Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
فَإِنَّ فِى السُّحُورِ بَرَكَةً
Sahurda bereket vardır
Buhârî, Savm, 20.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
فَإِنَّ فِى السُّحُورِ بَرَكَةً
Sahurda bereket vardır
Buhârî, Savm, 20.
RAHMET VE MAĞFİRET MEVSİMİNE GİRERKEN
Muhterem Müslümanlar!
Müjdeler olsun hepimize, şükürler olsun Rabbimize. Ramazan-ı şerifin hilali bir kez daha doğacak üzerimize. Bu akşam kılacağımız ilk teravih namazıyla karşılayacağız inşallah rahmet ve mağfiret mevsimini. Teravih ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in kıldığı, kıldırdığı ve ümmetinin kılmasını istediği,[i] sahabe-i kiramdan beri günümüzdeki şekliyle kılınagelen[ii] sünnet bir namazdır. Teravih; yorulan ruhlarımızı dinlendiren, daralan gönüllerimizi ferahlatan, günahlarımızın affına vesile olan müstesna bir ibadettir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek
teravih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[iii]
Aziz
Müminler!
Bu gece, Ramazanın bereketi olan sahura kalkacağız inşallah. Sahur vakti, teheccüd namazının vaktidir. Dua ve niyaz, tövbe ve istiğfar vaktidir. Sahura kalkmak, mahlûkatın uyanışına şahitlik etmektir. Uykuyu terk edip, gafleti bir kenara bırakıp, Rabbimizin maddi ve manevi ikramlarıyla dirilmektir.
Allah Resûlü (s.a.s),
فَإِنَّ فِى السُّحُورِ بَرَكَةً
“Sahurda
bereket vardır.”[iv]
buyurmuş, bir yudum suyla bile olsa sahur yapmamızı istemiş, sahura kalkanlara
Allah’ın merhamet edeceğini, meleklerin ise hayır duada bulunacağını müjdelemiştir.[v]
Kıymetli Müslümanlar!
Ramazan, oruç ayıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s),
“Mübarek Ramazan ayı geldi. Yüce Allah bu ayda oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır…”[vi] buyurmaktadır.
Mukim, akıllı ve büluğ çağına ermiş, hastalık ve yolculuk
gibi dinen geçerli bir mazereti bulunmayan her Müslümanın Ramazan ayında oruç
tutması farzdır. Rükünlerine, şartlarına ve adaplarına riayet edilerek tutulan
oruç, irademizi güçlendirir, gönlümüzü
bencillik ve tamahkârlıktan kurtarır. Elimizi
haramdan, dilimizi gıybet ve yalandan, ibadetlerimizi riyadan, kalbimizi
günahlardan arındırır. Bizleri cehennemden uzaklaştırıp cennete
yaklaştırır.
Değerli Müminler!
Ramazan, Kur’an ayıdır.
Yüce Rabbimiz,
“Ramazan; insanlar için bir hidayet rehberi, hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır...”[vii] buyurmaktadır.
O halde, Ramazanı
on bir ayın sultanı kılan Kur’an-ı Kerim’i bol bol okuyalım, manası
üzerinde düşünelim, onun hükümlerini hayatımıza aktarmanın daha çok gayretinde
olalım. Çocuklarımıza Kur’an’ı, orucu, namazı, camiyi sevdirelim. Muhabbet ve
merhamet mekânı camilerimize gelen çocuklarımızı incitmeyelim. Onları güler yüz
ve tatlı dille cemaatimiz arasına alarak namazın sükûnetle kılınabilmesini
sağlayalım. Ramazan ayının rahmet ve
bereketinden, neşe ve coşkusundan onları mahrum bırakmayalım.
Aziz
Müslümanlar!
Ramazan; Rabbimize, kendimize, ailemize, çevremize ve insanlara karşı
sorumluluklarımızı bir kez daha gözden geçirme ayıdır. Öyleyse gönlümüzü,
evimizi, işyerimizi, sokağımızı, köyümüzü, ilçemizi, şehrimizi Ramazan ayına
hazırlayalım. Yemeden içmeye, giyimden
kuşama, alışverişten tüketime, aileden komşuluk ilişkilerine kadar hayatımızın
her anına ve alanına İslam’ın emir ve yasaklarını aktarmaya gayret edelim. Dinimizde
ve medeniyetimizde yeri olmayan, Ramazanın ruhuna uygun düşmeyen eğlencelerle
vaktimizi heba etmeyelim. İbadetlerimizi vaktinde eda etmeye özen gösterelim; zamanımızı ibadet vakitlerine göre
ayarlayalım. Lüks ve israfın sergilendiği, ihtiyaç sahiplerinin unutulduğu
iftar sofraları kurmayalım. Mazluma, yoksula, kimsesize, yetim ve öksüze kol
kanat gerelim, iftar sofralarımızı muhtaçlarla paylaşalım. Orucu bahane ederek
evde, işyerinde ve trafikte gönül kırmayalım, huzursuzluk çıkartmayalım.
Fırsatçılık yaparak fahiş fiyatlarla insanları mağdur etmeyelim. Müslümanlara
zulmedenlere destek verenlerin ürünleriyle sofralarımızı donatmayalım.
Bu vesileyle idrak edeceğimiz
Ramazan-ı şerifin; başta aziz milletimiz olmak üzere âlem-i İslam ve tüm
insanlık için hayırlı olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
GAYBIN BİLGİSİ YALNIZCA ALLAH’A AİTTİR
Muhterem Müslümanlar!
Zaman zaman sihir ve büyü
yapanlara ve yaptıranlara rastlıyoruz. Dünyevi menfaatler uğruna insanların
duygularını ve kazançlarını sömüren cinci, falcı, medyum, muskacı ve üfürükçülere
şahit oluyoruz. Bir takım televizyon kanalları ve dijital mecralar bu kötülükleri
işleyenlere ortam hazırlıyor. Bugünkü hutbemizde yüce dinimiz İslam’ın
bu konulara bakışını hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışalım.
Aziz Müminler!
Dinimize göre sihir ve büyü, büyük bir günahtır.[1] Allah Resûlü (s.a.s),
“Allah’a şirk koşmak ve sihir yapmak gibi insanı helâke götüren şeylerden kaçının.”[2] buyurmaktadır.
Sihir ve büyü yapmak ve yaptırmak, kul
hakkı ihlalidir, zulümdür. Tevhid inancımızla ve tevekkül anlayışımızla
bağdaşmayan çirkin bir tutum ve davranıştır. Bu günahı işleyenler, tövbe
etmedikçe ve haklarına girdikleri kişilerle helalleşmedikçe Allah’ın gazabından
asla kurtulamazlar.
Kıymetli Müslümanlar!
Cinler de insanlar gibi Allah’ın kullarıdır. İman edenleri de etmeyenleri de vardır. Onlar da insanlar gibi gaybı bilemezler. Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler.
وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ
“Göklerin ve yerin gaybı yalnızca Allah’a aittir.”[3]
Bu sebepledir ki, cinlerle irtibat kurup gelecekten bilgi aldıklarını iddia edenler düpedüz yalancıdır. Bu hususta Müslümana düşen; insanların şerrinden Allah’a sığındığı gibi cinlerin şerrinden de Allah’a sığınmak, ibadete ve duaya devam etmektir. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in tavsiyesine uyarak Felak ve Nâs surelerini bolca okumaktır.[4] Ayrıca kahve, çay, tuz ve bakla gibi nimetlerle bakılan fal çeşitlerinin tamamı ayette buyurulduğu üzere,
رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ
“Şeytan işi bir pisliktir.”[5]
Kartlara, burçlara, el veya yüze bakarak geleceğe ait tahminler yürütmek haramdır, günahtır. Bu kötülükleri; televizyon, gazete ve sosyal medya gibi yerlerde paylaşmak ise hesabı ağır bir vebaldir. Allah Resûlü (s.a.s)’in bu konudaki uyarısı gayet açıktır:
“Kim, Allah’ın indirdiklerini kabul etmeyip
bir kâhine, medyuma gider ve onun sözlerini tasdik ederse Hz. Muhammed’e indirileni
inkâr etmiş olur.”[6]
Değerli
Müminler!
Cenâb-ı Hak, “Biz, Kur’an’ı müminlere şifa ve rahmet olması için indirdik.”[7]buyurmaktadır.
Kur’an-ı
Kerim; okunmak, anlaşılmak ve yaşanmak
için gönderilmiştir. Ferdî ve içtimaî sıkıntılarımızın çaresi ondadır.
Bununla birlikte, hastalıklarımızın şifasına yönelik tıbbi tedavi yollarına
başvurmakla beraber, Kur’an okumak ve Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in
dualarıyla Allah’a niyazda bulunmak, bedenimize sıhhat, ruhumuza sekinet verir.
Ancak Kur’an ayetlerini veya duaları bir kâğıda yazarak veya üfleyerek kazanç
elde etmenin dinimizde asla yeri yoktur.
Aziz Müslümanlar!
Sihir ve büyü yapanlar sihirbazdır,
büyücüdür. Cinlerle uğraşanlar cincidir. Fal bakanlar falcıdır. Menfaat elde
etmek için muska yazanlar muskacıdır. Üfleyerek insanları iyileştirdiğini iddia
edenler üfürükçüdür. Bunların hiçbirisi ‘Hoca’ değildir. Bu kişileri Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s)’in varisi olan hocalarımızla bir tutmak, bu haram
fiillerin meşrulaşmasına ve yayılmasına sebebiyet vermektedir. Bütün bu batıl
inanç ve hurafeler, sağlam bir tevhid inancının ve sağlıklı bir din anlayışının
oluşmadığı ortamlarda zemin bulmaktadır. Bu da bizlere; sahih ve doğru dini
bilginin ne kadar zaruri, Kur’an ve sünnete dayalı din eğitiminin ne kadar
vazgeçilmez, din istismarının ise ne kadar tehlikeli olduğunu açıkça
göstermektedir.
Öyleyse Kıymetli
Müminler!
Dinimizin değerlerini ve insanımızın
duygularını istismar edenlere karşı uyanık olalım. Kendi dertlerine deva, hastalıklarına
şifa olamayan hurafecilere asla aldanmayalım. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in
saç veya sakalının yıkandığı suyu dağıtacağını ilan ederek sohbetlere çağıran bidatçilere
asla itibar etmeyelim. Şifa, başarı, rızık ve kısmet hususunda üzerimize düşen
sorumlulukları yerine getirip sonra Rabbimize tevekkül edelim. Unutmayalım
ki, Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse ve hiçbir
yöntem kişiye ne fayda sağlayabilir ne de zarar verebilir. Takdir,
sadece ama sadece Allah’a aittir. Sözümüzün sonu Rabbimizin şu ayeti olsun:
“…Kim Allah’a dayanıp
güvenirse Allah ona yeter…”[8]
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
اَلْكَلِمَةُ الطَّيِّبَةُ صَدَقَةٌ
“Güzel söz sadakadır.”
Buhârî, Cihâd, 128.
dil, İNSANIN YA CENNETİ YA DA CEHENNEMİDİR
Muhterem Müslümanlar!
Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s), sahabe-i kiramdan Muâz b. Cebel’e,
“Sana dinini kemale erdiren ve onu tamamlayan şeyin ne olduğunu söyleyeyim mi?” buyurdu.
Sonra da mübarek dilini eliyle tutup, “İşte şuna sahip çık.” dedi. Bunun üzerine Muâz, “Yâ Resûlallah! Biz söylediğimiz sözler sebebiyle de hesaba çekilecek miyiz?” diye sorunca Allah Resûlü (s.a.s), hepimizi yakından ilgilendiren şu cevabı verdi:
“İnsanları cehenneme sürükleyen, dilleriyle kazandıkları değil midir?”[1]
Aziz Müminler!
Dil, Cenâb-ı Hakk’ın insana verdiği büyük
bir nimet, aynı zamanda ağır bir imtihandır. Dil; aklın aynası, kalbin
tercümanıdır. Gönlümüzde olanlar onunla açığa çıkar. Duygu ve düşüncelerimiz
onunla vücut bulur. Kendisi küçük olsa da yaptığı iyilikler ve kötülükler çok
büyüktür. Öyle ki dilden dökülen sözler, insanın cennetine de cehennemine de
vesile olabilir. Zira söz vardır, sıcacık bir yuva kurar; huzur ve mutluluğa götürür.
Söz de vardır ocaklar söndürür, onulmaz yaralar açar. Söz vardır, gönülden gönüle
köprüler kurar; bir yetimin yüzüne tebessüm, bir muhtacın derdine çare olur. Söz
de vardır, dert olup yakar insanı, geceleri uykusuz bırakır. Söz vardır umudunu
kaybetmiş yürekleri ferahlatır, zararlı alışkanlıkların esaretinden bir canı kurtarır.
Söz de vardır, kişiyi günahlara sürükler, Allah’ın rahmet ve merhametinden
mahrum eder. Şairin dediği gibi,
“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire
başı,
Söz ola
ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz.”
Kıymetli
Müslümanlar!
Dilin marifetleri olduğu kadar afetleri de vardır. Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr edip şirke bulaşmak, doğruyu terk edip yalana sarılmak dilin en büyük afetlerindendir. Masum bir insana iftira atmak, sayılı nefeslerimizi dedikoduyla tüketmek, insanların arasını bozmak için laf taşımak dilin iflasıdır. Şakayla da olsa insanın onur ve şahsiyetine dil uzatmak, ona hakaret etmek ise dilin ifsadıdır.
Peygamberimiz (s.a.s),
مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِا للّٰهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ
“Allah’a ve ahiret gününe inanan ya
hayır söylesin ya da sussun.”[2]
buyurarak
dilimize sahip çıkmayı bizlere emretmektedir.
Değerli
Müminler!
Dilin afetleri sadece gerçek hayatla sınırlı
değildir. Dijital mecralarda da dilin yol açtığı nice günahlar, nice haramlar
vardır. Yalan, iftira, alay ve küfürlü sözler gerçek hayatta nasıl haramsa
sanal ortamlarda da aynı şekilde günahtır, haramdır. İnsanları töhmet altında
bırakan, ötekileştiren, hedef gösteren, onurlarını kıran, haysiyetlerini
inciten her türlü söz gerçek hayatta nasıl kul hakkı ihlali ise, sanal âlemde
de aynı şekilde kul hakkı ihlalidir. Doğruluğundan emin olmadığımız bir bilgiyi
sosyal hayatta paylaşmak nasıl büyük bir vebalse, dijital mecralarda da paylaşmak
aynı şekilde büyük bir vebaldir. Hele hele yalan haberlerle insanları galeyana
getirmek, toplumun huzurunu kaçırmak, milletimizin birlik ve beraberliğini
bozmaya çalışmak apaçık bir nifak, büyük bir günahtır.
Aziz Müslümanlar!
Hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında yaptıklarını gözetleyen ve kaydeden hazır bir melek bulunmasın.”[3]
Öyleyse ağzımızdan çıkan her kelimeye dikkat edelim. İnsanlar arasındaki sevgi ve muhabbet bağlarını koparan, nefret ve düşmanlıklara sebebiyet veren her türlü sözden kaçınalım. Ailede, komşuluk ve akrabalık ilişkilerinde, işyerinde, trafikte hâsılı hayatın hiçbir alanında sözlerimizle kimseye zarar vermeyelim.
Elinden ve dilinden emin olunan Müslümanlar olalım. İslam’ın güzelliğini lisanımıza yansıtalım.
Allah Resûlü (s.a.s)’in,
اَلْكَلِمَةُ الطَّيِّبَةُ صَدَقَةٌ “Güzel söz sadakadır.”[4] hadis-i şerifi düsturumuz olsun.
Sözlerimiz; gönülleri
diriltsin, yürekleri sevindirsin, kalpleri sükûnete erdirsin.
Değerli
Müslümanlar!
Önümüzdeki Perşembe akşamı Berat Gecesini idrak
edeceğiz inşallah. Bu geceyi; günahlarımızdan
arınmaya, kırdığımız kalpleri kazanmaya, dargınlıkları sonlandırmaya, ebedi
beratımızı kazanmaya vesile kılalım. Berat
Gecemiz şimdiden mübarek olsun. Bu gecenin; siz kıymetli cemaatime, aziz
milletimize, İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlı olmasını Cenâb-ı Hak’tan
niyaz ediyorum.