31 Mayıs 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 31.05.2019 Tarihli Cuma Hutbesi -KADİR GECESİ: KUR’ÂN İLE ŞEREFLENEN GECE


KADİR GECESİ:
KUR’ÂN İLE ŞEREFLENEN GECE



Muhterem Müslümanlar!

Ramazan-ı şerifin sonuna yaklaştığımız bu mübarek Cuma gününde Rabbimizin şu ayetlerine dikkat kesilelim: “Şüphesiz, biz Kur’ân’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Cebrâil o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”[1]

Bu muazzez Cuma vaktinde Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in müjdesine ümit bağlayalım: “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir gecesini ihyâ ederse geçmiş günahları affolunur.”[2]

Aziz Müminler!

Bu gece inşallah Kadir gecesini idrak edeceğiz. Kadir gecesi, insanı Rahman’ın affıyla, insanlığı Kur’an’ın aydınlığıyla buluşturan eşsiz bir gecedir. Bu müstesna zaman diliminin kadr ü kıymetini bilen ve onu ihya etmek isteyen her mümin, elbette öncelikle Kur’an’a yönelmelidir. Kur’an-ı Kerim’i güzel okumanın, en güzel biçimde anlamanın ve yaşamanın hayatın ana gayesi olduğunu bir defa daha hatırlamalıdır. Ömrümüzü Kur’an ile aydınlatmak ve bereketlendirmek istiyorsak Kadir Gecesi bunun tam zamanıdır.

O halde geliniz! Bu gece vesilesiyle Kur’an-ı Kerim’in hidayete ve hakikate davet eden ayetlerinden bazılarını birlikte tefekkür edelim.    
                                                             

 “Bilinmelidir ki hâlis dindarlık yalnız Allah için olanıdır.”[3]
İnsanın boşuna yaratılmadığı gibi, yaratıldıktan sonra da başıboş bırakılmadığını idrak eden bir Müslüman, yalnızca Allah’a kulluk eder. Her türlü kibir ve gösterişten uzak durur, ihlas ve samimiyet içinde yaşar. İman ederek verdiği sözü, ibadetleriyle ve Kur’an ahlakıyla hayatına yansıtır.

                  
   
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.”[4] Müslüman, hayatın her alanında Sevgili Peygamberi Muhammedü’l-Emîn’i model alır ve onun gibi dürüst olur. İstikametten, hak ve hakikatten asla ayrılmamaya gayret eder. Yalanın, iftiranın ve ihanetin imanla asla uyuşmayacağını bilir. Doğruluktan ödün vermez.

 “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.”[5] Canımız, malımız, ailemiz bize emanettir. Bitkisiyle, hayvanıyla, suyuyla, toprağıyla tabiat bize emanettir. Yeryüzünün adaletle, barışla, iyilikle imarı ve yönetilmesi bize emanettir. Erdemli bir Müslüman emanetleri ehline verir, adaleti ayakta tutar.   
 
                                                     
“Ey iman edenler! Akitlerinizin gereğini yerine getirin.”[6]                Mümin, adı üstünde güvenilen kimsedir. Söz verdiğinde sözünde durur. Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ettiği gibi insanlarla yaptığı sözleşmelerin de gereğini îfâ eder. Mümin bilir ki, konuştuğunda yalan söylemek, verdiği sözde durmamak ve emanete hıyanet etmek münafığın alametleridir.



 
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızâya dayanan ticaret dışında mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Kendinizi helak etmeyin.”[7] Müslüman rızkını helal yollardan temin eder, ticaretine haram bulaştırmaz. Hırsızlık, gasp, rüşvet, faizcilik, tefecilik, kumar, fâhiş fiyat, aldatma gibi bâtıl yollara tevessül etmez.


“Hani Rabbiniz şöyle bildirmişti: ‘Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.’”[8] Allah’ın sayısız nimetiyle hayatını sürdüren mümin, elindeki imkanları Rabbinin rızasına uygun şekilde kullanır. Servetin şükrü infak etmek, ilmin şükrü bilgiyi insanlığın yararına kullanmak, sağlığın şükrü ise iyilik ve ihsan yolunda hizmet etmekle olur.               


“Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın.”[9] Müslüman, bugün ne ektiyse yarın onu biçeceğini, bu dünyanın bir de ahireti olduğunu bilir. Elinde fırsat varken âhiret yurdu için nasıl bir hazırlık yaptığını kendisine sorar. Ebedi kurtuluşa ermek için Kur’an’ın çizdiği yolda yürürken, hedefini ahiret mutluluğu olarak belirler.
Aziz Müslümanlar!
Kadir gecesini, ancak Kur’an’ın kadrini, kıymetini bildiğimiz müddetçe ihyâ etmiş oluruz. O halde Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu bu geceyi fırsat bilerek zihnimizi ve gönlümüzü Kur’an’a bağlayalım. Kur’an’ı daha çok okuyalım, anlamak için emek verelim, yaşamaya ve yaşatmaya gayret edelim. Kadir gecesini kendimizi muhasebe edebileceğimiz, günahlarımızdan af ve mağfiret dileyeceğimiz bir fırsat olarak değerlendirelim. Ömrümüzün tamamını bereketlendirmek için her gecenin kadrini, her nimetin kıymetini bilelim. Böylelikle bin aydan daha hayırlı olan bu lütuf ve ikram gecesinin feyzinden istifâde etmiş olalım.
Muhterem Müminler!
Hutbemi bitirirken önemli bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Bayrama kavuşmamıza sayılı günler kaldı. Birçoğumuz bugünden itibaren bayramı sevdiklerimizle geçirmek için yola çıkacağız. Gidiş ve dönüş yollarındaki yoğunluk her zamankinden daha fazla dikkatli olmamızı gerektirmektedir. Zira yaşanan trafik kazaları bayram sevincimizi hüzne dönüştürmekte; millet olarak hepimizin yüreğini dağlamaktadır. Hız ihlali, hatalı sollama, yakın takip, yorgunluk gibi sebeplerle meydana gelen kazalarda nice insanımız, nice kardeşimiz can veriyor. Nice ocaklar sönüyor. Bu noktada bütün kardeşlerimizi trafik kurallarına uymaya, sabırlı, anlayışlı ve dikkatli davranmaya, birbirimizin hak ve hukukuna saygılı olmaya davet ediyorum.




[1] Kadîr, 97/1-5.
[2] Buhârî, Fadlu Leyleti'l-Kadr, 3.
[3] Zümer, 39/3.
[4] Hûd,11/112.
[5] Nisâ,4/58.
[6] Mâide 5/1.
[7] Nisâ,4/29.
[8] İbrâhim,14/7.
[9] Haşr, 59/18.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

KAYNAK:

30 Mayıs 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-40- MUKÎT

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-40



                                                       MUKÎT

Allah’ın isimlerinden biri de el-Mukit’dir.

El-Mukît, Her yaratılmışın rızkını ihsan eden. Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren, gücü yeten ve koruyan anlamındadır.

Gıdalandıran, besleyen, bakıp  gözeten, muktedir olan, her şeyin karşılığını veren, gözetici ve şahit.

Allah Teâlâ, bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp verendir. Yarattığı bütün canlılara ne kadar ömür takdir etmişse ona göre rızıklarını da tayin ve takdir etmiştir.

El-Mukît, rızıkları yaratan ve bedenlere ulaştıran demektir. El-Mukît ismi, er-Rezzak ismi şerifine benzer. Ancak arada şöyle bir fark vardır: er-Rezzak ismi, sadece maddi rızıkları içine alırken; el-Mukît ismi maddi rızıklarla birlikte; iman, muhabbet,güzel ahlak ve marifet gibi manevi rızıkları da içine almaktadır. Bu durumda, el-Mukît ismi, er-Rezzak isminden daha kapsamlıdır. 

Allah el-Mukît ismiyle bedenleri rızıklandırdığı gibi kalpleri de rızıklandırır. Ruh ve bedenden meydana gelen insan, maddi ve manevi rızkı isteyen duygularla donanımlıdır. Her birinin rızkı farklıdır. Mideyi doyuran yiyecekler manevi duyguları doyuramaz. Çünkü onların rızkı da manevidir. Mesela aklın gıdası ilim, tefekkür, marifetullah; kalbin gıdası iman, takva, ibadet, zikir, muhabbetullahtır ki, Kur'an-ı Kerim’de Yüce Allah  bu gerçeği bize şöyle ifade etmektedir;

 Kalpler ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur”. (Rad Suresi ,28.ayet)

Tüm yaratıkların ihtiyacını Allah karşılar. Her canlıya nimet veren, azık ve rızık veren  Allah’tır. İnsan çalışır Allahta bunun karşılığını verir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur:

“Fakirlik korkusuyla çocuklarınızın canına kıymayın! Biz onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.” (İsrâ Suresi,31 ayet)

“Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Allah’tan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı? O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?”( Fâtır Suresi 3. ayet)

“Kim güzel bir işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah’ın her şey üzerine Mukit’tir (her şeyi gözetip karşılığını verir)“ (Nisa sûresi, 85)
“Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç, Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayan kimselerin olacaktır.”( Tâ-Hâ Suresi 132. Ayet)
 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:



24 Mayıs 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 17.05.2019 Tarihli Cuma Hutbesi -KARDEŞLİĞİMİZ ZEKÂT VE FITIR SADAKASIYLA BEREKETLENSİN


KARDEŞLİĞİMİZ ZEKÂT VE FITIR SADAKASIYLA BEREKETLENSİN 




Muhterem Müslümanlar!

Bizler imanımızın gereği olarak mümin kardeşlerimize gönülden sevgi besler, saygı ve şefkat duyarız. Tıpkı bir bedenin uzuvları gibi birbirimize destek oluruz. Bazen bir sohbetle kardeşimizi ferahlatır, bazen yüküne omuz veririz. Mali yardımlarımızla müminlerin derdine derman olur, dualarımızla manevi olarak da yanlarında yer alırız. Zira şeref kaynağımız, yüce dinimiz İslam, bizlere dayanışma içinde olmamızı emretmiştir. Cenab-ı Hak, başta zekât ve fıtır sadakası olmak üzere farklı ibadetlerimiz sayesinde yardımlaşma bilinci kazanmamızı murad etmiştir.


Aziz Müminler!

Zekât, Din-i Mübin-i İslam’ın üzerine bina edildiği beş temel esastan biridir. Yerine getirilmesi Allah tarafından kesin bir şekilde emredilen farz bir ibadettir. Dinen zengin sayılanların yılda bir defa mallarının belirli bir kısmını ihtiyaç sahipleriyle paylaşması, vazgeçilmez bir sorumluluktur.

Zekât mali bir ibadettir ve Rabbimizin verdiği bunca nimete karşı bir şükür ifadesidir. Zekât, servetin bir kenarda birikip âtıl hale gelmesine engel olur. Kardeşlik duygularını pekiştirerek zenginle fakir arasında sevgi ve güven tesis eder. Başta cimrilik ve mal hırsı olmak üzere birçok kötü huydan mümini korur. Bir taraftan malı temizlerken diğer taraftan müminin kalbini arındırır. Verenin de alanın da hayatına bereket olur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Onların mallarından zekât al, bununla onları temizlersin, arıtıp yüceltirsin”1 buyurulmaktadır. Bu emrin muhatabı olan Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise bizlere “Sadaka vererek hastalarınız için Allah’tan şifa isteyin, zekât vererek de mallarınızı korumaya alın.”2 talimatında bulunmuştur.


Değerli Müslümanlar!

Fıtır sadakası ise insan olarak saygın yaratılmanın, ömrün en kazançlı dönemleri olan Ramazan günlerine erişmenin ve nihayet bayrama ulaşmanın şükrüdür. Ramazan’ın sonunu gören her Müslüman, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu ailesi için belirli bir miktar yardımı bayramdan önce ihtiyaç sahiplerine ulaştırmalıdır. Böylelikle
gecesiyle gündüzüyle insanı ibadete davet eden mübarek Ramazan ayını iyilikle sonlandırmış olur. Fıtır sadakası, ihtiyaç sahiplerinin bayrama hazırlanmasına, bayramın huzuruna ve neşesine ortak olmasına vesiledir.


Kıymetli Müminler!

Bir toplumda farklı maddi imkânlara sahip insanların bir arada yaşaması gayet tabii bir durumdur. Bu farklılığın uçuruma dönüşmemesi, zenginin yoksulu gözetmesiyle mümkündür. Malında fakirin hakkı olduğunu idrak edemeyen zengin, bu hakkı sahibine teslim etmedikçe ziyandadır. Zekâtı ve fıtır sadakasını ihmal etmek günahtır, büyük bir vebaldir. Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de müminleri şöyle uyarmaktadır: “Ey iman edenler! Alım satım, dostluk ve aracılığın olmadığı bir gün gelip çatmadan önce Allah’ın size verdiklerinden O’nun için harcayın...”3


Muhterem Müslümanlar!

Kardeşliğimizi zekât ve fıtır sadakası ile bereketlendirelim. Hayatımızın her anında olduğu gibi, bu Ramazanda da hayır ve hasenatın öncüsü olalım. Bayram sabahına varmadan fitrelerimizi muhtaç kardeşlerimizle buluşturalım. İnfakta bulunurken kimseyi incitmeyelim, gönül kırmayalım. Allah yolunda sevdiğimiz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe asla erişemeyeceğimizi unutmayalım.


Aziz Müminler!

Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfımız “Kardeşliğimiz Zekâtla Bereketlensin” diyor. Önceki Ramazanlarda olduğu gibi bu Ramazanda da siz hayırsever milletimizin yardımlarını yurtiçi ve yurtdışındaki ihtiyaç sahiplerine ulaştıracağız. Gıda kolilerinizle yetimlerin ve fakirlerin yüzlerini güldüreceksiniz. Binlerce çocuğa bayramlık kıyafet giydireceksiniz. Mülteci ailelere iftar sofraları kuracaksınız. Ülkemizde, ümmet coğrafyasında ve dünyanın dört bir yanında, Allah’ın bizlere emaneti olan ihtiyaç sahiplerinin bayram sabahına mutlu ve huzurlu bir şekilde uyanmasına vesile olacaksınız inşallah.

Sizleri il ve ilçe müftülüklerimize ve Türkiye Diyanet Vakfı temsilciliklerimize başvurarak iyilik seferberliğine katılmaya davet ediyorum. Yapmış olduğumuz ve yapacağımız bütün yardımların makbul olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Hutbemi bir âyet-i kerimeyle bitiriyorum: “Namazı kılın, zekâtı verin. Önceden kendiniz için ne hayır yaparsanız Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı eksiksiz görür.”4                                                     

1 Tevbe, 9/103.
2 Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, III, 542.
3 Bakara, 2/254.
4 Bakara, 2/110.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

KAYNAK:

23 Mayıs 2019 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-39-HÂFID


Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-39
                      

                                                                   HÂFID

Allah’ın isimlerinden biri de el-Hafid’dir.
El-Hafid, alçaltan zillete düşüren demektir.
Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan… Allah Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aşağı indirir.  Şan ve şeref sâhibi iken, rezîl ve rüsvây eder ve bunu çok defa, kendisini tanımayan, emirlerini dinlemeyen, başkalarını beğenmeyip büyüklük taslayanlar ve hak, hukuk tanımayan zâlim zorbalar hakkında tecellî ettirir, Yüce yaradanımız…
Allah, bu dünyada ve ahirette mü’min kullarını yükselten, inkarcı ve münafıkları da alçaltandır. Allah, dilediği kulunu indirir, dilediğini de yükseltir. Kulların yükselmesi, alçalması, zenginleşmesi ve yoksullaşması Allah’ın elindedir. Bil ki, asıl alçaltılmış kimse; ilâhi başarı ve yardımdan yoksun bırakılandır. Başarısızlık ve ümitsizlik içinde bulunan, nefsinin isteklerine yenilen, Rabb’inden bir iyilik görmeyen, kalbinde Rabb’ine dönme gücü bulmayan, dualarına güvenme hissini kalbinde duymayan kimsedir. Bu kimse terk edilmişlikle karşılık bulmuştur.  Kul daima meşgul ve sıkıntı içinde yaşar.
Allah Teâlâ, kâfirleri, zâlimleri, zorbaları,zalimleri alçaltır; mü’minleri,iyilik yapanları yükseltir. İstediği kulunu yukarıdan aşağıya indiriverir. En yüksek mertebelerden en aşağı mertebelere indiriverir. Allah’ın düşürdüğünü hiç kimse yükseltemez, yükselttiğini de hiç kimse alçaltamaz.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur:
“O, alçaltır, yükseltir.” (Vâkıa Suresi,3. Ayet)
Bu ayette,kıyametin hem alçaltıcı hem de yükseltici olduğu (hâfıda, râfia) ifade edilmektedir. Müfessir Taberî, buradaki alçaltma ve yükseltme kavramlarının, “dünyada böbürlenerek gerçeği kabul etmeyenleri cehenneme düşürme, hakkı benimseyenleri de Allah’ın rahmetine ve cennetine yüceltme” mânasına geldiğini söyler.
 (Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)
Efkan VURAL
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:



22 Mayıs 2019 Çarşamba

Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerinden Mesaj Var –14



         Peygamberimizin  Hadis-i Şeriflerinden Mesaj Var  –14



İnsanın  mutlu olmaya ihtiyacı vardır. İnsanı mutlu eden bir çok etken vardır.
İnsan yemeye,içmeye,giyinmeye,seyahate,barınağa,müziğe,spora ve benzeri bir çok şeye ihtiyaç duyar. İnsan ihtiyaçlarını giderdiği müddetçe sağlığına bağlı olarak mutluluğu artar.

İnsanı maddi şeyler yanında manevi şeylerde mutlu eder. İnsan sadece maddi bir varlık değildir.  İnsanın ibadet    etmeye,kulluğa,güvene,bağlanmaya,sığınmaya,sevilmeye,yardıma ve benzeri bir çok manevi  şeylere ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlarda doğru ve sağlıklı bir şekilde giderilirse insanın mutluluğu ve sevinci kemale erer.

Bu mutluluk ve sevinç insanı hem bu dünyada ve hemde öbür dünyada huzura kavuşturur.

Zaten bizim dinimiz insanı hem bu dünyada  mutlu eder ve hem de  ahirette ebedi huzura kavuşturur.

İbadetleri  biz Allah’ın emri için yaparız ebette... İbadetlerimiz bize  maddi ve manevi  olarak bir çok kazanç sağlar.

İnsana maddi ve manevi  bir çok  fayda sağlayan  ibadetlerden biri de oruçtur.
Müslümanların Ramazan ayında oruç tutması zorunludur.  Oruç ibadetinin en önemli  özelliği gösterişten  ve riyadan  uzak oluşudur.

Aç ve susuz kalarak nefsani arzulardan uzak durmakla gösteriş yapılamaz. İstediğinizde gizlice yiyip içebilirsiniz. Kimse oruç tutmadığınızı da bilemez. Dolayısıyla oruç tutan biri gösteriş yapamaz.

Orucun bu özelliğinden dolayı sevabı da diğer ibadetlerden daha fazladır.
Oruç Allah içindir,sevabını da sınırsız olarak  O verecektir.

Oruç tutan bir kimse,Allah’a karşı olan borcunu ödediği için huzurlu olur. Borcunu ödeyen bir kişinin mutluluğunu ve sevincini düşünün.

Orucunu tutan bir kimse her gün iftar vaktinde  haz ve lezzet karşısında  mutlu olur. Yemekler, meyve ve içecekler harika gelir insana...

İftarda yediğimiz her şey bir başka lezzetli olur. Sanki ilk defa yiyoruz gibi bir haz yaşıyoruz. İftarda yemeklerin insana sağladığı haz maddi bir mutluluk algısıdır.

Bu iftar sevinci iftar anında oluşuyor, bir müddet sonra  sevinç ve mutluluk unutuluyor.

Oruçlu bir kimsenin esas sevineceği ve mutlu olacağı zaman kıyamet vakti mahşer sonrası cennetle müjdelenmesidir.

Yüce Allah mahşer gününde kendisi için oruç tutanlara  diyecek ki,siz benim için oruç tuttunuz  ben de size Cennetimi hazırladım. Girin şu cennetime diyecek.




Cennette  Allah kulları için hayallerinden bile geçmeyen şeyler hazırlayacaktır.
İşte oruç tutan bir kimsenin sevinç ve mutluluğu hem iftar anında ve hem de en önemlisi sonsuz ahiret hayatındaki  cennet  ödülüyle karşılık bulacaktır.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bu konu bir hadis-i  şerifte mesajı  şöyledir:

Oruçlu için sevineceği iki vakit vardır: İftar ettiği vakit iftarına sevinir, bir de Rabbine kavuştuğu zaman ki sevincidir.”
(Sahih-i Müslim,Kitab-i Siyam,Bab:30)
Yüce Allah bu iki sevinci hepimize yaşatır, İnşallah!

Efkan VURAL

17 Mayıs 2019 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 17.05.2019 Tarihli Cuma Hutbesi -PEYGAMBERİMİZİN TARİFİYLE HAYIRLI MÜSLÜMAN


PEYGAMBERİMİZİN TARİFİYLE
HAYIRLI MÜSLÜMAN






Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’a karşı hakkıyla takva sahibi olun ve ancak Müslüman olarak can verin.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir.”[2]

Aziz Müminler!

Müslümanın en kıymetli hazinesi imanıdır. İman, bizi dünyada huzura, âhirette kurtuluşa kavuşturacak en büyük nimettir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bu nimete sahip olanları şöyle müjdelemektedir: “Kim gönülden tasdik ederek Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet ederse Allah ona cehennemi haram kılar.”[3]

İman eşsiz bir cevher, benzersiz bir imkândır. İman dertlere derman, günahlara kalkandır. Mümini her durumda kötülükten koruyan ve iyiliğe yönlendiren bir güçtür. İmanın kıymetini bilen insan, imanında sebat etmeli, imanına yaraşır bir hayat sürmeye özen göstermelidir. İşte o zaman Rabbine daha çok yaklaşacak, boş arzuların ve geçici heveslerin esiri olmaktan kurtulacaktır.

Değerli Müslümanlar!

Yüreğimizdeki imanı perçinlemenin yolu, ibadetlerimizi aksatmamaktan geçer. Çünkü iman ibadetle beslenir. İbadet kulluğun özü, insanın yaratılış gayesidir. İnsanın, aracısız ve vasıtasız bir şekilde hâlini Rabbine arz etmesidir. Allah Resûlü (s.a.s) bu hususta mümine şöyle nasihat etmektedir: “Allah’a şirk koşmadan ibadet etmeye devam et, farz namazı kıl, farz olan zekâtı ver, Ramazan orucunu tut. İnsanların sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de onlara öyle davran.”[4]

O halde tevhide bağlılığın, Allah’a imanın gereği, öncelikle namaz, oruç, zekât ve hac gibi farz ibadetleri yerine getirmektir. Nafilelerle Rabbinin rızasını kazanmak için gayret etmek de Müslümanın meziyetidir.

Kıymetli Müminler!

İmanı ve ibadeti kemale erdiren ise ancak güzel ahlaktır. Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde “Müminlerin iman bakımından en olgunu, ahlak bakımından en güzel olanıdır.”[5] buyurmaktadır. Ahlakî erdemleri benimsemek ve kötü huylardan uzak durmak mümin için vazgeçilmez bir sorumluluktur.

Mümin, güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilen”[6] Peygamberimizi hayatının her alanında örnek alır. Küçüklerine merhamet, büyüklerine hürmet gösterir. Çevresine güven verir; emanete riayet eder. Doğru sözlüdür; yalana bulaşmaz. Cömerttir; cimrilik etmez. Anne babasına, eşine, çocuklarına, canlı cansız bütün mahlûkata şefkatle davranır; şiddete asla başvurmaz.

Muhterem Müslümanlar!

Muhammed ümmetinden olmak, ne büyük bir şereftir! Ama insanlık ailesi içinden seçilmiş en hayırlı ümmetin fertleri olmak, aynı zamanda sorumluluk ister. Sevgili Peygamberimizin hadis-i şeriflerini okuduğumuzda, bir Müslüman’ın şöyle tanımlandığına şahit oluruz: Müslüman, iman etmedikçe cennete giremeyeceğini, kardeşlerini sevmedikçe de gerçek anlamda iman etmiş olamayacağını bilen kişidir.[7]  Müslüman, bir iyilik yaptığında sevinen, bir kötülük yaptığında ise üzülen insandır.[8] Müslüman, insanları karalamaz, lanet etmez, kaba ve kötü söz söylemez, hayâsızlık yapmaz.[9] Kötülüklerin anası olan içkiden, ömrünü zayi eden kumardan, Allah’ın gazabını gerektiren zinadan uzak durur.[10]  Müslüman şirkten kaçınır, cana kıymaz, faiz yemez, yetim malına el uzatmaz. Müslüman, kardeşine iftira etmez, laf taşımaz, fitne ve fesada ortak olmaz.[11]

Aziz Müminler!

Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyuruyor: “Sizin en hayırlınız, kendisinden hayır beklenilen ve kötülüğünden emin olunandır; en şerliniz ise kendisinden hayır beklenmeyen ve kötülüğünden de emin olunmayandır.”[12] O halde Peygamber Efendimizin bize öğrettiği gibi hayırlı bir Müslüman olmak için çaba gösterelim. Kalplerimizi imanla nurlandıralım. İbadetlerle besleyelim. Salih amel ve güzel ahlakla cilalayalım. Hayatımızın her safhasında hayrın anahtarı, şerrin kilidi olalım.

Muhterem Müslümanlar!

Hutbeme son verirken bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfımız öncülüğünde, fedakâr milletimizin desteğiyle ülkemizin her köşesine ve Dünya’nın dört bir yanına hizmet götürülmektedir. Öğrencilerimize sağlıklı barınma ortamı hazırlanmakta, burs, eğitim ve kültür desteği verilmekte, yetim ve yoksul kardeşlerimize ücretsiz eğitim sunulmaktadır. Ramazan ayının bu eşsiz ikliminde sizler de zekât, fıtır sadakası ve bağışlarınızla binlerce gencimize umut ışığı olabilir, onların ihtiyaçlarını karşılayabilirsiniz. Bu kapsamda Cuma namazını müteakip sevgi, muhabbet ve kardeşlik yüklü yardımlarınıza yeniden başvuracağız. Cenab-ı Hâk, yapmış olduğumuz ve yapacağımız bütün yardımları dergâh-ı izzetinde kabul eylesin. 




[1] Âl-i İmrân, 3/102.
[2] Müslim, Îmân, 65; Buhârî, Îmân, 4.
[3] Buhârî, İlim, 49.
[4] İbn Hanbel, VI, 384.
[5] Ebû Dâvûd, Sünnet, 15.
[6] İbn Hanbel, II, 381.
[7] Müslim, Îmân, 93.
[8] İbn Hanbel, IV, 399.
[9] Tirmizî, Birr, 48.
[10] İbn Mâce, Eşribe, 1; Ebû Dâvûd, Eşribe, 5; Buhârî, Küsûf, 2.
[11] Buhârî, Vesâyâ, 23; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XII, 340.
[12] Tirmizî, Fiten, 76; İbn Hanbel, II, 368.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

KAYNAK: