28 Şubat 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 28.02.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:HAK UĞRUNDA MÜCADELEMİZ, BİRLİK VE BERABERLİK RUHUMUZ

HAK UĞRUNDA MÜCADELEMİZ, BİRLİK VE BERABERLİK RUHUMUZ

مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا ا ه لٰلَّ عَلَيْهِِۚ فَمِنْهُمْ مَنْ قَ ه ضى
نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُُۘ وَمَا بَدَٰلُوا تَبْد۪ي ل ا.
وَ قَالَ رَسُولُ ا ه لٰلّ صَلَٰي ا ه لٰلّ عَلَيْهِ وَسَلَٰمَ:
مَنْ قَاتَلَ لِتَكُونَ كَلِمَةُ الَٰلِّ هِىَ الْعُلْيَا فَهُوَ فِى سَبِيلِ الَٰلّ

Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiş, şehit olmuştur. Bir kısmı da şehit olmayı beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.”[1]
Okuduğum hadis-i şerifte ise Allah Resûlü (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kim Allah’ın sözü yücelip hâkim olsun diye savaşırsa o, Allah yolundadır.”[2]
Kıymetli Müminler!
Millet olarak dün olduğu gibi bugün de büyük badirelerden geçiyoruz, ağır imtihanlar veriyoruz. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında olduğu gibi bugün de vicdanı körelmiş, insafını ve insanlığını kaybetmiş güçlere, bizi tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı amansız bir mücadele veriyoruz. Yine dün olduğu gibi bugün de kadını erkeği, genci yaşlısı, hâsılı milletimizin her bir ferdiyle bayrağımızı indirtmeyecek, ezanlarımızı dindirtmeyecek, vatanımızı çiğnetmeyeceğiz.
Bizleri başarılı kılacak olan, Allah’a karşı sarsılmaz imanımızdır. Vatana, ezana, bayrağa ve bağımsızlığa sevdamızdır. Yüreğimizdeki şehitlik ve gazilik arzusudur. Bu öyle bir iman ve vatan aşkıdır ki, Cenâb-ı Hak, bu aşkla toprağa düşenleri şöyle müjdelemektedir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir hâlde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.”[3]
Değerli Müminler!
Mehmetçiğimiz, daima mazlumun yanında zalimin karşısındadır. Dünyanın iyiliği için cephede, insanlık adına siperdedir. Hakları ellerinden alınanların imdadına koşmak için seferdedir.
Mehmetçiğimiz,
وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً
“De ki: Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti! Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur.”[4] ayetine iman ederek, hakkın yanında batılın karşısında dimdik ayaktadır.
Mehmetçiğimiz,
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
“Gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer iman etmişseniz üstün olan sizlersiniz.”[5] ayetine gönülden bağlanarak zaferden zafere koşmaktadır.
Mehmetçiğimiz Peygamber Efendimizin,
جَاهِدُوا بِأَيْدِيكُمْ وَأَلْسِنَتِكُمْ وَأَمْوَالِكُمْ
“Ellerinizle, dillerinizle ve mallarınızla cihad edin.”[6] nebevi çağrısına uyarak düşmanın hayasızca akınına dur demektedir.
Aziz Müminler!
Terörden bunalan coğrafyalara barış, umudu tüketilmek istenen masumlara umut, huzuru kaçırılan mahzunlara huzur dağıtmak üzere sefere çıkan Mehmetçiğimiz, dün hain bir saldırıya uğradı. Acımız büyük, yüreğimiz buruktur. Şehitlerimizin ruhu şâd olsun. Milletimizin başı sağ olsun. Yüce Rabbim yaralılarımıza şifalar ihsan etsin. Bizlere bir daha böyle acılar yaşatmasın.
Şu hususu unutmayalım ki bizi biz yapan, bizi millet yapan değerlerimizin etrafında kenetlendikçe kazanamayacağımız hiçbir mücadele yoktur. Birlik, beraberlik ve kardeşlik şuurunu diri tuttukça, karşı koyamayacağımız hiçbir hain saldırı, elde edemeyeceğimiz hiçbir zafer yoktur. Hiç şüphemiz yok ki Cenâb-ı Hakk’ın yardımıyla hainlerin oyunları bozulacak, zalimlerin tuzakları ayaklarına, hileleri başlarına dolanacaktır. Dün olduğu gibi bugün de zafer, hakkın ve hakikatin yanında yer alan aziz milletimizin olacaktır. Kur’an’ın ifadesiyle,    سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ  Yakında o topluluk da yenilecek ve arkalarını dönüp kaçacaklar.”[7]
Muhterem Müslümanlar!
Geliniz, şu icabet vaktinde ellerimizi semaya gönüllerimizi Rabbimize açalım. Hep birlikte Yüce Mevla’mıza niyaz edelim.
Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.
Allah’ım! Kahraman ordumuza nusretini ve zaferini, cennet yurdumuza lütuf ve bereketini ikram eyle!
Allah’ım! Şehitlerimize merhametini, gazilerimize inayetini, milletimize şefkatini esirgeme!
Ya Rabbi! Ezanımızı dindirtme! Vatanımızı böldürtme! Bayrağımızı indirtme! Başımızı eğdirtme! Mehmetçiğimizin ayağına taş değdirtme!
Ya Rabbi! Birlik ve beraberliğimizi, sabır ve metanetimizi artır! Acılarımızı dindir, umudumuzu zafere eriştir! Âmin!




[1] Ahzâb, 33/23.
[2] Buhârî, Tevhîd, 28.
[3] Âl-i İmrân, 3/169-170.
[4] İsrâ, 17/81.
[5] Âl-i İmrân, 3/139.
[6] Nesâî, Cihâd, 48.
[7] Kamer, 54/45.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

26 Şubat 2020 Çarşamba

21 Şubat 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 21.02.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:ÜÇ AYLARIN MANEVİ İKLİMİNE YAKLAŞIRKEN

ÜÇ AYLARIN MANEVİ İKLİMİNE YAKLAŞIRKEN 





َMuhterem Müslümanlar! 

Okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Rabbinizin mağfiretine ve genişliği göklerle yer kadar olan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.”1 
 Okuduğum hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s) bizlere şu duayı öğretiyor: “Allah’ım! Sen affedicisin, Kerîm’sin, affetmeyi seversin, beni de affet.”2 

Aziz Müminler! 

Yüce Rabbimizin sayısız lütuf ve ihsanı ile ömrümüze bereket, ruhumuza sükûnet katan üç ayların gölgesi üzerimize düştü. Önümüzdeki Salı günü Recep ayına kavuşmuş olacağız. Perşembe gününü Cuma’ya bağlayan gece ise inşallah Regaib gecesini idrak edeceğiz.

 Bizleri bu manevi günlere ulaştıran Cenâb-ı Allah’a hamd ü senalar; ümmetine ibadet ve itaati, tevbe ve istiğfarı, dua ve niyazı öğreten Resûl-i Ekrem’e salat ve selam olsun.

 Kıymetli Müslümanlar!

 Üç aylar, gafletten uyanmanın, kulluk bilinciyle arınmanın adıdır. Üç aylar, her yıl heyecanla gelişini beklediğimiz nadide zamanlardır. İlahi rahmet ve mağfiretin varlık âlemini kuşattığı, müminlerin topluca ibadete yöneldiği aylardır. 

Rabbimizin kulları için açtığı sonsuz lütuf kapılarının ilki Recep ayıdır. Bu ay, Cenâb-ı Hakk’a iman ve ilticamızın, Resûlüllah’a itaat ve muhabbetimizin nişanesidir. 

Değerli Müminler! 

Recep ayında, iki mübarek gece gönül hanemize misafir olur. Bunlardan biri Regaib gecesidir. Regaib, bütün istek ve arzularımızı Allah’ın rızasına bağlamaya çalışmak demektir. Bu gece, akıp giden hayatımızda asıl kazancımızın Rabbimize yönelmek, kulluk sözümüzü tutmak olduğunu bize öğretir. 

Diğeri ise Sevgili Peygamberimizin ümmetine emaneti olan Mescid-i Aksa ile bütünleşen Miraç gecesidir. Miraç, maddi heveslerden manevi değerlere geçmeyi, fani olandan baki olana yücelmeyi bizlere hatırlatır. 

Muhterem Müminler! 

Recep ayından sonra, ruhen ve bedenen Ramazan’a hazırlandığımız Şaban ayı karşılar bizi. Şaban’ın ortasında parlayan Berat gecesi, kederden ve ilahi cezadan kurtulmanın, af ve afiyete kavuşmanın Allah’a kullukta gizli olduğunu hatırlatır bize. 

Üç ayların sonuncusu, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden kurtuluş olan Ramazan-ı şeriftir. Ramazan; oruç, Kur’ân, infak, zekât, arınma ve tefekkür ayıdır. Ramazanın son günlerinde kadrini bilenler için bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini ihya ederiz. Ve nihayet Rabbimize itaatkâr bir kul olmanın mutluluğuyla bayrama erişiriz. 

Aziz Müslümanlar!

 Rabbimize gönülden bağlanmak, O’na hakkıyla ibadet etmek ve güzel ahlaka uygun bir hayat sürmek için üç ayları fırsat bilelim. Hata ve günahlarımıza tevbe edelim. Varsa kötü alışkanlıklarımızı terk edelim. Haktan ve hakikatten, iyiden ve güzelden yana yeni bir sayfa açalım. Mahzun gönüllere neşe ve sevinç taşıyalım. “Ben” duygusundan sıyrılıp “biz” olmanın şuuruna varalım. Böylelikle dünyada ve ahirette huzura erelim. 

Bu vesileyle mübarek üç ayların ve Regaib gecesinin milletimize ve ümmet-i Muhammed’e hayırlar getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Cenâb-ı Hak, Recep ve Şaban ayını bizim için mübarek kılsın ve bizi Ramazan’a kavuştursun. 

1 Âl-i İmrân, 3/133.
2 Tirmizî, Deavât, 84.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler):63-HAY


el-HAY

Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el- Hayy'dır.

Sözlükte “yaşamak, diri ve canlı olmak” anlamına gelen hayât (hayevân) kökünden sıfat olup “diri olan, yaşayan” demektir.
El-Hay: Ebedi hayatla diri demektir.

El-Hay : Daima diri olan, her şeye hayat ve can veren, sonsuz, sınırsız bir hayatın sahibi olan, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten, gerçek hayat sahibi olan demektir.

Hayy; diri, canlı olan; ölmek şânından olmayan demektir.
Allah Teâlâ, bütün hayatların kaynağıdır. Hep diridir.

 Hiç bir şeyden gâfil olmayan, hata yapmayan, kâinâtta kendisinden hiç bir şey gizli olmayan demektir.

Allah Teâlâ ölmez, daima hâzır ve nâzırdır. Yaşayan mahlûkatın hayatını veren de O’dur. O olmasaydı hayattan eser olmazdı.

Hay, her yönleriyle tam bir hayata sahip olan demektir. 
İşitme, görme, güçlü ve irade sahibi olmanın yanında diğer zati sıfatlara da sahip olan ve eksiksiz bir hayatın bütün anlamlarını kendinde toplayan kimsedir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

“O daima diridir; O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O halde dinde ihlâslı ve samimi kişiler olarak O'na dua edin. Her türlü övgü âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.”( Mü’min Suresi 65. Ayet)

“Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter.”(Furkân Suresi 58. Ayet)

“Allah, kendisinden başka ilah olmayan bir Allah’tır. Hayy ve Kayyum’dur. (Diridir. Her şey O’nunla ayakta durur. O kendi kendine yeterlidir.)” (Âl-i İmrân Suresi 2. Ayet)

“Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.” (Tâ-Hâ Sûresi, 111. Ayet)

“Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.”
( Bakara Suresi 255. Ayet)

(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)

 (Devam edecek)
Efkan VURAL

14 Şubat 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 14.02.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:ALLAH İLE KUL ARASINDAKİ BAĞ


ALLAH İLE KUL ARASINDAKİ BAĞ



Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Her kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah’a varır.”[1]
Okuduğum hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: Kim, Allah’a kavuşmayı arzu ederse, Allah da o kimseye kavuşmayı arzu eder. Kim de Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da o kimseye kavuşmaktan hoşlanmaz.”[2]
Aziz Müminler!
Varlığımızın yegâne sebebi Allah Teâlâ’dır. O’nun “Ol!” emriyle, gökler ve yer arasındaki bütün varlıklar dünya hayatındaki yerini alır. Bizleri yoktan var eden; kudreti, ihsanı ve yardımı ile yaşatan; nimet verip sınayan O’dur.
Sabah uyandığımız andan gece uykuya varana kadar, aldığımız her nefeste, attığımız her adımda, verdiğimiz her kararda Allah’a karşı sorumluluğumuz vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadis-i şerifinde bu sorumluluğu şöyle anlatır: Allah’ın, kulları üzerindeki hakkı, kulların sadece O’na ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır.” Bunu yaptıkları takdirde, “Allah’ın kuluna azap etmemesi ve onu cennetine koyması”[3] Cenâb-ı Hakk’ın mümin kullarına vaadidir. 
Değerli Müslümanlar!
Yüce Rabbimiz, samimiyetle kendisine iman eden kullarından razı olur. İmanında samimi olmak, gönülden ibadet etmeyi ve güzel ahlâka uygun yaşamayı beraberinde getirir. Mümin, Allah Teâlâ’ya olan muhabbetini, saygısını ve bağlılığını ibadetleri kadar, temiz ve nezih davranışlarıyla da gösterir.
Allah Teâlâ, mümin kullarının dua ve yakarışlarına icabet eder. Rızasına erişmek için çalışanları yalnız ve yardımsız bırakmaz. Kul her ne zaman 

“Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” diye niyazda bulunsa, Rabbimiz de



 “Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.”[4] müjdesiyle onu karşılar. Nitekim bir kutsi hadiste Sevgili Peygamberimiz, Cenâb-ı Hakkın şöyle buyurduğunu bize nakleder: “Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı ne ise öyleyim. Beni andığında onunla beraberim. O beni kendi başına anarsa, ben de onu kendi başıma anarım. O beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. O bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim!”[5]
Kıymetli Müminler!
İnsanoğlu kimi zaman nankör ve bencil, kimi zaman da aceleci ve gafil davranabilir. Biz kuluz. Bazen Rabbimizin bizi her an gördüğünü, duyduğunu ve bizden salih ameller beklediğini unutabiliyoruz. Günaha düşüyor, bilerek ya da unutarak hata edebiliyoruz. Yolumuzu kara bulutlar kapladığında, ayağımız kaydığında, gözümüze perde indiğinde pişman olacağımız işler yapabiliyoruz.
Ancak ne olursa olsun yegâne sığınağımız “merhametlilerin en merhametlisi” olan Yüce Allah’tır. O, affedicidir, affetmeyi sever. Merhamet ve mağfiret kapısını son nefesimizi verinceye kadar açık tutar. Kur’an-ı Kerim’de bize şöyle buyurur: “Ey kendilerinin aleyhine günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”[6]
Aziz Müslümanlar!
Kur’an bizi uyararak şöyle diyor: “Allah’ı unutan ve bu yüzden de Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.”[7] Bu uyarıya kulak verelim. Rabbimizle aramızdaki kulluk bağını özenle koruyup güçlendirelim. O’na hakkıyla ibadet edelim; yalnız O’ndan yardım dileyelim. Rabbimize gönülden dua edelim. İşlediğimiz tüm günahlarımıza tevbe edelim. Unutmayalım ki kim Rabbini unutur ve Onunla arasındaki kulluk bağını koparırsa, Allah Teâlâ da onu rahmetinden uzaklaştırır. Dünyada yüreğine korku salar, ahirette yüzüne bakmaz ve onu büyük bir azaba uğratır.



[1] Lokmân, 31/22.
[2] Buhârî, Rikâk, 41; Müslim, Zikir, 14.
[3] Müslim, Îmân, 48; İbn Hanbel, V, 239.
[4] Bakara, 2/214.
[5] Buhârî, Tevhîd, 15; Müslim, Zikir, 21.
[6] Zümer, 39/53.
[7] Haşr, 59/19.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

13 Şubat 2020 Perşembe

Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın Öğretisi-11


Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-7


Allah’ın en güzel isimleri olan doksan dokuz ismini açıklamaya devam ediyoruz.
34- AZîM
Allah’ın isimlerinden biri de el-Azim’dir.
Azim,bir fiili işlemek yahut işlememek konusunda kesinleşmiş karar veya irade anlamındadır.
El-Azim, azamet ve büyüklük sahibi manasına gelmektedir. Allah-u Teâlâ Azim’dir. Hem zatında hem isim ve sıfatlarında azamet ve büyüklük sahibidir.
El-Azîm ; Büyüklükte benzeri yok. Pek yüce.
Allah Varlık alemini sıfatlarının tasarrufuyla kuşatmıştır. Ezeli ve nurani ilmi ile varlıkları ihata etmiş olup; her şey O'nun ilmi dairesi içindedir. Hiçbir şey Allah’ın ilminin dışında kalması mümkün değildir. Onun ilminden hiç bir şey gizi kalmaz. Allah’ın İlmi gibi kudreti de büyüktür, yücedir. Zati olan kudreti sınırsızdır.
Allah’ın mutlak kudretine müdahale edecek hiç bir güç yoktur.
Yaratıcılıkta tektir, ortağı eşi ve benzeri yoktur. Eşyayı süratle ve kolaylıkla yoktan yaratır. İstediği her şeyi hemen yaratır. Allah bir şeyin olmasını dilerse ona ol der! Oda oluverir. Onun kudreti bütün alemi kuşatmıştır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur:
"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O yücedir, uludur." (Şura suresi, 4.ayet)
“O hâlde, O yüce Rabbinin adını tespih et (yücelt).” (Vakıa suresi,74.ayet)
“ (Göğü, gücümüzle Biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.” (Zâriyât Suresi 47. Ayet)
“Eğer aldırmazlarsa de ki: bana Allah yetişir ondan başka ilah yoktur, ben O’na dayanmaktayım ve O, büyük Arşın sahibidir.” ( Tevbe Suresi: 129.ayet)
Ayet’el kürsi olarak biline bakara suresinin 255.ayetinde Yüce Allah şöyle buyurur:
“Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.” . (Bakara suresi, 255.ayet)
35- GAFÛR
Allah’ın isimlerinden biri de el-Gafûr’dur.
Gafûr kelimesi, sözlükte “örtmek, gizlemek, kirlenmekten korumak için bir şeyin üstünü örtmek” manasındaki gafr (gufrân, mağfiret) kökünden sıfat olup “birinin kusurunu örten, suçunu bağışlayan” anlamına gelir.
El- Gafûr; Çok mağfiret eden, günahları çokça örten ve kusurları çokça bağışlayan manalarına gelmektedir. Cenab-ı Hakk Gafur’dur. Günahları bağışlar, kusurları örter ve kuluna mağfiret eder.
Allah’ın mağfireti çok büyüktür. Allah’ın kullarına mağfireti pek çoktur. Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter.
Kul hakkı dışında kalan günahlarımıza tövbe ederek pişman olursak Allah bizi bağışlar.
Pişmanlık duyan Kullarını hem dünyada hem de ahirette rezil etmediği gibi onların günahlarını gizleyip örtüp ve günahlarından dolayı cezalandırmaz . Allah günahları affettiği gibi, günahları insanın yüzüne vurmaz, günahı hatırlatılarak rezil edilmez.
Yüce Allah Kur’anı Kerimde şöyle buyurur:
De ki (Allah şöyle buyuruyor): "Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir." ( Zümer Suresi, 53.ayet)
“Kullarıma benim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olduğumu bildir.”( Hicr Suresi,49.ayet)
“O günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütfu bol olandır. Ondan başka ilah yoktur. Dönüş Onadır.”( Mu`min Suresi 3.ayet)
“...Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir.”
( Nûr Suresi ,22.ayet)
De ki: "Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Âl-i İmrân Suresi ,31.ayet)
36- ŞEKÛR
Allah’ın isimlerinden biri de eş-Şekûr’dur.
Şekûr; az iyiliğe çok mükâfât veren; kendi rızası için yapılan iyilikleri fazlasıyla mükâfâtlandıran demektir.
Eş-Şekûr; Şükredilen, şükrün karşılığını veren, kendisine yapılan şükre, daha çok sevapla karşılık veren. Dünyada yapılan iyi ameller karşılığında ahirette sonsuz nimetler veren, Rızası için yapılan işlere bol sevapla karşılık veren anlamlarına gelmektedir.
Şekûr dendiğinde bire yedi yüz, bire yüz bin, bire bir milyon ve az amele sınırsız mükâfat veren manası anlaşılır.
Şükür, iyiliği, iyilikle karşılamak anlamındadır. Şükür her daim Allah’u Teâlâ’ya karşı kulun yapması gereken bir görevidir.
Şekûr ise, az tâat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan ameller karşılığında âhirette sonsuz nimetler lütfeden Er-Rahim’dir
Allah iman edip,güzel işler yapan mü’min kullarına kat kat mükâfat vereceğini bildirir.
Bu dünyada bir çekirdeğe karşılık bir ağaç ihsan eden Allah, dünyada yapılan ibadet ve şükürlere cennette sınırsız mükâfatlar verecektir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur:
“Eğer Allah'a (rızası uğruna) ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükâfat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.” (Teğâbun Suresi 17. Ayet)
Rabbiniz: "Şükrederseniz ant olsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım pek çetindir" diye bildirmişti. (İbrahim Suresi 7. Ayet)
“...Ey Dâvûd ailesi! Şükür için çaba gösterin. Kullarım arasında hakkıyla şükredenler pek azdır.” (Sebe' Suresi, 13 . Ayet)
“Çünkü Allah bu kimselerin ecirlerini tam verir ve lütfu ile arttırır. Doğrusu O, bağışlayandır, şükrün karşılığını bol bol verendir.” (Fâtır Suresi 30. Ayet)
“ ...Kim çaba harcayıp bir iyiliği gerçekleştirirse bu konuda ona daha büyük güzellikler bahşederiz. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır ve iyiliği asla karşılıksız bırakmaz.” (Şûrâ Suresi ,23. Ayet)
“O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.” (İbrahim Suresi 34. Ayet)
37- ALÎ
Allah’ın isimlerinden biri de el-Alî’dir.
El-Alî, İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce, aşkın demektir.
El-Alî esmasının manası: Mutlak ve hakiki yüce, yüceler yücesi, Onun şanı şerefi mertebe ve hükümranlığı pek yüce, her şeyiyle yüce olan.
El-Alî, Her şeyiyle yüce ve yüksek olan, Büyüklüğü, yüceliği,ilmi sonsuz olan.
Alî, ismi  esmâ-i hüsnânın içinde, “yücelik ve hükümranlık ta kendisine eşit veya kendisinden daha üstün bir varlık bulunmayan, mutlak olarak yüce olan, örf, akıl ve din açısından övgüye değer bütün müspet nitelikleri kendisinde toplayan, yine örf, akıl ve din açısından yerilmiş bulunan ve ulûhiyyetle bağdaşmayan bütün menfi niteliklerden münezzeh bulunan kemal sahibi ulu Allah” anlamına gelir
Allah, insanın düşünebileceği ve hayal l edebileceği her şeyden daha büyük, daha yüce ve daha yüksektir. İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından Ondan daha yüce bir varlık yoktur. Onun yüksekliği cisimlerin sahip olduğu türden bir şey değildir. Onun yüksekliği, Yücelik ve üstünlük bakımındandır.
Hiçbir yücelik, kudret ve üstünlük düşünülmez ki, Allah ondan da üstün olmasın.
Kuran-ı Kerim’de birçok ayet-i kerimede Allah’ın büyüklüğünü, yüceliğini, kudretinin ne kadar yüce ve yüksek olduğunu anlatıyor.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur:
“Herhangi bir beşer ile Allah’ın konuşması ancak vahiy ile yahut perde arkasından ya da bir elçi gönderip, izni ile dilediğini vahyetmesi şeklinde olabilir. Muhakkak ki O çok yücedir, engin hikmet sahibidir.”( Şûrâ Suresi, 51. Ayet)
“...Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.” (Bakara Suresi 255. Ayet)
“...Çünkü Allah yücedir, büyüktür.” (Nisâ Suresi, 34.Ayet)
“Bu böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. Onu bırakıp da taptıkları ise batılın ta kendisidir. “...Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür.” (Hac Suresi 62. Ayet)
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. O, yücedir, büyüktür.” ( Şûrâ Suresi, 4. Ayet)
”Yüce Rabbinin adını tespih et.” (Ala suresi,1.ayet)
38- KEBÎR
Allah’ın isimlerinden biri de el-Kebîr’dir.
Kebîr, zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılmayacak kadar ulu demektir.
El-Kebir; Büyüklükte kendisinden daha büyük düşünülmeyen, bütün büyüklükler kendine mahsus olan,kemalinde sınır olmayan demektir.
Allah’n her hususta pek büyük olması, Kibriya (büyüklük, ululuk) sahibi. Büyüklüğünü ancak kendisi bilen ve büyüklüğü hiçbir mahluk tarafından bilinmeyen ve hiçbir zamanda bilinemeyecek olan mutlak ve hakiki büyük demektir.
Allah, her hususta insanların kavrayamayacağı kadar ulu ve büyüktür. Zâtının ve sıfatlarının mâhiyeti bilinemeyecek kadar yücedir. Mutlak büyüktür. Kudret ve hükümranlığı sınırsızdır. Hiç bir şeye muhtaç değildir. Bilakis her şey ona muhtaçtır. Yaratılmışlara benzemez. Onun büyüklüğü, mekâna bağlı bir büyüklük değildir. O, bundan münezzehtir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur:
“O, görüleni de görülmeyeni de bilir; çok büyüktür, yücedir.”( Ra’d Suresi 9. Ayet)
“...O, yücedir, büyüktür.” (Sebe’ Suresi 23. Ayet)
“...Artık karar yüce ve büyük olan Allah'ındır.” (Mümin suresi 12. Ayet)
“Bu, Allah'ın hak olmasından ve Ondan başka taptıkları şeylerin batıl olmasındandır. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür.” (Lokman Suresi 30. Ayet)
“...Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.” (Nisâ Suresi 34. Ayet)
“Allah onların söylediği şeylerden münezzehtir, çok çok yücedir.” (İsrâ Suresi,43.Ayet)
(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
(Devam edecek)

7 Şubat 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 07.02.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:KUDÜS İSLAM YURDUDUR


      KUDÜS İSLAM YURDUDUR





Muhterem Müslümanlar!

Bir gün Meymûne annemiz Peygamberimize, “Beytu’l-Makdis hakkında bize ne dersin” diye sordu. Allah Rasûlü (s.a.s) şöyle cevap verdi:
 “Orası mahşer yeridir, dirilişin gerçekleşeceği yerdir. Gidin ve orada namaz kılın! Çünkü orada kılınan bir vakit namaz, başka yerde kılınan bin vakit namaz gibidir.”  Hz. Meymûne, “Peki oraya gidecek imkân bulamazsam” diye sorunca Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurdu:
 “Kandillerinde kullanılmak maksadıyla oraya zeytinyağı gönderirsin. Böyle yapan da oraya gitmiş gibi olur.”[1]

Değerli Müminler!

Kudüs, insanlığın en köklü mirasına şahitlik eden cihanşümul bir değerdir. İmanlı bir duruşun, vahye sabitlenmiş bir istikametin ve muhabbete dayanan bir yönelişin sembolüdür. Nice peygamberin aziz hatırasını taşıyan bir İslam şehridir. İlk kıblemiz olan Mescid-i Aksâ oradadır. Sevgili Peygamberimiz, hutbemin başında okuduğum hadisi-i şerifte şöyle buyurmaktadır:
 “Yeryüzünde ibadet gayesiyle sadece üç mescid için yolculuğa çıkılır: Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ.[2]

Kıymetli Müslümanlar!

Kudüs, “dârü’s-selâm” diye anılır, yani barışın şehridir. Kudüs, Müslümanların hâkimiyetinde asırlarca özgürlüğün ve adaletin sembolü olmuştur. Sadece müminlerin değil, herkesin ibadetini rahatça yapabildiği, huzur içinde yaşayabildiği bir belde olarak yönetilmiştir.
Ancak işgal edildiği günden beri Kudüs, huzuru ve barışı unutmuştur. Kudüs mahzundur. Avlusundan eksik olmayan çatışma, hakaret ve zulümlerin gölgesinde, Mescid-i Aksâ mahzundur. Aslında bu işgal, müminlerin birliğini, beraberliğini ve mukaddes değerlerini hedef almaktadır. Müslümanların öz vatanlarında, kendi camilerinde ibadet etmelerine engel olmaktadır. Hâlbuki Allah’ın mescitlerine zarar veren ve müminleri ibadetten alıkoyanlar hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
 “Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bunların oralara ancak korka korka girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada zillet, âhirette ise büyük azap vardır.”[3]

Aziz Müminler!

Filistin’i ve Kudüs’ü işgal etmek, aslında sadece bu bölgede değil, bütün yeryüzünde kaos çıkararak barışa izin vermemek anlamına gelir. Kudüs’te kargaşayı körüklemek ve savaştan beslenmek, aslında insaf, vicdan ve merhamete sırtını dönmektir. Kudüs gibi tarih boyunca insanlığı kucaklayan bir şehirden Müslümanları çıkarmaya çalışmak, aslında tüm insanlığın hukukunu ve şerefini tanımamak demektir.
Mazlumların feryadı arşa uzanırken, yegâne çözüm ümmet-i Muhammed’in bir araya gelerek zulme ve işgale karşı çıkmasıdır. Zira imanlarını ve imkânlarını bir araya getirdiklerinde, Müslümanlar dünyanın en adil ve merhametli gücünü oluşturacaktır. Hakkaniyet ve güven arayan insanoğlunun ortak umudu olacaktır. Unutmayalım ki Kudüs, ümmet-i Muhammed için, çiğnenen harîm-i ismetini ve dağılan vahdetini kurtarma vesilesidir. Ama aynı zamanda Kudüs, viran olan yeryüzü yurdunu, dört bir köşesinden kan ve gözyaşı akan dünyamızı ıslah etme davasıdır.

Muhterem Müslümanlar!

Kudüs, İslam yurdudur; Müslümanlara aittir. Aziz milletimiz, Kudüs’e sevdalıdır; Mescid-i Aksâ’yı canından ve malından daha aziz bilmektedir. Dün olduğu gibi bugün de milletimizin desteği ve yardımı, yıllardır Mescid-i Aksâ’nın muhafızlığını yapan Filistinli mazlum kardeşlerimizin yanındadır.

Aziz Müminler!

Hutbemi bitirirken birkaç gün önce sınır ötesinde hain saldırıda, ardından Van’da meydana gelen çığ felaketinde ve en son İstanbul’da yaşanan uçak kazasında hayatını kaybeden bütün kardeşlerimize, şehadet şerbeti içen Mehmetçiklerimize, korucularımıza, kurtarma ekiplerimize ve sivil vatandaşlarımıza Yüce Rabbimden rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun!



[1] İbn Mâce, İkâme, 196; Ebû Dâvûd, Salat, 14.
[2] Buhârî, Fadlü’s-salât, 1.
[3] Bakara, 2/114.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
KAYNAK: 
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü