MERHAMET EDEN MERHAMET BULUR
Muhterem Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz (s.a.s) çocukları çok severdi. Bir defasında sahabeyle birlikte otururken yanlarına torunu Hz. Hasan geldi. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) hemen onu kucağına aldı, bağrına bastı ve öptü. Peygamberimizin bu halini gören bir kişi, “Benim on tane çocuğum var, ben onlardan hiç birini öpmedim.” dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurdu:
مَنْ لاَ يَرْحَمُ لاَ يُرْحَمُ
“Merhamet
etmeyen kimseye merhamet olunmaz.”[1]
Aziz
Müminler!
Yüce Allah’ın insanın fıtratına yerleştirdiği müstesna duygulardan biri
de merhamettir. Merhamet; Cenâb-ı Hakk’ın Rahmân ve Rahîm isimlerinin
gönüllerdeki tecellisidir. Merhamet; sıradan bir acıma duygusu değil, merhem
olmaktır yaralı gönüllere, dokunabilmektir mahzun yüreklere. Merhamet; “Bana
ne!” duyarsızlığı değil, “Bana düşen ne?” hassasiyeti göstermektir her şeye ve
herkese. Merhamet, sadece insanların maddi sıkıntılarını gidermek değil, ilim
ve hikmetle buluşturmaktır zihinleri, şefkat ve muhabbetle doldurmaktır
kalpleri. Merhamet; sadece kötülüğe karşı olmak değil, iyilikle buluşturmaktır
bütün insanları, ilgi ve sevgiyle yeşertmektir bütün umutları.
Kıymetli
Müslümanlar!
Mümin, her şeyden önce kendisine, ailesine, çevresine ve tüm mahlûkata merhamet etmelidir. Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:
اِرْحَمُوا مَنْ فِى الأَرْضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ فِى السَّمَاءِ
“Siz
yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.”[2] Ancak, ne acıdır ki şiddet sarmalının her
tarafı kapladığı, merhametsizliğin oldukça yaygınlaştığı günlerden geçiyoruz.
Nice insan, kin, nefret ve öfkesinin esiri olmuş, merhamet duygusunu kaybetmiş
durumda. Bu sebeple de her geçen gün toplumumuzda, nice yuvalar dağılmakta,
sudan bahanelerle nice canlar hayattan koparılmaktadır. Oysaki inananlar; sabrı ve takvayı
kuşanırlar, iman ve güzel ahlakla bezenmiş bir ömür sürerlerse toplumda merhameti
hâkim kılarlar. Rabbimizin, af ve mağfiretine sığınırlar,
günahlarına bir daha dönmemek üzere tövbe ederlerse ilâhî rahmete ulaşırlar.
Değerli Müminler!
Bizler, rahmet elçisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in ümmetiyiz. Merhameti kendisine rehber edinen bir medeniyetin temsilcileriyiz. Bize düşen; anne babamıza “Öf!” bile dememek, onların üzerine rahmet kanatlarımızı germektir. Eşimize sevgi ve muhabbetle, çocuklarımıza ilgi ve şefkatle muamele etmektir. Akraba ve komşularımızla iyi ilişkiler kurmak, güven ve huzurun teminatı olmaktır. Mesleğimiz ve işimiz gereği hizmet sunduğumuz veya hizmet aldığımız herkese karşı saygı ve nezaketle davranmak, birbirimize yardımcı olma noktasında gayret göstermektir. Kin ve nefreti kalbimizden söküp atmak, gönüllerimizi ilâhî rahmet ve nebevî merhametle donatmaktır. Kardeşliğimizi merhametle güçlendirmek, birlik ve beraberliğimizi daha da pekiştirmektir. Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin geniş olmasına umut bağlayarak haramlara yeltenmemek, kul ve kamu hakkını ihlal etmemektir. Yüce Rabbimizin şu ayetlerini asla unutmamaktır:
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ
“Resûlüm! Kullarıma, benim, çok bağışlayan ve çok esirgeyen olduğumu haber ver.”[3]
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ
“Azabımın
da çok elem verici olduğunu bildir.”[4]
Hutbemi Kur’an-ı Kerim’de yer alan şu dua ile bitiriyorum: “…Rabbimiz! Biz iman ettik. Bizi bağışla. Bize merhamet et.
Merhamet edenlerin en hayırlısı Sensin.”[5]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder