31 Ağustos 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 31.08.2018 Tarihli Cuma Hutbesi ::ÇALIŞMAK, HAYATIMIZA BEREKET GETİRİR



ÇALIŞMAK, HAYATIMIZA BEREKET GETİRİR




Aziz Kardeşlerim!

Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Hiç kimse kendi el emeğinin karşılığından daha hayırlısını yememiştir.”[2]

Değerli Müminler!

Rezzâk olan Rabbimiz, yediğimiz her lokmayı, içtiğimiz her yudumu, havayı, ekmeği, suyu bizlere lütfedendir. O, sonsuz ikram sahibidir. Bizler, “Yâ Rezzâk!” dediğimiz zaman bilir ve inanırız ki, Allah ruhumuzun da bedenimizin de gıdasını verendir ve O, rızkımıza kefildir. Mümin olarak bize düşen, rızık elde etmek için helâl yollarla çalışmak, temiz ve nezih olan kazancın peşinde koşmaktır. Sevgili Peygamberimiz bu hususu şöyle dile getirmiştir: “Hiç kimse Allah’ın kendisine takdir ettiğini elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Helâl olanı alın, haramdan kaçının.”[3]

Kardeşlerim!

İnsanlığa rehber olarak gelen peygamberler de terzilik, marangozluk, çiftçilik, ticaret gibi çeşitli mesleklerle meşgul olmuşlar, kimseye yük olmadan kendileri ve aileleri için helâl rızık temin etmişlerdir. Alın teri ve göz nuruyla çalışmak, helâl kazanç endişesi gütmek, helâlinden üretip helâl yolda harcamak peygamberlerin sünnetidir.

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de tüm insanlığa şu çağrıyı yapar:

  “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin...”[4]

Muhterem Müslümanlar!

Çalışmak, hayatımıza huzur ve bereket getirir. Allah’ın verdiği aklı, bedeni ve yüreği kullanarak, O’nun razı olacağı işlerde çalışmak, kul için şereftir. Mümin, sürekli kendini yenilemeli, “iki günü eşitse zararda olduğunu” bilmelidir.

Dinimiz, tembelliği, sorumsuzluğu, çalışmadan kazanmayı hedefleyen her türlü sahtekârlık girişimini yasaklar. Toplumun ahlâkî değerlerini hiçe sayarak güven ve huzurunu bozan rüşvet, tefecilik, stokçuluk, karaborsacılık ve alışverişte hile gibi haksız kazanç yollarına kesinlikle izin vermez. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Sizden birinizin urganını alıp dağa giderek bir bağ odun getirip satması ve böylece Allah’ın onun itibarını koruması, bir şey verip vermeyecekleri belli olmayan kimselerden dilenmesinden daha hayırlıdır.”[5] buyurmuştur.

Kıymetli Kardeşlerim!

Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın sana verdiğinden ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma…”[6] buyrulur. Müslüman, bu ilâhî uyarıya dikkat ederek dünya için ahiretini feda etmemeli, ahiret için de dünyasını terk etmemelidir. Çalışma hayatında dürüstlük, adalet, hakkaniyet gibi erdemleri yaşatmalı, maişetini temin etmek için çabalarken kulluk şuurundan da uzaklaşmamalıdır.

Hutbemi, müminleri tarif eden şu ayet-i kerime ile bitiriyorum: “Onlar, ne ticaret, ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, gözlerin ve gönüllerin dehşetle sarsılacağı bir günden korkarlar.”[7]




[1] Necm, 53/39-41.
[2] Buhâri, Büyû, 15.
[3] İbn Mâce, Ticâret, 2.
[4] Bakara, 2/168.
[5] Buhâri, Zekât, 50.
[6] Kasas, 28/77.
[7] Nûr, 24/37.
                              
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü


Allah’ın İsimleri(Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)- 6 : SELÂM


                                                  


                                            
                                                es-SELÂM

Allah’ın isimlerinden biridir. Allah’ın her türlü eksiklik, acz ve kusurdan, yaratılmışlara özgü değişikliklerden ve yok oluştan münezzeh olması,selametin kaynağı olup esenlik veren şeklinde açıklanmıştır.

Bu ismin üç manası vardır. Selamete çıkartan.Selamette olan, yani zatının tüm hata ve kusurlardan münezzeh olması, Kullarına cennette selam veren demektir.

Allah Selam'dır. Bu isim ile yarattıklarına tecelli edince onları düşmanlarından, sıkıntılarından, tehlikelerden, musibetlerden ve her türlü kederlerden selamete çıkartır. 

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“O Allah ki; O’ndan başka İlâh yoktur, Melik’tir (hükümrandır), Kuddüs’tür (mukaddestir), Selâm’dır (selâmete erdirendir),... (Haşr suresi,23.ayet)

“Çok merhametli olan Rab’den bir söz olarak (kendilerine) “Selâm” (vardır).” (Yasin,58.ayet)

“Bütün âlemlerden Nuh'a selam (esenlik) olsun! “ (Saffat suresi,79.ayet)



“İbrahim’e selâm (esenlik) olsun.” (Saffat suresi,109.ayet)

Allah’ın cennet ehline selam vereceği belirtilmiştir.  Farz namazlardan sonra: “Allahümme ente selam ve minke’s-selam” söylenir. Burada  Allah’ın selam olduğunu ve selamın (huzur ve esenliğin) O’ndan geldiğini belirtmiş oluruz.

(Devam edecek)

(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)

Efkan VURAL
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
Celal'in Penceresinden:


24 Ağustos 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 24.08.2018 Tarihli Cuma Hutbesi :GAYRET MÜMİNLERDEN, ZAFER ALLAH’TANDIR


GAYRET MÜMİNLERDEN, ZAFER ALLAH’TANDIR


Muhterem Müminler!


Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: Allah’a ve Resûne itaat edin, birbirinize düşmeyin, sonra gevşersiniz ve gücünüz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: Elinizle, dilinizle ve malınızla cihad edin.[2]

Kıymetli Müslümanlar!

Vatan, insanın huzur ve güven içinde yaşadığı, hür olmanın şerefini taşıdığı topraktır. Aynı cesaretle tarih yazanların, aynı değerler uğruna baş koyanların, aynı ideallerle geleceği inşa edenlerin yurdudur. İzzetini ve istikbalini korumak için şehadet şerbeti içenlerin, gazi olup varlığından geçenlerin emanetidir vatan.

Ecdadımız, Allah’a olan imanları ve vatana olan sevdaları ile bu mukaddes toprakları asırlarca korumuş, zulme ve zalime karşı kahramanca mücadele etmiştir. Yegâne emeli, mabedinin göğsüne namahrem eli değdirmemek olan bu aziz millet, haysiyet ve onuruna hiçbir zaman halel getirmemiştir. Tarih boyunca nice Ağustos ayına damgasını vuran Malazgirt, Otlukbeli, Çaldıran, Mercidâbık, Mohaç, Sakarya ve Büyük Taarruz zaferleri buna şahittir.

Bu kutlu zaferler göstermiştir ki, gayret müminlerden, zafer Allah’tandır. O’nun rızasını kazanmak ve yeryüzünde iyiliği hâkim kılmak için çarpan yürekler asla esaret altına alınamaz. Hakka tapan milletimizin birlik ve beraberliğine göz dikenler, rezil ve zelil olmaya mahkûmdur. Yurdumuzun üstünde tüten en son ocak sönmeden bu bayrak inmeyecek, bu ezanlar dinmeyecektir.

Muhterem Müslümanlar!

Bugün de ülkemizi baskı altına alma ve İslam coğrafyasını kuşatma girişimleri karşısında zafer bilinci kuşanmamız gerekmektedir. Zafer bilinci, zorluklar karşısında sabır ve sebat göstermektir. Kökü derinlerde olan ulu bir çınara benzeyen bu toplumu içten içe kemiren çekişmeleri, tartışmaları, ihtirasları bir kenara bırakmaktır. Kardeşliğimizi sarsmak ve muhabbetimizi bozmak isteyenlere karşı uyanık olmaktır.

Aziz milletimiz, dün en ağır şartlara rağmen yedi düveli dize getirdiği gibi, bugün de feraseti ve Allah’ın inayetiyle hainlere geçit vermeyecektir. Dün 15 Temmuz işgal girişimine göğsünü siper ettiği gibi, bugün de ekonomik ve teknolojik her türlü saldırıya korkusuzca karşı koymasını bilecektir. Nihayetinde hak ile bâtıl arasındaki savaşın adı, zamanı, zemini ve şartları değişmiş olsa da değişmeyen tek bir gerçek vardır ki, o da;



 “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.”[3] ilâhî fermanıdır.

Aziz Kardeşlerim!

Milletimizin bekası uğruna, Allah’a olan sadakatimizi, teslimiyetimizi ve tevekkülümüzü pekiştirelim. Yüce Rabbimizin,

 “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.”[4] ayetine gönülden bağlanalım. Maddi varlığımıza, manevi değerlerimize, el emeğimize, ürünümüze, yavrularımızın yarınlarına sahip çıkalım. Tutumlu olmaya, sade ve mutedil harcamaya, israftan uzak durmaya her zamankinden fazla özen gösterelim.  


Kardeşlerim!

Tarih şahittir ki Cenab-ı Hak, dinini ve vatanını muhafaza etmeyi en ulvi görev bilen aziz milletimizi yardımsız bırakmayacaktır. Her kim mazlumun, mağdurun, mültecinin ve muhacirin yanındaysa, Allah’ın rahmet ve inayeti de onun yanında olacaktır.

Ey bu toprakları asırlardır Müslüman yurdu kılan, bu milleti şehadet ve gazilikle defalarca onurlandıran, şüheda evladı eyleyen Rabbimiz! Bizlere zafer bilinci kuşanmayı, maddi ve manevi her anlamda kenetlenmeyi, zorlukların üstesinden gelmeyi ve kardeşler olarak bu topraklarda ilelebed yaşamayı nasip eyle! AMİN.




[1] Enfâl, 8/46.
[2] Nesâî, Cihâd, 48.
[3] Muhammed, 47/7.
[4] Âl-i İmrân, 3/139.


Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü





Allah’ın İsimleri(Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)- 5 : KUDDÜS


                                                  


                                                             KUDDÜS

Allah’ın isimlerinden biridir. Sözlükte tertemiz, pak kusurdan arınmış demektir.
Kuddüs, Allah’ın her türlü eksiklik ve kusurdan münezzeh olmasıdır.
Allah Kuddüs’tür;  bütün kusur ve noksanlıklardan uzaktır. Âcizlikten, zaaftan ve bütün eksikliklerden münezzehtir. 
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Göklerdekiler ve yerdekiler, Melîk, Kuddûs, Azîz ve Hakîm olan Allah’ı tesbih ederler.” (Cum’a sûresi, 62/1)
“...Oysa biz (Melekler) sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler...” (Bakara suresi,30.ayet)
Bu ismin başka  bir anlamı  ise, bütün yarattıklarını maddi ve manevi kirlerden temizleyendir.
O, hiçbir şeyden etkilenmez, hiçbir şey O’na tesir edemez. “Kuds” kökünden gelen; Rûhu’l-Kudüs ve  Beytü’l-Makdis gibi terkipler, Kur’ân-ı Kerîm’de temiz ve pak olma yönleriyle yer alırlar.
Kuddüs kavramı genellikle tesbih kavramlarıyla birlikte  kullanılmıştır. Zat-i ilahiyeyi her çeşit kusur ve eksiklikleren  tenzih etmeye dayanmıştır.
Kalbimizi ve  ruhumuzu bütün kötü ve çirkin duygu ve düşüncelerden temizleyip,Yüce Allah’a olan sağlam inancımızla O’na kulluğumuzun gereğini yapmalıyız.
(Devam edecek)
(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)


Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:

17 Ağustos 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 17.08.2018 Tarihli Cuma Hutbesi: SADAKA-İ CÂRİYE



SADAKA-İ CÂRİYE



Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir borç verenler var ya, verdikleri onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükâfat da vardır.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: Kıyamet günü müminin gölgeliği, onun verdiği sadakadır.”[2]
Aziz Kardeşlerim!

Sahip olduğumuz bütün nimetler, Allah’ın bizlere ikramıdır. Rabbimizin emanetidir. Bu nimetler, hepimiz için aynı zamanda birer imtihan vesilesidir. Rabbimizin bizler için var ettiği nimeti O’nun rızası doğrultusunda kullanmak mümin olmanın[3] ve takva bilincini kuşanmanın[4] bir gereğidir. İyiliğe ulaşmanın olmazsa olmaz şartıdır. Nitekim Cenâb-ı Hak bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe erişemezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.”[5]
Kıymetli Müminler!

Sadaka-i câriye; ardından nesiller boyunca istifade edilecek bir hayır bırakmaktır. Rabbimizin lütfu olan mal ve serveti ibadete dönüştürmektir. Bencilliği ve dünya hırsını bir kenara bırakarak cömertliği ve ihsanı tercih etmektir. Sahip olduklarımızı sadece kendimiz için harcayıp tüketmek yerine toplumun faydası için de kullanma erdemini göstermektir. Geçici dünya nimetlerini ebedi hayatı kazanmak için bir vesile kılmaktır. İyiliğimizin, infakımızın ve yardımlarımızın kalıcı olmasını, sevaplarının sürekli hale gelmesini sağlamaktır. Bu yönüyle aslında sadaka-i câriye, bugün olduğu kadar gelecekte de kendimize iyilik etmektir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah'ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız hiç hakkınız yenmeden karşılığı size tastamam ödenir.”[6] O halde geleceği inşa eden her türlü iyilik hareketi, bu dünyaya olduğu kadar ahirete de yatırım yapmak anlamına gelir.
Aziz Kardeşlerim!

Sadaka-i câriye, zaman ve mekânla sınırlı olmaksızın hayır işleme gayretidir.  Sadaka-i câriye, öldükten sonra bile amel defterini kapatmama arzusudur.  Allah Resûlü (s.a.s) bu durumu şöyle dile getirmiştir: “İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir. Sadaka-i câriye yani faydası kesintisiz devam eden hayır,  kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat.”[7]
Kardeşlerim!

İslam medeniyeti asırlardır hayır ve hasenatın,  iyilik ve ihsanın öncülüğünü yapmıştır. Ecdadımızın sadaka-i câriye niyetiyle inşa ettiği nice cami, çeşme, hastane, kütüphane, köprü ve okul bugün bizim hayatımızda iyiliği yaşatmaya devam etmektedir. Allah’a hamdolsun ki milletimiz bir yandan ecdat yadigârını korumanın diğer yandan da yarınlara kalıcı eserler bırakmanın idraki içindedir. Sadakati, samimiyeti, mutedil ve ferasetli bir harcamayı temsil eden sadaka-i câriye hususunda, insanımız daima duyarlı davranmıştır. Bu aziz milletin fedakâr ve cömert eli, sadece ülkemizde değil, dünyanın dört bir köşesinde iyilik dağıtmaktadır. İslam’ın şiarı olan ezanların yeryüzüne dalga dalga yayıldığı, ümmetin aynı kubbe altında, aynı safta omuz omuza namaza durduğu binlerce cami, milletimizin gayretiyle inşa edilmiştir. Sadakanın ve infakın bereketine gönülden inanan milletimiz, ne zaman dara düşse, bu camilerden yükselen dualarla desteklenmiştir.
Kıymetli Müslümanlar!

Birliğimizi, beraberliğimizi ve kardeşliğimizi pekiştiren camilerimiz, iyi günde olduğu kadar zor zamanda da bizleri buluşturan, yüreğimize iman, şehrimize eman dağıtan mübarek mekânlardır. Tarihi boyunca Allah’ın mescitlerini imar etmeyi şeref bilen milletimiz için camisiz, ezansız, vatansız ve bayraksız kalmamak en büyük niyazdır. Bugün de sizlerin, yurt içinde ve yurtdışında yapımı devam eden camilerimizi yardımsız bırakmayacağınıza olan inancımız tamdır. Umudumuz Peygamber Efendimizin müjdesine nail olmaktır: Kim Allah rızası için bir mescit yapar veya yaptırırsa Allah da onun için cennette benzeri bir ev yapacaktır.[8]




[1] Hadîd, 57/18.
[2] İbn Hanbel, IV, 233.
[3] Bakara, 2/3.
[4] Âl-i İmran, 3/134.
[5] Âl-i İmran, 3/92.
[6] Bakara, 2/272.
[7] Müslim, Vasiyye, 14.
[8] Müslim, Zühd ve rekâik, 44.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

16 Ağustos 2018 Perşembe

Allah’ın İsimleri(Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)- 4 : MELİK


                              MELİK




Allah’ın isimlerinden biri de Melik’tir. Melik, malik ve sahip olmak, elinin altında bulundurup tek başına tasarruf etmek,görünen ve görünmeyen alemlerin sahibi olmak.

Yüce Allah nas suresinde şöyle buyurur: ” İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine)”
malik olma,kudret ve tasarrufu altında bulundurma anlamındaki mülkün sadece Allah’a mahsusu olduğunu bildiren bir çok ayet vardır.

Allah herşeyin mülkiyetini kendi elinde bulundurur.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na döneceksiniz.” (Yasin suresi,83.ayet)

“Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, aziz ve hakim olan Allah’ı tesbih eder.” (Cuma suresi,1.ayet)

O Allah ki; O’ndan başka İlâh yoktur, Melik’tir (hükümrandır), ...” (Haşr suresi,23.ayet)
Yüce Allah’ın yegane Malik olduğu bilincine ulaşan kimsenin ,herhangi bir mahluka boyun eğmesi gerektiği açıkça anlaşılmaktadır.

Mülkün tek sahibi Yüce Allah’tır.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“O din/hesap gününün Mâlik’idir.”(Fâtiha 3)

“...Sûr’a üfleneceği gün de bütün varlık ve mutlak hakimiyet O’nundur...” (Enam,73.ayet)
(Devam edecek)

(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)

Efkan VURAL


Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:




10 Ağustos 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 10.08.2018 Tarihli Cuma Hutbesi:KURBAN, ALLAH’A YAKINLAŞMA VESİLESİDİR



KURBAN, ALLAH’A YAKINLAŞMA VESİLESİDİR





Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz kurbanlarımız hakkında şöyle buyuruyor: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. O’na ulaşacak olan sadece sizin takvânızdır…”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Âdemoğlu kurban bayramı günü Allah’a kurban kesmekten daha sevimli gelen bir amel işleyemez…”[2]

Kıymetli Müslümanlar!

Hz. Âdem’den bu yana devam eden kurban uygulaması, bizi Allah’a yakınlaştıran ibadetlerden biridir. Kurbanın anlamı sadece bayram günlerinde hayvan kesmek değildir. Aksine kurban; sadakatin, Allah’a itaat ve teslimiyetin göstergesidir. Gerektiğinde malımızı, canımızı ve bütün varlığımızı Allah yolunda feda etmenin sembolik bir ifadesidir. Bizler, her kurban bayramında, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in Cenâb-ı Hakk’a mutlak teslimiyetlerinin hâtırasını tazeleriz. Hayatımızın böyle bir iman, teslimiyet ve samimiyet üzerine inşa edilmesi gerektiğini yeniden hatırlarız.

Kardeşlerim!

Kurban, her şeyden önce Rabbimizin rızasını kazanmak ümidiyle eda ettiğimiz bir ibadettir. Meşruiyeti Kur’an ve sünnetle sabittir. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi gerekli kıldık...”[3] Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de hicri ikinci yıldan itibaren vefat edinceye kadar her yıl kurban kesmiştir.[4]

Muhterem Müslümanlar!

Kurban; Mümine Allah rızası uğrunda paylaşma, ihtiyaç sahibine el uzatma alışkanlığı kazandırır. Onu cimrilikten, dünya malının esiri olmaktan kurtarır. Komşuları, akrabaları, dostları hâsılı bütün müminleri birbirine bağlar ve kaynaştırır. Bizi, binlerce kilometre uzaktaki kardeşlerimizle yakınlaştırır, bütünleştirir, ümmet olmanın şuuruna erdirir.

Kurban; tokluğa hasret kalmış insanların sofrasına bir nebze de olsa katkı sunabilmektir. İnancı ne olursa olsun, muhtaç olan herkesin imdadına koşmaktır. Mazlumların sevincine, bayram neşesine vesile olmaktır. Dünyanın en ücra köşelerinde, adını dahî duymadığımız diyarlarda yaşayan, hiç görmediğimiz, tanımadığımız din kardeşlerimize uzattığımız bir iyilik elidir. Onlara bir kurban etinden ziyade ümit, güven ve muhabbet takdim edebilmenin adıdır.

Kardeşlerim!

Kurbanımızı paylaşmak bizim için ebedi mutluluğu ve huzuru elde etmenin kapısını aralar. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de,  kurbanlarımızı ihtiyaç sahipleriyle paylaşmanın bizi gerçek anlamda kazançlı kılacağını haber vermiştir. Bir defasında, kestiği koyundan geriye ne kadar et kaldığını sormuş, Hz. Âişe validemizin kendilerine sadece bir kürek kemiği kaldığını söylemesi üzerine “Ey Âişe! Desene bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu”[5] buyurmuştur.                                               
Aziz Müminler!

Diyanet İşleri Başkanlığımız, Türkiye Diyanet Vakfı ile birlikte çeyrek asırdır yurtiçi ve yurtdışında vekâlet yoluyla kurban kesim organizasyonu düzenlemektedir. Fedakâr ve cömert milletimizin emaneti olan kurbanlar, İslami usullere uygun şekilde kesilerek ülkemizdeki ve dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimize ulaştırılmaktadır. “Kurbanını Paylaş, Kardeşinle Yakınlaş” şiarıyla başlattığımız bu yılki vekâletle kurban organizasyonuna bağışlar Arefe günü akşamına kadar devam edecektir.
Kardeşlerim!

Biz inanıyoruz ki, verdiğimiz bir hisse kurban, binlerce belki milyonlarca dua olarak aziz milletimize geri dönmektedir. Yetimlere, gariplere, şehrin en ücra köşesindeki kimsesizlere, kamplardaki mültecilere gönül sofraları kurmak için biz de bu hayır kervanına katılalım. Bizden yardım bekleyen ümmeti yalnız bırakmamak için bu muhabbet yolculuğuna destek olalım.
Hutbemi Allah Resulü (s.a.s.)’in şu hadis-i şerifiyle bitiriyorum. “Kim bir Müslüman’ın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve ahirette onun işlerini kolaylaştırır…”[6]




[1] Hac, 22/37.
[2] Tirmizî, Edâhî, 1.
[3] Hac, 22/34.
[4] Tirmizî, Edâhî, 11.
[5] Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 33.
[6] Ebû Dâvûd, Edeb, 60.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü