31 Mart 2020 Salı

Tatil Değil Uzaktan Eğitim


Tatil Değil Uzaktan Eğitim

Çin’de ortaya çıkan ve daha sonra tüm dünyayı etkisi altına alan Korona Virüsü (Covid-19) ülkemizi de kapsamına alarak insanlarımızı  üzüntüye sevk etmiştir.

Korona virüsünün  daha fazla yayılmaması için devletimiz bir dizi tedbir almıştır.

Bu tedbirlerin başında eğitimin evde kalarak uzaktan yapılmasıdır.

Devletimizin almış olduğu her  türlü tedbire harfiyen uymalıyız.Temizlik,bakım,beslenme, çeşitli aktiviteler ve en önemlisi eğitime önem vermeliyiz.

İlk tedbirlerden biri olan okulların kapatılması, eğitime ara verilmiş anlamına gelmez.

Kalabalık ortamlardan uzaklaşmak suretiyle, öğrencilerin  evlerinde kalarak eğitime devam etmeleri gerekmektedir.
Eğitimin önemli bir özelliği de her ortamda ve her yerde yürütülmesidir.

Şimdi  evimizde kalırken hem virüsün yayılmasını önleyeceğiz hem de eğitime devam edeceğiz.

Evde kalmakla tatil yapmayacağız. Her türlü aktiviteyi yapmalıyız. Özellikle eğitim faaliyetlerini takip edeceğiz. Eğitime devam edeceğiz.

Devletimiz her şeyin temelinin eğitim olduğu bilinciyle tüm eğitim kurumlarımızda “Uzaktan Eğitim” uygulamasına başlamıştır.

İş bize düşmektedir. Yani öğrencilere ve velilere yükümlülükler yüklenmektedir.

Evimizden Televizyonlardan, interaktif ortamlardan derslerimizi takip edebileceğiz.

Bu süreç bir tatil olarak düşünülmemelidir.

Sevgili öğrenciler, iş size düşmektedir. Kendinizi rehavete kaptırmayın! Tatil havasını üzerinizden atınız. Derslerinizi önemseyin.

Önceden ders kitaplarından konuları okuyunuz  ve hazırlıklı olarak dersleri  dinleyiniz.

Dersleri  dinleyemediğiniz durumlarda Eba’dan sonradan dinlemeyi ihmal etmeyiniz.

 Dersleri daha  sonra tekrar dinleyerek defterinize notlar  çıkarınız.

Anlayamadıklarınızı ve sorularınızı öğretmenlerinize iletişim araçlarıyla bildiriniz.

Veliler de kendi üzerilerine düşen görevleri yerine getirmelidirler.

Çocuklarına çalışma ortamlarını hazırlamalıdırlar.
Çocuklarına her türlü sosyal ve psikolojik destek vermelidirler.

Aileler çocuklarını ders saatlerinden önce beslenme işini halletmelidirler.

Çocuklarının derse hazır duruma gelmeleri için onlara yardım  ve destek olmalıdırlar.

Onların beslenme  alışkanlıklarını düzenli hale getirmelidirler.
 Veliler ve diğer ev halkı çocuklarının ders saatlerinde bir okul ve sınıf edasıyla hareket etmelidirler. Ders esnasına aile üyeleri başka işlerle uğraşıp evin eğitim ortamını bozmamalıdır.

Aile top yekun bu işe inanmalıdır.

Bu bir tatil değil uzaktan eğitimdir. Ve bu eğitim gereklidir.
Hep beraber eğitim faaliyetlerini sürdürmeliyiz.

Çocuklarımızı ve gençlerimizi eğitim gibi her konuda desteklemeliyiz.

Unutmayın sağlık kadar eğitimde önemlidir.
Sağlık ve eğitimin yanında; güvenlik,huzur,güven,adalet,hoşgörü ,sevgi,yardımlaşma,güzel ahlak,ekonomi,aile hayatı vb. bir çok şey önemlidir.

Bundan sonra seferberlik ilan eder gibi her türlü konuda uğraş vermeliyiz.

=HayatEveSığar.

=EvdeKal EğitimdeKal.

=EğitimHeryerdeVar.

27 Mart 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 27.03.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:‘Zorluklar Karşısında Mümin’


Zorluklar Karşısında Mümin’

Koronavirüs sebebiyle ülke genelinde Cuma Namazı kılınamadığı için İslam toplumunun şiarlarından Cuma Namazının devam etmesi ve namaza gidemeyenlerin üzüntüsünü bir nebze giderebilmek adına Türkiye’de sadece Beştepe Millet Camii’nde, çok az sayıda katılımla ve tedbirler alınarak Cuma Namazı kılındı
Muhterem Kardeşlerim!
Giderek artan virüs salgını tehlikesi sebebiyle bugün yine ülkemiz genelinde maalesef Cuma Namazları kılınmayacaktır. Ancak, İslam medeniyetinin en önemli coğrafyalarından olan cennet vatanımızda, İslam toplumunun şiarlarından biri olan Cuma Namazı ibadetinin devam etmesi ve Cuma Namazına gidemediği için milletimizin yaşadığı üzüntünün bir nebze giderilebilmesi adına; salgın tehlikesi bitinceye kadar Türkiye’de sadece bir yerde, şuan içerisinde bulunduğumuz Ankara Millet Camii’nde Başkanlığımız tarafından belirlenen çok az sayıda cemaatimizle Cuma namazı eda edilecektir. Milletimiz televizyonlar aracılığıyla hutbemizi dinleyebileceklerdir. Hayırlara vesile olmasını yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Aziz Kardeşlerim!
İnsanlık olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Dünyanın çaresini bulmakta aciz kaldığı bir salgın hastalıkla mücadele ediyoruz. Yeryüzünde nice insan hayatını kaybediyor. Millet olarak bizim de acı kayıplarımız var. Vefat eden insanlarımız var. Rabbimden onlara rahmet, bu virüse maruz kalmış olan kardeşlerimize de şifalar diliyorum.
Aziz Kardeşlerim!
Bizi zorluklar karşısında diri tutan en büyük gücümüz imanımızdır. İmanı bize lütfeden Rabbimiz, varlıkta ve yoklukta, bollukta ve darlıkta, farklı sıkıntılar karşısında nasıl davranacağımızı bize öğretmiştir. Akıp giden hayatın, acısıyla tatlısıyla bir imtihan olduğunu bize haber vermiştir. Bu imtihan karşısında kulluk şuuruna, tedbir ve sorumluluğa, sabır ve metanete, dua ve tevekküle sarılmamızı emretmiştir.
Kardeşlerim!
Kendisi ve çevresindekiler hakkında sorumluluk bilinciyle davranmak, mümince bir tavrın gereğidir. Yeni tip koronavirüs ortaya çıktığı andan itibaren devletimiz, bizlerin sağlığını korumak için olanca gayretiyle çalışmaktadır. Bu süreçte her birimize de ayrı ayrı görev ve sorumluluklar düşmektedir. Zira hepimiz hem kendi hayatımızı hem de sevdiklerimizin hayatını korumakla mükellefiz. Allah’ın en büyük nimetlerinden biri olan sağlığımızı muhafaza etmekle yükümlüyüz.
Aziz Müminler!
Bu salgın karşısında en önemli görevlerimizden biri, yetkili mercilerin uyarılarına riayet etmektir. Hem hastalığa yakalanmamak hem de hastalığın yayılmasını önlemek için gayret göstermeliyiz. Özellikle yaşlılarımıza ve kronik hastalığı olan kardeşlerimize karşı duyarlı olmalıyız. Asla tedbiri elden bırakmamalıyız. Özensizliğimiz ve dikkatsizliğimiz yüzünden toplum sağlığını tehlikeye atmak, mümine yakışan bir tutum olamaz. Sorumluluğumuzu ihmal ederek kendimize ve başkalarına zarar vermek, büyük bir vebaldir; kul hakkı ihlalidir. Oysa sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.s), tedbirli olmayı, sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi, kul hakkını gözetmeyi emretmiştir. Bulaşıcı hastalığı bulunan bir kişiyle musafaha etmeyerek onu geri gönderen Allah Resûlü, bizleri şöyle ikaz etmiştir: “Bir yerde veba olduğunu duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba çıkarsa o bölgeden de ayrılmayın!” Peygamberimizin emri gayet açıktır: “Hastalık taşıyan kişi, sağlam kişinin yanına gitmesin!”
Aziz Müslümanlar!
Başımıza gelen her olay elbette Rabbimizin kudreti, ilmi ve takdiri iledir. Ancak yaşadığımız sıkıntılarda, insanoğlunun zaaflarının ve ihtiraslarının da önemli bir rolü vardır. Havanın, suyun ve toprağın kirletilmesi; fıtrata uygun, temiz ve helâl olan şeylerden uzaklaşılması, kötü ve zararlı alışkanlıklar hastalıkların yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır. Cenab-ı Hak tarafından belirlenen sınırların çiğnenmesi, insanlığı felâkete sürüklemektedir. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”  Şura suresinin otuzuncu ayetinde ise, “Başınıza gelen her musibet, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O yine de çoğunu affeder.”
Kardeşlerim!
Bu ayet-i kerimelerden de hareketle dünyayla ilişkimizi emanet bilinci ve güzel ahlak çerçevesinde yeniden gözden geçirmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde dünyamızın topyekûn musibetlere maruz kalması, kaos ve kargaşaya sürüklenmesi kaçınılmazdır.
İçinden geçtiğimiz bu zorlu günlerde bir diğer görevimiz ise ferasetli ve metanetli olmaktır. Çünkü mümin, sağduyulu, akıl ve mantık çerçevesinde hareket eden, sabırlı insandır. Biliyoruz ki, bu hayatta yaşadığımız her olay, kulluğun gereğidir. Karşılaştığımız her durum, dünya imtihanının bir parçasıdır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, bu hususu şöyle anlatır: “İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.”
Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyrulmaktadır: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!  Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Doğrusu biz Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler.”
Resûl-i Ekrem (s.a.s), dünya imtihanını sabır, tevekkül ve metanetle karşılayan mümini şöyle müjdelemiştir: “Müminin durumu ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde sabreder; bu da onun için hayır olur.”
O halde, mümin olarak bizlere düşen, imtihan karşısında umutsuzluğa kapılmadan daima gayretli, sabırlı ve dirençli olmaktır.
Bugün bizlere güç ve güven aşılayacak en önemli imkânımız ise, Rabbimize tevekkül etmek ve O’na sığınmaktır. Tevekkül; önce maddi ve manevi sebeplere sarılmak, sonra da Allah’a dayanmaktır. O’nun yardımına ve desteğine dair sonsuz bir güven beslemektir.
Tevekkül ve dua, bizi teskin eder; maneviyatımızı canlı tutar. Zorluklar karşısında metanetimizi artırır. Rabbimiz katındaki değerimizi yüceltir.  Nitekim Rabbimiz bu konuda bizleri şöyle uyarıyor; “De ki: Duanız olmasa Allah size ne diye değer versin!” Bu ayet-i kerime bu gerçeği en güzel bir şekilde vurgulamaktadır.
Aziz Kardeşlerim!
Millet olarak nice zorlukları birlik-beraberlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhuyla aştık. Yaşadığımız bu günleri de tedbir ve tevekkülle, istişare ve sağlam bilgiyle, sağduyu ve basiretle, ilimle, bilgiyle, hikmetle, sabır ve duayla atlatacağız inşallah. Yeter ki sorumluluklarımızın bilincinde olalım. Tavsiyelere, kararlara ve tedbirlere titizlikle uyalım. İyiliğimiz, sağlığımız ve güvenliğimiz için özveriyle çalışan kardeşlerimizin işlerini zorlaştırmayalım. Birlik ve beraberliğin bizi güçlü bir geleceğe taşıyacağı şu günlerde birbirimize karşı daha hassas ve anlayışlı davranalım. Çaresizlik üzerinden toplumu istismar etmek, fitne ve fesat tohumu ekmek isteyenlere fırsat vermeyelim.
Kardeşlerim!
Evimizde geçirdiğimiz zamanı geçmişimizin muhasebesi ve geleceğimizin Allah rızası doğrultusunda inşası için fırsata dönüştürelim. Yuvamızdaki sevgi ve muhabbeti pekiştirmenin gayreti içinde olalım. Çocuklarımızın eğitimini aksatmayalım. Onların bütün günlerini internet, sosyal medya ve ekran karşısında boş meşgalelerle heba etmelerine göz yummayalım. İnen ilk suresinin ilk ayeti ‘oku’ diye başlayan yine ikinci sırada inen suresine kalem ismini veren ve kaleme yemin ederek başlayan Kur’an’ın inşa ettiği bilgi medeniyetinin çocuklarının elinden kitap ve kalem düşmesin. Akrabalarımıza, komşularımıza, çevremizdeki ihtiyaç sahiplerine gücümüz nispetinde iyilik ve yardımda bulunalım. “Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır.” ayeti gereği sabır ve namazımızla, ibadet ve taatimizle, dua ve niyazımızla, tövbe ve istiğfarımızla Rabbimizin engin rahmetine sığınalım.
Aziz Müslümanlar!
Milletimizin bu musibetten kurtulması için gece-gündüz demeden canla başla hizmet eden başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere bütün kardeşlerimize Yüce Allah’tan yardım ve başarı diliyorum. Ülkemizin, İslam âleminin ve bütün insanlığın bu illetten tez zamanda kurtulmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum. 

KAYNAK:
https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/29437#
 Diyanet Cuma Hutbeleri

23 Mart 2020 Pazartesi

Virüse Karşı Kendini Koru Herkesi Koru

Virüse Karşı Kendini Koru Herkesi Koru

Virüsten kendini koru ki,başkaları da korunmuş olsun.
Bütün dünyayı saran ve tüm insanları dize getiren yeni korona virüsü(COVİD-19) denilen şey; artık ülkemizde de yayılmaya başladı.

Ülkemiz ne kadar tedbir almış olsa bile kapımıza dayanan virüs artık hanemize girmiş bulunmakta ve hepimizi tehdit etmektedir.
Şuan itibarıyla devletimiz ve hükümetimiz gerekli tedbirleri almış bulunmaktadır. Ve tedbirleri artırarak mücadeleyi en sert şekilde devam ettirecektir. Zaten buna mecburdur.

Verilen mücadele ve alınan tedbirler ciddi bir şekilde yürütüldüğü için virüsün girişi ve yayılışı bir müddet engellenmiştir.

Virüsün yayılması ve vakaların artmasında en büyük payın biz vatandaşlarımızda olduğunu düşünmekteyim.
Devletimizin büyük mücadelesi ve uyarılarına aldırmayanlar bu belayı yaygınlaştırmaktadır.

Hala geç kalmış değiliz. Herkes üzerine düşen görevi azami ölçüde yerine getirmelidir.

Uzmanların söylediğine göre;şu an itibariyle bir iki hafta çok önemlidir. Virüs artık içeride yayılmaktadır. İlk vakalar dış bağlantılı iken şimdiki vakalar içerdeki kişlerde görülmektedir. Artık virüs herkeste olabilir.
Öncelikle kendimizi koruyacağız ki,diğer kişileri de korumuş oluruz.

Kendini korumak isteyen biri evde kalırsa, virüsü almayacaktır.

Yine evde kalan bir kimse de virüs varsa ve vucüt bu virüsle baş edebiliyorsa dışarı çıkmadığı için virüsü başkalarına yayamayacaktır.

Bu şekilde kişi hem kendini  hem de diğer kimseleri,yakınlarını korumuş olacaktır.

Bu Yeni Korana Virüsünden kendimizi korumak dinimizin de bizden istediği önemli bir husustur. Şöyle ki; Yüce Allah şöyle buyurur:"...Kendi kendinizi tehlikeye atmayın..." (Bakara)

Her konuda kendimizi korumalıyız, tehlikeye atmamalıyız.

Hem kendimizi  hem de başkalarını korumalıyız.

Dışarı çıkarak hem kendimizi hem de başkalarını risk altına alıyoruz.

Bu durum aynı zamanda kul hakkına da girer. Uzmanların uyarılarını duyan akıllı ve anlayışlı kişiler kurallara uymalıdır.
Acil işler dışında dışarı çıkmamalıyız. Sağlık Bakanlığımızın bize önerdiği ve uyulması gereken 14 Kural'a uymalıyız.
Bu kurallara uyarak kendimizi ve çevremizdekileri korumuş oluruz.

Bu konuda ihmallik göstermek kul hakkına girer ve büyük günahlardan sayılır.

Korana virüsünün yayılmasına sebep olmak hem kendimize hem de başkalarına zarar vermiş oluruz. Başkalarına zarar vermek dinen uygun değildir.

Sevgili peygamberimiz şöyle buyurur:

"Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.”

(İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta’, Akdıye, 31)

Kendimizi bu virüsten nasıl korumak istiyorsak; dışarı çıkmamak suretiyle  başkalarını da korumalıyız.
Sevgili peygamberimiz şöyle buyurur:
“Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.”(Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71)

Yüce dinimiz her konuda olduğu gibi sağlık konusunda da bize ışık tutmaktadır.

Dinimiz bize öncelikle koruyucu hekimliği önerir, sağlıklı yaşamayı öne çıkarır.

Dini ibadetlerde temizlik ve sağlık ön şartlardandır.

Temizlik koruyucu hekimliğin başında gelir. Sağlıklı olmak için temizliğe ve beslenmeye önem vermeliyiz. Yine sağlıklı olmanın başında zararlı alışkanlıkları yapmamamız gerektiği bildirilmektedir.

İslam dini çok mükemmeldir. Ama aklını kullanan ve düşünerek hareket edenlere...

Sağlık, kıymetini yitirince anladığımız bir şeydir. Sevgili peygamberimiz bu konuda şöyle buyurur:

“İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.” (Buhari, Rikak, 1)

Peygamberimiz sağlıklı olmak ve sağlığımızı korumak için bazı hadislerinde şöyle buyurmuştur:

"Bir yerde vebâ olduğunu işittiğinizde oraya girmeyiniz. Bir yerde vebâ ortaya çıkar, siz de orada bulunursanız, hastalıktan kaçarak oradan dışarı çıkmayınız." (Buhârî, Tıb 30; Müslim, Selâm 98)

"Biriniz aksırdığı zaman iki avucunu yüzüne koyarak sesini kıssın."(Ebu Davud,edep,90.)

"Yedi şey gelmeden önce iyi ameller işlemekte acele ediniz. Bunlar: ......(bedeni güçleri bozan) hastalık,..) (Tirmizi ,Zühd,3.)

" Her derdin bir devası vardır" (Buhari,tıp,1. Müslim,selam,69)

"Yemekten önce ve sonra el yıkamak yemeğe bereket verir.(Tirmizi ,et'time,39.)

"Biriniz uykudan uyandığı zaman elini yıkasın..." (Buhari,vudu,26 Müslim,taharet,87)

"Beş şey vardır ki,bunlar fıtrattandır.Bunlar:...Kasıkları traş etmek,tırnak kesmek,..."

(Buhari,libas,51.Müslim,taharet,49,50.)

"Misvak kullanın. Çünkü misvak ağzı temizler, Cenab-ı Hakk'ı hoşnut eder. Cebrail bana misvak kullanmayı o kadar tavsiye etti ki (misvak kullanmanın) bana ve ümmetime farz kılınmasından korktum." (İbni Mace,taharet,7. Ahmet b.Hanbel Müsned,V,263.)

Bu durumda Korona virüsünden korunmak için verilen mücadele aynı zamanda dini bir gereklilik olduğu görülmektedir.

Korona virüsü ile verilen mücadelede hastalarla,gece gündüz demeden ailelerinden uzak fevkalade ve kutsal görev yapan tüm sağlık çalışanlarına ve destek veren herkese minnettarız. Onlar bizim için uğraşıyor. Yüce Allah'ta onlara kat kat sevap verir inşallah!


Bu konuda yardımcı olan tüm kişi ve kuruluşlara herkes adına teşekkür ediyorum. Onlara bir ayet ve bir hadisi hatırlatarak yaptıkları işin yüceliğini vurgulamak istiyorum.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kimde birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır..." (Mâide Sûresi 32. Ayet)

Peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v.)şöyle buyurmaktadır:
...Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanın (kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onun ( kusurunu) örter.” (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58)
Şimdi, bazı önerileri sizlere sunmak istiyorum:

1-Her şeyden önce kendimize değer verelim, saygılı olalım. Kendimize karşı olan görevlerimizi ve sorumluluklarımızı yerine getirelim.
2-Korona virüsü gibi tüm vatandaşlarımızı ilgilendiren meselelerde hep birlikte hareket edelim.
3-Devletimizin,hükümetimizin, kurumlarımızın,sağlık bakanlığımızın, bilim kurumunun,uzmanların ve yetkililerin açıklamalarına kulak verelim ve gerekenleri yerine getirelim.
4-Zaruri olmadıkça dışarı çıkmayalım.
5-Yakınlarımızı,komşularımızı,arkadaşlarımızı ve vatandaşlarımızı iletişim araçlarıyla kurallara uymaya davet edelim.
6-Kurallara uymayanları uygun bir biçimde uyarmaya çalışalım.
7-Temizliğe,beslenmeye ve bağışıklık sistemini korumaya dikkat edelim.
8-Ailecek evde çeşitli faaliyetler yaparak, evde kalmayı fırsata çevirelim. Bu vesile ile aile içi yakınlığımızı geliştirelim.
9-Hiçbir zaman ümitsizliğe düşmeyelim, moralimizi bozmayalım. Korona virüs alacağımız tedbirlerden daha güçlü değildir.
10-Çeşitli uğraşlarla zamanımızı geçirmeye çalışalım.(Okuma,düşünme,yazma,şiir,resim,müzik,spor,film,belgesel,ibadet gibi çeşitli faaliyetleri evde yapmak için harekete geçelim.)
11- Önce tedbir,sonra takdir inancıyla elimizden gelenleri yerine getirmeliyiz. Sonucunda Allah'a dua ederek sağlık ve sıhhat istemeliyiz. Korona virüsü gibi insanlara zarar veren her şeyden Allah'a sığınmalıyız.
12- Her konuda olduğu gibi,korona virüsünü birlik ve beraberlik içinde yenmeye çalışacağız. Allah yardımcımız olsun.
13-Tüm öğrenciler, evde bol zamana sahip olmanız nedeniyle bu durumu fırsata dönüştürerek planlı bir şekilde derslerinize çalışın. Uzaktan eğitimlerinizi titizlikle takip edin.Her şeye rağmen öğrenci olduğunuzu unutmayın.
14-Doktorlara ve tüm sağlık çalışanlarına sevgi, saygı ve desteğimizi  her durumda gösterelim. 
ALKIŞ İÇİN SAĞ OL TÜRKİYE! Saat 21:00'da onlara sevgimizi ve minnettarlığımızı ortaya koyalım.

Korona virüs alacağınız tedbirlerden daha güçlü değildir.

Evimizde kalalım. Risk almayalım. Hayat eve sığar.

Bugünlerde çınarlar kolay devriliyor. Dışarı çıkmayın!

Evde Kal Türkiye


Evde Kal Türkiye


#EvdeKal


20 Mart 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş'tan 20/03/2020 Tarihli Cuma mesajı

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, yayınladığı Cuma mesajında, musibetler karşısında tedbir, tevekkül ve duanın önemine değinerek, “Mümin, elinden gelen her türlü önlemi alır, akıllı ve sorumlu davranır, kul hakkını gözeterek kendisini ve sevdiklerini tehlikelerden korur” dedi
Değerli kardeşlerim,
Öncelikle Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, yardımı, inayeti, merhameti hepinizin üzerine olsun.
Mübarek bir zaman dilimi olan Cuma vaktinde camilerimizde buluşamadığımız için elbette üzgünüz. Şu anda her bir mümin kardeşimin hüznünü hissediyor, yüreğindeki burukluğu anlıyor, dilindeki duaya ortak oluyorum. Yüce Rabbimiz, en kısa zamanda tekrar coşkuyla ve heyecanla camilerimizde buluşabilmeyi bizlere nasip eylesin.
Aziz Kardeşlerim!
Hepinizin bildiği gibi dünya genelinde yeni koronavirüs salgını hızla yayılmakta ve ülkemiz de maalesef virüs tehdidi altında bulunmaktadır. Bu gerçeği dikkate alan devletimiz, önemli tedbirler ve kararlar almakta, tüm kurum ve kuruluşlarımız halkımızın sağlığını korumak adına üzerlerine düşen görevi büyük bir sorumluluk bilinci ve titizlikle yerine getirmeye çalışmaktadır.
Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bizler de salgının yayılma hızını ve insan sağlığını tehdit etme düzeyini dikkate alarak Din İşleri Yüksek Kurulumuzun fetvası doğrultusunda birtakım önlemler aldık. 16 Mart 2020 tarihinden itibaren virüs tehdidi bitene kadar camilerde cemaat ile namaz kılınmasına ara verdik ve bu kararımızı milletimizle paylaştık. Vatandaşlarımızın sağlığını korumaya, bilhassa yaşlılarımızın can güvenliğini sağlamaya ve muhtemel zararları önlemeye yönelik alınan bu karara uymanın insani ve vicdani bir sorumluluk olduğunu dile getirdik. Sağduyulu halkımızın desteği bizleri memnun etmektedir.
Toplumun huzur ve güven içerisinde yaşamasını hedefleyen İslam’ın temel ilkelerinden biri de insan hayatını korumaktır. Bu ilke gereği, insanın canına halel getirecek davranışlarda bulunmak, dinimizce büyük günahlardan biri sayılmıştır. Her insanın akıl ve beden sağlığını koruma hakkı olduğu gibi, diğer insanların sağlığını da tehlikeye atmama sorumluluğu vardır. Bu sebeple, kişisel temizliğe ve çevre temizliğine özen göstermek, sağlıklı beslenmek, uyku ve ibadet düzenini dengeli biçimde ayarlamak her Müslüman’ın vazifesidir. Nitekim Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle, sağlık en büyük nimetlerden biri olup maalesef insanların çoğu bunun değerini bilmeyerek aldanmaktadır! Oysa Rabbimiz tarafından insana emanet edilen mümtaz değerler olan aklımız ve bedenimiz, korunmayı ve iyilik yolunda kullanılmayı hak etmektedir.
Yüce dinimiz aynı zamanda Müslümanlardan hastalıklara karşı şifa aramalarını ve tedavi olmalarını istemiştir. Bulaşıcı hastalıklara karşı gereken koruyucu ve önleyici tedbirleri almak da bu bağlamda bizzat Peygamber Efendimiz tarafından emredilmiştir. “Bir yerde veba olduğunu duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba çıkarsa da oradan ayrılmayın!” buyuran Hz. Peygamber, karantina uygulamasını asırlar önce ümmetine öğretmiştir. “Hastalık taşıyan kişi sağlam kişinin yanına gitmesin!” buyurarak salgın hastalığa karşı tedbirli olunmasını vurgulayan da yine yüce Peygamberimizdir. Bulaşıcı hastalığı olan bir kişiyle musafaha yapmayarak onu geri göndermesi, Peygamberimizin toplum sağlığını koruma yönündeki kararlığını açıkça göstermektedir.
Aziz Kardeşlerim!
Yetkili mercilere göre, insanların toplu halde bulundukları mekânlar koronavirüsün salgın hastalık haline gelmesine uygun bir zemin oluşturmaktadır. Hâlihazırda bu virüse karşı bir ilaç da geliştirilebilmiş değildir. Bu ciddi tablo karşısında şu anda her birimizin yapması gereken şey, musibetler karşısında mümince duruşun üç temel ilkesini hayata geçirmektir. Bu ilkeler tedbir, tevekkül ve duadır.
Öncelikle hepimiz yetkili mercilerin ve sağlık bakanlığımızın uyarılarına harfiyen uyarak tedbiri elden bırakmamakla yükümlüyüz. Allah korusun, özensizliğimiz ve dikkatsizliğimiz yüzünden diğer insanların sağlığını tehlikeye atmak Müslümanca bir tutum olamaz. "Bana bir şey olmaz! Kaderimde ne varsa o gelir başıma!” gibi tedbiri terk eden ve imtihan karşısında sorumluluk üstlenmeyen tavırlar mümine yakışmaz. Çünkü mesele bireysel olmanın ötesinde toplumsaldır ve özellikle yaşlılarımıza, kronik hastalığı olan kardeşlerimize karşı çok daha duyarlı olmak hepimizin görevidir. Zira mümin, elinden gelen her türlü önlemi alır, akıllı ve sorumlu davranır, kul hakkını gözeterek hem kendisini hem de sevdiklerini tehlikelerden korur. Peygamberimizin ifadesiyle, “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.”
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak işte bu tedbir ilkesi gereği camilerimizde cemaatle ibadete ve Cuma namazlarına ara verilmesini istedik. Peygamberimizin salgın hastalık konusundaki açık beyanları ve uygulamaları, ashab-ı kiramın ve İslam tarihi boyunca Müslümanların hareket tarzları doğrultusunda böyle bir karar aldık. Bütün bir toplumu ve insanlığı tehdit eden bir salgın sebebiyle alınan bu kararlara uymamak toplum sağlığını tehlikeye düşürecek ciddi bir hata, büyük bir vebal ve kul hakkı ihlalidir. Dolayısıyla söz konusu kararlara uymak dinî bir gerekliliktir; cuma ve cemaatle namaz konusunda ısrarcı olmak ise dinen caiz olmayan bir tutumdur.
Kıymetli Kardeşlerim!
Musibetler karşısında mümince bir tavrın ikinci ilkesi ise, tevekkül ve ilahi iradeye teslimiyettir. Bizler bir yandan tedbirimizi alırken, diğer yandan takdire rıza göstermeliyiz. İsyan ve taşkınlık değil, iman ve sekinet ile olaya yaklaşmalıyız. Şurası bir gerçek ki, bugün dünyamızın ve bütün insanlığın çok ciddi sorunları, sıkıntıları var. Yeryüzü küresel meselelerle kuşatılmış gibidir. Gözle görünmeyecek kadar küçük bir virüsün tüm dünyada hayatı alt üst etmesi, insanlığın bu ani değişim karşısındaki acziyeti elbette ibretlik bir durumdur. O halde, Cenab-ı Hakkın eşsiz kudretine, ilim ve hikmetine olan inancımızı bir an bile yitirmeden O’na dayanıp O’na güvenmeli ve O’ndan yardım dilemeliyiz.
Yaşadığımız bu sancılı süreçte bir Müslüman olarak en önemli değerlerimizden biri olan tevekkül değerine sarılmamız gerekiyor. Tevekkül; “Hedefe ulaşmak için gerekli olan maddi ve manevi sebeplerin hepsine başvurduktan ve yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah’ın bizimle beraber olduğunu hatırdan çıkarmadan O’na dayanıp güvenmek, ötesini O’na bırakmak ve bu konuda O’na sonsuz bir güven beslemek” demektir. Bu muhkem inanç, insana güç ve kuvvet verir. Gerek karşılaşmak istemediğimiz, kaçındığımız sonuçlar konusunda gerek ulaşmak istediğimiz sonuçlar hususunda takınmamız gereken tavır; “De ki, ‘Bizim başımıza ancak Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O bizim yardımcımızdır.’ Öyleyse müminler, yalnız Allah’a güvensinler” ayetiyle işaret edilen tavırdır.
Özetle, bizler sahip olduğumuz bütün imkân ve yeteneklere rağmen temelde zayıf varlıklarız. Karamsarlık, korku ve endişe gibi durumlar, bizdeki zayıf tabiatın en belirgin göstergelerindendir. Fakat endişe veya korkudan ziyade güven duygusu hayatı yaşanabilir kılacaktır. Bu sebeple, Yüce Allah’ın bize bu konudaki ikramı olan tevekkül değerine sarılmalıyız.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da rehberimiz, Sevgili Peygamberimize (s.a.s.) kulak vermeliyiz. Nitekim o; “Müminin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hâli vardır. Onun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe, nimete kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa musibete uğrarsa da sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.” Buyurmuştur.  Dolayısıyla bizler karşılaştığımız her meseleyi mümin feraseti ve tevekkül bilinciyle yorumlamalı, sabır ve şükür terazisinin dengede kalmasını sağlamalıyız.
Diğer yandan etkenler ve sonuçlar ne olursa olsun, yaşadığımız hiçbir olayı varoluş sebeplerimizden biri olan “yeryüzü imtihanı”ndan ayrı düşünemeyiz. Çünkü bu dünya, bir imtihan yeridir. Haddi zatında ömür dediğimiz sermaye, hayat dediğimiz zaman dilimi, aslında imtihan için bize tanınan süredir. Dolayısıyla, insanın karşısına çıkan her türlü sıkıntı, zorluk, acı, yokluk, dert ve musibet imtihanın birer parçasıdır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim de iman edenlerin mutlaka sınanacağını belirtir.
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ ﴿٢﴾
 “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle kurtulacaklarını mı sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir…” Ayeti, bu gerçeği bize haber vermektedir.
Diğer bir ayette ise Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ ﴿١٥٥﴾
اَلَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ ﴿١٥٦﴾
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler.”
Bu salgın da şüphesiz insanlık tarihinin ağır imtihanlarından birisidir. İlahi imtihan karşısında bizlere düşen, imtihanı kazanma gayreti olmalıdır. Zaten Cenab-ı Hak katında önemli olan da sınanma ile karşılaşınca inananların ortaya koyacağı sağlam tavırdır. Bu sağlam tavrın sacayakları tedbir-tevekkül ve duadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) böyle güçlü bir duruşu şöyle anlatır: “Mümin, taze ekine benzer. Rüzgâr hangi taraftan eserse onu o tarafa yatırır. Rüzgâr sakinleştiğinde ise yine doğrulur. İşte mümin böyledir; bela ve musibetler sebebiyle eğilir fakat yıkılmaz.
Kıymetli Müminler!
Biz biliyoruz ki doğumlar, ölümler, tabiat olayları, afet ve musibetler kısaca iyi veya kötü, hayır veya şer her şey, Cenâb-ı Hakk’ın izni ve iradesi ile meydana gelir. Bütün tedbirlere rağmen insanoğlu musibete maruz kalabilir. Bu yüzden öncelikle karşılaştığımız olaylara soğukkanlı ve metanetli şekilde yaklaşmalı ve zorlukların üstesinden nasıl geleceğimize odaklanmalıyız. Bunun geçici dünya hayatının bir imtihanı olduğunu bilmeli, umudumuzu ve direncimizi kaybetmemeliyiz. “Acaba bizden kaynaklanan bir kusur ya da hata var mı?” diye düşünmeli, kendimizi de muhasebeye çekmeliyiz.
Zira musibetlerin meydana gelmesinde kimi zaman insanların da kusurlarının bulunduğunu yüce Allah bizlere bildirmektedir. O Kur’an-ı Kerim’de bu konuyu şu şekilde bizlere hatırlatmaktadır;
وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ ﴿٣٠﴾
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptığı işler yüzündendir. Allah yaptıklarınızın çoğunu affediyor (da bu yüzden size musibet vermiyor)”buyurmaktadır.
Bu noktada şunu belirtmeliyim ki, bugün küresel boyutta yaşadığımız sorunlarda, insanoğlunun zaaflarının, ihtiraslarının, sorumluluk bilincini ihmal etmesinin önemli bir payı vardır. Mesela küresel bir çevre sorunu olarak havanın, suyun, toprağın kirletilmesi, atmosferin zedelenmesi gibi meseleler bütün insanlığı ilgilendiren büyük hadiselerdir. Dolayısıyla, sözü edilen olumsuz tablo, esasında insanoğlunun hatalarının bir sonucudur. Bu da insan-çevre ilişkisini başta sorumluluk duygusu olmak üzere emanet, güzel ahlak ve salih amel bağlamında yeniden gözden geçirmenin elzem olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Aksi takdirde yaşanacak çevresel krizlerin, küresel musibetlerin, yaşadığımız dünyayı topyekûn kaos ve kargaşaya sürüklemesi kaçınılmazdır.
O halde insanın başına gelen her şeyde bir imtihan boyutunun varlığını göz ardı etmeden, yaşanan hadiseleri özeleştiri ve nefis muhasebesi çerçevesinde değerlendirmek, daha güvenli ve güzel bir gelecek inşa edebilmemizin yolunu açacaktır.
Değerli Kardeşlerim!
Musibeti göğüslerken her müminin asla unutmaması gereken üçüncü ilkemiz ise duadır. Dua müminin en güçlü dayanağı, en büyük korunağı, en etkili devasıdır. Zira zihnî, kalbî ve bedenî yorgunluk, sıkıntı ve çaresizliklerin giderilebilmesi için sekinete ve Rabbimize ilticaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız bulunmaktadır. Bunun temin edilmesi için de en özel ve bereketli yardımcımız hiç şüphesiz duamızdır. Bizler Allah’a muhtaç olduğumuz kadar O’na duaya da muhtaç olan varlıklarız. Rabbimiz bizim duamıza değer verir ve Kur’an’da şöyle buyrulur: “De ki: Kulluğunuz ve niyazınız olmasa Allah size ne diye değer versin’”
O halde aziz kardeşlerim, bu dönemde her zamankinden daha fazla duaya sarılalım, Kur’an okuyalım, zikir ve tesbihatta bulunalım, hatalarımız için tövbe ve istiğfar ederek Rabbimizden bağışlanma dileyelim. Peygamber Efendimizin şu kutlu nasihatine kulak verelim: “Sizden her kime dua kapısı açılmış ise, ona rahmet kapıları açılmıştır. Allah’tan bir şey istenecekse afiyetten daha güzel bir şey istenemez. Dua, başa gelen ve henüz yaşanmayan belâlara karşı fayda sağlar. Ey Allah’ın kulları, duaya sarılınız!”
Değerli Kardeşlerim!
Sözlerimin sonunda bir kez daha ifade etmek isterim ki, millet olarak tarihten günümüze nice zorlukları birlik ve beraberlik ruhuyla aştık elhamdülillah. Şu anda mücadele ettiğimiz virüs salgınını da sabırla, soğukkanlılıkla, sağduyuyla aşacağız inşallah. Tevekkül ile takdire rıza gösterirken, alınan bütün kararlara ve tedbirlere de riayet edeceğiz. Daha çok dua ve tövbe edecek, zikir ve tefekkürle maneviyatımızı güçlendireceğiz. Birbirimize karşı duyarlı ve anlayışlı olacağız. Fitneden, asılsız ve korku yayan haberlerden uzak duracağız.  “Allah, indirdiği her hastalığın muhakkak şifasını da vermiştir.” buyurarak insanlığa ümit aşılayan Peygamberimize güveneceğiz.
Yüce Rabbimiz hepimize akıl, feraset ve hikmetle davranmayı nasip etsin.
Zorluklarımızı kolay eylesin.
Şerleri hayırlara tebdil eylesin.
Hastalarımıza acil şifalar lütfeylesin.
Kardeşliğimizi daim ve güçlü eylesin.
Bu süreçte başta sağlık görevlilerimiz olmak üzere gece-gündüz demeden milletimize hizmet eden kardeşlerimize yardım eylesin.
Sözlerimi Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin şu mısralarıyla bitirmek istiyorum. “Hak şerleri hayreyler. Zannetme ki gayr eyler. Arif anı seyr eyler. Mevla görelim neyler. Neylerse güzel eyler.”

Prof. Dr. Ali Erbaş
Diyanet İşleri Başkanı
kaynak:

13 Mart 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 13.03.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:TEDBİR MÜMİN’DEN TAKDİR ALLAH’TANDIR


TEDBİR MÜMİN’DEN TAKDİR ALLAH’TANDIR





Muhterem Müslümanlar!

En hafifinden en ağırına kadar hastalık dünya imtihanlarından biridir. Tarih boyunca pek çok hastalık Allah’ın yardımı ve insanların gayretli araştırmaları ile tedavi edilmiştir. Bugün dünyanın dört bir köşesine yayılan Koronavirüs’ün de inşallah şifası bulunacaktır. Nitekim Resûl-i Ekrem’in buyurduğu gibi “Allah, indirdiği her hastalığın muhakkak şifasını da vermiştir.”[1] Bizlere düşen ise hastalığa yakalanmamak için tedbiri elden bırakmamaktır.

Aziz Müminler!

Bu salgından korunmak için öncelikle beden, kıyafet, yiyecek ve çevre temizliğine dikkat edelim. Bulunduğumuz ortamı sık sık havalandıralım. Öksürdüğümüz ya da hapşırdığımız zaman tek kullanımlık mendillerle veya dirseğimizin iç kısmıyla ağzımızı kapatalım. Kalabalık ortamlardan uzak durmaya gayret edelim.

Özellikle lavabo, abdesthane, kapı kolu ve masa üstleri gibi el temasının yoğun olduğu alanları temiz tutalım. Ellerimizi her zamankinden daha fazla sabunla ve ovalayarak yıkayalım. Kirli ellerimizle ağzımıza, burnumuza ve gözümüze dokunmayalım. Camilerimizde ortak tespihleri kullanmak yerine parmaklarımızla ya da şahsi tespihimizle tesbihatımızı eda edelim.

Şayet yurt dışı seyahatinden dönmüşsek, on dört gün boyunca evimizden dışarı çıkmamaya özen gösterelim. Umre ziyaretinden dönenlerin de bu hususa dikkat etmesini ve ziyaretçi kabul etmemesini sağlayalım.

Kıymetli Müslümanlar!

Bizler samimi ve sıcakkanlı bir milletiz. Dost ve arkadaşlarımızla musafaha eder, tokalaşır ve kucaklaşırız. Elbette bu davranışlar çok güzel ve değerlidir. Ancak bulaşıcı hastalıkların yaygın olduğu bu dönemde böyle uygulamalara ara vermek sorumluluğun ve tedbirin gereğidir. Bilhassa camilerimizde yaygın olan namaz sonrası musafaha uygulamasına ara verelim. Tokalaşmadan belli bir mesafeden birbirimize gönül selamı vererek hal hatır soralım.

Belli bir yaşın üzerinde olanlar Koronavirüs’den daha fazla etkilenmekte ve risk grubunda yer almaktadır. Dolayısıyla bu günlerde yaşlılarımız evlerinde istirahat etmeli ve kalabalık ortamlardan uzak durmalıdır.

Değerli Müminler!

Sağlık, Rabbimizin bize emanetidir. Mümine düşen, bu emanete sahip çıkmak, onu korumak için gayret göstermektir. Bu sayede Allah’ın yardımıyla huzura kavuşuruz. Dertlerimize deva, hastalıklarımıza şifa buluruz. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim (a.s) Rabbimizi şöyle anlatır: O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. O, beni yediren ve içirendir. Hastalandığımda bana şifa veren O’dur. Beni öldürecek ve sonra diriltecek olan da yine O’dur.”[2]

Öyleyse yaşadığımız salgın hastalık karşısında hem kendi sağlığımızı hem de çevremizdekileri korumak için tedbirli davranalım. Aksi halde kendi sağlığımız yanında başkalarının sağlığını da tehlikeye atacağımızı, bunun da kul hakkı olacağını unutmayalım.

Elbette Rabbimizin bir takdiri vardır. Mümine düşen ise tedbir almaktır. Mümin her haliyle mutedil ve dengelidir. Meseleyi hafife almadan, abartıp paniğe kapılmadan, soğukkanlılıkla, aklımızı ve bilgimizi kullanarak bu salgınla mücadele etmek hepimizin vazifesidir.




[1] Buhârî, Tıb, 1.
[2] Şuarâ, 26/78-81.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
KAYNAK:
Diyanet Hutbeleri1
Diyanet Hutbeleri2
Diyanet Cuma Hutbeleri



Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler):64-KAYYUM


                           KAYYUM

Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Kayyum’dur.
Sözlükte; “her şeyin varlığı kendisine bağlı olan, kâinatı idare eden” demektir.
Kayyum;Her şeyin  himaye, rızık,tedbir ve tasarrufunu  istediği şekilde kullanan ve değiştiren, ihtiyaçlarını gideren, idare eden, yarattığı her şeyin yönetimini iradesine uygun biçimde yöneten demektir.
Allah Teâlâ, bizzât kâim ve mevcut olup kimseye muhtaç değildir. Ezelî ve ebedîdir. Her şeyin varlık kazanması ve varlığını devam ettirmesi ancak Allah’ın yaratması, maddi mânevi ihtiyaçlarını gidermesi ve korumasıyla mümkündür.
Yeri, gökleri ayakta tutan O’dur.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de ayet’el-Kürsi’de hay ve kayyum sıfatlarını açıklayarak bize kendini tanıtmıştır.
Buna göre Yüce Allah şöyle buyurur:” Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. O hayydır, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O’nundur. O’nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (Hiçbir şey O’na gizli kalmaz.) O’nun bildirdiklerinin dışında insanlar, O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür. (Bakara Suresi 255. Ayet)
Yarattığı bütün canlı varlıkların kendisine bağlı olduğu, kâinatı yöneten yüceler yücesi Allah’tır. Her şeyin varlığı kendisine bağlanır ve kâinatı idare edendir.
Her şeyi ayakta tutan kâinatı idare eden yöneten O’dur.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Allah, Ondan başka tanrı olmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır.” (Âl-i İmrân Sûresi,2. Ayet)
“Herkesin kazandığını gözetleyip muhafaza eden, (hiç böyle yapamayan gibi olur mu?). Onlar Allah'a ortaklar koştular.” (Ra’d Suresi 33. Ayet)
“Göğün ve yerin O'nun buyruğu ile durması da O'nun (varlığının) delillerindendir. Sonra sizi topraktan bir çağırdı mı hemen (kabirlerinizden) çıkıverirsiniz.” (Rûm Suresi 25. Ayet)
“O da: Bizim Rabbimiz, her şeye hılkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir, dedi.” (Tâhâ Suresi,50. Ayet)
“Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.” (Tâhâ Suresi 111. Ayet)
“Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye (kurduğu düzende) tutuyor. Andolsun, eğer onlar (yörüngelerinden sapıp) yok olur giderlerse, O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.”
 (Fâtır Sûresi 41. Ayet)

(Bu yazı,Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
 (Devam edecek)


6 Mart 2020 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 06.03.2020 Tarihli Cuma Hutbesi:ALLAH TEMİZDİR, TEMİZLİĞİ SEVER


ALLAH TEMİZDİR, TEMİZLİĞİ SEVER




Muhterem Müslümanlar!

Peygamber Efendimize Hira mağarasında ilk defa vahiy gelmişti. Yüklenmiş olduğu vazifenin ağırlığıyla evine dönmüş, can yoldaşı Hz. Hatice’ye “Beni örtün, beni örtün!” demişti. Hz. Hatice annemiz Resûl-i Ekrem’in üzerini örtmüş, onu teskin etmeye çalışmış ve güven veren sözler söylemişti. Bir süre sonra Cenâb-ı Hak şu ayetleri indirdi:
“Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar! Sadece Rabbinin büyüklüğünü dile getir. Elbiseni tertemiz tut ve her türlü pislikten uzak dur.”[1]

Aziz Müminler!

Müddessir suresinin bu ilk ayetleri, Sevgili Peygamberimize hem maddi anlamda giysilerini ve bedenini temiz tutmayı, hem de manevi anlamda batıl inanışlardan ve günahlardan uzak durarak arınmayı emretmektedir. Zira müminin temel vasıflarından biri olan temizlik, pak ve nezih bir bedenin, necasetten arınmış giysilerin yanı sıra huzurlu bir kalbe sahip olmaktır. Bu yüzden Sevgili Peygamberimiz dış temizlik ile kalpteki iman arasında bir bağ kurar ve şöyle buyurur: “Temizlik imanın yarısıdır.”[2]

Kıymetli Müslümanlar!

Temizlenme imkânına sahip olduğu halde, üstü başı kirli, saçı sakalı bakımsız, evi barkı düzensiz olan kişi, insanların yanında olduğu gibi Allah’ın katında da makbul değildir. Çünkü Allah’a hakkıyla ibadet ederek O’nun rızasını kazanmak ancak temizlikle mümkündür. Unutmayalım ki abdest ve gusül, eşsiz bir temizlik sistemidir ve başta namaz olmak üzere birçok ibadetimizin ön şartıdır. Beden temizliğine, ağız ve tırnak bakımına özen göstermek, haftada en az bir defa bilhassa Cuma günü yıkanmak Peygamberimizin sünnetidir.
Rabbimizin sevgisi, sade, temiz ve takva sahibi kimseleri kuşatır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Mescid-i Dırâr’da asla namaza durma! Daha ilk günden temeli takva üzerine kurulan mescit, içinde namaz kılmana elbette daha layıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.”[3]

Peygamberimiz,  bu ayette övülen Kubâ ehline “Siz nasıl temizleniyorsunuz ki Allah Kur’an’da sizden övgüyle bahsediyor?” diye sorunca “Biz su kullanarak her türlü kirden temizlenmeye özen gösteriyoruz.” cevabını almıştır.[4]

Değerli Müminler!

Hayatta her iyiliğin ve güzelliğin başı sağlık, sağlığın başı ise temizliktir. Geçmişte olduğu gibi bugün de salgın hastalıklar, yeryüzünü dolaşmaya devam ediyor. Dünyanın dört bir köşesini tehdit eden virüsler, toplu kayıplara sebep oluyor. Rabbimize şükürler olsun ülkemizde bir vakaya rastlanmadı. Ama kendimizi ve sevdiklerimizi korumak için hepimize sorumluluk düşüyor.

Muhterem Müslümanlar!

Çeşitli virüs salgınlarından etkilenmemek için tedbiri elden bırakmayalım. Temizlik kurallarına her zamankinden daha fazla riayet edelim. Ellerimizi günde birkaç defa sabunlu suyla ovalayarak yıkayalım. Ellerimiz kirli iken gözümüze, burnumuza ve ağzımıza dokunmayalım. Bedenimizin zayıf düşmemesi için bol sıvı tüketelim. Dengeli beslenelim ve düzenli uyuyalım. Hapşırırken ya da öksürürken bir mendille, mendil yoksa dirseğimizin içiyle ağzımızı kapayalım. Yaşadığımız mekânları sık sık havalandıralım. Dinimizin haram kıldığı ve bedenimizi hastalıklara açık hale getiren sigara, alkol, uyuşturucu ve benzeri zararlı maddelerden uzak duralım.

Muhterem Müslümanlar!

Peygamber Efendimiz, “Hastalıktan önce sağlığın kıymetini bilmeyi”[5] bize tavsiye etmiştir. Bazen Peygamberimizin bu uyarısını unutuyoruz. Sıhhatli bir bedene sahip olmanın değerini ancak kaybettikten sonra anlıyoruz. Oysa temiz yaşamak ve sağlığımızı korumak öncelikle bizim görevimizdir. Tedbir bizden, takdir ise Cenâb-ı Hak’tandır. Unutmayalım ki Peygamberimiz şöyle buyurur: 
“Allah güzeldir, güzel olanı sever; temizdir, temizliği sever; kerem sahibidir; cömertliği sever.”[6]
Yüce Rabbim, başta ülkemiz ve İslam beldeleri olmak üzere tüm insanlığı salgın hastalıklardan, bela ve musibetlerden muhafaza buyursun.  
Şu an sınır ötesinde istiklal ve istikbalimiz için şanlı bir mücadele veren kahraman ordumuza zafer nasip eylesin. Âmin!




[1] Buhârî, Tefsîr, 74 (1-5); Müddessir, 74/1-5.
[2] Müslim, Tahâret, 1.
[3] Tevbe, 9/108.
[4] İbn Kesir, IV, 213-214.
[5] Hâkim, Müstedrek, IV, 341.
[6] Müslim, Îmân, 147; Tirmizî, Edeb, 41.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü