31 Ocak 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)- 23- HAFIZ



HAFIZ  

Allah’ın isimlerinden biri de el-Hafız’dir.
Hafız,varlıkları gözetip koruyan ve muhafaza eden demektir.
Hafız, yapılan işleri bütün tafsilâtıyla tutan, her şey’i belli vaktine kadar âfât ve belâlardan saklıyan…
Bir ağacın bütün özelliklerini çekirdeğinde derceden.
İnsanın bütün amellerini kaydeden.
Hafaza meleklerine insanın bütün iyi ve kötü işlerini kaydettiren.
Kâinattaki her şeyi ve her hadiseyi Levh-i Mahfuzda yazan.” 
Genelde alimler Hafız ismini  şu üç gurupta  anlamlandırmışlardır:
 1–Kâinatın düzenini koyup sürdüren :Yani düzenin sürmesi için kuralları koyarak bunu sağlayan ve kâinatı koruyan,
2–İnsanları değişik tehlikelere karşı koruyan, niyetlerini ve sırlarını bilen, davranışlarını kaybolmaktan meleklere tescil ettirerek koruyan,
3–Kur’ân-ı Kerîm’i unutulmaktan, tahriften, ihmalden koruyan.
Bütün bu saydıklarımız, hıfz edip korumanın en çok kullanılan mânâlarıdır. 
Allah her mahlûkuna, kendine zararlı olan şeyleri bilecek bir his ve  ilham vermiştir.  Bu da Hafîz ism-i şerîfinin tecelliyatından birisidir.
 Kulların amellerinin yazılması, zâyi olmaktan korunması da Hafîz isminin tecellisidir. Bu bakımdan âhirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba çekilme ile Hafîz isminin yakından ilgisi vardır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Ve (onu) her türlü isyankâr şeytanî güce karşı koruduk.”(Saffat suresi,7.ayet)
“O’nun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah’ın emriyle gözetip-korumaktadırlar.” (Ra’d,suresi,11.ayet)
“...Rabbin her şeyi görüp gözetir.”Sebe suresi,21.ayet)
““…Hem Rabbim sizin yerinize başka bir kavmi geçirir de siz O’na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, her şeyi gözetleyip koruyandır, Hafîz’dir.” (Hûd Sûresi, 57.ayet)
“Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var.”(İnfitar suresi,10.11.ayetler)

 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
Celal'in Penceresinden:

25 Ocak 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 25.01.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:İSLAM AHLÂKININ ÖZÜ HAYÂDIR


İSLAM AHLÂKININ ÖZÜ HAYÂDIR



Muhterem Müslümanlar!

İslâm dini, insanın özünde var olan duyguları, Allah Teâlâ’nın belirlediği ilkeler doğrultusunda iyiye yönlendirmeyi hedefler. İnsanın fena ve çirkin olan söz ve fiillerden sakınması, kötülükleri terk edip iyiliklere sarılması için evrensel ilkeler getirir. İnsanı hem Yüce Yaratan’ın rızasına yönlendiren hem de toplumsal hayatta ilişkilerini düzenleyen bu ilkelerin başında vicdan, rahmet ve utanma duygusunu içinde barındıran hayâ gelir.

Hayâ; kişinin mahremiyet sınırlarını bilmesini sağlayan ve onu hayra yönelten fıtri bir duygudur. Allah’ın sevdiği bu üstün meziyet, imanın süsü olup insanın mayasında var olan temel bir vasıftır. Müminleri günahlardan koruyan en etkili kalkandır. Hayâ duygusu, inanan gönülleri sevgi, saygı ve güvenle doldurur; aşırılıkların önüne geçerek huzurlu bir toplum oluşturur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurur: 
“Öteden beri insanların peygamberlerden öğrenegeldiği bir söz vardır: Utanmıyorsan dilediğini yap![1]
Değerli Müminler!

Kur’an-ı Kerim’de  

“Onlar ki, namuslarını muhafaza ederler”[2] buyuran Yüce Rabbimiz, iffetli bir hayatı, insanı ebedi kurtuluşa ulaştıracak en değerli vasıflar arasında sayar. “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffetlerini korusunlar”[3] emrinin hemen ardından Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffetlerini korusunlar”[4] buyurur. Cenâb-ı Hak katında erkek-kadın bütün müminler haramdan uzak durmak ve iffetli olmakla sorumludur.

Toplumların cahiliye karanlığında ahlâki ve manevi değerleri kaybettiği bir ortamda Peygamber Efendimiz, insanları ısrarla iffetli bir hayata teşvik etmiştir. Nübüvvetten sonra da imanın hayâ ile kopmaz bir bağı olduğuna işaret ederek “İslâm ahlâkının özü hayâdır”[5] buyurmuştur. Allah Resûlü (s.a.s)’in ifadesiyle “Hayâ, ancak hayır getirir.”[6]

Aziz Müslümanlar!

Yüce Dinimiz İslam, bir yandan iffet ve hayâyı öğütlerken diğer yandan bu erdemleri çiğneyen zinayı haram kılar. Çünkü İslam’a göre evlilik dışı ve nikâhsız birliktelik demek olan zina, dinin büyük günah saydığı, aklın yanlış bulduğu ve ahlâkın çirkin gördüğü bir fiildir. İnsanın fıtratına aykırı davranması, onur ve haysiyetini zedelemesidir. Zina, değersizlik duygusu yaşatarak şefkat ve muhabbet bağlarını koparır. İnsanlar arasına güvensizlik, kin ve nefret tohumları ekerek toplumun manevi ve ahlâki değerlerini kökünden sarsar.

Kıymetli Müminler!

Allah’ın koymuş olduğu bütün emir ve yasakların birçok hikmeti vardır. İffetli olma emrinin ve zina yasağının en önemli hikmeti ise ailenin korunmasıdır. Zira evlilik dışı birliktelikler bir yandan aile kurumunun çöküşüne sebep olurken diğer yandan da temiz nesillerin varlığını tehdit etmektedir.

Muhterem Müslümanlar!

Hayâ ve iffetten mahrum kalmak bir insan için felakettir. Kişiyi Rabbinin rızasından uzaklaştıran, azaba yaklaştıran ve ebedi hüsrana sürükleyen acı bir durumdur. Bu sebeple İslam, sadece zinayı değil ona götüren davranışları da yasaklamıştır. Küçük bile görünse, ahlâka aykırı adımlardan kaçınılmadığı müddetçe harama sürüklenmek mümkündür. Yüce Rabbimiz bizleri şöyle uyarmaktadır: Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.[7]

Aziz Müminler!

Dinimizin belirlediği sınırlara uyarak günahlardan titizlikle kaçınalım. Ahlâki yozlaşmaya sebep olacak en küçük bir yanlışa bile fırsat vermeyelim. Takva elbisesine bürünüp hayâ ve iffeti kuşanalım. Bu can, bu mal ve bu bedenin bizlere emanet olarak verildiğini ve bu nimetlerden hesaba çekileceğimizi aklımızdan çıkarmayalım. Dünyanın aldatıcı renklerine, geçici heveslerine kanmayalım. Vahyin yolundan giden, imanın gereğini yerine getiren bir müminin izzet sahibi olacağını, hevâ ve hevesinin peşinden koşanların ise zillete düşeceğini asla unutmayalım.




[1] Buhârî, Edeb, 78.
[2] Mü’minûn, 23/5.
[3] Nûr, 24/30.
[4] Nûr, 24/31.
[5] İbn Mâce, Zühd, 17.
[6] Buhârî, Edeb, 77.
[7] İsrâ, 17/32.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
KAYNAK:

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)- 22 BASIT



                                       
       BÂSIT 


Allah’ın isimlerinden biri de el-Basıt’dir. Dilediği kullarının rızkını genişleten veya ruhlarını  cesetlerine yayan anlamına gelir.

el-Bâsıt, açan, genişleten, bollaştıran, zaman zaman kulunu imtihan etmek, ya da bir sıkıntıdan kurtarmak, rahmet etmek için hazinelerinin kapılarını açan, kulunu darlıktan çıkarıp, huzura erdiren, kulunun yaptığına, bire bir değil, fazlasıyla, artırarak, karşılık veren demektir.
.
İşlerin iyi gitmesinde, hayırlı ve sevineceğimiz bir haber duyduğumuzda, sıkıntı anında sıkıntıdan kurtulmamızda ve daha bir çok maddi ve manevi zenginliğin tecelli etmesi Allah’ın el-basıt ismiyle mümkündür.

Allah istediği kullarına bolluk,neşe ve mutluluk verir. Allah kalpleri huzura ve ferahlığa kavuşturur.

Yüce Allah kur’an’da  şöyle buyurmaktadır:

"Elini boynuna bağlayıp asma, onu büsbütün de açma, sonra kınanır, pişmanlık içinde açıkta kalırsın. Şüphesiz ki Rabbın rızkı dilediğine genişletir, dilediğine de bir ölçüye göre daraltır. Çünkü her halde o, kullarından haberdardır ve onları mutlaka görür. " (el-İsrâ, 17/26-27) 




“Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir.”(Rad suresi,26.ayet)

“Allah O'dur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu kaldırır. Derken, Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına yağmuru nasip edince, onlar seviniverirler.”(Rum suresi,48.ayet)


“Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alandır, onları görendir.”( Şura suresi 27. Ayet)

 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)

(Devam edecek)
Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:

18 Ocak 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 18.01.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:MÜSLÜMANLAR İLİM VE MEDENİYETİN ÖNCÜLERİDİR


MÜSLÜMANLAR İLİM VE MEDENİYETİN ÖNCÜLERİDİR



Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimeler, insanlığa rehber, âlemlere rahmet olarak gönderilen Resûl-i Ekrem Efendimize inen ilk vahiydi. Kur’an-ı Kerim’in ilk nazil olan bu ayetleri, Peygamberimiz (s.a.s)’in şahsında bütün Müslümanları ilim ve hikmet yoluna şöyle davet ediyordu:

Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Kalemle yazmayı öğreten, böylece insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz kerem sahibidir.”[1]

Kıymetli Müminler!

İnsanın varlık âlemindeki en kıymetli özelliği, vahye muhatap olması ve bilgiyle donatılmasıdır. Nitekim bir ayette, “Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti”[2] buyrularak, Yüce Rabbimizin, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem’e eşyanın isimlerini ve hakikatini bizzat öğrettiği haber verilmektedir.

Öğrenme ve öğretme kabiliyetine sahip olmak, “Alîm” olan Cenâb-ı Hakkın insanoğluna sunduğu nadide bir nimettir. İnsan için uğrunda yorulmaya değer en yüce uğraş, helâl rızık peşinde koşarak karnını doyurduğu gibi, doğru bilginin peşine düşerek de ruhunu doyurmaktır. İlim tahsil etmekten daha değerli bir çaba, âlim olmaktan daha şerefli bir makam düşünülebilir mi? Bilginin aydınlığına sırtını dönen insan, huzur bulabilir mi? Bu yüzden Resûl-i Ekrem (s.a.s) bizleri şöyle uyarır: 
“Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, ya da ilmi destekleyen ol. Beşincisi olma, helâk olursun!”[3]

Değerli Müslümanlar!

Asr-ı Saadet’ten bu yana dünyanın dört bir köşesine adalet, merhamet, barış ve güven taşıyan İslam medeniyeti bir ilim medeniyetidir. Zira İslam, yeryüzünde emaneti yüklenen insanoğluna, düşünmeyi, bilgi üretmeyi, hakikati öğrenerek kendisini ve toplumunu geliştirmeyi emreder.

Böyle bir dinin mensupları olarak Müslümanlar, tarih boyunca “Bilenle bilmeyenin bir olmayacağını”[4] açıkça belirten Kur’an-ı Kerim’den aldıkları ilhamla yaşadıkları bütün coğrafyalarda ilmin öncüsü olmuşlardır. Tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi ilimlerin yanı sıra başta fizik ve astronomi olmak üzere, tıp, cebir, kimya ve hendese gibi alanlarda çığır açan adımlar atmışlardır. İman ettikleri dinin sarsılmaz ilkeleri ile yaşadıkları kâinatın muhteşem kuralları arasında dâhice bağ kurmuşlardır. Fizikle metafiziği, bilgiyle hikmeti buluşturarak insanı dünyada salâha, ahirette felâha sevk edecek bir yolun takipçileri olmuşlardır. Asırlara mührünü vuran nice şaheser kaleme almışlar, ürettikleri bilgi ve yaptıkları icatlarla hem kendi çağlarını hem de sonraki yüzyılları aydınlatmışlardır.

Muhterem Müslümanlar!

Bugün oldukça zor dönemler yaşayan İslam dünyası, bilgiyi ihmal etmenin ve cehalete razı olmanın bedelini hepimizin yüreğini sızlatan acılar yaşayarak ödemektedir. Bu alandaki geç kalmışlığımızı sonlandırmak, huzurlu ve güvenli bir gelecek inşa etmek ancak bilgiye sahip olmakla mümkündür.

Bilgi öyle bir güçtür ki, ona sahip olan iyi niyetliyse insanlığın önünde şifa kapıları açarken, kötü niyetliyse milyonları yok eden öldürücü bir teknolojiye dönüşebilir. O halde, Müslümanlar olarak bize düşen vazife, ilmin değerini bilmek ve bilginin iyilik üretmesi için “ilim ahlakını” çağımıza anlatmaktır. İmanımızın ve tarihimizin bize yüklediği sorumluluğu idrak etmeli, okuyan, tefekkür eden, araştıran, öğrenmek için sahih kaynaklara müracaat eden bir toplum olmalıyız. İsraf edilecek bir saniyemizin bile olmadığını görerek, yarınlarımızı maddi ve manevi her türlü yıkımdan korumak için bilgiye sarılmalıyız. Gözümüzün nuru yavrularımızı medeniyetimizin öncüleri ile tanıştırmalı, modern ilimlerin ve teknolojik buluşların temelini asırlar önce Müslüman ilim insanlarının attığını onlara öğretmeliyiz. Bilgi ve tecrübelerini, akıl ve emeklerini insanlığın hayrına kullanan bu öncü şahsiyetleri gençlerimize model olarak sunmalıyız.

Aziz Müminler!

Peygamberimiz (s.a.s), hutbemin başında okuduğum duasında Rabbimize şöyle yalvarmıştı: “Allah’ım! Bana öğrettiklerinle beni faydalandır. Bana fayda verecek ilmi bana öğret ve ilmimi artır.”[5] Bir Müslüman için asıl olan, faydalı bilgi ve salih ameldir. Tarih boyunca olduğu gibi, bugün de Müslümanlar dünyanın dört bir yanında ilim tahsil etmeye, öğrenip öğretmeye, yurt içinde ve yurt dışında her türlü hayır ve hasenatın, imar, ihya ve inşa faaliyetinin öncüsü olmaya devam etmektedir. Hayırsever milletimizin destekleriyle 2018 yılı içerisinde Kırgızistan Bişkek İmam Serahsî ve Almanya Köln Camilerini ibadete açtık. 2019 yılı içinde yine elbirliğiyle inşallah Kıbrıs Hala Sultan, Arnavutluk Tiran ve Cibuti Sultan Abdülhamit Han camilerimizde ezanlar yükselecek, mümin gönüller omuz omuza saf tutacak, alınlar secdeyle buluşacaktır. Rabbim ilim ve ibadet mekânlarına destek veren aziz milletimize daima bereket ihsan etsin. Hayır ve hasenatımızı yüce katında en güzel şekilde kabul eylesin.




[1] Alak, 96/1-5.
[2] Bakara, 2/31.
[3] Dârimî, Mukaddime, 26.
[4] Zümer, 39/9.
[5] Tirmizî, Deavât 128.
                                         
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
KAYNAK:

17 Ocak 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)- 21- KABİD/KABIZ




                                                          KABİD/KABIZ


Allah’ın isimlerinden biri de el-Kabid’dir.

 O kullarına vermiş olduğu canı ecel vakti gelince, ruhunu bedenden kabzederek alandır.
Dilediğini sıkan, daraltan O’dur. Rızıkları daraltan, ruhları kabzeden O’dur. Kullarına verdiği rızıkları daraltıp sıkan, kıtlık veren, ruhları alan Kâbıd O’dur. Ölüm vakti gelince emanetini kabzedip alan O’dur.
Allah’ın bu ismi, kullarını imtihan etmek için sıkan, daraltan, rızıklarını da belli bir ölçüde sıkarak daraltan, son nefesimizi verdiğimiz ölüm anında dâhi, kullarına vermiş olduğu canı alan, ruhları kabzeden Kâbıd O’dur.
Allahu Teâla Kâbıd ismiyle kullarına vermiş olduğu lütufları, ikramları, ihsanları kısarak onu imtihana tabi tutar.
Kulunun rızkını daraltarak onu muhtaç hale getirir. Onu içinde bulunduğu rahat bol hayat içerisinde bir yaşam sürerken, birden onun rızkını kısarak yoksullaştırır. Bu hale düşenleri Allah Kâbıd isminin tecellisi ile karşı karşıya getirmiş demektir.
Bir insanın maddi ve manevi yönden çektiği her sıkıntı ve bunalım O’nun el – Kabid isminin tecelli etmesinin gereğidir.
Kulun görevi ise bu tecelliye karşı sabır göstermek ve dua etmek ve her sıkıntının ardından bir bolluk ve bereketin geleceğine dair iman sahibi olmaktır. Çünkü sıkıntıları da ve o sıkıntıların çarelerini de veren O’dur. Çünkü sıkıntıların olduğu gibi mutlulukların da sahibi O’dur.
Yüce Allah kur’an’da  şöyle buyurmaktadır:
 “... Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz.”(Bakara suresi,245.ayet)
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!”( Bakara suresi,155.ayet)
“De ki: “Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır...”(Enam suresi,64.ayet)
De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” (Ali İmran suresi,26.ayet)
“O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.” (Bakara suresi,156)


“Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır.” (Zümer suresi,42.ayet)

Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)

Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:

11 Ocak 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 11.01.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:İNSANIN KEMAL YOLCULUĞU: İSLAM, İMAN VE İHSAN


İNSANIN KEMAL YOLCULUĞU:
İSLAM, İMAN VE İHSAN



Muhterem Müslümanlar!

Bir gün Allah Resûlü (s.a.s) ashabıyla sohbet ederken bir adam çıkageldi. Elbisesi bembeyaz, saçları simsiyahtı. Kimse onu tanımıyordu. Uzaktan gelmiş olmalıydı. Ama üzerinde hiçbir yolculuk belirtisi yoktu. Peygamberimizin yanına oturdu ve ‘Ya Muhammed! Bana İslam’ı anlat’ dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu: 

İslam, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik etmen; namazı kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve eğer gücün yetiyorsa haccı yerine getirmendir.” 

Gelen kişi ‘Doğru söyledin’ dedi. Ashâb-ı kirâm, adamın hem soru sorup hem de cevabı tasdik etmesine şaşırdı. Sonra adam, ‘Bana imanı anlat’ dedi.  Peygamberimiz,

 “İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmandır” şeklinde cevap verdi. 

Adam yine, ‘Doğru söyledin!’ diye onayladı. Sonra da ‘Bana ihsanı anlat’ dedi. Peygamberimiz, ihsanı şöyle tarif etti: “İhsan, Allah’ı görüyormuşsun gibi O’na kulluk etmendir. Çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.”  Adam, kıyametle ilgili bazı sorular da sordu ve yanlarından ayrıldı. Sevgili Peygamberimiz olaya şahit olan Hz. Ömer’e şöyle buyurdu: ‘O, Cebrâil idi. Size dininizi öğretmeye gelmişti.’[1]

Kıymetli Müminler!

İman, Allah’ın varlığını ve birliğini, Peygamberimizin Yüce Allah’tan getirdiklerini dil ile ikrar kalp ile tasdik etmektir. İman, kul ile Allah arasındaki sevgi ve güven bağıdır. İman, yaratılış gayesini bilen insanın, Rabbine verdiği sadakat ve samimiyet sözüdür. Mümine düşen, verdiği bu sözün arkasında durmak ve gereklerini yerine getirmektir.

Değerli Müslümanlar!

İslam, inandığı gibi yaşamak, imanı hayata taşımaktır. Tam bir teslimiyetle Allah’a ibadet etmek, maddi ve manevi varlığını O’nun yoluna adamak, emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmaktır. Sadece Allah’a kul olmaya ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaya ahdeden Müslüman’ın söz, tavır ve davranışlarıyla bu ahde vefa göstermesidir.

Kıymetli Müslümanlar!

Biraz önce mealen okuduğum Cibril hadisinde geçen ihsan ise kulluk bilincinin ve güzel ahlâkın zirvesidir. İhsan, “Biz, insana şah damarından daha yakınız”[2] buyuran Rabbimizin varlığını hayatın her anında hissetmektir. “Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir”[3] ayeti gereğince daima ilâhî gözetim altında, Rabbimizin huzurunda, O’nun ikram ve inayetine muhtaç bulunduğumuz şuuruyla yaşamaktır.

Aziz Müminler!

İman etmek, İslam’ın emri olan ibadetleri yerine getirmek ve ihsan şuuruyla hareket etmek, birbirini tamamlayan basamaklar gibidir. Allah’a ve O’nun bildirdiği hakikatlere iman eden insan, elbette ibadetlerini aksatmayarak samimi bir Müslüman olmak için gayret edecektir. İmanın ve ibadetin vazgeçilmez gereği ise güzel ahlâklı olmaktır. İnanan ama bunu ibadet ve ahlâkla kemâle erdirmeyen kişi ziyandadır. Ahlâkını iman ve ibadetlerle taçlandırmayan insan, Allah’ın rızasından mahrum kalır. İbadet ettiği halde ahlâkî yönden zaafları olan kimse ise kendini muhasebe etmeli ve ibadetinde huşuya dikkat ederek bu türlü yanlışlardan uzak kalmalıdır. O halde, kul olarak Rabbine iman eden, din olarak İslam’a teslim olan, peygamber olarak da Hz. Muhammed (s.a.s)’e tabi olan her insan, imanını, ibadetini ve ahlakını bir arada güzelleştirmelidir. İşte o zaman mümin Kur’an-ı Kerim’in şu müjdesine nail olacaktır: “İman edip, salih ameller işleyen ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.”[4]

Muhterem Müslümanlar!

Kalbimizi, iman gibi bir nimetten, ibadet gibi bir gıdadan, ihsan gibi bir şuurdan mahrum bırakmayalım. Zira dünya ve ahiretimize ait her türlü iyiliğin, hayrın ve hakikatin temeli, insan olmanın manası ve kul olmanın değeri bu üç cevherde saklıdır.
Bunun için kulluk yolunda samimi ve gayretli olalım. Dilimizden dökülen her sözün, elimizden sadır olan her işin, gözümüzden süzülen her bakışın, attığımız her adımın Cenâb-ı Hak katında bir karşılığı olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.
Hutbemi, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in şu duası ile bitiriyorum:

“Allah’ım! Beni amellerin ve ahlâkın en güzeline kavuştur. Onların en güzeline ancak sen ulaştırabilirsin. Beni kötü işlerden ve kötü ahlâktan muhafaza et. Bunlardan ancak sen koruyabilirsin.”[5]




[1] Buhârî, Îmân, 37.
[2] Kâf, 50/16.
[3] Hadîd, 57/4.
[4] Hûd, 11/23.
[5] Nesâi, İftitâh, 16.



Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
KAYNAK:

10 Ocak 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)- 20- ALİM








                                                                     ALİM



Allah’ın isimlerinden biri de el-Alim’dir.

Alim,”hakkıyla bilen” demektir. Allah’a  nisbet edildiğinde,”zaman ve mekan kaydı olmaksızın küçük büyük,gizli aşikar her şeyi,her olayı hakkıyla bilen” anlamına gelir.

Allah her şeyi bilendir. O’nun bilgisinde sınır yoktur.

Kur’an’da Allah’ın ilminin her şeyi kuşattığı ve O’nun her şeyi  en ince tedayları ile  bildiğini  belirten bir çok ayet-i kerime vardır.

Hiçbir şey Allah’ın ilminin dışında değildir. Allah açık ve gizli  bütün şeyleri bilir.O’nun için gizli bir şey yoktur. Allah insanların kalbinden geçenleri de bilir. Allah yaptığımız tüm şeylerin yapılış niyetini  bilir.

Allah’ın bilmesi,bir anda sadece bir şeye yönelip görmek ve bakmak gibi sınırlı olarak bilmek değil, her şeyi geçmişi ve geleceğiyle ezelden ebede daima alim olan Allah bilir. Yüce Allah’ın bilmesine zaman ve mekan engel olmadığı gibi duyu organları ve haber almak gibi herhangi bir vasıtaya ihtiyacı olmaz.

Yüce Allah’ın ilim sıfatını insanların bilmesi gibi tanımlamaya çalışmak yanlış bir  yorumlama olur. Çünkü Allah’ın ilminin keyfiyetini ve mahiyetini, akılların kavraması mümkün değildir. Allah görüleni, görülmeyeni ve geleceği bilir. Gaybın mahiyetini insanın idrak etmesi mümkün değildir. Zira gaybın ilmi ve anahtarları O’nun katındadır.

Yüce Allah kur’an’da  şöyle buyurmaktadır:

“Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.”
 (Mülk suresi,14.ayet)

“Evvel'dir O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur; Zâhir'dir O, her şeyde belirir; Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde bilendir o.” (Hadid suresi,3.ayet)

“O, görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka tanrı olmayan Allah'tır. O, acıyıcı olandır, acıyandır.” (Haşr suresi,22.ayet)




“O, sabahı aydınlatandır. O, geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı (vakitlerin tayini için) birer hesap ölçüsü kılmıştır. İşte bu, azîz olan (ve her şeyi) pek iyi bilen Allah'ın takdiridir.”
(En’am suresi,96.ayet)

“Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi)dir.” (Yasin suresi,38.ayet)

“Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ sahiplerini çok iyi bilir.”( Al-i İmran suresi,115.ayet)

“...Şüphesiz O, kalplerde olanı çok iyi bilendir.” (Enfal suresi ,43.ayet)

Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)

Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır: