26 Nisan 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 26.04.2019 Tarihli Cuma Hutbesi: TİCARET HAYATININ BEREKETİ: İŞ AHLAKI


TİCARET HAYATININ BEREKETİ: İŞ AHLAKI


Muhterem Müslümanlar!

İnsanoğlu, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin nafakasını temin etmek için rızkını arar. Bu gayeyle her bir insan, Yüce Rabbimizin koyduğu sünnetullâha uygun olarak farklı işler yapar. Kimi işçi, kimi işveren, kimi memur, kimi de amir olarak çalışır. Dünya hayatındaki bu zorunlu görev paylaşımında nice hikmetler vardır. Nitekim Yüce Allah,
“Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır[1] buyurmaktadır.

Aziz Müminler!

Maddî durumu, makam ve vazifesi ne olursa olsun, insanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir. Kul olarak hiç kimsenin diğerinden bir ayrıcalığı veya üstünlüğü yoktur. İş hayatındaki ast-üst ilişkisi Cenâb-ı Hakkın katında insana özel bir konum kazandırmaz. Allah’ın huzurunda insanı değerli kılan ancak imanı, ibadeti, ahlakı ve takvasıdır. Peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde bizleri şöyle uyarmaktadır:
“Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.”[2]

Kıymetli Müslümanlar!

Bir kimseye iş temin etmek, rızkını helal yoldan kazanmasına ve ailesini geçindirmesine yardımcı olmak büyük iyiliktir. Ancak bu aynı zamanda karşılıklı hak ve sorumlulukları da beraberinde getirir. Bu sorumluluklara riayet edilip karşılıklı haklar gözetildiğinde hem Allah’ın rızası kazanılacak hem de toplum barış ve refah içinde yaşayacaktır.
Resûlullah (s.a.s), işçi ile işveren, amir ile memur arasındaki bağı “kardeşlik ilişkisi” olarak vasıflandırmıştır. Kardeşler arasındaki ilişkide ise sevgi ve saygı, şefkat ve merhamet, dayanışma ve yardımlaşma esastır.
Allah Resûlü’nün uyarılarını dikkate alan bir işveren, işçisinin haklarını gözetir. Ona huzurlu bir iş ortamı sağlar. İbadet ve dinlenme gibi ihtiyaçları için gerekli imkânları sunar. Hak ettiği ücreti vaktinde öder. Takatinin üzerinde işler yükleyerek onu yıpratmaz. Sağlığını ve hayatını tehlikeye atmaz. İş güvenliğine yönelik bütün tedbirleri alır. İşçisini emanet olarak görür ve onun hakkında Allah’a karşı sorumlu olduğunu bilerek hareket eder. İşçisiyle kardeşçe, insaflı, sıcak ve samimi bir ilişki kurar. Sosyal haklardan mahrum, mağdur ve kayıtsız işçi çalıştırmaz.

Muhterem Müminler!

İş hayatının işçiye de yüklediği sorumluluklar vardır. Mümin, Peygamberimizin tavsiyesine uygun olarak işini sağlam yapar. Çalıştığı mekânı, eşya ve malzemeleri kendi malı gibi korur. İşyerinin imkânlarını şahsi ihtiyaçları için kullanmaz. Verimli ve kaliteli bir iş çıkarmadığında bunun haksız kazanç elde etmesine sebep olacağını bilir.
Kamu görevi yürüten kimse de bu hizmeti milletimizin bir emaneti olarak görmelidir. Her hayırlı işin sevabı olduğu gibi, her ihmal ve hatanın da kul ve kamu hakkı doğuracağını asla unutmamalıdır.

Aziz Müslümanlar!

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. Üstelik biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki melek de onun yaptıklarını yazmaktadır.”[3]
Rabbimizin bu uyarısı gereği, hayatımızın her alanında olduğu gibi, iş dünyamızda da kulluk bilincine ihtiyacımız vardır. Hepimiz helalinden üretip helal yoldan kazanmaya gayret edelim. Sanat ve zanaat erbabı olarak çırağımıza, kalfamıza, ustamıza sadece meslek öğretmekle kalmayalım. Aynı zamanda erdemi, dürüstlüğü, sadakati, alın terinin ve helal kazancın değerini de öğretelim. Tevazu ve güzel ahlak aşılayalım. Böylece İslâm kardeşliğini ve nebevî hikmete dayalı iş ahlakını nesillerimize aktarmış olalım.
Hutbemi bir kutsî hadis ile bitiriyorum: 
“Yüce Allah şöyle buyurur: ‘Kıyamet gününde karşısına bir hasım olarak dikileceğim üç çeşit insan vardır: Bunların birincisi, benim ismimi kullanarak söz verip sözünde durmayan kimse, diğeri hür bir insanı köle diye satıp parasını yiyen kimse, üçüncüsü ise bir işçiyi istihdam edip ondan verim aldığı halde ücretini vermeyen kimsedir.’”[4]




[1] Zuhruf, 43/32.
[2] Müslim, Birr, 34.
[3] Kâf, 50/16-17.
[4] Buhârî, İcâre, 10.
KAYNAK: 
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
Diyanet Cuma Hutbeleri

25 Nisan 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-35-GAFÛR

                                Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)



                                                                      GAFÛR

Allah’ın isimlerinden biri de el-Gafûr’dur.

Gafûr kelimesi, sözlükte “örtmek, gizlemek, kirlenmekten korumak için bir şeyin üstünü örtmek” mânasındaki gafr (gufrânmağfiret) kökünden sıfat olup “birinin kusurunu örten, suçunu bağışlayan” anlamına gelir.

 El- Gafûr; Çok mağfiret eden, günahları çokça örten ve kusurları çokça bağışlayan manalarına gelmektedir. Cenab-ı Hakk Gafur’dur. Günahları bağışlar, kusurları örter ve kuluna mağfiret eder.

Allah’ın mağfireti çok büyüktür. Allah’ın kullarına mağfireti pek çoktur. Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter.
Kul hakkı dışında kalan günahlarımıza tevbe ederek pişman olursak Allah bizi bağışlar.
Pişmanlık duyan Kullarını hem dünyada hemde ahirette rezil etmediği gibi onların günahlarını gizleyip örtüp ve günahlarından dolayı cezalandırmaz . Allah günahları  affettiği gibi, günahları insanın yüzüne vurmaz, günahı hatırlatılarak rezil edilmez.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur:

De ki (Allah şöyle buyuruyor): "Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir." ( Zümer Suresi, 53.ayet)

“Kullarıma benim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olduğumu bildir.”( Hicr Suresi,49.ayet)



“O günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütfu bol olandır. O´ndan başka ilah yoktur. Dönüş O´nadır.”( Mu`min Suresi 3.ayet)

“...Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir.”
( Nûr Suresi ,22.ayet)

De ki: "Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Âl-i İmrân Suresi ,31.ayet)

(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:


Celal'in Penceresinden:

19 Nisan 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 19.4.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:BERÂT GECESİ


                          BERÂT GECESİ



Muhterem Müslümanlar!

Yüce Allah’ın kullarına lütfettiği en büyük nimetlerden biri zamandır. Zaman, insanın hayat hikayesini bütünüyle kuşatan bir imkân ve fırsat alanıdır. Bu sebeple, her ânı kıymetli ve değerlendirilmeye layık eşsiz bir sermayedir. Vaktinin kıymetini bilip onu boşa harcamayanlar, hayatının her safhasında Allah’ın rızasını gözetip Resûlüllah’ın rehberliğine tabi olanlar, Rabbimizin ikramına mazhar olacaktır. Zamanı boşa geçirmek ise bir insan için en büyük ziyan, en büyük hüsrandır. 
Aziz Müminler!

Yılın hangi ayı, hangi günü ve hangi saati olursa olsun kulluk bilinciyle geçirilen her ânımız değerlidir. Fakat bazı vakitler vardır ki ilâhi lütuf zamanları olarak bahşedilmiş, duaların kabulüne ve günahların affına vesile kılınmıştır. Bu zaman dilimleri Allah’ın insanlara olan sonsuz rahmetinin bir eseridir. İşte böylesine kıymetli zamanlardan biri de bu akşam idrak edeceğimiz Berât gecesidir.
Değerli Müslümanlar!

Üç aylar, bizi hem ruhen hem bedenen Ramazan’a hazırlamaktadır. Bu ayların başı olan Recep ayı, Regâib ve Miraç geceleriyle bereketlenir. Ortası olan Şâban ayı ise Berât gecesiyle af ve mağfirete açılır.  Allah Resûlü (s.a.s) Berât gecesinde yapılacak ibadetin, dua ve niyazın affedilmemize vesile olacağını bizlere şöyle müjdelemiştir: 
“Şâban ayının on beşinci gününü oruçlu geçirin. Gecesinde ise ibadete kalkın. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teala en yakın semaya tecelli ederek fecir doğuncaya kadar: ‘Bağışlanma dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim! Musibete uğrayan yok mu, ona afiyet vereyim...’ buyurur.[1]
Kıymetli Müminler!

Berât gecesi, kalbimizin en derin yerinden Rahmân’a doğru bir yol açma vaktidir. Berât gecesi, tövbe etmenin, Rabbimize yönelip rahmet ve mağfiret dilemenin tam vaktidir. 
Bu mübarek geceyi değerlendirmenin en temel şartı; hayatın karmaşasından biraz olsun kendimizi kurtarıp kulluğumuzu sorgulamaktır. Ne ile meşgulüm, hangi uğurda yaşıyorum, niyetlerim ve amellerim beni nereye götürüyor diye kendimize sormaktır. İç dünyamıza dönmek, geçmişimizin muhasebesini yapmak, tefekkür etmektir. Rabbimize itaatkâr bir kul ve iyi bir insan olmaya söz vermektir. Nefsimizin esaretinden kurtulmak, hata ve günahlarımızdan pişmanlık duymaktır. İşte o zaman bu gece bizim için gerçek manada bir fırsata dönüşecek ve kurtuluş beratımız olacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Cenâb-ı Hak Peygamberimize hitaben şöyle buyurmaktadır: 
“Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: ‘Selam size! Rabbiniz merhamet etmeyi bir lütuf olarak kendine yazdı. Gerçek şu ki, sizden kim bilmeyerek bir kötülük yapar da ardından tövbe edip kendisini düzeltirse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.’”[2]
Muhterem Müminler!

Ebedi hayatta kurtuluş beratını alabilmek için bu gecenin feyzinden ve bereketinden istifade edelim. Her nefes alıp verişimizde Allah’ın rızasını gözetelim. Ömrümüzü Kur’an ve sünnet ölçüsüne göre şekillendirelim. Unutmayalım ki, kulluk şuuruyla geçirilmeyen her ânımız bize zarar ve ziyan olarak geri dönecektir.
Bu vesileyle Berât gecenizi tebrik ediyorum. Bu mübarek gecenin aziz milletimize, İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini  Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum.




[1] İbn Mâce, İkâmet, 191.
[2]  En’âm 6/54.

KAYNAK: 
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
Diyanet Hutbeleri1
Diyanet Hutbeleri2
Diyanet Cuma Hutbeleri




18 Nisan 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-34-AZîM


  Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)



                          
                                                                 AZîM

Allah’ın isimlerinden biri de el-Azim’dir.

Azim,bir fiili işlemek yahut işlememek konusunda kesinleşmiş karar veya irade anlamındadır.

El-Azim, azamet ve büyüklük sahibi manasına gelmektedir. Allah-u Teâlâ Azim’dir. Hem zatında hem isim ve sıfatlarında azamet ve büyüklük sahibidir.

El-Azîm ; Büyüklükte benzeri yok. Pek yüce.

Varlık âlemini sıfatlarının tasarrufuyla kuşatmıştır. Ezeli ve nurani ilmi ile varlıkları ihata etmiş olup; her şey O'nun ilmi  dairesi içindedir. Hiçbir şey Allah’ın ilminin dışında kalması mümkün değildir. O’nun ilminden hiç bir şey gizi kalmaz. 

Allah’ın İlmi gibi kudreti de büyüktür, yücedir. Zati olan kudreti sınırsızdır.


Allah’ın mutlak kudretine müdahale edecek hiç  bir güç yoktur.

Yaratıcılıkta tektir, ortağı  eşi ve benzeri yoktur. Eşyayı süratle ve kolaylıkla yoktan yaratır. İstediği her şeyi hemen  yaratır. Allah bir şeyin olmasını dilerse ona ol der! Oda oluverir. 

Onun kudreti bütün alemi kuşatmıştır.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur:

"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O yücedir, uludur." (Şura suresi, 4.ayet)

“O hâlde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).” (Vakıa suresi,74.ayet)

“ (Göğü, gücümüzle Biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.” (Zâriyât Suresi 47. Ayet)

“Eğer aldırmazlarsa de ki: bana Allah yetişir ondan başka ilah yoktur, ben O’na dayanmaktayım ve O, büyük Arşın sahibidir.” ( Tevbe Suresi: 129.ayet)




Ayet'el- kürsi olarak biline bakara suresinin 255.ayetinde Yüce Allah şöyle buyurur:

“Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.” . (Bakara suresi, 255.ayet)

(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:


Celal'in Penceresinden:

Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın Öğretisi-6


Allah’ın İsimleri(Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-2

Allah’ın en güzel isimlerini açıklamaya devam ediyoruz.

                                        4-MELİK



Allah’ın isimlerinden biri de Melik’tir. Melik, malik ve sahip olmak, elinin altında bulundurup tek başına tasarruf etmek,görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi olmak.
Yüce Allah nas suresinde şöyle buyurur: ” İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine)”

malik olma,kudret ve tasarrufu altında bulundurma anlamındaki mülkün sadece Allah’a mahsusu olduğunu bildiren bir çok ayet vardır.

Allah her şeyin mülkiyetini kendi elinde bulundurur.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na döneceksiniz.” Yasin suresi,83.ayet)
“Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, aziz ve hakim olan Allah’ı tesbih eder.” (Cuma suresi,1.ayet)

“O Allah ki; O’ndan başka İlâh yoktur, Melik’tir (hükümrandır), ...” (Haşr suresi,23.ayet)

Yüce Allah’ın yegane Malik olduğu bilincine ulaşan kimsenin ,herhangi bir mahluka boyun eğmesi gerektiği açıkça anlaşılmaktadır.

Mülkün tek sahibi Yüce Allah’tır.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“O din/hesap gününün Mâlik’idir.”(Fâtiha 1:3)
“...Sûr’a üfleneceği gün de bütün varlık ve mutlak hakimiyet O’nundur...” (Enam,73.ayet)

                                   5- KUDDÜS




Allah’ın isimlerinden biridir. Sözlükte tertemiz, pak kusurdan arınmış demektir.

Kuddüs, Allah’ın her türlü eksiklik ve kusurdan münezzeh olmasıdır.

Allah Kuddüs’tür;  bütün kusur ve noksanlıklardan uzaktır. Âcizlikten, zaaftan ve bütün eksikliklerden münezzehtir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Göklerdekiler ve yerdekilere, Melîk, Kuddûs, Azîz ve Hakîm olan Allah’ı tesbih ederler.” (Cum’a sûresi, 62/1)

“...Oysa biz (Melekler) sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler...” (Bakara suresi,30.ayet)
  Bu ismin başka  bir anlamı  ise, bütün yarattıklarını maddi ve manevi kirlerden temizleyendir.

O, hiçbir şeyden etkilenmez, hiçbir şey O’na tesir edemez. “Kuds” kökünden gelen; Rûhu’l-Kudüs ve  Beytü’l-Makdis gibi terkipler, Kur’ân-ı Kerîm’de temiz ve pak olma yönleriyle yer alırlar.

Kuddüs kavramı genellikle tesbih kavramlarıyla birlikte  kullanılmıştır. Zat-i ilahiyeyi her çeşit kusur ve eksikliklerden  tenzih etmeye dayanmıştır.

Kalbimizi ve  ruhumuzu bütün kötü ve çirkin duygu ve düşüncelerden temizleyip,Yüce Allah’a olan sağlam inancımızla O’na kulluğumuzun gereğini yapmalıyız.


                                         6- SELÂM


Allah’ın isimlerinden biridir. Allah’ın her türlü eksiklik ve kusurdan, yaratılmışlara özgü değişikliklerden ve yok oluştan münezzeh olması,selametin kaynağı olup esenlik veren şeklinde açıklanmıştır.

Bu ismin üç manası vardır. Selamete çıkartan.Selamette olan, yani zatının tüm hata ve kusurlardan münezzeh olması, Kullarına cennette selam veren demektir.

Allah Selam'dır. Bu isim ile yarattıklarına tecelli edince onları düşmanlarından, sıkıntılarından, tehlikelerden, musibetlerden ve her türlü kederlerden selamete çıkartır.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“O Allah ki; O’ndan başka İlâh yoktur, Melik’tir (hükümrandır), Kuddüs’tür (mukaddestir), Selâm’dır (selâmete erdirendir),... (Haşr suresi,23.ayet)

“Çok merhametli olan Rab’den bir söz olarak (kendilerine) “Selâm” (vardır).” (Yasin,58.ayet)

“Bütün âlemlerden Nuh'a selam (esenlik) olsun! “ (Saffat suresi,79.ayet)

“İbrahim’e selâm (esenlik) olsun.” (Saffat suresi,109.ayet)
Allah’ın cennet ehline selam vereceği belirtilmiştir.  Farz namazlardan sonra: “Allahümme ente selam ve minke’s-selam” söylenir. Burada  Allah’ın selam olduğunu ve selamın (huzur ve esenliğin) O’ndan geldiğini belirtmiş oluruz.

                                    7- MÜ’MİN


Allah’ın isimlerinden biri de el-Mü’mindir.

Allah’ın kullarının imanını ve samimiyetlerini tasdik eden,onların sıdkını tasdik eden,Peygamberlerine mucizeler vermek suretiyle onların doğruluğunu ispat eden manalarına gelir.

Mü’min kelimesi, “korkulardan ve endişelerden emin olmak, inanmak ve tereddütleri kaldıran, korku içinde bulunanlara emniyet sağlayan” anlamlarına gelir.

Mü’min ismi, kulun en seçkin ve en kapsamlı  ismidir. Cenab-ı Hak kulunu o kadar seviyor ki, kendine mahsus olan ismi kuluna vermiştir. Tam anlamıyla müminlik sıfatlarını taşıyan insan için, dünyada ve âhirette huzur vardır.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

O Allah ki; O’ndan başka İlâh yoktur, Melik’tir (hükümrandır), Kuddüs’tür (mukaddestir), Selâm’dır (selâmete erdirendir), Mü’mindir (emniyet verendir)...(Haşr suresi 23.ayet)

“İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.”  (Enam suresi,82.ayet)

“İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur.” (Al-i İmran suresi,68.ayet)

                                8- MÜHEYMİN



Allah’ın isimlerinden biri de el-Müheymin’dir.

Allah’ın kainatın bütün işlerini idare etmesidir. Bir anlamı da Allah’ın kendisine güvenilen, başkalarını korku ve endişeden koruyup güvenlerini sağlayan anlamındadır.

Her söylediği ve her yaptığında güvenilen ve asla zulmetmeyen. Bütün kullarını hükmü altına alan.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“O Allah ki; O’ndan başka İlâh yoktur, Melik’tir (hükümrandır), Kuddüs’tür (mukaddestir), Selâm’dır (selâmete erdirendir), Mü’mindir (emniyet verendir), Müheymin’dir (koruyup gözetendir),...” (Haşr suresi,23.ayet)

“Herkesin yaptığını gözeten Allah, bunu yapamayan putlarla bir olur mu?...”  (Ra’d 33.suresi,ayet.)

“Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O olmasın. Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah, her şeyi hakkıyla bilir.”(Mücadele suresi,7.ayet)

Allah her şeye vakıf olur.
Allah her şeyi hakimiyeti altında bulundurur ve korur.

                                         9- AZÎZ



Allah’ın isimlerinden biri de el-Aziz’dir

İzzet, azamet, şeref ve onur sahibi. Mağlup edilmeyen, mağlup edilmesi mümkün olmayan, daima galip gelen, sonsuz izzet sahibi olan.

Allah’ın kudret ve kuvvetinin devamlı olduğunu ve yaratıklardaki gibi değişikliğe uğramadan süreklilik arz etmektedir.

 Allah öyle bir kudrete sahiptir ki her şeye gücü yeter, hiçbir şekil ve surette aciz bırakılıp yenilgiye uğraması ya da haksızlığa uğratılması mümkün değildir.

Bir çok ayette Allah’ın  el-Aziz ismi geçmektedir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Allah, kendisinden başka ilâh olmayandır. En güzel isimler O'na mahsustur.” (Taha suresi,8. Ayet)

“Onlar: Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler” (Münafikun suresi,8.ayet)

“ Onun Eşi ve Benzeri Yoktur.” (İhlas suresi,4.ayet)

“Sen O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.” (Şuara suresi,217.ayet)


                              10- CEBBÂR


Allah’ın isimlerinden biri de el-Cebbar’dir.

Allah Cebbar'dır. Cebbar isminin Allah hakkında şu manaları vardır:

 Allah’ın dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olması. Kullarının işlerini yoluna koyması ve eksikleri gidermesi. 
 Kırık, dökük ve bozuk olan şeyleri onarması ve dertlere derman vermesi.Her şeyi tasarrufu altına alması  iradesini her durumda yürütmesi. Çok büyük ve azametli biri olması.
 Cebbarın manası bozulan,nizamından çıkan her şeyi yerine göre zor kullanarak ıslah etmektedir.Allah yaratılmışların halini iyileştiren,hakkı galip getiren,her güçlüğü kolaylaştıran,her kırığı onarandır.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“O Allah ki; O’ndan başka İlâh yoktur, Melik’tir (hükümrandır), Kuddüs’tür (mukaddestir), Selâm’dır (selâmete erdirendir), Mü’mindir (emniyet verendir), Müheymin’dir (koruyup gözetendir), Azîz’dir (yücedir), Cabbar’dır (istediğini zorla yaptıran),...” (Haşr suresi,23.ayet)

“Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur’an ile öğüt ver.” Kaf suresi,45.ayet)

Semada yıldızlar kendi iradeleriyle değil Allah’ın cebri ile şimdiki düzeni almışlardır. Kâinatın küçük bir misali olan insanın da, bütün organlarının şekilleri, bedendeki yerleri, ve görevleri cebir ile tayin ve tespit edilmiştir. Ama ilâhî hikmet, bu dünya imtihanında insana hür bir irade bahşetmiş ve tercih ettiği fiillerde  onu serbest bırakmıştır. Fakat, emrine isyan edenleri cebri ile Cehennemine sokacağını da önceden haber vermiştir.

Cennet ve Cehennemin yolları cebir ile tayin edilmiştir. Yani neyin helâl neyin haram olduğunu  Allah bizzat tayin ve tespit etmiştir. Ama, doğru ve yanlışı,iyi ve kötüyü  Cennet ve Cehennemi seçip seçmemekte insanı serbest bırakmıştır.

 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)

(Devam edecek)


Efkan VURAL


Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
Celal'in Penceresinden:
Of-Havadis Gazetesi:
Milliyet Blog:

Diyanet İşleri Başkanlığının 12.04.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:İMANIN HAYATIMIZDAKİ YANSIMALARI


İMANIN HAYATIMIZDAKİ YANSIMALARI 

Muhterem Müslümanlar!

 İman, Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kaderin Allah’tan olduğuna yürekten inanmaktır. Rahmet Peygamberinin insanlığa tebliğ ettiği tüm hakikatleri kalp ile tasdik, dil ile ikrar etmektir. 

Aziz Müminler! 

Hz. Âdem’in dünyasında iman, cennetini yitirse de onu yeniden kazanabilmek için umudunu kaybetmemek, mücadeleden vazgeçmemektir. İstikamet yürüyüşünde ayaklar kaysa da, yolun sonuna varabilmek için yeniden ayağa kalkma azmidir. İman, Hz. Nûh’un atölyesinde kurtuluş gemisi inşa etmektir. Zira sadece Rabbine güvenerek iman gemisine binen mümin, selamet yurduna demir atacak ve ebedi kurtuluşa erecektir.
 İman, Hz. Eyyûb’un çilehanesinde dermandır. Hz. Dâvûd’un mahkemesinde adalettir. Hz. Süleyman’ın mülkünde ilim ve hikmettir. Bazen darlıkla bazen de varlıkla imtihan edilen kul, bu imtihanları başarıyla geçebilecek kabiliyete sahip olduğunu unutmamalıdır. Çünkü Allah, kişiyi ancak gücünün yettiğiyle yükümlü kılar. Her zorluğun yanında mutlaka bir kolaylık ihsan eder.

 Kıymetli Müminler! 

İman, Hz. Yûsuf’un iffet ve edebinde, Hz. Yakub’un sabır ve duasında gizlidir. İman, canıyla imtihan olan evlat Hz. İsmâil’in, cananıyla imtihan olan baba Hz. İbrâhim’in teslimiyetlerinin kaynağıdır. Muhammed Mustafa (s.a.s) gibi, sağ eline güneş, sol eline ay verilse dahi asla taviz verilmeyen ve vazgeçilmeyen büyük bir davadır iman. 

Değerli Müslümanlar!

 İman, kuru bir söz ve hayata yansımayan bir duygu değildir. İman, gönülde başlayıp bütün bedene yayılan ve fiiliyata dökülen eşsiz bir güçtür. Hayatın bütün yönleriyle iman arasında sıkı bir bağ vardır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bir hadis-i şeriflerinde bu gerçeğe şöyle işaret etmektedir: “İmanın yetmiş küsur şubesi vardır. Bunların en üstünü ُ ا ّللَ الَ ِ َه إ لَ ِ إ َال’ Allah’tan başka ilâh yoktur’ sözüdür. En alt derecesi ise yoldaki eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Hayâ da imanın bir şubesidir.”1

 Muhterem Müminler! İman, kişinin özüne yansır. Hayatına anlam katar. Ona bir istikamet çizer. Kendisiyle, ailesiyle, toplumla ve bütün varlık âlemiyle iyi ilişkiler kurmasını sağlar. Yaratılış gayesine uygun bir yaşama bilinci aşılar.

 İman, kişinin söz ve davranışlarına yansır. Mümin, dilinden ve elinden herkesin güvende olduğu güzel ahlaklı kişidir. Konuştuğunda doğruyu söyler. Halis niyetli, mütevazı, dürüst ve merhametlidir. Ancak bu şekilde sırât-ı müstakîme yani dosdoğru yola ulaşacağını bilir.

 İman, müminin yüzüne yansır. Tebessümü sadaka bilen mümin, etrafına sevgi ve şefkat nazarıyla bakar. İman, müminin geçimine yansıyınca bereket, yuvasına yansıyınca mutluluk, bütünüyle hayatına yansıyınca da kurtuluş olur. 

Aziz Müslümanlar!

 Gönülden iman etmek ve bu imanın gereklerini yerine getirerek yaşamak hem mümin olmanın hem de ahirette mükâfata nail olmanın tek yoludur. O halde, dünyayı selamet, ahireti de cennet yurduna dönüştürecek muhteşem bir imkan olan imanımızı salih amel ve güzel ahlakla süsleyelim. İnandığımız değerleri yaşamaya ve yaşatmaya gayret edelim. 

Hutbemi, Yüce Rabbimizin iman edip, imanına uygun davranışlarda bulunanlara vaat ettiği şu müjdeyle bitiriyorum: “Erkek ya da kadın, kim mümin olarak salih amel işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yaptıklarına karşılık olarak en güzeliyle vereceğiz.” 

1 Nesâî, Îmân, 16.
2 Nahl, 16/97.
KAYNAK: 
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
Diyanet Hutbeleri1
Diyanet Cuma Hutbeleri