HELAL HARAM DUYARLILIĞI
Cumanız
Mübarek Olsun Aziz Müminler!
Yüce
Rabbimiz, okuduğum âyet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! İçki
ve benzeri şeyler, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer
pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”[1]
Peygamber
Efendimiz (s.a.s) de, okuduğum hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Helâl de bellidir,
haram da bellidir. İkisinin arasında birtakım şüpheli hususlar vardır ki
insanların çoğu bunları bilmezler. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve
haysiyetini korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse, harama düşmüş olur…”[2]
Kardeşlerim!
Yüce
Rabbimiz, insanı en değerli varlık olarak yaratmıştır. Tertemiz fıtratını korumak
ve ebedi kurtuluşa ulaşmasını sağlamak için ona bazı sınırlar çizmiştir. Hayatımız
boyunca riayet etmemiz gereken bu sınırlara helal ve haram diyoruz.
Helal,
yaratılışın gaye ve hikmetine uygun olan güzelliklerdir. Haram ise, mükerrem
olarak yaratılan insanın onur ve haysiyetini zedeleyen, ona zarar veren
çirkinliklerdir. Helal, Allah’ın rızasına uygun söz, tutum ve
davranışlardır. Haram ise Rabbimizin gazabına ve insanların kınamasına neden
olacak kötülüklerdir.
Değerli Müminler!
Helali
gözetmek, Allah’a imanın yani O’na verdiğimiz kulluk sözüne sadakatin
göstergesidir. Harama bulaşmak ise bu sözü göz ardı etmektir. Helalin peşinde
koşmak, insana yaraşır, nezih ve şerefli bir hayat yaşama gayretidir. Harama
dalmak ise zihni ve gönlü bulandırma; heva ve hevesin, arzu ve isteklerin esiri
olma halidir.
İnsan, helale ne kadar yaklaşırsa huzura da o kadar yaklaşır.
Harama doğru yürümenin sonu ise pişmanlık ve mutsuzluktur.
Helâl-haram duyarlılığını yitirerek israf edilmiş bir ömrün
akıbeti hüsrandır.
Kıymetli Kardeşlerim!
Dinimizde
hiç kimsenin kendi arzusuna göre helal ve haram koyma yetkisi yoktur. Kur’an-ı
Kerim’in rahmet yüklü mesajlarına iman eden, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in kutlu
yolundan yürüyen her mümin, helal-haram duyarlılığına sahip olmak zorundadır. Mümin,
imanının gereği olarak Rabbini seven, sınırlarını bilen, kendini tanıyan
insandır. O, vicdan ve merhametini yitirerek hiçbir canı incitemez. Duyarsız,
hürmetsiz ve iffetsiz davranarak kendisinin ve başkasının haysiyetini çiğneyemez.
Mümin,
şu geçici dünyada sayılı nefeslerini falcılık, kumar, şans oyunları, faiz, rüşvet,
tefecilik, hırsızlık gibi haksız kazançlarla tüketemez. Allah’ın kendisine emanet
verdiği bedenini alkollü içki ve uyuşturucu maddelerle zehirleyemez. Helal olmayan
yiyecek ve içeceklerle sağlığına yazık edemez.
Mümin
öyle bir insandır ki; yetim malına el uzatamaz. Kul ve kamu hakkına giremez. Eş
ve çocuklarına, anne ve babasına, komşu ve akrabasına kötü muamelede bulunamaz.
Yalan, yalancı şahitlik, iftira ve kötü sözlerle dilini kirletemez. Emanete asla
ihanet edemez, verdiği sözden dönemez. Fitne ve fesat peşinde koşamaz, bozgunculuk
yapamaz.
Değerli Kardeşlerim!
Müminler
olarak, helal ve haram sınırları karşısındaki tutumumuza bakalım. Her birimiz, şu
soruları kendimize soralım: Helal-haram duyarlılığı çerçevesinde bir hayat mı
yaşıyoruz? Yoksa bir idrak tutulması içinde miyiz? Günahı umursamayarak, haramdan
kaçınmayarak dünya ve ahiret mutluluğumuzu tehlikeye mi atıyoruz? Yoksa gönülden bir
tövbe ile bir daha geri dönmemek üzere yanlışlarımızı terk edebiliyor muyuz?
Kıymetli Kardeşlerim!
Unutmayalım
ki; mümine yaraşan, helale ve harama karşı uyanık olmaktır. İnsan hata
yapabilir. Ama hata edenlerin en ferasetlileri, en kısa zamanda hatadan dönen
ve tövbe edenlerdir.
Hutbemizi
Peygamberimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitirmek istiyorum: “Allah’ım! Doğu ile
batı arasını uzaklaştırdığın gibi benimle günahlarımın arasını da uzaklaştır!
Allah’ım! Beyaz elbisenin kirden
arınması gibi beni de günahlarımdan arındır!”[3]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder