorsak, okulların eğitime ara verdiği yaz tatili bunun için eşsiz bir fırsattır.

Muhterem Müminler!

Teknolojinin cazibesine kolayca kapılan çocuklarımız, bilgisayar ve telefon ekranlarının önünde günlerini heba etmesin istiyoruz. O halde yavrularımızı bağımlılıktan kurtarıp akıl ve beden sağlıklarını güçlendirecek imkânlar oluşturmak bize düşmektedir. Çocuklarımızın gönül dünyalarını geliştirecek, hayal ve ideallerini zenginleştirecek en güzel vesilelerden biri önümüzde durmaktadır. 17 Haziran Pazartesi günü tüm camilerimizde ve Kur’an kurslarımızda yaz kursları başlayacaktır. “Camiler Çocuk Dolsun, Ahlakı Kur’an Olsun” ilkesiyle camilerimiz çiçek açacak, kurslarımız yavrularımızla şenlenecektir. İman, ibadet ve ahlaka dair derslerin yanı sıra sosyal ve kültürel etkinliklerle çocuklarımız bir yandan öğrenirken bir yandan eğlenecektir. Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle, çocuklarımıza “en değerli miras” olarak güzel bir terbiye bırakmak için cami ve Kur’an kurslarımıza müracaatınızı bekliyoruz. Çocuklarımıza kucak açıyor, hepsi için Cenâb-ı Hak’tan başarılı, hayırlı, mutlu ve sağlıklı bir gelecek niyaz ediyoruz.




[1] Sâd, 38/29.
[2] Tirmizî, Birr, 33; İbn Hanbel, IV, 77.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
KAYNAK:

13 Haziran 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-42-CELÎL


                                                                    CELÎL

Allah’ın isimlerinden biri de el-Celîl’dir.

El-Celîl, azamet sahibi demektir.
El-Celîl : Sıfatları sonsuz kemalde bulunan. Celal ve azamet sahibi.

El-Celîl : Ululuk, celâlet ve büyüklük sahibi.

El-CelîlŞanına yakışmayan şeylerden uzak. Zatı ve sıfatları pek büyük ve ulu.

Allah'ın doksan dokuz isminden birisi olan el-Celîl¸ O'nu büyüklenmeyi ifade eden daima galip ve azamet sahibi manasına gelen "azze ve celle"; "azameti büyük manasına gelen "celle celâluhû"; "şânı yüce" manasına gelen "celle şânühû" ve "ulu olan" manasına gelen "celle ve alâ" gibi kalıplarla O'nu ta'zim için kullanılır. Bütün bu kalıplar¸ Yüce Allah'ın ululuğunu ve büyüklüğünü ifade eder.
Celalet ve ululuk ancak Allah’a mahsustur. Her yerde, her zaman hazır ve nazır olan Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmaktadır.
Her büyük O’nun büyüklüğünün yanında hiç bir anlam ifade etmez. Allah Teâlâ, bütün sınırlama ve benzerlikleri aşan bir yüceliğe sahiptir. Değer ve mertebece en yüce olandır. Mü’minleri yücelten, amellerini kabul edip mükâfâtlarını artırandır. O, zât, sıfat ve fiilleri itibariyle en büyüktür. O’nun büyüklüğü hacim itibariyle değildir; şân, şeref ve yücelik itibariyledir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Azamet ve ikram sahibi olan Rabbinin adı ne yücedir.” (Rahmân Suresi 78. ayet)
“Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. And olsun ki, sizden önce Kitap verilenlere ve size, Allah'tan sakınmanızı tavsiye ettik. İnkar ederseniz bilin ki, göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah'ındır.” (Nisâ Suresi 131.ayet)
“Sizin ilâhınız ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.” (Tâ-Hâ Suresi 98. Ayet)
“Ancak, yüce ve cömert olan Rabbinin varlığı bakidir.” ( Rahmân Suresi 27. Ayet)



“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf Suresi 16. Ayet)
“Ey iman edenler!  Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi.” (Ahzâb Suresi 9. ayet)
 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:




7 Haziran 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 07.06.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:AİLE OLMAK, AİLE KALMAK


AİLE OLMAK, AİLE KALMAK




Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Sizin en hayırlınız ailesine en güzel şekilde davranandır. Ben, aranızda ailesine en güzel davranan kişiyim.”[2]

Aziz Müminler!

Yüce Allah, varlıkların en değerlisi olan insanı, erkek ve kadın olarak farklı cinsiyetlerde dünya hayatına yollamıştır. Birbirlerine eş olmaları, huzurlu bir yuva kurmaları için aralarında kuvvetli bir muhabbet ve merhamet bağı var etmiştir. İyilikte yardımlaşacakları ve kendilerini güvende hissedecekleri bir aile ortamı lütfetmiştir.

Kıymetli Müslümanlar!

Evlenerek bir aile kurmak, her şeyden önce yaratılışımıza uygundur. Cenâb-ı Hak, “Aranızdan bekâr olanları evlendirin.”[3] buyruğuyla kadın ve erkek için nikahı teşvik ederken, başta yakınları olmak üzere bütün bir topluma da evlenme çağına gelenlere destek olmalarını tavsiye etmiştir.

Aile kurmak, aynı zamanda Peygamberimizin sünnetidir. Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurur: “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”[4] Fıtratına uygun bir şekilde sahih bir nikâhla nezih bir evlilik yapmak, her insan için onur ve şükür vesilesidir. Zira “Ey genç topluluğu, aranızdan evlenmeye gücü yetenler evlensin.”[5] buyuran Peygamberimizin ifade ettiği üzere, “evlenmek, gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en iyi yoldur.”[6]

Değerli Müminler!

Aile içinde yaşamak, her yaştan insana güven ve mutluluk aşılayan bir nimettir. Sıcak bir yuvanın tadını, dertlere derman olan müşfik elini, hayata anlam katan desteğini başka hangi nimet karşılayabilir? Aile hayatını sağlam temeller üzerine bina eden eşler, sadece bu dünyada değil, ahirette de saadete kavuşacak, birbirini cennete taşıyacaktır.

Aile olmak, sadece aynı çatı altında yaşamak değildir. Aile aynı zamanda bir duygu, ideal, umut ve fikir birlikteliğidir. Eşlerin birbirine dost olması, iyilik ve takvada yarışmasıdır. Aile olmak, Rabbimizin rızasına uygun bir hayatı birlikte yaşamaktır. Sevinci ve kederi, varlığı ve yokluğu paylaşmaktır. Her türlü meşakkati beraberce göğüslemek, vefakâr bir eş, sâdık bir yâr, merhametli bir ebeveyn, salih bir evlat olmaktır.

Aziz Müslümanlar!

Aile kurmak kadar, aile kalmak da önemlidir. Ailesinin değerini bilmek ve kurduğu yuvayı korumak, kadın-erkek her Müslümanın vazifesidir. Aile kalmak, eşlerin birbirini örtü misali setretmesi, her türlü kötülükten muhafaza etmesi, ilgi ve sevgiyle bütünleştirmesi demektir. Bu sebeple Yüce Rabbimiz, “Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.”[7] buyurmuştur.

Aile kalmak, yuvayı tehdit eden hata ve kusurları terk etmeyi gerektirir. Mümin, ailesi içinde hoşgörülü ve affedici olmaya, sabırlı ve sebatkâr davranmaya gayret eder. Zira Sevgili Peygamberimiz  (s.a.s) bizlere şöyle nasihat etmektedir: “Mümin bir kimse mümine olan eşine nefret beslemesin; çünkü onun bir huyunu beğenmezse de hoşlanacağı bir huyu mutlaka vardır.”[8]

Aile kalmak, kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle her bir aile ferdinin sorumluluklarını yerine getirmesiyle ve en az kendi hakları kadar diğerlerinin haklarını da gözetmesiyle mümkündür. Aile kalmak, her hal ve şartta kendi menfaatini değil ailenin faydasını düşünmeyi gerektirir. Peygamber Efendimizin bir hadisine göre, “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi kişiye günah olarak yeter.”[9]

Muhterem Müminler!

Sevginin ve sevincin bereketlendiği, hüznün ve kederin dağıldığı bir aileye sahip olmak için gayret edelim. Gençlerimizi ailenin güçlü ve samimi ruhuyla tanıştıralım. Çocuklarımıza ve eşlerimize sükûnet veren bir aile ortamı sunalım. Ailemizin kıymetini bilelim. Unutmayalım ki ailemiz bize Rabbimizin emanetidir ve insan ahirette ilk önce anne babasına, eşine ve çocuklarına karşı davranışlarından hesaba çekilecektir.




[1] Rûm, 30/21.
[2] Tirmizî, Menâkıb, 63.                   
[3] Nûr, 24/32.
[4] İbn Mâce, Nikâh, 1.
[5] Buhârî, Nikâh, 3, Müslîm, Nikâh, 1.
[6] Buhârî, Nikâh, 3, Müslîm, Nikâh, 1.
[7] Bakara, 2/187.
[8] Müslîm, Radâ’, 61.
[9] Ebû Davûd, Zekât, 45.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
KAYNAK:
Diyanet Hutbeleri1
Diyanet Hutbeleri2
Diyanet Cuma Hutbeleri