102.yıl
Efkan Vural'ın Yazıları
30 Ağustos 2024 Cuma
HAFTANIN HADİSİ
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
مَا يَجِدُ الشّهِيدُ مِنْ مَسِّ القَتْلِ إَّ كَمَا يَجِدُ أحَدُكُمْ مِنْ مَسِّالْقَرْصَة
"Şehidin ölüm (darbesinden) duyduğu ızdırab sizden birinin çimdikten duyduğu ızdırap kadardır."
[Tirmizî,
Fedâilu'l-Cihâd 26, (1668).]
Diyanet İşleri Başkanlığının 30.8.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :BİZİ BİZ YAPAN, BİZİ MİLLET KILAN RUH
BİZİ BİZ YAPAN, BİZİ MİLLET KILAN RUH
Muhterem Müslümanlar!
Vatan, bizler için bir toprak parçasından çok daha büyük anlamlar taşımaktadır. Cennet vatanımız, ecdat yadigârıdır. Âlimler ve arifler diyarıdır. Aziz şehitlerimizin ve kahraman gazilerimizin emanetidir. Vatanımız, üzerinde özgürce yaşadığımız, huzur ve güven yurdumuzdur. Ruhumuzun sekinete erdiği, kimliğimizin şekillendiği, köklerimizin derinleştiği yuvamızdır. Vatanımız, bağımsızlığımızın sembolüdür. Namahrem eli değmesin diye cepheden cepheye koştuğumuz; yolunda canımızı seve seve feda ettiğimiz yerdir. Vatan sevgisi o kadar değerlidir ki Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde vatanın selameti için nöbet tutanları şöyle müjdelemektedir:
“İki göz vardır ki cehennem ateşi onlara dokunmaz: İlki, Allah
korkusundan ağlayan göz. İkincisi ise gecesini Allah yolunda nöbet tutarak
geçiren göz.”[i]
Aziz Müminler!
İstiklâl
Marşımızda vatanımıza olan sevdamız şöyle dile getirilmektedir:
Kim bu cennet vatanın
uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak,
toprağı sıksan şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün
varımı alsın da Hudâ,
Etmesin
tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Evet, bizler, millet olarak vatanımızı müdafaa etmeyi mukaddes bir görev bildik. Yüce Rabbimizin,
وَلَا تَهِنُوا
وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; iman etmişseniz üstün olan
sizsiniz.”[ii] ayetine
gönülden bağlı kaldık. Zorluklar karşısında ümidimizi asla yitirmedik. Her
türlü imkânsızlığa rağmen imanımızdan aldığımız güç, birlik ve beraberlikten
aldığımız kuvvetle en kesif ordulara karşı mücadele verdik. Her türlü hayâsızca
akına gövdemizi siper ettik. İzzet ve onurumuzu koruduk, istiklal ve
istikbalimize sahip çıktık elhamdülillah.
Kıymetli Müslümanlar!
Bizleri zaferden zafere götüren ruh, Yüce Dinimiz İslam’a gönülden inanmamızdır. Bu ruhun temelinde; Allah’a olan bağlılığımız, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’e olan muhabbetimiz, salih amellerimizi yerine getirmemiz ve güzel ahlakı kuşanmamız vardır. Bizler, bu ruha sahip çıktığımız zaman çağ açıp çağ kapatan medeniyetler kurduk.
Dünyanın her yerine iyiliği, huzuru ve barışı götürdük.
“Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır…”[iii]
ayetine icabet ederek; din, vatan ve
mukaddesat uğrunda, şehadetleri dinin temeli olan ezanların ebediyen yurdumuzun
üzerinde inlemesi için ardımıza bakmadan cennete koşarcasına şehitliğe ve
gaziliğe koştuk. Hayatımızın her alanına bu ruhu aktardığımızda inancımızı ve
kültürümüzü muhafaza ettik. Yeryüzünde iyiliği emretme, kötülüğe engel olma
görevini canımız pahasına yerine getirmenin gayretinde olduk. İlim ve bilimde,
kültür ve sanatta bütün insanlığa örnek ve önder olduk.
Aziz Müslümanlar!
Bugün
bize düşen; bizi biz yapan, bizi millet kılan bu ruhu canlı tutmak; İslam’ın
emrettiği, Peygamber Efendimiz
(s.a.s)’in hayatına aktardığı değerleri çocuklarımızla ve gençlerimizle
buluşturmaktır. Ecdadımızın aziz hatırasına, şehitlerimizin uğruna canlarını
feda ettikleri ulvi değerlere sahip çıkmaktır. Devletimizin bütünlüğü,
vatanımızın bekası ve milletimizin selameti için sorumluluklarımızı yerine
getirmektir. Aramıza fitne ve fesat tohumları ekmek isteyenlere karşı uyanık
olmak, kardeşliğimizden asla ödün vermemektir.
Bu
vesileyle Bedir’den Malazgirt’e; Çanakkale’den 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan
Muharebesi’ne; 15 Temmuz’dan günümüze kadar î’lây-i kelimetullah aşkıyla
üzerinde özgürce yaşayabileceğimiz bir vatan için canlarını feda eden aziz
şehitlerimizi, ahirete irtihal eden kahraman gazilerimizi ve devlet
büyüklerimizi rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum.
Hutbemi,
İstiklâl Marşımızın aziz milletimize ebedi istiklâli müjdelediği şu mısra ile
bitiriyorum:
Hakkıdır, hür yaşamış
bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır,
Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
26 Ağustos 2024 Pazartesi
HAFTANIN AYETİ
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.
Hûd Sûresi,6. Ayet.
25 Ağustos 2024 Pazar
23 Ağustos 2024 Cuma
HAFTANIN HADİSİ
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
المُجَاهِدُ مَنْ جَاهَدَ نَفْسَهُ
"Gerçek mücâhid, nefsiyle cihad edendir."
[Tirmizi Fedâilu'l-Cihad 2, (1621).]
Diyanet İşleri Başkanlığının 23.8.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :ÂDÂB-I MUÂŞERETTE DE REHBERİMİZ ALLAH RESÛLÜ (S.A.S)’DİR
ÂDÂB-I MUÂŞERETTE DE REHBERİMİZ
ALLAH RESÛLÜ (S.A.S)’DİR
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Rabbimiz Hucurât sûresinin ilk ayetlerinde bizlere şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Allah ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah’a
karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Ey iman edenler!
Seslerinizi Peygamberin sesinden daha fazla yükseltmeyin, birbirinize
seslendiğiniz gibi ona seslenmeyin; sonra farkında olmadan amelleriniz boşa
gider.”[i]
Bu ayet-i
kerimeler, Allah ve Resûlünün koyduğu
hükümlerin; karar ve tercihlerimizden, görüş ve düşüncelerimizden daha önemli
ve daha değerli olduğunu haber vermektedir. Tavır, tutum ve davranışlarımızın Allah
ve Resûlünün emirlerine uygun olması gerektiğini hatırlatmaktadır. Peygamber
Efendimiz (s.a.s)’in sünnetini hayatımızın her alanına aktarmamız gerektiğini
öğütlemektedir.
Aziz Müminler!
Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s)’in bizler için örnekliği, sadece iman esasları ve
ibadetlerle sınırlı değildir. Âdâb-ı muâşeret diye bildiğimiz sosyal
ilişkilerimizde de rehberimiz, Allah Resûlü (s.a.s)’dir. Âdâb-ı muâşeret; Yüce
Rabbimizin emrettiği Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in uygulayarak örnek olduğu, toplumsal
huzur ve barışı tesis eden nezaket ve görgü kurallarıdır.
Peygamber
Efendimiz (s.a.s)’in güzide hayatında her hayırlı işe, yeme ve içmeye “Besmele”
ile başlayıp “Elhamdülillah” diyerek bitirmek vardır. O, ailesine,
çocuklara, gençlere, yaşlılara, tanıdığı tanımadığı herkese selam vermiş,
birbirimizi sevmenin yolunun selamdan geçtiğini ifade buyurmuştur.[ii]
Selam, Allah Resûlü (s.a.s)’in öğrettiği şekliyle alınıp verildiğinde ibadet ve
dua hükmü de kazanır. Allah’ın en güzel isimlerinden biri de “es-Selâm”’dır. Selam,
Müslümanların ortak parolasıdır. İnsanlar arasında şefkat ve merhametin, huzur
ve bereketin artmasına vesile olur. Bir meclisten ayrılırken verdiğimiz selam,
o meclise geldiğimizde verdiğimiz selamdan farklı değildir.[iii]
Peygamberimiz (s.a.s),
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden, ya hayır söylesin ya da sussun!”[iv] buyurmuş, her zaman hayrı ve iyiliği dile getirmemizi istemiştir. O, insanları rahatsız edecek şekilde yüksek sesle konuşmamıştır. Muhatabının sözünü kesmemiştir. Yapamayacağı bir sözü vermemiş, verdiği sözü ise mutlaka zamanında yerine getirmiştir. Başkalarının evini gözetlemeyi, konuşmalara kulak kabartmayı, insanların mahrem hallerini araştırmayı şiddetle yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), her zaman geçim ehli olmuş, bizlere de şu tavsiyede bulunmuştur:
“Mümin, cana yakındır.
İnsanlarla iyi geçinemeyen, kendisiyle de iyi geçinilmeyen kimsede hayır
yoktur.”[v]
Kıymetli
Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam’a
göre ziyaretleşmenin de bir adabı vardır. Ziyaret edeceğimiz kişiye önceden
haber vermek, eve girmek için izin istemek, hane halkı müsait değilse gönül
koymadan geri dönmek adaptandır. Büyüklerimize, anne babamıza karşı
sesimizi yükseltmemek, eşimize nezaket ve zarafetle davranmak, küçüklerimize
merhamet göstermek adaptandır. Misafire ikramda bulunmak, komşumuzu rahatsız
edecek söz ve fiillerden sakınmak adaptandır. Ayrıca günümüzde çok fazla
kullandığımız sosyal medya mecralarında yalan, iftira, çarpıtma, gösteriş ve
mahremiyet sınırlarını ihlal etme gibi İslam’ın yasakladığı davranışlardan uzak
durmak, Yüce Rabbimizin sanal âlemde de bizi görüp işittiği bilinciyle hareket
etmek adaptandır.
Geliniz, Allah Resûlü (s.a.s)’in öğrettiği âdâb-ı
muâşeret kurallarını hayatımızın her alanına hâkim kılmanın gayretinde olalım.
Eğitim-öğretim müfredatında yer alan Âdâb-ı Muâşeret, Kur’an-ı Kerim,
Peygamberimizin Hayatı ve Temel Dini Bilgiler derslerini çocuklarımızın
seçmeleri için gerekli hassasiyeti gösterelim. Gösterelim ki, Rabbimiz, Peygamberimiz,
ailemiz ve çevremiz bizden razı olsun. Dünyamız huzur ve mutlulukla dolsun.
Ahiretimiz cennet olsun.
Değerli Müminler!
Hutbeme
son verirken Zafer Haftası’na girdiğimiz şu günlerde aziz şehitlerimizi ve ebedi
âleme göç eden kahraman gazilerimizi rahmetle yâd ediyor, bir hususu yeniden
hatırlatmak istiyorum. Bir süredir orman yangınlarıyla topyekûn mücadele
ediyoruz. Yangın riski devam etmektedir. Dolayısıyla başta ormanlarımız olmak
üzere açık alanlarda yangınlara sebep olacak davranışlardan uzak duralım.
Yetkililerin uyarılarına kulak verelim. Yüce Rabbim ülkemizi ve milletimizi her
türlü afet ve felaketten muhafaza eylesin.
22 Ağustos 2024 Perşembe
HAFTANIN AYETİ
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْدًاۜ
Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kul olarak Rahmân'a gelecektir.
Meryem Suresi 93. Ayet
18 Ağustos 2024 Pazar
16 Ağustos 2024 Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığının 16.8.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :Çevremiz Bize Emanettir
ÇEVREMİZ BİZE EMANETTİR
Muhterem
Müslümanlar!
Kâinat denilen mükemmel bir yapının içerisinde yaşıyoruz. Bu ihtişamlı eseri yoktan var eden, yaşatan ve idare eden Yüce Rabbimizdir. Hayat kaynağımız suyu, her nefesimizde muhtaç olduğumuz havayı bize veren Cenâb-ı Hak’tır. Toprağı bereket vesilesi, ormanları oksijen kaynağı kılan O’dur. Güneşi, ayı ve yıldızları, denizleri, gölleri ve nehirleri hâsılı bütün nimetleri insanoğlunun istifadesine sunan Yüce Allah’tır. Nitekim hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından bir
nimet olarak sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için
ibretler vardır.”[i]
Aziz Müminler!
Çevremiz, bizlere Yüce Allah’ın bir lütfudur. Atalarımızdan miras aldığımız, gelecek nesillere aktarmamız gereken bir emanettir. Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde
“Emanete gerektiği gibi hassasiyet göstermeyenin imanı
olgunlaşmamıştır.”[ii] buyurmuş, emanete riayet etmeyi
imanın bir tezahürü olarak zikretmiştir. Bizler, çevremize sahip çıkar, onu titizlikle
korursak bu emaneti muhafaza etmiş oluruz.
Değerli
Müslümanlar!
Yeryüzündeki hiçbir bozulma asla kendiliğinden oluşmuş değildir. Nitekim Yüce Rabbimiz,
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu.”[iii] buyurmaktadır.
Evet, bugün, kendisinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen, mutluluğu sınırsız tüketimde arayan insanoğlu yeryüzündeki tabii dengeyi bozmaktadır. Hırs ve tamahın esiri olan, nefsinin doyumsuz isteklerine boyun eğen nice insan, bütün mahlûkatın ortak kullanım alanlarını sorumsuzca yok etmektedir. Ürettikleri kimyasal silahlar ve bombalarla yeryüzünü yaşanmaz hale getiren zalimler, başta Gazze olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinde uyguladıkları soykırımlarla sadece masum insanların değil, doğal hayatın da katili olmaktadırlar.
Nitekim Yüce Rabbimiz bu zalimleri, bizlere şöyle tanıtmaktadır:
“İnsanların bazıları
vardır ki, eline fırsat geçtiğinde yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp ürünleri ve
nesilleri yok etmeye çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.”[iv]
Kıymetli
Müminler!
Günümüzde,
dünyada derinden hissedilen çevre problemlerinin başında ise susuzluk ve
kuraklık gelmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s), suyun bir damlasını bile
israf etmeyi yasaklamış, nehirden
abdest aldığımızda dahi suyu tasarruflu kullanmayı bizlere öğütlemiştir[v].
Hal böyleyken, bugün, gereksiz kullanım sonucunda
ülkemiz de dâhil olmak üzere pek çok yerde su kaynakları yok olmaktadır.
Sorumsuzca dökülen atıklar, plansızca açılan su kuyuları, bilinçsizce yapılan
sulamalar hayat kaynağımız olan suyun geleceğini tehdit etmektedir.
Aziz Müslümanlar!
Bizler
dünyanın sahibi değil, emanetçisiyiz. Yapmamız gereken, israf ve savurganlıktan
uzak durmak, çevremizi ibadet bilinciyle muhafaza etmektir. Başta su
kaynaklarımız olmak üzere doğal hayatı, ormanlarımızı ve piknik alanlarımızı
temiz tutmak ve korumaktır. Özellikle yaz aylarında orman yangınlarına karşı
dikkatli olmaktır. Çevremize
ve canlılara zarar verecek, tabii dengeyi bozacak her türlü tutum ve
davranıştan kaçınmaktır. Nesillerimize yaşanılabilir bir dünya ve temiz bir
çevre bırakmak için gayret göstermektir. Unutmayalım ki temizlik, imanın yarısı[vi], ibadetlerin temel
şartıdır. Müslümanın en önemli vasfıdır.
Dolayısıyla Müslüman işyerini, sokağını, çevresini, mesire alanlarını temiz
tutmalıdır. Rabbimizin kâinata koyduğu ilahi dengeyi bozacak tutum ve
davranışlardan şiddetle kaçınmalıdır.
Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum:
“Ümmetimin iyi ve
kötü bütün amelleri bana gösterildi; iyi amelleri arasında, insanlara eziyet
veren şeylerin yoldan kaldırılması, kötü amelleri arasında ise yerlere tükürmek
ve yerleri kirletmek vardı.”[vii]
[i] Câsiye, 45/13.
[ii] İbn Hanbel, III, 134.
[iii] Rûm, 30/41.
[iv]
Bakara, 2/205.
[v] İbn Mâce, Tahâret, 48.
[vi]
Müslim, Tahâret, 1.
[vii] Müslim, Mesâcid, 57; İbn
Mâce, Edeb, 7.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
HAFTANIN AYETİ
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ
Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Şüphesiz Allah, her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye lâyık olandır.
Lokman Sûresi,26. Ayet
10 Ağustos 2024 Cumartesi
9 Ağustos 2024 Cuma
HAFTANIN HADİSİ
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
كُلُّ ذَنْبٍ عَسَى اللّهُ أنْ يَغْفِرَهُ إَّ مَنْ مَاتَ مُشْرِكاً، أوْ مُؤْمِنٌ
قَتَلَ مُؤْمناً مُتَعَمِّداً
"Müşrik olarak ölenle, bir müslümanı haksız yere öldüren hariç, Allah bütün günahları affedebilir."
[Ebu Dâvud, Fiten 6,
(4270).]
Diyanet İşleri Başkanlığının 09.08.2024 Tarihli Cuma Hutbesi : VEHEN: BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİN ÖNÜNDEKİ BÜYÜK ENGEL
VEHEN: BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİN ÖNÜNDEKİ BÜYÜK ENGEL
Muhterem
Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir keresinde Sahâbe-i Kirâm’a
“Açgözlü kimselerin yemeğe üşüşmeleri gibi, düşmanlarınızın üzerinize saldırmaları yakındır.” buyurdu.
Orada bulunan bir sahâbî, “Sayıca az olduğumuz için mi düşmanlarımız üzerimize üşüşecekler?” diye sordu.
Allah Resûlü (s.a.s),
بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ، وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ
“Hayır, siz sayıca çok olacaksınız. Fakat selin önündeki çer çöp gibi savrulacaksınız.” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Allah, düşmanlarınızın kalbinden heybet ve azametinizi çıkartacak; sizin kalplerinize de vehni yerleştirecektir.”
Sahâbî,
“Ya Resûlallah!
Vehen nedir?” diye sorunca
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ
“Dünyayı aşırı sevmek ve ölümü kötü görmektir!”[i] buyurdu.
Aziz Müminler!
Peygamber Efendimiz (s.a.s), bu
hadisleriyle bizlere şunları hatırlatmaktadır: Müslümanlar birlik ve
beraberliği kuşandıkları zaman varlıklarını muhafaza ederler. Ümmet bilinciyle
hareket ettiklerinde asil
ve vakur duruşlarını devam ettirirler. Yürekleri toplu vurdukça izzetlerini korurlar. Fitne, fesat ve tefrikaya
geçit vermediklerinde kardeşlik bağlarını güçlendirirler. Ancak; Müslümanlar,
yaratılış gayelerini, ölümü, hesabı, cennet ve cehennemi unutup dünyaya aşırı
meylederlerse, güçlerini kaybeder zillete düşerler. Kalplerine Allah ve
Resûlü’nün sevgisinden ziyade mal ve mülk, makam ve mevki, şan ve şöhret
sevgisini yerleştirirlerse rüzgârın önündeki yapraklar gibi savrulurlar. Şahsi
menfaatlerini, lüks ve konforlarını i’lây-ı kelimetullahtan üstün tutarlarsa bölünüp
parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar.
Kıymetli
Müslümanlar!
Bizler, zaman zaman dünya meşgalelerine dalıp İslam’ın hayat veren ilkelerini göz ardı edebiliyoruz. Rabbimize, çevremize ve insanlara karşı sorumluluklarımızı ihmal edip tamamıyla dünyaya yönelebiliyoruz. Kulluğumuzu unutup insani ve ahlaki değerleri hayatımızdan uzaklaştırabiliyoruz. Hâlbuki Cenâb-ı Hak,
“Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, Allah ise ahireti kazanmanızı istiyor.”[ii] ayetiyle bizleri uyarmakta, ebedi yurdumuzu ihmal etmeden yaşamamızı bizlere tavsiye etmektedir. Yüce dinimiz İslam’a göre dünya, ahiretle kıyaslandığı zaman geçici, boş ve eğlenceden ibarettir. Yoksa dünya ve nimetleri kötü, değersiz ve önemsiz değildir. Kötü olan, insanı Allah’tan ve onun rızasından uzaklaştıran dünyevileşmedir. Unutmayalım ki, dünya ahiretin tarlasıdır. Cennetin kazanılacağı yerdir. Kulluk imtihanımızı gerçekleştirdiğimiz, hangimizin daha güzel işler yapacağının tespit edildiği mekândır. Dinimizin bizlerden istediği ne dünya için ahireti ne de ahiret için dünyayı terk etmektir. Allah’ın rızası doğrultusunda her ikisi için de çalışmaktır.
Bu hususta Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın sana verdiğinden ahiret yurdunu kazanmaya bak.
Dünyadan da nasibini unutma!”[iii]
Değerli Müminler!
Bugün; kin, öfke, kötülük ve zulüm yeryüzünü kuşatmış, insan hakları ve ahlaki değerler ayaklar altına alınmışsa bunun sebebi sadece zalimlerin güçlü olması değildir. Asıl sebep, Müslümanların çalışmayı tembelliğe kurban etmeleridir. İnançlarının gereği olan sorumluluklarını yerine getirmemeleridir. Vatanlarını ve değerlerini koruyabilmek için düşmanlarına karşı her alanda gerekli hazırlıkları yapmamalarıdır. İman, salih amel ve güzel ahlakla dünyalarını imar etmemeleridir.
Oysaki Yüce Rabbimizin bu husustaki vaadi gayet açıktır:
“Allah, içinizden iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapan kimselere; kendilerinden öncekilere verdiği gibi onlara da yeryüzünde hâkimiyet vereceğini, onlar için beğenip seçtiği İslam dinini yerleştirip yayılmasını sağlayacağını, hâlihazırdaki korkularını güvenliğe çevireceğini vaat etmiştir…”[iv]
Gün, aşırı dünyevileşme,
bireysellik ve bencillikten kurtulma, sınırsız arzu ve isteklerimizi dizginleme
günüdür. Vakit, farklılıklarımızı zenginlik kabul edip; birliğe ve huzura giden
yolda birlikte yürüme vaktidir. Zaman, müminlere karşı şefkat ve merhameti,
kâfirlere ve zalimlere karşı vakar ve izzeti kuşanma zamanıdır.
Aziz Müslümanlar!
Hutbemin sonunda bir hususu
sizlerle paylaşmak istiyorum. 2025 yılı hac ön kayıt ve kayıt yenileme
işlemleri başlamış olup 16 Eylül 2024 tarihine kadar devam edecektir. Hacca
gitmek isteyen vatandaşlarımızın e-Devlet sistemi üzerinden ön kayıtlarını bizzat
yapmaları gerekmektedir. Bu yıl Başkanlığımızca kayıt yenileme işlemi
yapılmayacağından geçen yıllardan kaydı bulunan vatandaşlarımızın da yine e-Devlet
sistemi üzerinden kayıtlarını güncellemeleri gerekmektedir. Konuyla ilgili il
ve ilçe müftülüklerimizden bilgi alabilirsiniz.
5 Ağustos 2024 Pazartesi
HAFTANIN AYETİ
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُون
"Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır."
Âl-i İmrân Suresi 157. Ayet
2 Ağustos 2024 Cuma
HAFTANIN HADİSİ
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
نِعْمَتَانِ مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ: الصِّحَةُ وَالْفَرَاغُ
"İki (büyük) nimet vardır. İnsanların çoğu onlar hususunda aldanmıştır: Sıhhat, Ve boş vakit!"
[Buharî,
Rikak 1; Tirmizî, Zühd 1, (2305).]
Diyanet İşleri Başkanlığının 02.08.2024 Tarihli Cuma Hutbesi : Tebbet Süresinden Mesajlar
TEBBET
SÛRESİNDEN MESAJLAR
Muhterem
Müslümanlar!
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yer alan sûrelerden biri de Tebbet
sûresidir. Geliniz, bu haftaki hutbemizde Tebbet sûresinin bize öğrettiği
hakikatleri bir kere daha hatırlayalım.
Yüce Rabbimiz bu sûrede şöyle buyurmaktadır:
“Ebû Leheb’in elleri kurusun! Kurudu da. Malı
ve serveti kendisine fayda vermedi. O, alevli ateşe atılacaktır. Karısı da
boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde sırtında odun taşıyarak o ateşe
girecektir.”[1]
Aziz Müminler!
Ebû Leheb, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in amcasıydı. Bununla birlikte
yeğenine en çetin zorluğu, zorbalığı ve zulmü reva görenlerden biriydi.
İslam’ın ve Müslümanların en büyük düşmanlarındandı. İşte Tebbet sûresinde Ebû
Leheb’in, yardımcılarının ve onun yolunda gidenlerin ibretlik akıbetleri haber
verilmektedir.
Bu sûreden öğrenmekteyiz ki, Allah ve Resûlüne savaş açanlar, müminlerle
amansız bir mücadeleye girenler, elem verici bir azaba uğrayacaklardır. Mal ve
servetini, güç ve imkânlarını yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkarmak için
kullananlar, Allah’ın gazabına müstahak olacaklardır. Hak ve hakikatin
karşısında durup yalan ve batılın hizmetkârlığını yapanları, kibrinin esiri
olup insanları hor ve hakir görenleri, hazin bir son beklemektedir.
Kıymetli Müslümanlar!
Tebbet sûresi, Ebû Leheb ve diğerleri gibi zulme destek verenlerin de aynı akıbete uğrayacaklarını vurgulamaktadır. Zira zalime destek olmak da zalimliktir. Zulmün yaygınlaşmasına yol açmak da zulümdür.
Peygamber Efendimiz (s.a.s),
“Zulme yardımcı olan, mutlaka Yüce Allah’ın gazabına uğrar.”[2] buyurmaktadır.
O halde nerede bir zulüm varsa elimizle, dilimizle ve gönlümüzle onun karşısında dimdik durmalıyız. Zulmün var olduğu bir dünyada hiç kimse güvende olamayacaktır.
Allah Resûlü (s.a.s)’in bu husustaki uyarısı gayet açıktır:
“İnsanlar zalimin zulmünü görür de ona
engel olmazsa, Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.”[3]
Değerli Müminler!
Ne
hazindir ki, Ebû Lehebler günümüzde de zulümlerine devam etmekte, Ebû Cehiller
kıtalar dolaşmaktadır. Katiller ve işgalciler, başta Gazze
olmak üzere İslam beldelerinde çocuk, kadın, yaşlı, masum demeden hunharca
katliam gerçekleştirmektedir. Gözü dönmüş caniler, tarihte eşine az rastlanır
bir soykırım yapmaktadır. Onlara destek verenler ise kanlı elleriyle zulme
alkış tutmakta, zalimleri cesaretlendirmektedir.
Ey Zalim! Bu azgınlıktan vazgeç. Dayandığın güç odaklarına güvenme.
Tarihe bakıp ibret al. Geçmişte yaptığın azgınlıklar sebebiyle başına neler
gelmişti, hatırla. Bugün sahip olduğun güç ve imkânlar, seni asla
kurtaramayacaktır. Yüce dinimiz İslam’ın gönüllere yerleşmesine, yeryüzüne
yayılmasına hiçbir kudret engel olamayacaktır. Rabbimiz bu gerçeği şöyle haber
vermektedir:
يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ
بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْـكَافِرُونَ
“Onlar ağızlarıyla Allah’ın
nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de
Allah nurunu tamamlayacaktır.”[4]
Muhterem Müslümanlar!
Hiçbir zulüm ve haksızlık ebedi değildir. Zalimler her ne kadar
kendilerini güçlü zannetseler de mutlaka hüsrana uğrayacaklardır. Hak galip
gelecek, batıl yok olacaktır. Bize düşen ise zulme asla rıza göstermemek,
kötülüğe boyun eğmemektir. Umudumuzu ve cesaretimizi kaybetmeden zalimlerin
karşısında, mazlumların yanında olmaya devam etmektir. Yeryüzünde adalet ve
iyiliğin teminatı olacak bir medeniyet inşa etmek için el ele gönül gönüle vermek,
sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirmektir. Unutmayalım ki, bugün,
zalimlerin zulmünü devam ettirmesi Müslümanların dağınıklığından
kaynaklanmaktadır. Zulmün son bulması, Müslümanların birlik ve beraberlik içinde
hareket etmesine bağlıdır.
Hutbemi Yüce Rabbimizin buyurduğu şu ayet ile bitiriyorum:
قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ
اِلٰى جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ
“Resulüm! İnkâr edenlere de ki:
Yakında mağlûp olacaksınız ve cehenneme sürükleneceksiniz. Orası ne kötü bir
kalma yeridir.”[5]
[1] Tebbet, 111/1-5.
[2]
Ebû Dâvûd, Kadâ’ (akdiye), 14.
[3]
Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 5.
[4]
Saff, 61/8.
[5] Âl-i İmrân, 3/12.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü