Muhterem
Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Her kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse
şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah’a varır.”[1]
Okuduğum hadis-i şerifte Resûl-i
Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kim,
Allah’a kavuşmayı arzu ederse, Allah da o kimseye kavuşmayı arzu eder. Kim de
Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da o kimseye kavuşmaktan hoşlanmaz.”[2]
Aziz
Müminler!
Varlığımızın yegâne sebebi Allah
Teâlâ’dır. O’nun “Ol!” emriyle, gökler ve yer arasındaki bütün varlıklar dünya
hayatındaki yerini alır. Bizleri yoktan var eden; kudreti, ihsanı ve yardımı
ile yaşatan; nimet verip sınayan O’dur.
Sabah uyandığımız andan gece uykuya
varana kadar, aldığımız her nefeste, attığımız her adımda, verdiğimiz her
kararda Allah’a karşı sorumluluğumuz vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir
hadis-i şerifinde bu sorumluluğu şöyle anlatır: “Allah’ın, kulları üzerindeki hakkı, kulların sadece O’na ibadet
etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır.” Bunu yaptıkları
takdirde, “Allah’ın kuluna azap etmemesi ve
onu cennetine koyması”[3] Cenâb-ı Hakk’ın mümin
kullarına vaadidir.
Değerli Müslümanlar!
Yüce Rabbimiz, samimiyetle kendisine
iman eden kullarından razı olur. İmanında samimi olmak, gönülden ibadet etmeyi
ve güzel ahlâka uygun yaşamayı beraberinde getirir. Mümin, Allah Teâlâ’ya olan
muhabbetini, saygısını ve bağlılığını ibadetleri kadar, temiz ve nezih
davranışlarıyla da gösterir.
“Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” diye niyazda bulunsa, Rabbimiz de
“Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.”[4] müjdesiyle onu karşılar. Nitekim bir kutsi hadiste Sevgili Peygamberimiz, Cenâb-ı Hakkın şöyle buyurduğunu bize nakleder: “Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı ne ise öyleyim. Beni andığında onunla beraberim. O beni kendi başına anarsa, ben de onu kendi başıma anarım. O beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. O bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim!”[5]
Kıymetli
Müminler!
İnsanoğlu kimi zaman nankör ve
bencil, kimi zaman da aceleci ve gafil davranabilir. Biz kuluz. Bazen
Rabbimizin bizi her an gördüğünü, duyduğunu ve bizden salih ameller beklediğini
unutabiliyoruz. Günaha düşüyor, bilerek ya da unutarak hata edebiliyoruz.
Yolumuzu kara bulutlar kapladığında, ayağımız kaydığında, gözümüze perde indiğinde
pişman olacağımız işler yapabiliyoruz.
Ancak ne olursa olsun yegâne
sığınağımız “merhametlilerin en merhametlisi” olan Yüce Allah’tır. O,
affedicidir, affetmeyi sever. Merhamet ve mağfiret kapısını son nefesimizi
verinceye kadar açık tutar. Kur’an-ı Kerim’de bize şöyle buyurur: “Ey kendilerinin aleyhine günahta
haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah
bütün günahları affeder. Doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”[6]
Kur’an bizi uyararak şöyle diyor: “Allah’ı unutan ve bu
yüzden de Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.”[7] Bu uyarıya kulak verelim. Rabbimizle aramızdaki kulluk
bağını özenle koruyup güçlendirelim. O’na hakkıyla ibadet edelim; yalnız
O’ndan yardım dileyelim. Rabbimize gönülden dua edelim. İşlediğimiz tüm
günahlarımıza tevbe edelim. Unutmayalım ki kim Rabbini unutur ve Onunla
arasındaki kulluk bağını koparırsa, Allah Teâlâ da onu rahmetinden
uzaklaştırır. Dünyada yüreğine korku salar, ahirette yüzüne bakmaz ve onu büyük
bir azaba uğratır.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder