Bir gün Peygamberimiz (s.a.s)’in
eşi Aişe validemiz, Safiyye validemizin boyunun kısa olduğunu ima etmişti. Bunun
üzerine Allah’ın Resûlü şu ikazıyla gıybetin ne kadar kötü bir tutum olduğuna
dikkat çekti: “Ey Aişe! Sen öyle bir söz söyledin ki, o söz denize
karışsaydı denizin suyunu bile kirletirdi.”[1]
Aziz Müminler!
Gıybet, bir kardeşimizi hoş
olmayan sözlerle anmaktır. Yokluğunda onun onur ve haysiyetini zedelemektir.
Kul hakkına girmektir. Gıybet, güven ve samimiyete, huzur ve muhabbete, birlik
ve beraberliğe, hâsılı kardeşliğe saplanan bir hançerdir. İnsanlıkla
bağdaşmayan, mümine yakışmayan, bireyi ve toplumu sarsan çirkin bir tutum ve
davranıştır. Bu yüzden Yüce Rabbimiz,
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurarak gıybeti haram kılmıştır: “Ey iman
edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü öyle zanlar vardır ki günahtır. Birbirinizin
özelini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Biriniz ölmüş bir kardeşinin
etini yemekten hiç hoşlanır mı? Bundan tiksindiniz değil mi? O hâlde Allah’a
karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok
merhametlidir.”[2]
Kardeşlerim!
Bizler, birbirine iman
kardeşliği ile bağlı müminleriz. Bu kardeşlik, bir binanın birbirine
kenetlenmiş yapı taşları gibi sapasağlam bir kardeşliktir. Bu kardeşlikte kardeşler
birbirine emanettir. Kardeşimizin canı bizim canımızdır. Onur ve haysiyeti
bizim onur ve haysiyetimizdir. Birbirimizi en ufak bir îma ile dahi incitmemek
bu kardeşliğin bir gereğidir. Gönül erlerinden birinin şu sözü bu gerçeği ne de
veciz ifade etmektedir: “Sakın incitme bir canı. Yıkarsın arş-ı Rahmân’ı.”
Aziz
Kardeşlerim!
Günlük hayatımızda
zihinlerimiz türlü haberlerle yorgun düşmektedir. Kulaklarımız, arzu edilen
edilmeyen nice sözler işitmektedir. Özellikle kitle iletişim araçları ve sosyal
medyada çoğu zaman dedikodu, yalan, iftira gibi çirkin sözler, ilgi ve merak
uyandıracak şekilde sunulabilmektedir. Zaman zaman sorumsuz ve şuursuzca
yayınlanan asılsız haber ve yorumlarla insanların onur ve haysiyeti hedef
alınabilmektedir. Oysa Peygamberimiz (s.a.s), Müslümanı “elinden ve
dilinden emin olunan insan”[3]
diye tanımlamıştır.
Kardeşlerim!
Resûlullah (s.a.s), şu hadisiyle
gıybet, dedikodu, su-i zan ve özel
halleri araştırma gibi mümine yakışmayan durumlardan uzak durmayı emretmiştir: “Birbirinizin
gıybetini yapmayın. Gizli hâllerinizi araştırmayın. Çünkü her kim insanların
gizli hâllerini araştırırsa Allah da onun gizli hâlini araştırır. Ve neticede
onu evinde bile olsa rezil eder.”[4]
Resûl-i
Ekrem Efendimiz, “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya
hayır konuşsun ya da sussun.”[5] buyurmuştur.
Her duyduğunu söylemesinin, kişiye günah olarak yeteceğini bildirmiştir.[6]
Heyhât! Gelin görün ki bugün bir
sektör haline gelen yalan, iftira, gıybet ve dedikodu ile kimilerince algı
operasyonları yürütülmektedir. Bu tür olumsuzluklarla, birey ve toplumun huzur
ve sükûnetine büyük zararlar verilmektedir.
Değerli
Kardeşlerim!
Dilimiz, fitne ve fesat için
değil; her daim güven ve itimat, huzur ve sükûnet için dönsün. Sözlerimiz,
gıybet ve dedikodu, iftira ve yalan için değil; sadakat ve doğruluk için
dökülsün. Kelamımız, kin, nefret ve düşmanlığa değil; ülfet, muhabbet ve kardeşliğe
vesile olsun. Unutmayalım ki, o büyük gün ebedi nimetlere kavuşacak olanlar,
zihnine, gönlüne, diline, eline, hâsılı bütün bedenine sahip çıkan ve hayata
mümince bakanlardır.
Hutbemizi Peygamberimiz (s.a.s)’in
şu duasıyla bitirmek istiyorum:
“Allah’ım! Kulağımın, gözümün ve dilimin
şerrinden, kalbimin kötülüğünden sana sığınırım.”[7]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder