31 Ağustos 2020 Pazartesi

HAFTANIN AYETİ

 Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:


                         مَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لِتَشْقٰىۙ 


                              اِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۙ 

Biz Kur’an’ı sana mutsuz olasın diye indirmedik.

Ancak Allah korkusu taşıyanlar için öğüt olsun diye indirdik.

                       (Tâhâ Suresi,2-3.Ayetler)



28 Ağustos 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 28.08.2020 Tarihli Cuma Hutbesi: DİNİNİ YÜCELTME GAYRETİ

 

ALLAH’IN DİNİNİ YÜCELTME GAYRETİ




Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: 

“Hoşunuza gidecek bir şey daha var: Allah’ın yardımı ve yakın bir fetih! Haydi, müminleri müjdele.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kim, Allah’ın sözü yücelip hâkim olsun diye savaşırsa o, Allah yolundadır.”[2]

Aziz Müminler!

Ağustos ayı, Anadolu’nun kapılarını barışa ve adalete açan şanlı milletimizin, hakkı hâkim kılma yolunda kazandığı nice zafere şahittir. İmanımız ve istiklâlimiz, vatanımız ve istikbâlimiz için nice zor zamanları göğüsledik. Sabrettik, canla başla mücadele ettik ama hiçbir zaman yılmadık, yıkılmadık, ümitsizliğe kapılmadık. Allah’a güvendik ve O’nun yardımıyla Malazgirt’ten Mohaç’a, Sakarya’dan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ne kadar şan ve şerefle dolu nice sayfayı tarihimize ekledik.

Kıymetli Müslümanlar!

Vatan, Cenâb-ı Hakk’ın insana bahşettiği en değerli nimetlerden biridir. Çünkü vatan, güvendir, huzurdur, umuttur, namustur. Bu aziz vatan, Allah’a verdiği ahdi tutup canından vazgeçen şehitlerimizin, cepheden cepheye koşan gazilerimizin mukaddes emanetidir. İstiklal Marşımız, bu gerçeği şöyle anlatır:

Bastığın yerleri “Toprak!” diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.

O halde, her akşam bağrında güvenle uyuduğumuz, her sabah seherinde özgürlüğe uyandığımız bu cennet vatanın kıymetini bilelim. Vatan sevgimizden aldığımız güçle, gece gündüz demeden milletimizin iyiliği, mutluluğu, refahı için çalışalım. Birliğimizi, dirliğimizi ve kardeşliğimizi her türlü menfaatin üstünde tutarak koruyalım. Vatanımızın her karış toprağını ve milletimizin her bir ferdini korumanın boynumuzun borcu olduğunu unutmayalım.

Değerli Müminler!

Geçen hafta yeni bir hicri yıla girdik. Yarın ise 10 Muharrem Âşûrâ gününü idrak edeceğiz. Peygamber Efendimiz,

“Âşûrâ günü tutulan orucun, bir önceki yılın günahlarına kefaret olmasını Allah’tan ümit ediyorum.”[3] buyurmuştur. Muharrem’in dokuzuncu veya on birinci gününü de Âşûrâ gününe ekleyerek iki gün oruç tutmayı müminlere tavsiye etmiştir.[4]

Âşûrâ günü, aynı zamanda Şehitlerin Efendisi Hz. Hüseyin’in ve beraberindeki Ehl-i Beyt-i Mustafa’dan yetmiş küsur kişinin Kerbelâ’da şehadete yürüdüğü gündür. Bu elim ve hazin hadise, Peygamber aşkıyla yanan bütün mümin yüreklerin yarasıdır. Bugün Kerbelâ’ya benzer ağır yaralar almamak için bize düşen vazife, bilgili olmak ve bilinçli davranmaktır. Hz. Hüseyin gibi, son nefesimize kadar Kur’an-ı Kerim’in rehberliğine ve Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesine bağlı kalmaktır.

Unutmayalım ki, şu fani dünyanın hiçbir menfaati, iman kardeşliği ile gelen bereket ve rahmetten daha üstün olamaz. Mal, mülk, makam ya da şöhret, hiçbir zaman bir müminin duasını almaktan, bir gönüle şifa olmaktan, aynı yüce ideal uğrunda fedakârlık yapmaktan daha değerli olamaz.

Bu vesile ile başta Hz. Hüseyin Efendimiz olmak üzere, Kerbelâ şühedasını rahmetle anıyorum. Bu vatanın aziz şehitlerini, hassaten 30 Ağustos günü milletçe zafere ulaştığımız Kurtuluş Savaşımızda canlarını feda eden yiğit askerlerimizi, gazilerimizi ve ordularımızı yöneten kahraman kumandanlarımızı rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.



[1] Saf, 61/13.

[2] Buhârî, Tevhîd, 28.

[3] Tirmizî, Savm, 48.

[4] İbn Hanbel, I, 240.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
KAYNAK:



27 Ağustos 2020 Perşembe

HAFTANIN HADİSİ

 Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:


مَنْ لاَ يَرْحَمِ النَّاسَ لاَ يَرْحَمْهُ اللَّهُ


İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.


(Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16.)


Kur’an ayetleri aydınlatıyor-5

 Kur’an ayetleri aydınlatıyor



İnsanlar Peygamberlerin Uyarılarına Rağmen Delalete 
Düştü.

Yüce Allah insanları yarattıktan sonra başı boş bırakmadı.

Onlara elçiler göndererek yol göstermiş ve uyarılarda bulunmuştur.

İnsanlar yaşamlarını düzgün yürütebilmesi için Allah onlara

elçiler göndererek ilahi mesajlara uymalarını istemiştir.

İlahi mesajlarla insanların sapıklığa düşmemesi amaçlanmıştır.

Allah insanlar için nelerin yararlı ve nelerin zararlı olduklarını

bildirmiştir.

İnsanı en iyi tanıyan elbette onu yaratan Yüce Allah’tır.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de bizi şöyle aydınlatır:

Yüce Allah şöyle buyurur: “Andolsun, onlardan önce,

evvelkilerin çoğu da sapmıştı. Kuşkusuz, biz onlara uyarıcılar

göndermiştik.” (Sâffât Suresi,71- 72. Ayetler)

Ayetten de anlaşılacağı üzere, insanlar peygamberler ile

uyarılmıştır. Allah insanlara elçiler göndermek suretiyle doğru

yolu bulmalarına yardım etmiştir.

Allah’ın ve peygamberlerin uyarılarına rağmen, İnsanlar doğru

yoldan uzaklaşmış delalete düşmüş ve nefislerinin arzuları

doğrultusunda hareket etmişlerdir.


Uyarılara rağmen sapıtanlar ahrette hesaba çekilip 

cezalandırılacaklar.

Hz.Muhammed (s.a.v.) son uyarıcıdır. O’ndan sonra kıyamete

kadar yeni bir elçi gelmeyecektir.

Son ilahi kitap Kur’an ve son din İslam’dır.

Bugün ve kıyamete kadar İslam dini insanları uyarmaktadır.

Çağımızın sorunlarına en güzel çözüm ve öneriler İslam dininde

mevcuttur.

Hz.Muhammed’in sünneti ve yaşayışı inananlara ve tüm

insanlığa örnektir.

Kur’an’daki Allah’ın uyarılarına ve peygamberimizin uyarılarına

her daim kulak vermeliyiz.

Hayatımızı Kur’an ve Sünnetle düzenlemeliyiz. Allah’ın istediği

doğru yoldan, “Sırat-ı Müstakim” den ayrılmamalıyız.

İslam dinine rağmen, Kur’an-ı Kerim’e rağmen,Hz.

Muhammed’in sünnetine rağmen; nefislerine uyanlar, Allah’ın

emir ve yasaklarını umursamayanlar, haram yiyenler,kul

hakkına girenler, delalete ve sapıklığa düşerek hem bu dünya

hayatını ve hem de asıl olan ahiret hayatını mahvediyorlar.

Ne mutlu Allah’ın emir ve yasaklarına uyanlara ve Sırat-ı

Müstakim(Doğru yol) üzerine olanlara…


Efkan VURAL

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler): 71-MUKADDİM

                                                    MUKADDİM


Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Mukaddim’dir.

Sözlükte “öne geçmek, önde bulunmak” anlamındaki mukaddim “öne geçiren, öne alan” demektir. Allah’a nispet edildiğinde “dilediği şeyi öne alan, önde bulunduran” mânasına gelir.

El-Mukaddim: Dilediğini öne geçirir.

El-Mukaddim: Dilediğini öne alan O'dur.

El-Mukaddim: Dilediğini ileri alan da O'dur. Öne geçiren de O'dur.

Allah Teâlâ, dilediği şeyi veya kimseyi öne alan, önde bulundurandır. Allah’ın daveti geneldir. Fakat hidâyet ettikleri davete uyar, ileri gider. Hidâyet etmedikleri geri kalır. Allah’ın emir ve yasakları bütün kullar içindir. Fakat Allah’ın muvaffak ettikleri bunlara uyar, yükselir; muvaffak etmedikleri geride kalır. O hâlde hem akıl ve irâdemizi Allah’a îmân ve itâat yönünde kullanmalı, hem de Allah’tan hidâyet istenmelidir.

Yüce Allah, istediği kimseleri öne geçirir. Bu öne geçirme dini konularda olduğu gibi yaradılış ve maddi konularda da olur. Yüce Allah, canlıların kimini önce, kimini de sonra yaratmıştır. Kimine zenginlik vermiştir, kimine vermemiştir. Mukaddim ve Muahhir isimlerini birlikte kullanarak dua etmek uygun olur. Bu iki ismi birlikte zikretmek, ayrı zikretmekten daha güzeldir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

De ki: “Allah dilemedikçe, ben kendime bile ne bir zarar, ne de fayda verme gücüne sahibim. Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.” (Yûnus Suresi 49. Ayet)

De ki: “Sizin için belirlenen bir gün vardır ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.” (Sebe Suresi 30. Ayet)

“Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.” (Nahl Suresi 61. Ayet)

“Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez.” (Hicr Suresi 5. Ayet)

                                                            


(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)

 (Devam edecek)

Efkan VURAL

HAFTANIN AYETİ

 Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:




                            فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراًۙ 


Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır.

                      (İnşirâh Suresi 5. Ayet)

21 Ağustos 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 21.08.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:MÜMİN: HAKKIN TEMSİLCİSİ, HAKİKATİN DAVETÇİSİ

 

MÜMİN: HAKKIN TEMSİLCİSİ, HAKİKATİN DAVETÇİSİ




Muhterem Müminler!

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:

“Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar! Sadece Rabbinin büyüklüğünü dile getir.”[1] 

Mekke’de İslâm’ın ilk günlerinde inen bu ayetler, Peygamber Efendimizi toparlanıp kalkmaya, sorumluluk almaya ve tevhid dinini insanlara anlatmaya çağırmaktadır. Peygamberimizin şerefle taşıdığı ve ümmetine miras bıraktığı bu mukaddes görevin adı tebliğdir.

Aziz Müslümanlar!

Cenâb-ı Hak,

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun.”[2]

buyurarak, zamanı ve zemini aşan bir bilinçle tebliğ görevini sürdürmemizi ister. O halde, yılmadan, yorulmadan insanları doğruya ve doğruluğa davet etmeliyiz.

Cenâb-ı Hak,

“Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et ve onlarla en güzel yöntemle mücadele et.”[3] 

buyurarak, tebliğin sağduyu ve hassasiyet gerektirdiğini bildirir. O halde, hakikate çağırırken güzel bir üslûpta, sabırlı ve nezaketli bir tutumda kararlı olmalıyız.

Kıymetli Müminler!

Her birimiz, tebliğ kadar temsil ile de görevliyiz. Anlattığı yüce değerleri yaşamak, İslâm’ın sınırlarına önce kendi hayatında riayet etmek, sözü ile özü bir olmak her müminin sorumluluğudur. Bu konuda Rabbimizin ikazı gayet açıktır: 

“Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.”[4]

Aziz Kardeşlerim!

Rabbimiz buyuruyor ki, 

“Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve ‘Kuşkusuz ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?”[5]

Böyle bir övgüye mazhar olmak için, din-i mübin-i İslâm’ın sarsılmaz hakikatlerini anlatmaya ve hakkıyla yaşamaya gayret edelim. 

“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”[6] 

buyuran Resûl-i Zîşan Efendimizin tebliğ metodunu örnek alalım. İyi niyetle iyiliği inşa etmeye çalışırken, farkında olmadan yıkıp dökmemek için davet ve irşatta bilinçli davranalım.

Kıymetli Müminler!

Hutbemin sonunda, dün itibariyle girdiğimiz hicri 1442. yılın aziz milletimize ve tüm insanlığa sağlık, huzur ve bereket getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum. 

Ayrıca bilinçli olmamızı gerektiren önemli bir hususa daha işaret etmek istiyorum. Yaşadığımız salgın hastalıktan hem kendimizi hem de çevremizi korumak için mümine yaraşır bir duruş sergileyelim. 

Tedbirlere uyma konusunda özen ve ciddiyetimizle örnek olalım. İhmalkârlığa şahit olduğumuzda güzellikle uyaralım. Hep birlikte yenebileceğimiz bu hastalık aramızda kol gezerken umursamaz davranmanın, Allah katında vebal, toplum içinde de kul hakkı olduğunu unutmayalım.



[1] Müddessir, 74/1-3.

[2] Âl-i İmrân, 3/104.

[3] Nahl, 16/125.

[4] Saf, 61/2-3.

[5] Fussilet, 41/33.

[6] Buhârî, İlim, 11.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
KAYNAK:


20 Ağustos 2020 Perşembe

HAFTANIN HADİSİ

 Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:

اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ النَّاسُ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِه


 Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.

(Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.)


 

Hadis-i Şerifler aydınlatıyor-4

 

Hadis-i Şerifler aydınlatıyor-4

 

Başkalarını düşünerek hareket etmek


İnsan oğlu yaşamını sürdürürken sadece kendini hesaba katmaz. Kendi dışında da hayatlarını devam ettiren başkalarının da olduğunu bilir.


Hayatımızı düzenlerken kendimize göre yaşam kuralları geliştiririz. Bunu yaparken de dışımızdaki varlıkları da düşünmeliyiz.


Yaptığımız iş ve davranışlarda çevremizdekilere zarar vermemeliyiz. Çevremizdekilere elimizden geldiğince her türlü iyilik ve yardımda bulunmalıyız. Onlarla ilgilenmeliyiz.

Bu konuda sevgili Peygamberimiz bizi bir hadisinde şöyle aydınlatıyor:


Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurur:


“ Bir adam yolda yürürken bir diken dalına rastladı ve onu (insanları rahatsız etmemek için) kenara çekti. Allah’ta onun (bu hareketinden) memnun olup affetti.”

(Buhari,Ezan,32. Müslim,Bir ve Sıla,127.)


İşte buna göre insanları, hayvanları, bitkileri ve doğayı korumalıyız.


Yaşamımızı sürdürürken aşağıda sıralayacağımız davranışları yaparsak Peygamberimizin hadisine uygun olarak Allah’ın affına ve mükafatına ulaşabiliriz.


Bunlardan bazıları:


1-Herkese selam vermek. Güven hissettirmek.


2-Yardıma muhtaç olanlarla ilgilenmek.


3-Yetimlere sahip çıkarak ellerinden tutmak.


5-Komşularımızla iyi geçinmek.


6-Çevremizi temiz tutmak.


7-Çöp ve benzeri şeyleri insanların geçtiği yerlere atmamak.


8-Yol üzerinde bulunan, taş, diken, teneke, cam ve benzeri şeyleri kenara almak.


9-Hayvanlara zarar vermemek. Onlara iyi davranmak.

10-Sokaklara ve yerlere tükürmemek.


11-Yol üzerinde insanların, hayvanların ve araçların geçişlerini engelleyecek; inşaat atıkları, kullanılmayan malzemeler, ağaç ve odun yığınları gibi şeyleri bırakmamak.


12-Çevremizde başkalarına rahatsızlık verecek atıkları atmamak.


13- Evlerimizin mutfak ve diğer akıntıların kapalı kanallardan akıtılarak etrafa kötü ve çirkin kokular ı önlemek suretiyle kimseye rahatsızlık vermemek.


Bunlara ve benzeri davranışlarımıza dikkat etmeliyiz.

Dünyada sadece biz yaşamıyoruz. Dünyamızda çeşit çeşit varlıklar vardır. Hepsine saygılı olmalıyız. Hepsinin hakkına riayet etmeliyiz.


Herkese yardım etmeliyiz.


Herkese saygılı olmalıyız ki,


Allah’ın affını ve mükafatını hak edelim.


Efkan VURAL

 



19 Ağustos 2020 Çarşamba

Aman Dikkat Düğünümüz Var Kurallara Uyalım


 1 Haziran 2020 itibariyle korona tedbirlerinin çoğu gevşetilmişti. Düğün toplantı vb. şeyler ise 1 Temmuz itibariyle bazı kurallara uyulmak suretiyle düğünlerin yapılmasına izin verilmişti.

Ülkemizde 1 Temmuzdan itibaren her türlü iş ve işlemlerde tamamen normale dönülmeye başlanmıştı.. Elbette bazı kurallara uyulmak suretiyle normalleşme süreci devam edecekti.

Maalesef  vatandaşlarımızın bir kısmı kural tanımayan tavırlarıyla korona tedbirlerini bir kenara bırakmış, virüsün durma ve geri gitme pozisyonunu değiştirerek, yeniden atağa geçirmişlerdir.

Kalabalık ortamlarda korona tedbirlerine tam olarak uyulmadığı görülmektedir.

İnsanlar kendilerini düşünmedikleri gibi başkalarına da zarar verdiklerini hiç hesaba katmıyorlar.

KORONA tedbirlerini hiçe sayan, yani maske takmayan, mesafeye uymayan,hijyen ve temizliğe özen göstermeyen, hasta veya grip olduğu halde kendini izole etmeyenlerin diğer kimselere karşı saygısızlık ettiklerinin farkına varmalıdırlar.
Bunların yaptıkları kul hakkına girer ve bunun affı mümkün değildir.

Kurallara uymayanları uyarmalıyız. Ama esas uyarı yetkililerden olmalı. Uyarılara aldırış etmeyenlere de cezai işlem kesinlikle uygulanmalıdır.

Tüm öğretmen ve öğrencilerimiz okullarına kavuşmalarını istemektedir.

Düğün yapacak yüzlerce kişi heyecanla düğün günlerini beklemektedirler...

Esnaflar,tüccarlar, iş temsilcileri vb. herkes ekmeğini beklemektedir.

Düzenin tekrar bozulup başa dönmemiz birçok kesimi tekrar mağdur edecektir.

Şimdi düğün bekleyen bir baba olarak herkese sesleniyorum:
Ne olur kurallara uyalım!

Yeni şahit olduğum bir durumu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir yakınımızın düğününe katıldık.

Düğünde sürekli kurallara uyulması istenmekteydi.
Anonsla misafirler uyarılıyordu. Maske takılacak. Her masada 5 kişi olacak. Masa araları sosyal mesafeye uygun olacak deniliyordu.
Yetkililerin denetim yapacakları da duyuruluyordu.
Yetkililer geldiklerinde kurallara tam uyulmuyordu.
Yetkililer geldiklerinde, anonsla kurallar tekrar hatırlatıldı.

Çok ilginç bir duyuru şöyle yapılıyordu.
"Masaların arasını açalım.Her masada 5 kişi olsun. Maskeleri takalım. Fotoğraf çekilecektir."

Ben düğün için hatıra fotoğrafı çekileceğini zannetmiştim. Meğer ben saf bir düşüncedeydim. Oysa, gelen yetkililer düğünün kurallara uygun yapıldığını belirlemek için fotoğraf çektikleri görülmüştür.
Yetkililer gittikten sonra aynı tas aynı hamam, kuralsızlığa devam.
Bu durumu şahsen kınıyorum.
Böyle bir şey olmaz. 

Denetimler habersiz yapılmalı.Habersiz fotoğraflar çekilmeli.
Gerekli cezalar anında kesilmeliydi.

Biz niye böyle yozlaşmışız... Ne kadar duyarsız olmuşuz.
Sorumlu kişileri de sorgulamak lazım.

Eğer düğünlerde böyle kurallar uygulanmazsa,oyunlar oynanır ve halaylar çekilirse bizim düğünün olması galiba zor....

İl pandemi kurulları ve valilikler denetimlerini titizlikle yapmalıdırlar.

Kurallara uymayanlara cezai işlem acilen yapılmalıdır.

Düğünlerdeki bu serbestliği önlemek için bir önemli yolda, düğün sahiplerinin ve düğün salonu sorumluları düğünlerini kurallara uygun olması için daha ciddi olmalıdırlar.

Düğün sahipleri empati  yapmalıdır. Kendileri bir şekilde düğünlerini yapıyorlar. Şunu unutmasınlar başkaları da düğün için bekliyor...

Düğünlerdeki bu laçkalık yüzünden yasaklamalar geliyor.
Biz düğün yapacak kişiler kara kara düşünmeye başladık....
Düğünlerimizi yapabilecek miyiz. Kaç kişi ile yapacağız.
65 yaş üstü kişiler torunlarının,yeğenlerinin ve yakınlarının düğünlerine katılamayacak maalesef. Bu durum kurallara uyulmadığı için oluşmuştur.

Daha ağır yasakların gelmemesi için daha dikkatli olmalıyız.
Konya'da galiba 50 kişiyle düğün ve nikah yapılabilecek.

Devlet kısmen veya tümüyle yasaklamak yerine denetimleri sıkı tutsun,ceza versin. Bu iş önlenir.
 
Biz diğer  düğüncüler düğünümüzü dostlarımızla birlikte yapmak istiyoruz.

Sizlerden çok şey istemiyoruz. Kurallara uymanızı istiyoruz.
Maske,Mesafe,Hijyen,Temizlik, Pistte mesafeye uyarak oyun oynanılması ve halay çekilmemesi, horon yapılmamasını istiyoruz sizlerden.

Düğün sahipleri ve sorumlularda bu kuralları harfiyen uygulatmak için düğünün başından sonuna kadar uğraşmalıdır.

Yetkililerden de sıkı denetim istiyoruz. Kurallara uymayanlara ceza kesilsin.

Dikkat edin, daha çok düğün var!

Evlenecek kişilerin mutluluklarını engellemeyelim.

Kurallara uyalım. Uymayanları uyaralım.



17 Ağustos 2020 Pazartesi

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler): 70- MUKTEDİR

                                                  MUKTEDİR



Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Muktedir’dir.

Sözlükte “gücü yetmek; ölçü ile yapmak, planlamak” mânalarındaki kadr (kudret) kökünden türemiş bir sıfat olup “gücü yettiği fiilen sabit olan” demektir.

El-Muktedir: Allah her şeyi yapabilecek güçtedir.

El-Muktedir: Kuvvet ve kudret sahibi olan mutlak güç sahibi O'dur.

Muktedir; tam bir kudret sahibi; her şeye gücü yeten demektir.

Allah, her şeye karşı mutlak ve ekmel surette Kâdirdir. Her şeye kâdir olduğu içindir ki, dilediği şeyi yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır.

Allah, kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf edendir. O’nun “Kâdir” oluşu, istediğini, istediği anda ve istediği şekilde yaratma gücüne sahip olması demektir. “Muktedir” olması ise, bilfiil gücünü yarattıklarında göstermesidir.

Muktedir, gücünü fiillerle ortaya koyup gösterendir. Allah’ın gücü yettiği halde yapmadığı nice fiilleri vardır. Eğer dilerse bunları yapabilir. O, dilediğini yapandır, Hiç kimse O’na mani olamaz. hiçbir güç O’nu aciz bırakamaz. Kudreti her şeyi kuşatan O’dur.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

“…Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir.”(Kehf Suresi 45. Ayet)

“Bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? Elbette yeter.”( Kıyamet Sûresi,40. Ayet)

“Gözler O'nu göremez; halbuki O, gözleri görür. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” ( En’âm Suresi 103. Ayet)

“Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık.” (Kamer Suresi 42. Ayet)

“Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”

( Ahkaf Sûresi(46) 33. Ayet)

De ki: "İçinizde olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerde olanları da, yerde olanları da bilir. Allah her şeye Kadir'dir".( Âl-i İmrân Suresi 29. Ayet)

 


(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)

Efkan VURAL

HAFTANIN AYETİ

Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

  • اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَاۙ 
    ﴿-١
  • وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَاۙ 
    ﴿-٢
  • وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَاۚ 
    ﴿-٣
  • يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَاۙ 
    ﴿-٤
  • بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَاۜ 
    ﴿-٥
﴾1﴿

 Yer o dehşetli sarsıntısıyla sarsıldığında;


﴾2﴿

 Ve yer ağırlıklarını dışarı attığında;


﴾3﴿

 Ve insan, "Ne oluyor buna!" dediğinde;


﴾4-5﴿

 O gün yer, bütün haberlerini rabbinin ona vahyettiği şekilde anlatır.

(Zilzâl Suresi,1-5 . Ayetler)


17 Ağustos Depremi ve O gece Yaşadıklarım

 Bundan tam 21 yıl önce bugün 17 Ağustos 1999 günü ülkemizde çok büyük acılar bırakan Marmara Depremini yaşamıştık. 

21 yıl önce, 17 Ağustos 1999 tarihinde saat 03:02'de merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan Marmara Depremi gerçekleşti. Ülkemizin bir çok yerinde hissedilen 7.4 büyüklüğündeki deprem sonrası resmi raporlara göre 18 bin 373 kişi öldü, 23 bin 781 kişi yaralandı ve 505 kişi de sakat kaldı. 
Büyük can ve mal kaybına neden olan depremde 285 bin 211 ev ile 42 bin 902 iş yeri büyük hasar gördü. On binlerce kişinin yaralandığı Marmara Depreminin ardından  hayatını kaybedenler için her yıl anma etkinlikleri düzenlenmektedir..

Marmara depreminden en fazla Sakarya,Kocaeli,Yalova,Bolu ve İstanbul etkilendi.
Buralarda  yüzlerce acı olaylar yaşanmıştır.
Marmara depremi ile ilgili bir çok acı hatıralar 17 Ağustosta bir kez daha gözler önüne gelir. 
O günü yaşayanlar bir kez daha yıkılır.
Ogün deprem gecesini ben de hiç unutamam.
Sizlerle ilk defa 21 yıl önce yaşamış olduğum o gecedeki anılarımı paylaşmak istiyorum.
Deprem gecesi Akçakoca'da bulunuyorduk. 
16 Ağustos günü Akçakoca'ya gitmiştik.Öğretmen evine yerleşmiştik.
Öğretmen evleri resmi ve güvenilir olduğu için genelde oralarda konaklardık.
Hava çok sıcaktı,denize girdik. Ama deniz dalgalıydı. Denizde akşam üzeri dalgalar çoğalmıştı. Dalgalar bana çok garip geliyordu. Sanki kötü bir şeyi haber verircesine korkunç geliyordu.Çocuklar küçük olduğu için denizde çok kalmadık.

Akşam öğretmen evinin restorantında balık sparişi verdik. Küçük oğlum 6 aylıktı. Akşam yemek yerken çok huylandı. Bize yemeği haram etti.
Yemek yediğimize de pişman olduk.
Balık sparişi vermeseydik çoktan ayrılacaktım. Bir kere spariş vermiş olduk.Parayı ödemiş bulunduk. 
Yemek servisi gecikti. Çok kalabalık vardı. Elemanlar yetiştiremiyor... Bir ara çocuğum(küçük oğlum Furkan) beni çok bunalttı. Çocuğumu  kucağıma yatış pozisyonunda etrafa dolaştırıp uyumasını istiyordum.
Masa aralarında dolaşırken içki içenleri görünce inanın şok oldum.Orada bulunmaktan ve bu ortamı görmekten dolayı çok üzüldüm. Orada kaldığıma pişman oldum. Ama iş işten geçmişti.
Öğretmen evinde içki içilmesini ilk defa orada gördüm. Öğretmen evlerinde içki içilmez zannediyordum. Bir öğretmen olarak çok  üzülmüştüm.Üstelik Din kültürü ve ahlak öğretmeni olarak....
Meğer melek ruhlu bebek içkili ortamdan rahatsız olmuştu. Biz bunu daha sonra, anlayabildik. 

Geç de olsa yemeğimizi yedik. Yediğim o yemek burnumuzdan geldi. Çocuğumuz bize hiç huzur vermedi.

Yemek yediğimiz ortamdan ayrıldığımız an çocuğumun huzursuzluğu hemen geçti. 

Çocuklar gece güzel uyuyorlardı.
Benim gözüme uyku girmiyordu.
Yemekte içki içenler hep gözümün önüne geliyordu.
Beni isterseniz cahil yerine koyun. Beni bu durum çok etkiledi.
Canım çok sıkılmıştı.İnsanlar ve özellikle öğretmenler nasıl olur da böyle zararlı ve haram olan bir şey içerler. Üstelik bu devletin resmi restorantında olur.
Ben bu durumu hiçbir zaman içime sığdıramadım.

Bu psikoloji ile yarı uyur,yarı uyanık deprem saatine yakın bir zaman, deprem öncesinde  yer altından korkunç bir şekilde sesler geliyordu. O seslerin denizden aşırı dalgalardan geldiğini  düşünüyordum. Sesler müthiş bir şekilde devam ederken köpeklerin havlamasıyla tam olarak uyandım.Kendimdeydim.
Fırtına ve rüzgar yüzünden köpeklerin bağırdığını düşünüyordum.
Köpeklerin bağırmaları karşısında camı açıp bir bakayım ne var acaba, köpeklere bir şey mi oldu? Dedim. 
Kalktım ve pencereye yöneldim.
O anda başım döndü,sağa sola sallanıyordum.
Yıkılmadan tekrar yatağa oturdum.
Hiç şaşırmadım. Deprem olduğunu hissettim.
Hemen kelime-i şehadet getirmeye başladım.
Eşimi uyandırdım. O da kalktı... Heyecanlı ve ne olduğunu anlamaya çalışırken...
Ben eşime gidiruk...Ağzımdan o an çıkan kelimenin bu olduğunu hatırlıyorum.
Bu kelimeyi düzgün olarak "gidiyoruz" diyecek zamana sahip değildik. 
Bir Karadenizli olarak en çok kullandığım şiveyi o anda kullanmıştım. Düzgün konuşmayı o anda düşünemezdim. Doğal olarak "gidiruk" dedim. O an eşimle birlikte ölümü bekledik.Kelime-i şehadet ve selavat getiriyorduk. 
Bu 45 saniyelik süre bana daha fazla gibi gelmişti. 

Allah'a şükürler olsun o an ölümden korkmadım.45 Saniyelik sürede hayatım bir şerit gibi gözüme geldi.
Öyle sesler duyuyordum ki, 10 katlı binanın yıkılarak üstümüze geldiğini düşünüyordum.
Tavanın ve betonların boynuma vurmasıyla bir iki saniye içinde ölümü beklerken, yerden ve binadan gelen sesler kesildi. Sallanma sona erdi. 
zaman deprem bittiğini anladım.
Depreme dayalı olan sesler bitti ama öğretmen evinde kalanların çığlık ve sesleri başladı. Bu çığlıklar ve feryatlar depremin sesini bastırmıştı.
İnsanların ses ve çığlıkları karşısında bir an akşam yiyip içmeleri aklıma geldi. İçimden şimdi çığlıklar atın bakalım.Hayata farklı bakarsınız inşallah diye iç geçirmiştim.

Onların sesleri ve feryatları gelirken biz eşimle çocukları ve önemli şeyleri yanımıza alarak koridora çıktık merdivenlerde insanlar bir birini ezerek kaçıyordu.
Deprem anında elektrikler kesilmişti. Jeneratör devreye girmişti. Banyo,koridor ve asansörlere elektrik geliyordu.
Asansör boştu hemen asansöre bindik ve herkesten daha kolay binayı terk ettik.
Daha sonra öğrendik ki,depremde asansörleri kullanmak tehlikeliymiş.
Gece yarısı herkes boşluk bir alanda toplanmıştı. Bizde arabayı o alana getirdik içine bindik. 
Çocukları arabada yatırdık.
Ben arabanın dışında depremden kaçan ve orada toplanan kişileri seyrediyordum.
Herkes birbirleriyle bir şeyler paylaşıyordu.
Radyo dinleyenler,telsizlerle haberleşenler oluyordu.
Depremin çok büyük olduğunu Sakarya'da çok kayıplar olduğu söyleniyordu.

O anda hiç unutamadığım bir şeye şahit oldum. Bunu Allah'a iman konusunda derslerimde devamlı örnek olarak veririm.

Bir adamın biri o meydanda tüm sesiyle bağırarak birazda kendinden geçmiş bir şekilde şöyle söylüyordu." Ey Allaha inanmayanlar size söylüyorum.(Allah'a inanmayan Ateistlere söyler.)
Söyleyin bana Allah yoktur diyorsunuz. Kim "AKÇAKOCAYI" böyle sallaya bilir.
Yüreği yeten varsa çıksın da Akçakoca'yı böyle bir daha  sallasın bakalım.
Bu kişi aslında kendi inancını dile getiriyordu. O sıradaki psikolojisi ile bunu inanmayanlara bir meydan okuma olarak düşünmüş olabilir.
Bu kimse inanmayanlara hakaret etmemiştir. Var olan bir gerçeği ifade etmek istemiştir.
Yani Allah'ın gücü ve kudretini ifade etmeye çalışmıştır.

Biz sabah oldu, eşyalarımızı toplayıp, Ankara ya dönmüştük.
Çok heyecanlıydık. 
Çok önemli bir anı yaşamıştık.
Evde televizyonu açınca depremin büyüklüğünü ve kayıpları,acıları görünce bizim yaşadıklarımız devede kulak misali olmuştu.

Depremi yaşayanlar,can kaybı verenler,kayıp olanlar,yaralananlar, maddi kayıplara uğrayan binlerce insanımız olmuştu.
Herkesin depremde bir çok anısı olmuştur.

Depremden kurtulanlar zaman için de eski hallerine dönmeye çalışmışlardır.

Yaşamış olduğumuz 17 Ağustos gecesini yıllarca unutamamıştık.
Bu geceyi zaman zaman çok anlatmıştım.
Hala yeri geldikçe yine anlatmaya devam edeceğiz.

Ülkemizde deprem ile ilgili daha güzel çalışmalar yapılmalı.
Daha duyarlı hale gelmeliyiz.
Deprem öncesi ve sonrası yapılması gerekenleri ihmal etmemeliyiz. 
Bu konuda her türlü ortamda eğitimler verilmeli.
Hepimiz duyarlı olmalıyız....

17 Ağustos 1999 Marmara depreminde hayatlarını kaybedenlere Allah'tan rahmet diler mekanlarının cennet olmasını diliyorum.

Allah böyle felaketlerden bizi korusun.