Aziz Müminler!
Hz. Ömer (r.a) Hayber’de bir hurma bahçesine sahip olmuştu. İlk defa
böylesine güzel bir bahçesi oluyordu. Resûlullah’ın (s.a.s) huzuruna gelerek
şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resûlü! Ben bu malımla Allah’ın rızasını kazanmak
istiyorum. Onu nasıl değerlendirmemi uygun görürsünüz?” Peygamberimizin bu
arazi ile ilgili tavsiyesi, asırlar boyu sürecek vakıf medeniyetinin temel
taşlarını oluşturacak nitelikteydi. O (s.a.s) şöyle buyurmuştu: “Dilersen
aslını vakfet. Mahsulünü de sadaka olarak dağıt.” Bunun üzerine Hz. Ömer,
aslının satılmaması, hibe edilmemesi ve miras bırakılmaması şartıyla bahçesini
vakfetti.[1]
Değerli
Müminler!
Yüce
Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ilahi mesajları ve Peygamber Efendimizin örnek
hayatı, İslam tarihi boyunca Müslümanları hayır yapmaya teşvik etmiştir. “Sevdiğiniz
şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe erişemezsiniz. Her ne harcarsanız
Allah onu bilir.”[2] ayetini kendilerine şiar edinen Müslümanlar, infakı
kalıcı hale getirmeye gayret etmiştir. Hem sahabiler hem de onları takip eden
nesiller, vakıfların kesintisiz birer
hayır çeşmesi olduğu bilinciyle hareket etmiştir. Böylece İslâm dünyasının dört
bir köşesi, iyiliğin insanlığa ulaştığı en değerli kaynaklar olan vakıflarla
donatılmıştır.
Kıymetli Kardeşlerim!
Vakıf,
Allah’ın sevgisini ve rızasını kazanma umuduyla harcanan malın, kalıcı bir
iyilik haline gelmesidir. Vakıf, Rabbimizin ikramı olan servetle, şefkat ve
merhamet köprüleri inşa etmektir. Vakıf, müminin kendisine emanet edilen mülkü
ibadete dönüştürebilme çabasıdır. Vakıf, insanı incitmeden, sağ elin verdiğini
sol ele duyurmadan hayırda bulunmanın adıdır.
Kardeşlerim!
Bencilliği ve
hırsı bir kenara bırakarak, cömertliğe ve ihsana yapılan yatırım, vakıf eliyle
süregelen bir sevaba dönüşür. Medeniyetimiz, yolcuya barınak, yoksula aş, işsize
iş, borçluya destek, öğrenciye aile olan nice vakfa ev sahipliği yapar.
Vakıflarımız, yetimler için şefkat yuvası, hastalar için şifa kapısı, muhtaçlar
için yardım eli, yaşlılar için huzur vesilesidir. Ormanların, yaralı ve yuvasız
hayvanların korunması için kurulan tarihî vakıflarımız, sadece insana değil,
canlı-cansız bütün varlık âlemine şefkat nazarıyla bakmanın eşsiz örnekleridir.
Aziz Müminler!
Âlicenap ecdadımızın yurt içinde ve yurt dışında kurmuş
olduğu vakıflardan bugün de istifade ediyoruz. Camiler, çeşmeler, hanlar,
kervansaraylar, kışlalar, hastaneler, kütüphaneler ve daha nice hayır hizmeti, atalarımızın
yadigârı olarak yaşamaya devam ediyor.
Geliniz, geçmişten devraldığımız bu yüce emaneti
koruyalım; engin bir gönülle vakıf geleneğimizi güçlendirelim. Mayasında
samimiyet olan, yeryüzünde hayrın ve hasenatın, iyiliğin ve güzelliğin hâkim
olması için kurulan vakıflarımıza sahip çıkalım.
Kıymetli Kardeşlerim!
Hayırsever milletimizin yardımlarını yedi iklim dört
bucakta ihtiyaç sahiplerine ulaştıran Türkiye Diyanet Vakfımız, ülkemizde ve
dünyanın kritik coğrafyalarında camiler inşa etmektedir. Ezanı mukaddes bilen milletimiz, Başkanlığımız ve Vakfımız tarafından yakın
zamanda başlatılan ve halen devam eden “Bir Tuğla da Benim Olsun” kampanyasına
yoğun ilgi göstermektedir. Bu sebeple siz kadirşinas cemaatimize teşekkürü bir
borç biliyoruz. Cenab-ı Hak yapmış olduğunuz yardımları dergâh-ı izzetinde
kabul eylesin. Gönderdiğiniz en küçük bir yardım belki Kosova’da, belki Cibuti’de,
belki de ülkemizin herhangi bir ilindeki üniversite camiinin duvarında bir
tuğlamız olacaktır.
Hutbemi
Peygamber Efendimizin şu hadisiyle bitirmek istiyorum: “İnsan ölünce şu üçü
dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i câriye yani faydası
süregelen hayır, kendisinden istifade edilen ilim ve arkasından dua eden
hayırlı evlât.”[3]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder