27 Aralık 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 27.12.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:TEFEKKÜR İLE BİR ÖMÜR GEÇİRMEK


TEFEKKÜR İLE BİR ÖMÜR GEÇİRMEK



Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
 “Bu dünya hayatı, hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur. Keşke bunu bilselerdi!”[1]
Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Dünyada kimsesiz bir garip yahut gelip geçen bir yolcu gibi ol!”[2]

Aziz Müminler!

Yaşlarımız farklı olsa da hepimiz ömür denilen sayılı günlere sahibiz. Ne bir nefes önce ne de bir nefes sonra, sadece Allah Teâlâ’nın bildiği bir anda, can emanetimizi teslim edip bu dünyadan göçeceğiz. Hesap için mahşer meydanına doğru yola çıkarken, yanımızda imanımız ve salih amellerimiz dışında azığımız olmayacak.
Zamanın değerini, hayatın anlamını, gençliğin önemini, bir lokma nimetin ve bir nefes sıhhatin şükrünü idrak edebilmişsek ne mutlu bize! Ama günlerimizi heba etmiş, malımızı israfla yemiş, aklımızı ya da bedenimizi zehirlemiş, sevdiklerimizi incitmiş, ibadetlerimizi aksatmışsak, eyvahlar olsun bize!
Bir miladi yılın daha sonuna geldiğimiz şu günlerde, ömrümüzden bir koca yıl daha eksildi ve ölüme bir adım daha yaklaştık. O halde tefekkür zamanıdır! Geliniz, geride bıraktığımız yıl içerisinde neler yaşadığımızı, hangi manevi bereket kapılarından ve ilâhî imtihanlardan geçtiğimizi hep birlikte tefekkür edelim.

Kıymetli Müslümanlar!

Geride bıraktığımız yılın başında üç ayları karşıladık. Rahmetin ilk cemresi Regaib’i, zihnimizin berraklığı ve yüreğimizin ferahlığı Mirac’ı, mağfiretin zirvesi Berat’ı idrak ettik. Acaba bu müstesna geceleri fırsat bilerek rağbetimizi Rabbimize yöneltebildik mi? Peygamberimizin “gözümün nuru”[3] dediği namazlarımıza daha sıkı sarılabildik mi? Pişman olup tevbe ederek hata ve günahlarımızdan uzaklaşabildik mi?

Değerli Müminler!

Her yıl olduğu gibi, bu yıl da Ramazan ile müşerref olduk. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni idrak edip bayrama kavuştuk. Ne kadar hamd etsek azdır! Zira mübarek Ramazan ayı, infak ve ihsanın tadıyla nice yardımlaşma ve paylaşma imkânı sundu bize. Sahurla berekete, oruçla sıhhate, Kur’an’la nura, teravihle huzura eriştik. Kendimize soralım: Ramazan’ın bereketini kuşanıp, yıl boyunca mazlum ve muhtaç kardeşlerimizin dertlerine çare olabildik mi? Kur’an ayı bittikten sonra da Kur’an ile yaşamaya devam edebildik mi? Zikreden dilimiz, şükreden kalbimiz, tevekkül eden aklımız, sabreden bedenimiz bu güzel hasletlere alıştı mı?

Muhterem Müslümanlar!

Yine bu yıl içinde, iman, sadakat, şükür ve teslimiyetin ifadesi olan kurbanlarımızla bayram yaptık. Komşularımızın, akrabalarımızın, yoksulların, yetimlerin haklarını gözettik. Bayramın barış, huzur ve kardeşlik iklimini yaşadık. Acaba geçirdiğimiz Kurban Bayramı, Rabbimize olan bağlılığımızı, sevgi ve itaatimizi güçlendirdi mi? Bayramın ardından yıl boyunca sadaka ve infak bilincimizi canlı tutabildik mi? Paylaştıkça mutlu olabildik mi?
    
Aziz Müminler!

Geride bıraktığımız yılın son diliminde, Peygamber Efendimizin dünyamızı teşrifini ve Mevlid-i Nebi Haftası’nı idrak ettik. Bu hafta vesilesiyle, Allah Resûlü (s.a.s)’in aile konusundaki tavsiyelerini dinledik. Onun ailesinde şefkat, adalet, güven ve istişarenin hâkim olduğunu yeniden hatırladık. Kendimize soralım: Peygamberimizi örnek alarak aile değerlerimize sahip çıkabildik mi? Sevgiyle kurduğumuz yuvalarımızı adalet ve merhametle koruyabildik mi? Şiddete asla müsamaha göstermeyerek, sorunlarımıza akl-ı selim ile çare bulabildik mi?

Kıymetli Müslümanlar!

Dünya hayatı ahirete uzanan bir yol; insan sorumluluk yüklenen bir yolcu; ömür ise meşakkatli ama kıymetli bir yolculuktur. Öyleyse dünyada yolcu olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım. Dünyalık olan ne varsa, hepsine bir yolcu kadar değer verip, nihai hedefimizin cennet olduğunu unutmadan yaşayalım. Ömrümüzün ve elimizdeki nimetlerin kıymetini bilelim. Her günümüzü Rabbimizin rızasına uygun, faydalı işlerle, iyilik gayesi ve tefekkür sermayesi ile geçirelim.




[1] Ankebût, 29/64.
[2] Buhârî, Rikâk, 3.
[3] Nesâî, Işratü’n-nisâ’, 1.
KAYNAK: 
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
Diyanet Hutbeleri1

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler):59-MÜBDİ


59-MÜBDİ

Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el- Mübdi 'dir

Mübdi, İlkin yaratan,   “kainatı yoktan var eden” manasına gelmektedir.

Maddesiz ve örneksiz yaratıcı, yoktan yaratıp var eden.
Allah, bütün varlıkları yoktan yaratan ve varlığı başlatandır.

Varlıkları hiçbir eşi olmadan yaratan O’dur.


Yaratmaya il kez başlayan ve bunu tekrar eden Allah’tır.


Allah, her şeyi örneksiz ve hiç yokken yaratmıştır.


 Varlığı ilk defa yaratan O’dur.


İlk yaratan ve sonra da tekrar yaratacak olan ancak odur. İlk yaratmayı da, yeniden hayat vermeyi de o yapar. Allah yaratışı ta başlangıçtan yapar. Başka birinin etki ve müdahalesi olamaz. 

 Allah Teâlâ, kâinâtı yaratırken daha önce bir benzeri ve örneği olmaksızın yaratmıştır. İşte esas yaratma denilen, ilk maddesi, örneği olmaksızın yaratmadır. Bu, yoktan var etmedir ve Allah’a mahsustur.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

Yaratmaya başlayan, sonra onu tekrarlayan O'dur, ki bu, O'nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce sıfat O'nundur. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.( Rûm Suresi 27. Ayet)

O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır. (Secde Suresi 7. Ayet)

Allah'ın, yaratmayı nasıl başlattığını, sonra bunu(nasıl) tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.( Ankebût Suresi 19. Ayet)

“O’dur her şeyi yoktan yaratan, yarattığını tekrar edip, son olarak âhirette yeniden yaratacak olan.”                                  ( Bürûc Sûresi, 13. Ayet)

De ki: “Allah’a koştuğunuz ortaklarınızdan, başlangıçta yaratmayı yapacak, sonra onu tekrarlayacak kimse var mı?” De ki: “Allah, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrar eder. O hâlde, nasıl oluyor da (haktan) çevriliyorsunuz?”         (Yûnus Suresi 34. Ayet)


(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL

21 Aralık 2019 Cumartesi

Diyanet İşleri Başkanlığının 20.12.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:TAKVA: EN HAYIRLI AZIĞIMIZ


TAKVA: EN HAYIRLI AZIĞIMIZ


Muhterem Müslümanlar!

Peygamberimiz (s.a.s), genç sahabi Muâz b. Cebel’i Yemen’e elçi olarak tayin etmişti. Uğurlarken onunla birlikte yola çıktı ve bazı tavsiyelerde bulundu. Muâz bineğinin üstünde gidiyor, Resûl-i Ekrem de onun yanında yürüyordu. Allah Resûlü (s.a.s) tavsiyelerinin sonunda şöyle buyurdu:
 “Ey Muâz! Bu seneden sonra benimle karşılaşamayabilirsin, belki de ancak şu mescidime veya kabrime uğrarsın.” 
Bu sözler üzerine Muâz (r.a), Peygamberimizden ayrılmanın üzüntüsüyle ağlamaya başladı. Allah Resûlü ise yüzünü Medine’ye doğru çevirerek şöyle buyurdu:
“İnsanların benim gözümde en üstün olanları, kim olurlarsa olsunlar ve hangi makam ve mevkide bulunurlarsa bulunsunlar, takva sahibi olanlarıdır.”[i] 

Aziz Müminler!

Takva, kul olarak Allah’a karşı maddi ve manevi bakımdan sorumluluklarımız olduğunu bilerek yaşamaktır. Rabbimizin emirlerine itaat edip O’nun hoşnutluğunu kazanmaktır. Rızasını kaybettirecek işlerden kaçınarak O’nun rahmetinin gölgesine sığınmaktır. Takva, Cenâb-ı Hakkın bizlere mükemmel bir örnek ve eşsiz bir rehber olarak gönderdiği Sevgili Peygamberimizin izinden yürümektir.

Kıymetli Müslümanlar!

İlahî rahmete ve himayeye mazhar olmak ancak takva ile mümkündür. Nitekim hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı hakkıyla takva sahibi olun ve ancak Müslüman olarak can verin.”[ii]
Hakkıyla takva sahibi olmak, her an kendini Allah’ın huzurunda hissetmeyi, saygıda kusur etmemeyi ve O’na derin bir sevgiyle bağlanmayı gerektirir. Bu haliyle takva, Rabbimizin azabını gerektirecek işler yapmaktan ve O’nun huzuruna yüzü kara çıkmaktan endişe etmektir. 
“Ey iman edenler! Allah için takva sahibi olun. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın!”[iii] ayeti gereği, ahiret için bugünden hazırlık yapmaktır.

Değerli Müminler!

Peygamber Efendimiz bir defasında, eliyle göğsünü işaret ederek üç kere “Takva işte buradadır”[iv]  buyurmuştur. Evet, takvanın yeri kalptir ancak belirtileri bedendedir, sözdedir, davranıştadır. Takvanın huzur veren etkisi, ibadetlerimizde, iyi işlerimizde ve güzel ahlakımızda kendisini gösterir. Takva bilincimiz, kötülük ve haramlardan kaçınmakla kuvvetlenir; dürüstlük ve samimiyetle kemale erer.
Takva müminin kalkanıdır. Yüreğine düşen titreme, vicdanına dokunan sestir. Günahlarla arasına çekilen set, sevaplarla kurduğu ünsiyettir. Öyleyse takva sahibi bir mümin, kalbini fitne ve fesattan, dilini yalan ve iftiradan, gözünü harama bakmaktan korur. Elini haksızlığa uzatmaz, ayağıyla kötülük yolunda koşmaz. Bile bile günah işlemek bir yana, şüpheli şeylere dahi meyletmez. Zira muttaki bir mümin bilir ki, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmek ona dünyada mutluluk, ahirette kurtuluş getirecektir.

Aziz Müslümanlar!

Takva, Rabbimiz katında bize değer kazandıran yegâne ölçüdür. Çünkü dinimize göre üstünlük ölçüsü mal, mülk, makam, meslek, ırk ve cinsiyet değildir.
“Allah katında en değerliniz, en derin takva bilincine sahip olanınızdır”[v] ayeti bu gerçeğe işaret etmektedir. İman ile şereflenen, takva elbisesine bürünen, tertemiz bir kalbe ve salih amellere sahip olan kişi, insanların en faziletlisidir. İşte Allah (c.c), böyle muttaki kimselerle beraberdir. Onların dostudur. Cenneti ve içindeki benzersiz nimetleri de muttakiler için hazırlamıştır.[vi]

Kıymetli Müminler!

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: 
 “Azık edinin; kuşkusuz azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Bana karşı gelmekten sakının.”[vii]
O halde, şu fani dünyada hayatımızı takva ile bereketlendirelim. Günahlardan sakınıp hep iyi olmaya ve iyilikte bulunmaya devam edelim. Nefsimizin doyumsuz arzularına, şeytanın aldatmasına kanıp hem dünyamızı hem de ahiretimizi heba etmeyelim. Söylediğimiz her sözün, yaptığımız her işin hesabını bir gün Rabbimize vereceğimizi unutmayalım. Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum:
“Nerede olursan ol, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Bilerek veya bilmeyerek bir kötülük işlersen peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. Bir de insanlara güzel ahlâkla davran!”[viii]




[i] İbn Hanbel, V, 236.
[ii] Âl-i İmrân, 3/102.
[iii] Haşr, 59/18.
[iv] İbn Hanbel, III, 134.
[v] Hucurât, 49/13.
[vi] Nahl, 16/128; Câsiye, 45/19; Ra’d, 13/35.
[vii] Bakara, 2/197.
[viii] Tirmizî, Birr, 55.

KAYNAK: 
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
Diyanet Cuma Hutbeleri

17 Aralık 2019 Salı

Vefatının 746.yılında Hz. Mevlana


Vefatının 746.yılında Hz. Mevlana


Her yıl olduğu gibi bu yılda Hz. Mevlana’nın vefatının 746.yılı törenlerle  kutlanmaktadır. Vefatının yıl dönümü münasebetiyle Hz.Mevlana Celaleddin-i Rumi ile ilgili birkaç bilgiyi  ve mevlananın bazı sözlerini  hatırlatmak istiyorum.
Mevlana'nın asıl adı Muhammed Celaleddin'dir. Daha çok “Mevlana Celaleddin-i Rumi” diye anılır. Kendisine Mevlana ve Rumi isimleri verilmiştir. Mevlana isminin anlamı, “efendimiz” demektir. Rumi, Anadolu demektir. Mevlana'nın, Rumi diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda Anadolu’ya Rum diyarı denildiği için Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya'da uzun müddet yaşaması, orada vefat etmesi ve türbesinin orada bulunmasındandır.

Mevlana, bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinin Belh şehrinde 1207 tarihinde doğmuştur. Ailesiyle Anadolu’ya göç ederek Konya’ya yerleşmiş ve burada 17 Aralık 1273’te vefat etmiştir.
Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.
XIII. yüzyılda yaşamış, ama eserleriyle çağları aşmış bir sufi olan Mevlana; yazdığı en büyük eser olan Mesnevi sayısız dile çevrilerek dünyanın her yerinde okunmuş ve insanların beğenisini kazanmıştır. Gel gel yine gel, ne olursan ol yine gel. Yüz kere tövbeni bozarsan da yine gel dizeleriyle, insanlar arasında  ayrım gözetmeden, kardeş olmaya, barışa ve hoşgörüye çağıran din bilginidir.
Merhameti, karşılıksız ve sınırsız insan sevgisinin yanı sıra sonsuz hoşgörüsüyle sadece İslam alemini değil, tüm insanlığı kendisine hayran bırakmıştır.
Mevlana kamil manada alim, sufi ve şairlik özelliklerine sahip bir şahsiyettir.
Mevlana’daki dini-tasavvufi düşüncenin kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir. “Canım tenimde oldukça Kur’an’ın kölesiyim ben. Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım ...” beytiyle bunu dile getirmiştir.


Mevlana kısaca hayatını şöyle anlatır: “Ömrümün özeti sadece şu üç kelimedir.”

“Hamdım, Piştim, Yandım.” Buna göre Mevlana Hazretleri ömrünü üç döneme ayırmıştır:

a) Hamlık Safhası (1207-1231): Bu dönem, doğumdan, babası Bahaeddin Veled’in vefatına kadar geçen süredir.

b) Pişme (Olgunlaşma) Safhası: Mevlana’nın, Seyyid Burhaneddin’in terbiyesi altında bulunduğu dönemdir.

c) Yanma Safhası (1244-1273): Seyyid Burhaneddin’in ardından, Mevlana’nın 1244 yılında Konya’da Şems-i Tebrizi ile buluşmasından ölünceye kadarki dönemdir.

Mevlananın hayatı,düşünceleri ve eserleri hakkında tüm dünyada binlerce eser yazılmıştır.

UNESCO, Mevlana’yı iki kez “Dünya Mevlana Yılı Olarak” ilan etmiştir. İlk kez Mevlana’nın 700. Vuslat yıl dönümü için, 1973  Dünya Mevlana Yılı olarak kutlanmıştı. İkinci kez 800. doğum yıl dönümü nedeniyle 2007’yi Dünya Mevlana ve Hoşgörü Yılı ilan etmiştir.


 Mevlananın eserleri:
Eserleri:
Mesnevi, Divan-ı Kebîr, Mecalis-i Seb’a, Mektubat, Fihi Mafih
Mesnevi
Mevlana’nın Çelebi Hüsameddin’in isteği üzerine Farsça yazdığı mesnevisidir. 25 bin beyitten oluşan  eserde Mevlana, tasavvufi düşüncelerini hikayelerden hareketle anlatmıştır.
Divan-ı Kebîr
Mevlana’nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin toplandığı  divandır.  Eserin dili Farsçadır, içinde az sayıda Arapça, Türkçe ve Rumca şiir de yer almaktadır.
Mektubat
Başta Selçuklu hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine öğüt vermek, dini,ilmi ve ahlaki konularda açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptur.
Fihi Mafih
Mevlana’nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanarak meydana getirilmiştir.
Mecalis-i Seb’a
Yedi Meclis anlamına gelen eser, Mevlana’nın yedi sohbetinden oluşmuştur.
      Mevlananın yedi öğüdü
Cömertlik ve yardım etme konusunda akarsu gibi ol
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
Tevazu ve alçak gönüllükte toprak gibi ol
Hoşgörülülükte deniz gibi ol
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol

           Hz. Mevlânâ’nın Vasiyeti:

Size, gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır.




Mevlana’dan seçme güzel ve anlamlı sözler:

Ne olursan ol, yine gel.

Gönül sevgiyi bulmuşsa kuru dal bile çiçek açar.

Sen Allah’a güven. Hiç beklemediğin anda çiçek açar umutlar.

Ey dost! Derdin ne olursa olsun umudun her zaman Allah olsun.

Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.

İmtihan içinde imtihan vardır. Derlen toparlan da ufak bir imtihana satma kendini.

Kalbi ve sözü bir olmayan kimsenin yüz dili bile olsa, o yine dilsiz sayılır.

Dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et; çünkü söz yürekten gelir, dilden çıkar.

Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakilerin anlayabileceği kadardır.

Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.

Kaliteli insan işiyle, boş insan kişiyle uğraşır.

İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır.

İnsanları iyi tanıyın, her insani fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin.

Kendini noksan gören kişi, olgunlaşmaya on atla koşar. Kendini olgun sanan ise Allah’a bu zannı sebebiyle ulaşamaz.

Bir şeyden kaçacaksan yılandan, akrepten, aslandan, kaplandan kaçma da, bedenden kaynağını alan nefsani isteklerden, heveslerden kaç! Çünkü başımıza gelen bütün belalar, çektiğimiz bütün zahmetler, meşakkatler boş ve olmayacak heveslerden meydana gelir.

Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman? Bilemem! Yeter ki o kapıda durmayı bil!

Tut ki Ali’den sana miras kaldı Zülfikar. Sende Ali’nin yüreği yoksa Zülfikar neye yarar?

Gözyaşının bile görevi varmış. Ardından gelecek gülümseme için temizlik yaparmış.

Kötülük yaptın mı kork! Çünkü o bir tohumdur. Allah yeşertir, karşına çıkarır.

İnsan her şeyi göremez; sevdiğin şeyler, seni kör ve sağır eder.

Yapraksız kaldın diye gövdeni kestirme. Zira bu işin baharı var.

Susmak, mana eksikliğinden değil. Belki mana derinliğindendir.

Kitaplardan önce, kendimizi okumaya çalışalım.

Bir kimsede kibir varsa, söz söylediği zaman soğan gibi kokar.

Sabır önceleri zehirdir. Huy edinirsen bal olur!

Cahil kişi gülün güzelliğini görmez, gider dikenine takılır.

Bilmez misin ki cevap vermemek de cevaptır.

Kimde bir güzellik varsa bilsin ki ödünçtür.

Dua kapı çalmaktır. Gerisine karışmak haddi aşmaktır.

Ayıpsız dost arayan, dostsuz kalır.

Testide ne varsa dışına o sızar

Çoban uyudu mu kurt emin olur.

Dediler ki: gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Dedim ki: gönle giren gözden ırak olsa ne olur.

Kalp denizdir, dil de kıyı. Deniz de ne varsa kıyıya o vurur.

Köpeklerin kardeşliği, aralarına kemik atana kadardır.

Doğruların yemin etmeye ihtiyacı yoktur.

Akıl bir kuzu, nefis bir kurt, iman ise çobandır. İman kuvvetli olmazsa, nefis aklı yer.
Muhabbet ve merhamet, insanlığın; hiddet ve şehvet de hayvanların sıfatlarıdır.
Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.
Gel de birbirimizin kadrini bilelim. Çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden.
Kimle gezdiğinize, kimle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür.

Aklım her gün tövbe eder. Nefsim her an tövbemi bozar. Arada kalmış biçareyim. İyi ki senin kapın var.
Misafirsin bu hanede ey gönül, umduğunla değil bulduğunla gül, hane sahibi ne derse o olur, ne kimseye sitem eyle, ne üzül.
Şarap küpü nereye konursa konsun şaraptır. Gül mezbelelikte bitmekle kötü olmaz, şarap altın tasa konmakla helal olmaz.
Ay doğmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene, kabahati ne güneşte ne de ay da ara! Gözlerindeki perdeyi arala!
Bazen halimize Melekler imrenir. Bazen de halimizden Şeytan bile iğrenir.


Mevlana’nın yüzlerce söz ve menkıbeleri mevcuttur. Bu güzel ve anlamlı ders verici sözleriyle bize ışık olan Hz. Mevlana’yı vefatının 746.yılında minnet ve rahmetle anıyoruz. Allah ondan razı olsun.


Efkan VURAL

 


13 Aralık 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 13.12.2019 Tarihli Cuma Hutbesi:NAMAZ: RABBİMİZE YAKIN OLMA ÇABAMIZ


NAMAZ: RABBİMİZE YAKIN OLMA ÇABAMIZ




Muhterem Müslümanlar!

Bir gün Peygamberimiz (s.a.s) ashabıyla sohbet ederken onlara şöyle bir soru sordu:
“Birinizin kapısının önünden bir nehir geçse ve o nehirde günde beş defa yıkansa, o kimsede kirden eser kalır mı?” 
Sahâbe-i kirâm, “Kalmaz Ya Resûlallah” diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

“İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah bu namazlarla günahları yok eder.”[1]

Aziz Müminler!

Peygamberler tarihinin en köklü ibadeti olan namaz, yüce dinimiz İslam’ın beş temel esasından biridir. Namaz; insanın ruhu, bedeni, aklı, yüreği, sevgisi ve hürmetiyle, kısacası bütün varlığıyla Allah’a yönelişinin sembolüdür. İnsanoğlu ne zaman Rabbinin kulluk davetine gönülden icabet edip namazlarını eda etmişse, o zaman gerçek anlamda huzura kavuşmuştur. Ancak ne zaman namazlarını ihmal edip Rabbiyle arasındaki bağı zayıflatmışsa, o zaman da nefsani arzularının esiri olmuş ve hüsrana uğramıştır.
Kıymetli Müslümanlar!

Ezanın ulvi davetiyle Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda namaza duran mümin, aşkını, bağlılığını, itaatini ve teslimiyetini O’na arz eder. Bu haliyle namaz, müminin hasretle beklediği ve Yüce Yaratanına en yakın olduğu buluşma anıdır. Namaz dünyaya ait telaşe, dert ve sıkıntıları bir kenara bırakarak çıkılan mukaddes bir yolculuktur. Asli vatanı olan cennetten uzağa düşmüş insanın, ihlasını ve istikametini koruyan bir hayatla Rabbine dönme arzusudur. Nitekim Peygamberimizin ifade buyurduğuna göre, 

“Cennetin anahtarı namazdır.”[2]

Namaz, şükür ve minnettarlık zamanıdır. Yaratan ve yaşatan, nimet verip doyuran, koruyan ve bağışlayan Allah Teâlâ’ya karşı, müminin vefa borcudur.

Değerli Müminler!

Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Hak Teâlâ (c.c) şöyle buyuruyor: 

Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Kuşkusuz namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak en büyük iştir. Allah yaptıklarınızı bilir.”[3] 

Öyleyse namaz, arınma ve korunma çabasıdır. Namazlarına değer veren, özen gösteren, tekbirinden selamına kadar namazın bütün rükünlerini dosdoğru ve huşû içinde eda eden bir mümin, ibadet şuuruna sahip demektir. İbadet şuuru ise kul olma bilincidir. Allah’ın daima kendisini gördüğünü ve işittiğini bilerek, takva, merhamet ve nezaketle yaşamaktır.
İşte bu sebeple namaz, müminin sadece ibadet borcunu değil, aynı zamanda üstün ahlâkını da temsil eder. Namaz kılan kişi, her türlü aşırılıktan, kabalıktan ve şiddetten korunur. Namazla güçlenen maneviyatı sayesinde, hayâ ve edebe aykırı davranışlardan uzak durur.
Aziz Müslümanlar!

Peygamberimize ve onun şahsında bütün müminlere hitaben Kur’an’da şöyle buyrulur: 

“Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; aksine biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.”[4] 

Allah Resûlü (s.a.s), bu emrin gereği olarak her sabah kızı Hz. Fatıma’nın kapısına uğrar ve 

“Ey ev halkı! Haydi, namaza!” 

diyerek onları namaza davet ederdi.[5] Bugün bizler de aynı şekilde kendimizi ve ailemizi namaza alıştırmakla sorumluyuz.
O halde, namazın şifa veren, güven ve sükûnet aşılayan ikliminde Rabbimizle buluşmaktan ailece mahrum kalmayalım. Bu hayatta “dinimizin direği”, ahirette ise “hesabımızın ilk sorusu” olan namazlarımızı ihmal etmeyelim. Unutmayalım ki, namaz bir külfet değil, aksine kendimizi tanımaya, yenilenmeye, zikir, şükür ve tefekkür ile olgunlaşmaya vesile olan eşsiz bir nimettir. Sevgili Peygamberimizin müjdesiyle hutbemi bitirmek istiyorum: 

“Kim, Allah’ın bir emri olduğunu kabul ederek, rükûlarına, secdelerine, abdestlerine ve vakitlerine özen göstermek suretiyle beş vakit namazı kılmaya devam ederse cennete girer.”[6]




[1] Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 6.
[2] Tirmizî, Tahâret, 1.
[3] Ankebût, 29/45.
[4] Tâhâ, 20/132.
[5] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 33.
[6] İbn Hanbel, IV, 266.

KAYNAK: 
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
Diyanet Cuma Hutbeleri