30 Kasım 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 30.11.2018 Tarihli Cuma Hutbesi:NEFİS: İYİ VE KÖTÜNÜN MÜCADELE ALANI


NEFİS: İYİ VE KÖTÜNÜN MÜCADELE ALANI

Muhterem Müslümanlar!

Varlık âleminin en nadide üyesi, vahye muhatap olan insanoğludur. Yeryüzünün en şerefli varlığı olmak, nimetin yanı sıra imtihanı da beraberinde getirir. İnsan kimi zaman korkuyla, açlıkla, canıyla ve evladıyla, kimi zaman da varlıkla, servetle, makam ve mevki ile imtihan olur. En büyük imtihanlardan birisi de insanın nefsiyle mücadelesidir.

Nefis; kulun içindeki olumsuz duyguların, meşru olmayan isteklerin, kötü huy ve fiillerin kaynağıdır. Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Yusuf’un dilinden nefsin bu özelliği şöyle anlatılır: “Yine de ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, Rabbimin acıyıp koruması dışında, daima kötülüğü emreder; şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.”[1]

Kıymetli Müminler!

Cenâb-ı Hak insanı en güzel şekilde yaratmış, onu selim bir akıl, sağlam bir irade ve engin bir gönül ile donatmıştır. Doğruyu yanlıştan ayırt etmesi için ona Kur’an’ı ve peygamberlerin örnekliğini bahşetmiştir. Verdiği nimetleri gereği gibi kullanmasını ve nefsinin sınır tanımayan istekleriyle mücadele etmesini emretmiştir. Tercihlerini doğrudan yana yapan, iradesine sahip olan, nefsine dur diyebilen, günahlarından arınıp kendini ıslah eden kişi, kurtuluşa erer. Nefsinin isteklerine boyun eğen, hevâsının esiri olan, aklını kullanarak arzularını kontrol edemeyen ise hüsrana uğrar. Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de bu hususu bizlere şöyle hatırlatmaktadır: “Nefse ve onu şekillendirip düzenleyene; ona kötü ve iyi olma kabiliyeti verene yemin olsun ki,  nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir. Onu arzularıyla baş başa bırakan da ziyana uğramıştır.”[2]

Değerli Müslümanlar!

Nefis, iyiyle kötünün mücadele alanıdır. İnsanlık tarihi, nefsine uyup kendini ve yaşadığı toplumu felakete sürükleyen nice örneklerle doludur. Hz. Âdem’in çocuklarından biri olan Kâbil, hırsına, hasedine yani nefsine uymuş ve kardeşi Hâbil’i öldürmüştür. Hz. Yakub’un oğulları, nefislerinin esiri olmuş, kıskançlıkları yüzünden kardeşleri Hz. Yusuf’u kuyuya atmıştır. Firavunlar, Nemrutlar, Karunlar, Ebu Cehiller hep nefislerinin peşinden koşmuş, vahyin rehberliğine sırtlarını dönmüş, kimi tahtına, kimi gücüne, kimi servetine, kimi de benliğine güvenmiş, hem dünyada zelil hem de ahirette azaba düçar olmuşlardır.

Kıymetli Müslümanlar!

Mümin için asıl olan, nefsini lanetlemesi değil, onu terbiye etmesi ve güzel huylarla donatmasıdır. Allah’ın çizdiği sınırlara, ahlâka ve vicdana aykırı olan her türlü isteğine karşı, nefsini kontrol altında tutmasıdır. İyiliğin ve iyilerin tarafında, kötülüğün ve kötülerin karşısında yer almasıdır.

Aziz Müminler!

Resûl-i Ekrem (s.a.s), bir hadislerinde şöyle buyurur: “Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölümden sonrası için çalışandır. Zavallı kişi ise, nefsinin her türlü arzu ve isteklerine uyan ve buna rağmen hâlâ Allah’tan iyilik temenni edendir.”[3] O halde, geçici dünyanın aldatıcı renklerine heves eden nefsimizin peşine düşmeyelim. Aklımızı, irademizi, sabrımızı daima canlı tutalım. Hayatın bir imtihan olduğunu, ölümün ve hesabın ansızın gelebileceğini hafızamızda canlı tutalım. Yüce Rabbimizin gizli-açık her halimizi gördüğü şuuruyla yaşayalım. Böylelikle küfrün karanlığından uzak, günahın yükünden arınmış, huzurlu ve kâmil bir mümin olalım. Hutbemi Sevgili Peygamberimizin şu duasıyla bitiriyorum: Allah’ım! Nefsime takvayı ver. Nefsimi arındır; onu en iyi arındıracak olan sensin. Onu koruyan da onun sahibi de sensin. Allah’ım! Faydasız ilimden, huşu duymayan kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırım.”[4]




[1] Yûsuf, 12/53.
[2] Şems, 91/7-10.
[3] Tirmizî, Sıfâtü’l-kıyâme, 25; İbn Mâce, Zühd, 31.
[4] Müslim, Zikir ve dua ve tevbe ve istiğfar, 73.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü


KAYNAK:



29 Kasım 2018 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)- 14 : MUSAVVİR


                                                                   



                                                                MUSAVVİR


Allah’ın isimlerinden biri de el-Musavvir’dir.

Musavvir “şekil ve özellik veren” demektir.

Allah’ın Musavvir ismi  ile yaratmış olduğu bütün varlıklara şekil ve suret veren manasına geliyor.

Musavvir,tasvir eden her şeye ayrı bir biçim ve özellik veren, yaratmış olduğu varlıklara suret vererek birbirinden ayrı bir biçimde yaratan odur, anlamlarına gelir.

Ayetlerde Allah insanı dilediği surette terkip edip şekillendirdiği belirtilir. Allah insana güzel bir suret vererek onu  en iyi bir biçimde yaratmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyurur:

“O Allah ki; Yaratan’dır, Bâri’dir (yokken var eden), Musavvir’dir (şekil verendir),...”(Haşr suresi,24.ayet)

“...size şekil verip de şeklinizi güzel yapan... “ (Mü’min suresi,64.ayet)

“Biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.” (Tin suresi,4.ayet)

“Sizi yarattık, sonra size şekil verdik…” (A’raf suresi,11.ayet)



Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)

Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
Celal'in Penceresinden:

23 Kasım 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 23.11.2018 Tarihli Cuma Hutbesi:EN BÜYÜK ZENGİNLİĞİMİZ GENÇLERİMİZ


EN BÜYÜK ZENGİNLİĞİMİZ GENÇLERİMİZ


Muhterem Müslümanlar!

Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, ‘Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluşu ve doğruya ulaşmayı kolaylaştır’ demişlerdi.[1]

Bu ayette anlatılanlar, Ashab-ı Kehf adıyla anılan ve Allah’a iman edip hakkı söylemekten çekinmeyen bir avuç gençtir.[2] Tıpkı genç yaşında tevhidi kuşanan, güzel örnekliği ve ibretli sözleriyle halkını uyaran Hz. İbrahim gibi.[3]  Canıyla imtihana tabi tutulan ve “Babacığım! Sana emredileni yap; inşallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın”[4] diyen gencecik Hz. İsmail gibi. Kardeşleri tarafından kuyuya atılması, ağır imtihanlara tabi tutulmasına rağmen Rabbine itaatten vazgeçmeyen, “Ben Allah’a sığınırım”[5] diyerek nefsiyle mücadele eden iffet abidesi Hz. Yusuf gibi. Tıpkı annesi tarafından mabede adanan, hakaret ve iftiralara rağmen imanı ve sadakatiyle tarihe geçen Hz. Meryem[6] gibi.

Kıymetli Müminler!

Allah Resûlü (s.a.s), neşeyi ve huzuru Rabbine kullukta bulan gencin ideal bir genç olduğunu bildirmiş, iffetini koruyan ve gönlü mescitlere bağlı olan gencin ise mahşer günü Allah’ın arşının gölgesinde gölgeleneceğini[7] müjdelemiştir. Zira gençlik; hayallerin, heyecanın, merak ve arayışın en yoğun olduğu dönemdir. Ömrün en verimli ve değerli çağıdır. Dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmanın, yorulmaksızın çalışarak iyiliği çoğaltmanın zamanıdır. Bu sebeple mümin, gençliğini nerede ve nasıl harcadığından sorguya çekileceği[8] bilinciyle hareket etmeli ve bu nimetin kıymetini bilmelidir.

Aziz Müslümanlar!

Her asırda olduğu gibi günümüzde de gençlerimizi kuşatan bazı sorunlar bulunmaktadır. Onların ümit ve ideallerini çalmak, heyecan ve enerjilerini istismar etmek isteyen hain eller vardır. Genç yüreklerle iletişim kanallarımızı kapattığımızda, nice sahte kurtarıcılar ve sanal âlemler onlara kapılarını açmaktadır. Cazip ve eğlenceli görünen, geçici menfaatler öneren başıboş bir dünya, gençlerin aile ve toplumdan kopmasına, mahremiyet sınırlarının çiğnenmesine ve bağımlılık tuzağına düşmesine sebep olacaktır.

Muhterem Müslümanlar!

Gençlerimizi tehdit eden bir diğer problem, zararlı akımlar ve zehirli ideolojilerdir. Ailesinden yeterli ilgi ve sevgiyi göremeyen, sorularına ikna edici cevaplar bulamayan, kendisini yalnız ve desteksiz hisseden gençlerimiz, İslam’ı temsil ettiklerini iddia eden din tacirlerinin, bozgunculuk yapan ve kan döken hain şebekelerin hedefi olmaktadır. Bu durumda bize düşen, ister sanal âlemde isterse gerçek dünyada kurulan bütün tuzakları boşa çıkarmak için gençlerimize rehberlik etmek,  onları inanç ve medeniyet değerlerimizle buluşturmak olmalıdır. 

Değerli Müminler!

Genç nesillerimiz için en önemli tehlikelerden biri de hayatın anlamını, var oluşun gayesini kaybetmeleri, beden ve ruh sağlığının en büyük düşmanı olan zararlı alışkanlıklara ve teknoloji bağımlılığına müptela olmalarıdır. Göz aydınlığımız, sevincimiz, ümidimiz olan yavrularımız genç yaşta elimizden kayıp gitmektedir. Yüce dinimiz İslam’a, hidayet rehberi Kur’an’a, âlemlere rahmet ve en güzel örnek olarak gönderilen Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in sünnetine sımsıkı sarılmak, gençlerimize sahip çıkmak önceliğimiz olmalıdır.
Aziz Müminler!
Gençler bir milletin geleceği, en büyük imkânı ve zenginliğidir. Gençliğine sahip çıkıp onları eğitimli ve güzel ahlaklı bir şekilde yetiştiren toplumlar geleceklerini inşa etmiş demektir. Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Allah Teâlâ’nın İslam yolunda kendisine itaat eden nice fidanlar yetiştirmeye devam edeceğini”[9] müjdelemektedir. Aziz milletimizin ve ümmet-i Muhammed’in bekası için gençlerimizi anlamalı, onlara değer vermeliyiz. Düşüncesini,  hayat tarzını, giyim kuşamını yargılayarak dışlamak yerine, hepsine kucak açmalıyız. Kendilerini keşfetmelerini sağlayacak bir rol model de biz olmalıyız. Şuurlu nesiller için gençlerimizi sahih din bilgisiyle ve kültürümüzle donatmalıyız. Çağımızın gençlerine Resul-i Ekrem gibi yaklaşabilir, O’nun metodu ile İslam’ı temsil ve tebliğ edebilirsek bu asırda da ashabın gençlerine dost olacak yiğitler çıkacağını asla unutmamalıyız.




[1] Kehf, 18/10.
[2] Kehf, 18/10-16.
[3] En'âm, 6/74.
[4] Saffat, 37/102.
[5] Yûsuf, 12/23.
[6] Meryem, 19/16-28.
[7] Buhâri, Ezân, 36, Zekât, 16; Hudud, 19;Tirmizî, Zühd, 53. 
[8] Tirmizî, Sıfâtü’l-kıyâme, 1.
[9] İbn Mace, Mukaddime, 8.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

KAYNAK:

22 Kasım 2018 Perşembe

Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)- 13 :BARİ




                                                            BARİ


Allah’ın isimlerinden biri de el-Bari’dir.

Allah Bâri’dir. Yani öyle temiz yaratıcı ki, yarattıklarını temiz ve sağlam bir düzen  ile oluşturmuş ve birbirinden tamamiyle farklı  özelliklerle yaratmıştır.
Cenab-ı Hak ne yaratmışsa düzenli bir şekilde yaratmıştır.Hiç şüphesiz.Dikkat edilecek olursa yaratılan her eşya ve insanın diğer mahluklarlarla bir ilgi ve bir bağlantısı mutlak bulunuyor.
Eşyayı ve her şeyin tüm bölümlerini  birbirine uygun halde yaratan, bir örneği olmaksızın canlıları yoktan yaratan. Her şeyi bir asıldan var eden, varlıkları benzeri olmaksızın, en güzel ve uyumlu bir surette, en mükemmel ve en uygun şekilde yaratan, yokluktan varlığa çıkaran, yarattıklarını birbirinden farklı biçimlerde ayırt eden, her yarattığı farklı ve benzersiz olan demektir.
Allah  yaratılanları düzgün, âdeta bir kalıptan dökülmüşçesine uyumlu ve ahenk üzere yaratmaktadır. Bu uyum öyle bir uyumdur ki, gök cisimlerinin hareketinin hiç şaşmaması, yörüngelerinde yüzen gezegenlerin hiçbir zaman sapmaması;gecenin, gündüzün ve mevsimlerin birbirini takip etmesi hep bu uyumun neticesindedir.
Allah,toprağı ağaca,dünyayı insana uygun yaratandır. Her bir insana ayrı bir yüz,her bir kar tanesine ayrı nakış koyandır. Her tohuma ayrı meyvenin resmini çizendir. Yaratışında hiçbir uygunsuzluk olmayandır.
“O Allah ki; Yaratan’dır, Bâri’dir (yokken var eden),...”(Haşr suresi,24.ayet)

“Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?”(İnfitar suresi,8-6.ayetler)

“Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım.”(Sad suresi,71.ayet)



Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
Celal'in Penceresinden:

19 Kasım 2018 Pazartesi

Işığı Kıyamete Kadar Sönmeyecek Olan Peygamber:Hz.Muhammed(s.a.v.)














Mevlid-i Nebi:
Peygamberimizin doğumu:


Kameri aylardan Rebiü’ül evvel ayının 11.ci gününü 12.ci güne bağlayan gece sabaha yakın iki cihan güneşi Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v.)doğdu. (11 Rebi’ül-Evvel=Miladi 20 Nisan 571)

Hz. Muhammed karanlıkları nura çevirdi. O yetim olarak doğdu. 6 yaşında annesini,8 yaşında dedesini kaybetti. Peygamberimiz amcası Ebu Talibin yanında büyüdü.

Allah ona çok özel bir görev tevdi etti. Onun görevi kutsal bir görevdi. O insanlara doğruluğu,iyiliği,çalışmayı,Allah’tan başkasına kulluk etmemeyi,haksızlık etmemeyi,adaleti,helalı,haramı ve bunun gibi bir çok şeyi öğretti.

Peygamberimiz islam dinini insanlara anlatmaya başlayıp,onları Allah’a inanmaya çağırıyordu. Çağrısına en yakınlarıdan başladı. Başta amcası ve diğer yakınları Peygamberimize inanmadıkları gibi onu alaya aldılar. Küçük düşürmeye çalıştılar. O  hiçbir kimsenin  kınamasını  dikkate almadan islam çağrısına devam etti.

İslam davetini yaparken,Peygamberimizin tek sermayesi güvenilir oluşuydu. O’na insanlar Muhammed’ül-Emin diyorlardı.(Güvenilir Muhammed)

Hz.Muhammed’in İslam davetinde kararlı olduğunu gören, Mekkeli ileri gelen müşrikler, onu Peygamberlik davasından vazgeçirmek için bir çok vaadlerde bulundular. Hz.Muhammed (s.a.v.) makam,mevki,mal,mülk vb.teklifler karşısında sarsılmaz bir inançla muhataplarına şu cevabı vermiştir:

“Bir elime Ay’ı bir elime de Güneş’i koysanız ben bu davadan  vazgeçmem”
Peygamberimiz bu kararlılığıyla bir çok eziyet,çile ve sıkıntılarıda göz önüne almış,her şeye rağmen Peygamberlik davasından bir an olsun geri kalmamıştır.

Peygamberimiz ve ona inananlar çok çileli bir mücadele vermiştir.

Mekkeli müşrikler,ilk inananlara  akıl almaz baskı ve zülümler uygulamışlardır.

İnananları, yerlerinden ve yurtlarından çıkmak zorunda bıraktılar.

Peygamberimizi öldürmeyi planlayan müşrikler, bunu başaramadı. Allah Hz.Muhammed’i koruyarak,Mekke’den sağ selim bir şekilde Medine’ye ulaşmasını nasip etti.

Peygamberimizin Mekke’den Medineye göç etmesine hicret denir. Hicret sıradan bir yolculuk değildir.

Bu bir göç yoculuğu değildir. Hicret müslümanların var oluşudur.
Hicret,İslam devletine giden yoldur.

Hiret, müslümanların güç ve kuvveti demektir.

Hicret,İslam güneşinin yayılarak tüm dünyayı aydınlatması demektir.
Hiret,bağımsızlık ve özgürlüktür.

Peygamberimiz Medine’de güçlü bir birlik oluşturdu. Medine’de yaşayan tüm topluluklarla anlaştı. Medine’de üç büyük savaş kazanıldı. Ardından Mekke fethedildi.

Artık İslam dini geniş toplulukların dini olmuştur. İslam dini Mekke,Medine,dışına yayılmaya başladı hatta Suudi Arabistan’ın dışına tüm dünyaya yayılmaya başladı.

İslamın yayılmasıyla insanlık huzura kavuştu. Hz.Muhammed(s.a.v.) İslam dininin güzelliklerini öğretiyor,müslümanlara Allah’ın dinini tatbik ettiriyordu.



Peygamberimiz tüm insanlığa özetle şunları seslendirmiştir:



Allah bir tektir. Eşi benzeri yoktur.

Hz.Muhammed(s.a.v.) O’nun kulu ve elçisisdir.

Allah’tan başkasına kulluk yapılmayacağı,

Yalnızca Allah’tan yardım istenebileceği,

Ahirete kesin inanılması gerektiği,

Doğru ve dürüst olunması gerektiği,

Her zaman ve her yerde adaletli olunması gerektiği,

Öldükten sonra kesin olarak  Allah’ın herkesi hesaba çekeceği,

Yapılan iyilik ve kötülüklerin zerre kadarının bile karşılığı verileceği,

Kul hakkına,komşu hakkına riayet etmek,

Yetimi korumak,yetim hakkını yememek,

Hastaları ziyaret etmek,Yaşlılara yardım etmek,

Engellilerle dost olmak,

Selamlaşmak,

Vatanı sevmek,vatanı korumak ve çok çalışmak,

İyilik yapmak,iyilerle beraber olmak,

Cömert davranmak,cimrilik yapmamak,

İnsanlara ve tüm canlılara merhamet etmek,

Hayvanları korumak,onlara eziyet etmemek,

Doğayı ve Çevreyi korumak,

Tasarruflu olmak,savurganlıktan kaçınmak,

İftira dedikodu,gıybet ve iki yüzlülükten uzak olmak,

Yalan konuşmamak,yalan yere şahitlik yapmamak,

Kötü alışkanlıklardan uzak durmak,

Çocuklara sevgi göstermek,büyüklere saygı duymak,

Bilinçli ibadet yapmak,Allah’tan hakkıyla sakınmak,

Okumak ve ilim öğrenmek,

Güzel ahlaklı olmak,
.......................,
Allah bizleri Hz.Muhammed’e tabi olanlardan eylesin.

Peygamberimizin şefaatine nail eylesin.

Ahirette Peygamberimize komşu eylesin.



Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:


16 Kasım 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 16.11.2018 Tarihli Cuma Hutbesi :MEVLİD-İ NEBİ



MEVLİD-İ NEBİ


Aziz Müminler!

Önümüzdeki Pazartesi’yi Salı’ya bağlayan gece, Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.s)’in dünyayı şereflendirdiği Mevlid-i Nebi’nin yıl dönümünü idrak edeceğiz. Bizlere ümmet-i Muhammed olma bahtiyarlığını lütfeden Rabbimize hamd ü senalar olsun. İnsanlığa rahmet ve hidayet vesilesi olan Peygamberimize, âline ve ashabına salât ve selâm olsun.

Muhterem Müslümanlar!

Yüce Allah, Resûl-i Ekrem Efendimizi şöyle tanıtıyor: “Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah'ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.”[1] Peygamberimiz hak ve hakikate şahit, iyilik yolunda müjdeleyici, bâtıla karşı da uyarıcıdır. Kur’an-ı Kerim’i ümmetine tebliğ eden, açıklayan ve bizzat yaşayarak öğreten O’dur. İnsanlığı huzura, barışa, adalete davet eden O’dur. Hayatının her safhasında ümmetine yol gösteren, rehberlik eden, istikamet çizen, imtihan dünyasında rehberimiz olup yolumuzu aydınlatan da yine Allah Resûlü’dür.

Kıymetli Müminler!

Allah’a iman edip O’nun rızasını arayan, her iki dünyada da aziz ve mutlu olmak isteyenler için “üsve-i hasene” yani en güzel örnek Muhammed Mustafa (s.a.s)’dir. Rabbimiz bunu şöyle beyan buyurur: “İçinizden Allah’ın lütfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır.”[2]

Bu güzide örneği izleyerek onun terbiyesinde yetişen ashâb-ı kiram, iman ve adaletin, ilim ve hikmetin, cesaret ve merhametin timsali olmuştur. Onun inşa ettiği İslam toplumunun her bir ferdi, cahiliyenin karanlığını arkasında bırakarak yücelmiş, gittiği her yere vahyin huzur ve güven mesajını taşımıştır.
Değerli Müslümanlar!

Allah Resûlü (s.a.s) kendisine risalet görevi verilmeden önce de nezih bir gençlik dönemi geçirmiştir. Çevresinde “Muhammedü’l-emîn” yani “Güvenilir Muhammed” lakabıyla tanınan Peygamberimize, ilk inananlar da gençlerdir. Onun dürüst, erdemli, insaflı ve adaletli kişiliği, gençlerin en büyük güvencesi olmuştur. Genç sahabilere kâmil bir iman, salih bir amel ve güzel bir ahlakla yaşamayı öğreten Peygamberimiz, onları insanlığın ufkunda parıldayan birer rol model olarak yetiştirmiştir.

Aziz Müminler!

Gençleri anlama ve onları geleceğe hazırlama konusunda da Peygamberimiz bizler için eşsiz bir örnektir. O, gençlere daima güvenmiş, sorumluluk vermiş, fikirlerini dinlemiş, hatalarını incitmeden düzeltmiştir. Hz. Ali’yi kendi yatağında bırakıp Esma’nın taşıdığı azıkla hicret yoluna düştüğünde, Mus’ab’ı Medine’ye öğretmen, Muaz’ı Yemen’e kadı olarak gönderdiğinde, Üsâme’yi orduya komutan tayin ettiğinde hepsi birer gençtir.

Genç Kardeşim!

Allah Resûlü (s.a.s), “Şüphesiz ki Allah, hevasına tabi olmayan, haktan sapmayan genci sever”[3] buyuruyor. Sen de bugün, tıpkı genç sahabiler gibi, ömür sermayenin en bereketli yıllarını yaşıyorsun. Çevreni saran aldatıcı, oyalayıcı, hakikatten uzaklaştırıcı nice sahte davet olsa da imanın gücüne, ibadetin şevkine ve ahlâkın zenginliğine daima güvenmelisin. Gençlik enerjini Rabbinin rızasına uygun işlerde harcamalı, Peygamberini rehber ve model almalısın. Çünkü yeryüzünde iyiliği hâkim kılacak ve insanlığın kanayan yaralarına şifa bulacak olan sensin. Bu aziz vatanın, milletin, ümmet-i Muhammed’in filizlenen umudu sensin.
Kıymetli Müminler!

Sevgili Peygamberimizin doğum günü olan Rebiu’l-evvel ayının on ikinci gecesi, bu yıl 19 Kasıma denk gelmektedir. Bu geceyi içine alan hafta, “Mevlid-i Nebi Haftası” olarak kutlanacaktır. Başkanlığımız, haftanın temasını “Peygamberimiz ve Gençlik” olarak belirlemiştir. Bu vesileyle Peygamberimizi daha yakından tanımaya, anlamaya, bilhassa gençlerle iletişimini örnek almaya ve gençliğimizin sorunlarına sünnet-i seniyyeden çözümler bulmaya gayret edeceğiz. Mevlid-i Nebi Haftamız aziz milletimize ve bütün İslam âlemine hayırlar getirsin. Âmin!




[1] Ahzâb, 33/45-46.
[2] Ahzâb, 33/21.
[3] Ahmed b. Hanbel, IV, 151.


Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü


KAYNAK: