Tttttttttt
إنَّ اللَّهَ تَعَالى يُحِبُّ إذَا عَمِلَ أحَدُكُمْ
عَمَلاً أنْ يُتْقِنَهُ |
Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur. Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 1/275; Beyhakî, fiu’abü’l-Îmân, 4/334. |
Zor Zamanlarda Maneviyatımızdan Destek Almak
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede
Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Sabır ve namazla
Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.”[1]
Okuduğum hadis-i şerifte
ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Zor
zamanlarda duasının kabul edilmesini isteyen kişi, rahat zamanında çokça dua
etsin.”[2]
Aziz Müminler!
Hayatımız boyunca pek çok sıkıntı, keder ve musibetle karşılaşırız.
Sonuçları ne olursa olsun başımıza gelen her olay, dünya imtihanının bir
parçasıdır. Ömür dediğimiz sermaye, aslında imtihan için bize tanınan sınırlı
süredir. Önemli olan bu süreyi iman ve salih ameller ile geçirebilmek,
karşılaştığımız hadiseler karşısında doğru tavırlar ortaya koyabilmektir.
Nitekim Cenâb-ı Hak bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve
ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”[3]
Kıymetli Müslümanlar!
İyi günlerimizde olduğu
gibi, zor zamanlarda da Allah’a olan sevgimizden ve güvenimizden güç almalıyız.
Çetin sınavlar karşısında mümin olarak öncelikli sorumluluğumuz, elimizden
gelen bütün tedbirleri almaktır. Olaylara soğukkanlı ve metanetli yaklaşmak, çözüm
için çaba sarf etmektir. Asla umutsuzluğa kapılmamak, inancımızı ve direncimizi
kaybetmemektir.
Aziz Kardeşlerim!
Sebeplere başvuran;
ilmin, aklın ve tecrübenin ışığında her türlü tedbiri alan mümin, aynı zamanda
tevekkül etmeyi ve ilâhî takdire rıza göstermeyi bilmelidir. İsyan ve
taşkınlıkla değil, teslimiyet ve sekînetle hareket etmelidir. Korku, endişe ve
karamsarlıktan uzak kalarak, Rabbinin mutlak iradesine sığınmalıdır. En güvenli
sığınak, Cenâb-ı Hakk’ın eşsiz kudreti, ilim ve hikmeti, yardım ve inayetidir.
O’na olan inancını bir an bile yitirmemek, O’na dayanmak, O’na güvenmek ve
O’ndan yardım dilemek müminin hayat ışığıdır. Dua ve niyazla, tevbe ve
istiğfarla, hamd ve şükürle Allah’a iltica etmek, kulluğun özüdür.
Aziz Müminler!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
“Müminin durumu ne hoştur! Her
hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına
sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir
sıkıntı geldiğinde sabreder; bu da onun için hayır olur.”[4]
O halde, müminin Rabbine
dayanarak, kendine güvenerek ve kardeşleriyle yardımlaşarak zorlukları
aşabileceğini unutmayalım. Yaşadığımız olayları ibret ve ferasetle okuyalım.
Sorumluluk bilinci ve nefis muhasebesi çerçevesinde değerlendirelim. Üzerimize
düşeni yaptığımızdan emin olalım. Bu dünyanın sınavlarını azim, sabır ve şükür
terazisinde tartalım. Hayatta güçlü olmak için ibadet, dua, tefekkür ve
tevekkülle maneviyatımızı canlı tutalım.
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ
İnsan için ancak çalıştığı vardır.
(Necm Suresi 39. Ayet)
Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler):
MUKSİT
Allah'ın
en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Muksit’dir.
el-Muksit,
Allah’ın adaletle hükmetmesi demektir.
Muksıt “adaletle
hükmeden, âdil” demektir.
El
Muksit; adaleti en üst seviyede ayakta tutandır.
El
Muksit; hükmünde ve emirlerinde adil olandır.
El
Muksit; her şeye belli bir denge ve düzen takdir edendir.
El-Muksit; mü’min
kullarının mükâfatlarını adaletle verecektir.
El
Muksit; kafir kullarının cezalarını da adaletle verecektir.
El-Muksit; hesap
gününde adalet tartılarını kurandır.
El Muksit; adaleti ayakta tutmak için peygamber gönderen ve kitap indirendir. El-Muksit; Adaletten şaşmayan, bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan,
mazlumlara insaf eden, adil, yarattıklarından hiç birine
haksızlık, eza, cefa, eziyet ve zulüm etmeyen demektir. Her
şeyi yerli yerinde yapan. Zalimden mazlumun hakkını alan.
Allahü Teala, Muksit ismiyle adaleti tesis ve temin
eder.
En üstün adalet ve merhamet sahibi olan Allahu Teala, her işi
birbirine den ve layık şekilde yapmaktadır. Zerre kadar da olsa
haksızlığa uğratmaz. Kullarına muamelesi tam ve adaletli ve
merhamet üzerinedir.
Allahu Teala kullarının yapmış olduğu hiçbir iyiliğin en ufak
bir zerresini dahi karşılıksız bırakmaz, hakkı yerine getirir.
Hiçbir mazlumun hakkı kaybolmaz.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle
buyurmaktadır:
“Allah, hükmedenlerin en
iyi hükmedeni değil midir?”( Tin Sûresi Suresi, 8. Ayet)
“Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye,
hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi
kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören
olarak biz (herkese) yeteriz.”
(Enbiyâ Suresi 47. Ayet)
“Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan
çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil
davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah
adil olanları
sever.”( Mümtehine
Suresi 8. Ayet)
“Her ümmetin bir peygamberi vardır. Onlara peygamberleri
geldiğinde aralarında adaletle hüküm verilmiş olur. Onların
hakları yenmez.” (Yûnus Suresi 47. Ayet)
“De ki: Rabbim adaleti
emretti…” (A'râf Sûresi,29. Ayet)
“…Şüphe yok ki Allah
Teâlâ adâlette bulunanları sever.” (Mâide Sûresi, 42. Ayet)
“Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler
olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe
sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a karşı
gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'tan sakının,
doğrusu Allah işlediklerinizden Haberdar'dır.” (Mâide Suresi 8. Ayet)
(Bu yazı, Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
(Devam edecek)
Efkan VURAL
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
لاَ تَبَاغَضُوا
وَلاَ تَحَاسَدُوا وَلاَ تَدَابَرُوا وَكُونُوا عِبَادَ اللَّهِ إخْوَانًا وَلاَ يَحِلُّ
لِمُسْلِمٍ أنْ يَهْجُرَ أخَاهُ فَوْقَ ثَلاَثِةِ اَيَّامٍ |
Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz (Buhârî, Edeb, 57, 58.) |
İMANIN TADINA ERMEK: ALLAH VE RESÛLÜ’NÜ
SEVMEK
Aziz Müminler!
Cenâb-ı Hakk’ın
varlık âlemine ve ruhumuza nakşettiği en nadide duygu sevgidir. Sevgi; insanı
Rabbine bağlayan, gönülleri birleştiren, hayatı anlamlı kılan eşsiz bir
duygudur. Öyle ki, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle, samimi sevgi, Yüce Rabbimizin
varlığının delillerinden biridir.[1]
Sevilmeye en çok layık olan hiç şüphesiz Allah Teâlâ’dır. Zira O
“Vedûd”dur, sevgiyi yaratan, sevmeyi ve sevilmeyi insana öğretendir. Bütün
sevgilerin kaynağı O’dur. Tüm kâinat, O’nun sevgi ve merhametiyle ayakta
durmaktadır.
Kıymetli Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim’de
“İman edenlerin Allah sevgisi çok kuvvetlidir.”[2] buyrulur.
Evet, bir müminin kalbinde en değerli köşe, Cenâb-ı Hakk’ın sevgisine
ayrılmıştır. Mümin, Rabbini şartsız ve sınırsız bir biçimde, ihlas ve ihtiram
ile sever. Aynı zamanda, Allah’ın sevgisine layık bir kul olabilme gayreti
taşır. Mümin, Allah’a duyduğu derin sevgiyle tüm mahlûkata rahmet nazarıyla
bakar. Yaratılanı sever Yaratan’dan ötürü!
Değerli Müminler!
Müminin yüreği,
Allah Resûlü (s.a.s)’in sevgisiyle de doludur. Zira adı güzel kendi güzel
Peygamberimizi sevmek, bize onun ümmeti olma şerefini bahşeden Rabbimizi
sevmenin gereğidir. Mümin bilir ki Peygamber Efendimizi sevmek, onun bize
emanet olarak bıraktığı yüce Kitabımız Kur’an’a ve hikmet yüklü sünnet-i
seniyyesine sımsıkı sarılmak demektir. Onun yolundan gitmek, onun sevdiklerini
sevmek, onun ahlakı ile ahlaklanmaktır.
Aziz Müslümanlar!
Allah ve Peygamber sevgisi
imandandır, imanın lezzetine varmaktır. Nitekim
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurur: “Şu üç özellik
kimde bulunursa o kişi imanın tadına erer: Allah ve Resûlü’nü herkesten çok
sevmek, sevdiği kişiyi sadece Allah için sevmek, ateşe atılmaktan nasıl
korkuyorsa imandan sonra küfre dönmekten de öylece korkmak.”[3]
Ne mutlu Cenâb-ı Hakk’ın sevgisi gönlünde yer etmiş olanlara! Ne mutlu Resûl-i Zişan Efendimizin
muhabbetiyle gözleri yaşaranlara! Ne mutlu bu kutlu sevginin gücüyle birbirine
kenetlenenlere!
Kıymetli Müminler!
Hutbeme son
verirken geçen hafta hain terör saldırısında şehit edilen kardeşlerimize,
kahraman vatan evlatlarına Yüce Rabbimizden sonsuz rahmet; kederli ailelerine,
yakınlarına ve aziz milletimize baş sağlığı diliyorum. Cenâb-ı Hak bizleri
şehitlerimizin uğrunda can verdikleri mukaddesatımızdan asla ayırmasın.
Regaib Kandili
Yarın akşam, Regaib Kandili,kandiliizi tebrik ederim.
Regaib Kandili, dinimizde “ üç aylar “ olarak bilinen rahmeti, bereketi ve
mağfireti bol olan bir atmosfere girdiğimizin habercisidir.
Üç ayların ilki olan Receb ayının ilk Cuma
gecesi Regaib Kandili olarak kutlanır.
Regaib Gecesi denilince “Çok lütuf ve ihsanla
dolu; rahmeti, nimeti, bereketi, bol iyiliği çok, kıymeti değeri büyük bir gece
akla gelir.
Peygamberimiz bu gecede Allah’ın bir çok lütfuna
eriştiği için şükür ve hamd etmiş, namaz kılmış ve dua etmiştir.
Bu gece Allah’ın kullarına bol bol ikram ve
ihsanda bulunduğu, duaların ve tövbelerin kabul edildiği çok önemli bir gecedir.
Bu geceyi en güzel biçimde değerlendirmek
gerekir. Gündüzünü de mümkünse oruçlu geçirebilirsek iyi olur.
Bu gece sebebiyle kendimizi hesaba çekerek, Allah’ın verdiği bunca
nimet karşısında ne kadar şükrettiğimizi düşünelim. Yaratılış gayemizin
yalnızca Allah’ı tanımak olduğunu hatırlayalım. Allah’a karşı görevlerimizi ne
ölçüde yerine getirebildiğimizi düşünelim. Komşularla ilişkilerimizi gözden
geçirelim. İnsanlara karşı davranışlarımızı değerlendirelim. Yetim ve yoksullar
için neler yapıp neler yapamadığımızı düşünelim. Çevremizdeki engelli kişilerin
yaşam mücadelelerini nasıl devam ettirdiklerini ve engellilere ne derece önem
verebildiğimizi aklımıza getirelim.
Üç ayları ve içinde bulunan kandil gecelerinin kıymetini bilerek iyi bir
şekilde değerlendirmeliyiz.
İnsan oğlu hata yapmaya ve günah
işlemeye yatkın bir varlıktır.
Günahımız ne kadar fazla olursa olsun; ümitsizliğe kapılmadan bu gece
yapacağımız tövbe ve ibadetlerle kurtuluşa erebiliriz. Çünkü Allah
bağışlayıcıdır, affedicidir.
Böyle gün ve gecelerin feyiz ,bereket ve rahmetinden yararlanıp, Allah’tan bağışlanma dilemeliyiz.
Yüce Allah bu konuda şöyle buyurur:
“ De ki: Ey kendilerine kötülük edip, aşırı giden kullarım! Allah’ın
rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü
O bağışlayandır. merhametlidir. “ (Zümer, 39/53)
“ Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin .Şüphesiz Rabbim
çok merhametlidir, çok sevendir. (Hud,11/90)
Peygamberimiz de şöyle buyurmaktadır:
“Vallahi ben, Allah’tan günde yetmiş defadan daha fazla mağfiret diliyor,
tövbe ediyorum. ( Buhari, daavat, 3 )
Bu gece ve üç aylarda cennete girebilmek ümidiyle ibadet, hayır ve iyilik
yapmalı ;kutsal kitabımızı okuyup, anlamını düşünmeliyiz.
Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır.
“İman edip Salih amel işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan
cennetler olduğunu müjdele…”(Bakara,2/25)
Evet, üç aylar ve bu gecede nefis muhasebesi yapalım. Dini duygu ve düşünce
ile ruhumuzu donatalım. İbadetlerle kalbimizi süsleyelim.
Yaşadığımız müddetçe Allah ve Resulünün istediği biçimde hareket edelim.
Hayatımızı dürüstlükle, çalışkanlıkla, hoşgörüyle, sevgiyle ve ibadet anlayışı
içinde sürdürelim.
Hem bu dünyada ve hem de ebedi ahiret yurdunda rahat edelim…
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
اِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِۚ
وَاَجْرٍ كَر۪يمٍ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ
Sen ancak Zikr’e (Kur’an’a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân’dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele.
(Yâsîn Suresi 11. Ayet)
Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler):
ZÜ’L-CELȂLİ ve’l İKRȂM
Allah'ın
en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm’dır.
Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm;Allah’ın
azamet ve kerem sahibi olması demektir.
Celal ve ikram sahibi demektir.
Sözlükte “azamet sahibi
ve yüce olmak” anlamındaki celâl ile “cömert ve merhametli, asil ve şerefli
olmak” mânasındaki keremden türeyen ikrâm kelimelerinin başına zû (sahip)
getirilmesiyle meydana gelen bir terkip olup “azamet ve kerem sahibi” demektir.
Zü’l- Celal-i ve’l-İkram
İsmi Şerifi üzerinden anlamına bakmak gerekirse ‘Allahu Teala kayıtsız şartsız
azamet sahibi olandır’ şeklinde ifade edilir. O bütün sıfat, fiil ve zat ve
yasak ile emirlerinde yüce ve tam olandır. O bütün eksik sıfatlardan münezzeh olandır.
Dilediği şekilde kendi koyduğu kurallarına azamet ve yücelik verendir. Hiçbir
karşılık beklemeden ihsanda bulunan ve verendir.
Bütün azamet ve ikramlar Allah'a aittir.
Bütün iyilik ve ikramlar O'ndan kaynaklanır. O'nun genelde insanlara, özelde dostlarına
ikramının sınırı yoktur.
Dünyada insanın hoşuna gidecek sayısız
nimet vardır. Allah kullarının hoşnut olacağı çeşitli detaylarla dünyayı
süslemiştir. Ancak elbette Allah'ın sonsuz kerem ve ihsanını asıl olarak
göstereceği yer cennettir. Kuran'da tasvir edilen cennet, O'nun sonsuz ikramını
gözler önüne sermektedir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Yeryüzünde bulunan her
canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı bâki
kalacaktır.” (Rahman suresi, 26-27.ayetler)
“Büyük ve pek cömert olan
Rabbinin adı ne yücedir!” (Rahmân Sûresi,78. Ayet)
“Hayır, hayır! Yetime
ikram etmiyorsunuz.” (Fecr Suresi 17. Ayet)
“Ey insan! İkramı bol
olan Rabbin hakkında seni aldatan nedir?” (İnfitâr
Suresi 6. Ayet)
“O size istediğiniz
her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan
çok zalim, çok nankördür!” (İbrahim Suresi 34. Ayet)
“Oku! Rabbin sonsuz
kerem(cömert) sahibidir.” (Alak Sûresi,3. Ayet)
Zü’l-Celâli
ve’l-İkrâm, bir hadis-i şerifte belirtildiği gibi aşağıdaki biçimde bir dua
cümlesi olarak ta kullanılır.
“Yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm: Ey
azamet ve kerem sahibi Allahım! duasını ihmâl etmeyip sık sık
söyleyiniz.” (Tirmizî, Daavât 92.
(Bu yazı, Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
(Devam edecek)
Efkan VURAL
MANEVÎ
HUZUR İKLİMİNE GİRERKEN
Muhterem
Müslümanlar!
Üç
ayların manevî iklimine yeniden ulaşmanın heyecanını yaşıyoruz. Yarın
Ramazan’ın muştusu olan Receb ayının ilk günü. Önümüzdeki Perşembe’yi Cuma’ya
bağlayan gece ise Regâib Gecesi. Bizleri bu rahmet ve mağfiret mevsimine
kavuşturan Yüce Allah’a hamd ü senalar olsun. İslam’ın eşsiz güzelliği ile
gönüllerimizi buluşturan Hz. Muhammed Mustafa’ya salât ve selam olsun. Aziz
milletimizin ve İslâm âleminin üç ayları ve Regâib Gecesi mübarek olsun.
Değerli Müminler!
Ömrümüzün
her anı kıymetlidir. Ancak Cenâb-ı Hakkın, kullarına lütuf ve ihsanını bolca
ikram ettiği özel vakitler vardır. Receb, Şaban ve Ramazan ayları, işte böyle
birbiri ardına açılan bereket kapılarıdır. Bu müstesna zamanlar, maddî ve
manevî kurtuluşumuza, ebedî huzur ve mutluluğumuza vesiledir.
Üç aylar, dünya
telaşıyla rüzgâr gibi geçen ömrümüzü muhasebe etme imkânıdır. Tefekkür etme,
özümüze dönme, kendimizle barışma, maneviyatımızı güçlendirme zamanıdır.
Kıymetli Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “De
ki: Ey haddi aşarak kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden
ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[1]
Öyleyse mübarek
üç aylara ulaşmanın şükrü ile Yüce Allah’ın affına ve mağfiretine sığınalım.
Hata, noksan, isyan ve aşırılıklarımızdan dolayı nedamet duyalım. Rabbimizin
engin rahmetini umarak, yorulan ve paslanan gönül hanemizi tevbe ile
arındıralım.
Aziz Müminler!
Bu mukaddes zamanlarda bütün varlığımızla
Rabbimize yönelip,
O’nun rızasını kazanmak için gayret edelim.
Şefkatle kalbimiz
yumuşasın, cömertlikle ruhumuz ferahlasın. Her
türlü günahtan
ve faydasız işten uzak durmakla nefsimiz
arınsın. Şiarımız, ihlas
ve samimiyetle yaşamak, iyilik ve takvada
yarışmak olsun.
Sevgili Peygamberimizin niyazıyla dillerimiz ve
gönüllerimiz duaya dursun:
“Allah’ım! Receb ve Şaban aylarını
hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan
ayına ulaştır.”[2]