28 Mart 2022 Pazartesi

HAFTANIN AYETİ

Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerinden Mesaj Var-31

    Hadis-i Şeriften Mesaj Var:

İyilik üzere bulunmak ve kötülükten uzak durmak, insanın güzel erdemlerindendir. İyilik yapmak ve iyilik peşinde koşmak iyi bir mü’minin özelliklerindendir. Yine iyi bir mü’min kimseye hiçbir kötülük yapmaz. Hiçbir canlıya zararı dokunmaz.

Mü’min iyilik yaptığında mutlu olur, içi sevinçle dolar. Kötülük yapmış veya kötü olan bir şeye sebep olmuşsa çok üzülür. Yaptığı kötü davranış için pişman olur ve onu yok etmek için iyi şeyler yapmaya çalışır.

Bu konuda Sevgili Peygamberimizin bir hadisindeki mesajı şöyledir:

Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurur: “Kim bir iyilik yaptığında seviniyor, bir kötülük yaptığında üzülüyorsa o Mü’mindir.”(Ahmed b.Hanbel,IV,399)

Bu hadis ışığında Mü’min olan bir kimseye yakışan davranışlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

1-İyilik yapmak.

2-İyi olanı tavsiye etmek.

3-Fakir, yoksul, düşkün olanlara yardım etmek.

4-Yetimlere kol kanat germek.

5-Komşu ve yakın akrabalarla ilgilenmek, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak.

6-Engelli, hasta, yaşlı ve yadıma muhtaç olanlarla ilgilenmek.

7-Hiçbir kimseye kötü davranmamak.

8-Kişileri inanç, itikat, mezhep, meşrep, siyasi ve politik olarak ayırımcılığa tabi tutmamak.

9-Davranışlarında, jest, mimik, ses ve sözlerinde kimseyi üzmemek.

10-Kendisine iyi davranmayanlarla da iyi ilişkiler kurmak.

Evet, iyilik etmek ve iyi olmak elimizde.

Kötülük yapmak ve başkalarını incitmekte elimizde…

Her türlü hareketimizde ölçülü ve dikkatli olmalıyız.

İyilik eden iyilik bulur.

Kötülük düşünen kötülük görür.

Ne mutlu kalbi güzel, niyeti güzel ve davranışları güzel olan kimselere…

Efkan VURAL

 

 

 

 

25 Mart 2022 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

        Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:  

لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ مِنْ كِبْرٍ


Kalbinde minicik kibir olan kimse cennete giremez.

         Müslim, İman, 149. z Ebu Davud, Libas, 26. z Tirmizi, Birr, 61.


Diyanet İşleri Başkanlığının 25.03.2022 Tarihli Cuma Hutbesi:AİLEMİZ: SEVGİ, RAHMET VE GÜVEN İKLİMİMİZ

            AİLEMİZ: SEVGİ, RAHMET VE GÜVEN İKLİMİMİZ




Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“İçinizden kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının delillerindendir. Bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”[i]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olandır. İçinizde ailesine karşı en hayırlı olan da benim.”[ii]

Aziz Müminler!

Bir bütünün diğerini tamamlayan iki yarısı, kadın ve erkek, evlenerek bir yuvayı paylaşır. İki ayrı yol, iki ayrı ömür birleşir. Nikâhla huzurlu bir aile kurar, hem bedeni hem de ruhu için sağlam bir sığınağa kavuşur. Aynı zamanda yeni sorumluluklar yüklenir. Allah’ın adı şahit tutularak kurulan aile, O’nun bahşettiği çocuklarla gelişir ve güzelleşir. Kadın, gözünün nuru ve gönlünün neşesi yavrularıyla anne olmanın mutluluğunu ve heyecanını yaşar. O artık, ayaklarının altına cennet serilen bir annedir. Erkek ise güzel ahlakla donanmış nesiller yetiştirmenin sorumluluğunda bir babadır artık. Anne baba olmak öyle yüce bir makamdır ki Cenâb-ı Hak kendisine kulluktan hemen sonra onlara iyi davranmayı emretmiştir her birimize…

Kıymetli Müslümanlar!

Aile, Rabbimizin eşsiz ve benzersiz kudretiyle bize sunduğu nadide bir nimettir. Bir toplumun temel çekirdeği ve dinamiğidir. İftihar vesilesi en büyük değer, en kıymetli hazinedir. Aile; iyinin-kötünün, doğrunun-yanlışın, güzelin-çirkinin öğrenildiği ilk mekteptir. Erdemlerin kazanıldığı, insanı insan yapan değerlerin miras olarak alındığı bir okuldur. Aile, maddi ve manevi tehlikelere karşı bir kaledir. Sevgi, rahmet ve güven iklimi, dünyadaki cennet huzurudur.

Değerli Müminler!

Aileyi aile kılan, ruhlar arasındaki münasebet, kalpler arasındaki muhabbettir. Aile olmak, duygu ve fikir bağı kurmak, gönül birliği etmektir. Eşini ve çocuklarını emanet bilinciyle kucaklamaktır. Huzurlu bir aile hayatı için emek vermek, fedakârlık göstermektir.

Aile olmak, aile hayatını sağlam temeller üzerine bina etmek, aileyi ayakta tutan değerlere sımsıkı tutunmaktır. Sadakat ve samimiyeti, hürmet ve merhameti elden bırakmamak “en hayırlı Müslüman” olmak demektir. Adaletli, affedici, sabırlı, vefalı olmaktır.

Aile olmak, sevince eş, hüzne kardeş olmaktır. Varlığı ve yokluğu beraberce yaşamak, dünyanın türlü sıkıntılarını birlikte göğüslemektir. Farklı bedenlerde bir can olmak, saadeti Hakk’ın rızasına uygun yaşamakta bulmaktır.

Aziz Müslümanlar!

Aileye yönelik değerlerin istismar edildiği, aile kurumunun nice tehlikelere maruz kaldığı ve itibarsızlaştırıldığı günümüzde, ailemizin kıymetinin farkına varalım. Aile hayatımızda ve bütün yaşantımızda yüce dinimiz İslam’ın hayat veren ilkelerinden bir an olsun ayrılmayalım. Göz aydınlığı yavrularımıza, hayat arkadaşı eşlerimize, varlık vesilesi anne babalarımıza huzur ve sükûnet veren bir aile ortamı sunalım.

Unutmayalım ki huzurlu bir aile, merhamete açılan ve şiddete kapanan kapı ile mümkündür. Yine unutmayalım ki şu kısacık dünya hayatında ailemizden daha fazla bizi düşünen, bize emek veren kimse yoktur. İyi davranışımızı, vicdanlı ve insaflı duruşumuzu en çok hak eden onlardır.



[i] Rûm, 30/21.

[ii] Tirmizî, Menâkıb, 63.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 

21 Mart 2022 Pazartesi

HAFTANIN AYETİ

  Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

اَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِنًا كَمَنْ كَانَ فَاسِقًاۜ لَا يَسْتَوُ۫نَ

İnanan kimse yoldan çıkmış kimseye benzer mi? Bunlar bir olamazlar.

                           (Secde Sûresi,18. Ayet)

20 Mart 2022 Pazar

Kur'an-ı Kerim'den Mesaj var-50

 Kur'an-ı Kerim'den Mesaj var:

Allah Her Daim Yaratma Halindedir

Allah tüm evreni ve evrendeki her şeyi yaratandır.

Allah var edip yarattığı varlıkları yaratıp kendi başına bırakmaz. Onlara her daim yardımda bulunmaktadır. Koruyup yönetmektedir. Rızık verip yaşamalarını sağlamaktadır.  Onların hayatları devam ettirecek ne varsa onları da meydana getirir.

Allah evrende meydana gelen her şeyi sevk ve idare eder.

Allah'ın yaratması her daim devam etmektedir. Çevremizde şahit olduğumuz canlıların doğması, ilkbaharda doğanın canlanması, bitkilerin yeşermesi, çiçek açması, meyvelerin oluşması ,çeşit çeşit kelebeklerin, karıncaların, börtü böceklerin vb. şeylerin yaratılması sürekli devam etmektedir.

Bu konuda Kur'an'da Allah'ın mesajı şöyledir: "Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma halindedir." (Rahmân Sûresi,29. Ayet)

Evrende meydana gelen olaylar Allah'ın ilmi takdiri ve sonsuz kudretiyle gerçekleşmektedir.

Yağmur ve karın yağması, rüzgarın esmesi, canlıların doğması ve ölmesi, güneş, ay ve diğer gezegenlerin hareketleri ve hatta bir yaprağın düşmesi bile Allah'ın ilmi, iradesi, ve sonsuz kudretiyle meydana gelmektedir.

    Allah'ın bilgisi ve  takdiri dışında hiçbir şey meydana gelmez. Allah her zaman hazır ve nazırdır. Allah her daim tüm kainatı yönetmektedir. O Kayyum'dur.

Allah'ın ezelde kurduğu düzen ve intizam kıyamete kadar devam edecektir. Kıyametle birlikte Yüce Allah yeni bir düzen ve yeni bir yaşam alanı kuracaktır.

Dünyada Allah'a inanan ve yararlı işler yaparak kulluğunu yerine getirenlere ahirette cennetle ödüllendirilecektir. İnkar eden ve kötü iş ve davranışlar yapanları ise cehennem ile cezalandıracaktır.

Ne mutlu Allah'ı iyi bir şekilde tanıyan ve O'na güzel bir kul olanlara...

Efkan VURAL

18 Mart 2022 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

 Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:   


 لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ، حَتَّى يَكُونَ هَوَاهُ تَبَعاً لِماَ جِئْتُ بِهِ


 
“Sizden birinizin arzusu, benim getirdiğime -Kur’ana- uygun olmadıkça, gerçek mü’min olamaz.”

                              (Nevevî, Erbaîn: 41.Hadis)

Diyanet İşleri Başkanlığının 18.03.2022 Tarihli Cuma Hutbesi:ÇANAKKALE ZAFERİ: BİR MİLLETİN YENİDEN DİRİLİŞİ

 ÇANAKKALE ZAFERİ: BİR MİLLETİN YENİDEN DİRİLİŞİ





Muhterem Müslümanlar!


Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Sonra Allah, Resûlü’nün ve müminlerin üzerine iç huzuru ve güven duygusu veren rahmetini indirdi, ayrıca göremediğiniz ordular gönderdi ve o inkârcıları ağır bir yenilgiye uğrattı. Kâfirlerin cezası işte budur![i]

Okuduğum hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

“Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve onlarca kez yeniden şehit olmayı ister.”[ii]

Aziz Müminler!

Şanlı tarihimiz kahramanlık destanlarıyla doludur. Ecdadımız, i’lâ-yi kelimetullah için nice beldeleri ve gönülleri fethetmiştir. İslam’ın izzetini, Müslümanların haysiyetini ve mukaddes değerlerini müdafaa etmek için canından, cananından, bütün varından vazgeçmiştir. Ancak tarihin hiçbir döneminde özgürlüğünden ve bağımsızlığından ödün vermemiştir. Zulme rıza göstermemiş, zalime boyun eğmemiştir.

İşte, bundan tam 107 yıl önce kazandığımız Çanakkale Zaferi de, Rabbimizin lütuf ve inayeti, milletimizin iman, cesaret ve fedakârlığıyla verdiği eşsiz bir imtihanın, çetin bir mücadelenin adıdır. Annelerin dualarıyla cepheye koşan, vatanı uğruna canından geçmeyi canına minnet sayan kınalı kuzuların, dünya durdukça unutulmayacak destanıdır.

 

Kıymetli Müslümanlar!

Çanakkale, zulmün ve küfrün her türlü imkân ve silahına karşın, iman dolu yüreklerin kıyâm ettiği, yerin ve göğün “Allah-u Ekber” nidalarıyla inlediği bir şahlanıştır.

Çanakkale, “Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!” dizelerinin vücut bulmuş hali, Allah yolunda cihad ve şehadet ruhudur.

Çanakkale, Anadolu’nun her evinden, Rumeli’nin her bölgesinden, İslâm coğrafyasının her beldesinden imanı, gayesi ve duygusu bir olan müminlerin sıradağlar gibi omuz omuza vererek gösterdiği ümmet olma şuurudur.

Çanakkale, düşman askerinin yarasını gömleğiyle saran, kendi yarasına ise toprak basan, kırbasındaki suyu düşmanıyla paylaşan kahraman Mehmetçiğin dünyaya öğrettiği İslam’ın savaş hukukudur.

Değerli Müminler!

Bugün bize düşen, Çanakkale’de şahlanan bu muazzam ruhu diri tutmaktır. Birliğimizi, beraberliğimizi ve kardeşliğimizi korumaktır. Milli ve manevi değerlerimize sımsıkı sarılmaktır. Ecdadımızın aziz hatırasına, şehit ve gazilerimizin emanetine sahip çıkmaktır. Çanakkale Zaferi’nin ardındaki diriliş ruhunu gelecek nesillerimize aktarmaktır.

Bu vesileyle tarih boyunca hak ve hakikat uğruna canından geçen aziz şehitlerimizi, İstiklal ve istikbalimiz için mücadele eden kahraman gazilerimizi, hürmet, rahmet ve şükranla yâd ediyorum. Hutbemi Çanakkale şehitlerine ithaf edilen şu dizelerle bitiriyorum:

Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek…

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.



[i] Tevbe, 9/26.

[ii] Buhârî, Cihâd, 2

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 

14 Mart 2022 Pazartesi

HAFTANIN AYETİ

  Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

وَاُدْخِلَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْؕ تَحِيَّتُهُمْ فٖيهَا سَلَامٌ 

İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, rablerinin izniyle içinde ebedî kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulacaklar ve orada selâmla karşılanacaklardır.

                   (İbrâhîm Suresi,23.Ayet)

13 Mart 2022 Pazar

İslam Öğretisi-22

            Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-18

Allah’ın en güzel isimleri olan doksan dokuz ismini açıklamaya devam ediyoruz.

90- MȂNİ

Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Mâni’dır.

Sözlükte “mahrum etmek, vermemek, engel olmak” manasındaki men kökünden türemiş bir sıfat olup “kötü şeylere engel olan, bunların gerçekleşmesine müsaade etmeyen” anlamında Allah’ın isimlerinden biridir.

El-Mani; dilemediği şeyin gerçekleşmesine müsaade etmeyen, kötü şeylere engel olan demektir.                                                                                             El-Mani; kötülüklere engel olandır.

El-Mani; hikmetine binaen dilemediği şeylerin gerçekleşmesine izin vermeyendir.

El-Mani; dostlarına gelecek zararlara mani olan ve onlara yardım edendir.

El-Mani; koruma yollarını ve çarelerini yaratmak suretiyle kullarını beden, namus, fikir, inanç, şeref, aile bakımından eksikliklerden, tehlikelerden ve helakten koruyandır.

Allah Teâlâ, bazı isteklerin gerçekleşmesine müsaade etmez. Bütün isteklerimiz, Allah’ın dilemesi ve takdiriyle gerçekleşir. O’nun dilemediği bir şey olmaz. Dilediği şey de olur. Allah Teâlâ, sevdiği kullarının bazı kötü isteklerine engel olmak suretiyle onları zarardan korur.

Mâni‘ ismi müelliflerce “yaratıklardan dilediğine dilediği şeyi vermeyen, istediğine de istediğini veren” şeklinde geniş çerçevede açıklanmıştır. Bunun yanında daha belirgin anlamlar da verilmiştir. Allah lâyık olanlardan lütfunu esirgemeyen, olmayanlara da lütufta bulunmayandır

O, dostlarını onların düşmanlarından koruyup kendilerine gelebilecek kötülüklere engel olandır.

Allah dünyayı sevdiğine de sevmediğine de verir, fakat dostu olmayan bir kulun kalbini aykırı davranışlardan korumaz.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

“O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir…” (En’âm Suresi 61. Ayet)

“Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından (istediklerini) veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.” (İsrâ Sûresi,20.Ayet)

Allah sana bir sıkıntı verirse, onu O'ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse O'nun nimetini engelleyecek yoktur. O'nu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir.” (Yunus Sûresi,107.Ayet)

“Allah, insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fâtır Sûresi,2.Ayet) 

“Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.” (Yâsîn Suresi 9. Ayet)

91-  DȂR (Zâr)

Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de ed-Dâr’dır.

Ed-Dâr; Hikmeti gereği elem ve zarar verici şeyler yaratan.

Ed-Dâr; Elem ve zarar verici şeyler yaratan, dilediğine felaket, keder ve şiddet veren, zarara uğratan demektir. Zarara uğratan. Her şer kabul edilenin mutlak var edicisi. Hikmeti gereği elem ve zarar verici şeyleri de yaratan.

Ed-Dâr: Üzüntü ve zarar verici şeyleri yaratan

Ed-Dār : Zarar verici şeyler dâhil her şeyi yaratan; insanları çeşitli biçimlerde zarara sokanları, azgınları ve sapkınları zarara uğratan anlamında Allâh’ın esmâ-i hüsnâsından biridir.

“Zarar vermek” anlamındaki darr veya durr masdarından sıfat olup “zarar veren” veya “elem ve zarar verici şeyleri yaratan” mânası ile esmâ-i hüsnâ içinde yer alır. Kur’ân-ı Kerîm’de daha çok menfaat (nef‘), hayır ve rahmet kavramlarıyla birlikte ve bunların karşıtı olarak elliden fazla âyette geçen zarar kavramı bu âyetlerin bir kısmında, Allah’tan başka tapınılan sözde tanrıların kendilerine de başkalarına da herhangi bir fayda veya zararlarının dokunamayacağını ifade eder.

Allah’a nispeti açısından dârrın, karşıtı olan nâfi‘den bağımsız olarak düşünülmesi mümkün değildir. Şu halde dâr-nâfi‘ lafızları ikileme (tekrar) durumunda olup esmâ-i hüsnâ içinde ikisi bir arada “maddî-mânevî her şeyin mâliki ve mutasarrıfı” (mâlikü’l-mülk) anlamını taşırlar.

Kur’an’da Allah’a nispet edilen zarar kavramı, “Allah eğer sana bir zarar verecek olsa onu kendisinden başka kimse bertaraf edemez” (Yûnus suresi /107) örneğinde görüldüğü üzere, daima yüce yaratıcının yetkin kudretini ifade eden ve bu kudretin başkalarında bulunmadığını vurgulayan bir üslûpla dile getirilmiş, sürekli olarak şartlı ve alternatifli cümleler halinde kullanılmıştır. Dâr (zarar veren) ile nâfi‘(fayda veren) isimleri arasında bulunan sıkı münasebet onların birlikte kullanılması sonucunu doğurur.

Allah’ın doksan dokuz ismi içinde “rahmân-rahîm” gibi anlamları birbirine çok yakın olanlar yanında “dâr-nâfi‘”, “kābız-bâsıt” (rızkı daraltan-genişleten), “muhyî-mümît” (yaşatan-öldüren) gibi karşıt anlamlı ikileme şeklinde kullanılanlar da vardır. Bu sonuncular bir çelişkiyi değil, birbirinin zıddı veya alternatifi olan varlık ve olayların düzenli ve âhenkli işleyişinden ibaret bulunan kâinatın Allah ile münasebetini dile getirir. Bu açıdan dâr ismi, “zarar veren” şeklinde değil “zarar verici olanları da dahil olmak üzere her şeyi yaratan, kâinatı karşılıklı etki-tepki münasebeti içinde düzenleyip yöneten” tarzında anlaşılmalıdır. Dâr bu muhtevası ile Allah’ın kevnî isimleri grubuna girer.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

“Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır. Sonra size bir zarar dokunduğu zaman da yalnız O'na yalvarırsınız.”( Nahl Suresi ,53. Ayet)

“Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O’ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O, her şeye güç yetirendir.” (Enam,17)

“Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O'ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur.” (Yûnus suresi /107.ayet)

"O'nu bırakıp da tanrılar edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati bana fayda vermez, beni kurtaramazlar." (Yâsîn Suresi 23. Ayet)

“Ve eğer gerçekten onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan, mutlaka: “Allah” derler. De ki: “Allah’tan başka taptıklarınızı gördünüz mü? Eğer Allah bana bir zarar dileseydi, O’nun zararını onlar giderebilir mi? Veya bana bir rahmet dileseydi, O’nun rahmetini tutabilirler mi (engelleyebilirler mi)?” De ki: “Allah bana yeter! Tevekkül edenler (yalnız) O’na tevekkül ederler (O’nu vekil ederler).” (Zümer suresi 38. Ayet)

(Ey Muhammed!) De ki: “Allah’ı bırakıp da, sizin için ne bir zarara ne de bir yarara gücü yeten şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Mâide Suresi 76. Ayet)

92-NȂFİ

Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de en-Nâfi’dir.

Sözlükte “fayda vermek” anlamındaki nef‘ kökünden türeyen nâfi‘ kelimesi “fayda veren” demektir. Allah’a nisbet edildiğinde “dilediği mahlûka hayırlı ve faydalı şeyi veren” manasına gelir.

En- Nâfi ,Tüm mahlukata hayır ve menfaat verici şeyler yaratan, kulları için faydalı, fayda veren şeyleri yaratan, devamlı olarak bütün mahlukata hayır ve fayda sağlayan, faydalı şeyler yaratan demektir.

En- Nâfi, devamlı olarak, bütün mahlukata hayır ve fayda sağlayan, faydalı şeyler yaratan demektir.

En- Nâfi, İstediğine fayda sağlayan, O'nun takdiri olmadan kimseye yarar verilemeyen.

Nâfi’ “Dilediği kullarına fayda veren.”

En- Nâfi, Fayda veren, hayır ve menfaat verici şeyler yaratan anlamına gelmektedir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

“…Onlara şöyle de: “Size bir zarar gelmesini isterse veya size iyilik etmeyi murat ederse, sizin için Allah’a karşı herhangi bir şey yapmaya kimin gücü yeter? Hayır! Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir;”( Fetih Suresi 11. Ayet)

De ki: “Ben kendim için, Allah’ın dilediği dışında ne bir fayda elde edebilirim ne de zarardan kurtulabilirim. Eğer gaybı biliyor olsaydım elbette bundan çok faydalanırdım, başıma kötülük de gelmezdi. Ben yalnızca inanan bir toplum için uyarıcı ve müjdeleyiciyim.”  (A’râf Suresi 188. Ayet)

“Bu hayvanlarda onlar için nice faydalar ve içilecek sütler vardır. Hâlâ şükretmezler mi?” (Yâsîn Suresi 73. Ayet)

“Allah’ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.” (Yûnus Suresi 106. Ayet)

“Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakinden (sütlerinden) size içiririz. Onlarda sizin için birçok faydalar daha vardır…” (Mü'minûn Sûresi, 21. Ayet)

“Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) yapan, O'dur.” (Furkân Suresi 47. Ayet)

O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderendir. Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik.              (Furkân Suresi 48-49. Ayetler)

93-NÛR

Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de en- Nûr’dur.

Sözlükte “aydınlık, ışık” anlamına gelen nûr kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde “insanların önünü aydınlatıp doğru ve gerçek olanı görmelerini, hak ile bâtılı, hayır ile şerri ayırt etmelerini sağlayan mânevî ve ilâhî ışık” mâniasında kullanılmıştır. Bunun karşıtı zulmettir. “Müminlerin velisi olan Allah onları karanlıklardan nura çıkarır” mealindeki ayetlerde (el-Bakara 2/257; el-Mâide 5/16) mecazi anlamda hidayete nur, dalâlete zulmet denilmiştir.

En-Nûr, alemleri nurlandıran,

 En Nûr; göklerin ve yerin nurudur.                                                                         En Nûr; insanları karanlıktan nura çıkarandır.

En Nûr; bütün karanlıkları giderecek nurlu bir dini indirendir.

En Nûr; insanlara kitabı indiren ve peygamberi gönderendir.

En Nûr; dünyada nur ile birlikte yaşayanları kıyamet günü asıl nura kavuşturacaktır.

Nûr; nurlandıran, ışık veren, nur kaynağı; âlemleri nurlandıran; istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran demektir.

Allah Teâlâ, varlığı apaçık olandır. Nuru yaratan, onunla gökleri ve yeri aydınlatandır. Kulunun kalbini, gönlünü iman nuruyla aydınlatarak hidâyete ermesini ve doğruyu bulmasını sağlayandır.

Allah Teala, varlığı apaçık olandır. Nur yaratan ve onunla beraber yar ile gökleri aydınlatandır. Bu anlamları üzerinden En-Nûr ismi Şerifi yüksek faziletlere sahiptir. Ayrıca Allah Teala, kulun kalbini iman nuru ile aydınlatmak suretiyle onun doğruyu bulmasına ve hidayete ermesine fırsat verendir. Gönlünü temiz bir kalp ve niyet ile beraber, aydınlıkla mükafatlandırandır.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır…” (Bakara Suresi 257. Ayet)

“Allah, göklerin ve yerin nûrudur…” (Nûr Suresi 35. Ayet)

“Allah kimin gönlünü İslâm'a açmışsa o, Rabbinden bir nûr üzerinde değil midir? Allah'ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer Suresi 22. Ayet)

“Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil (Hz. Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur (Kur’an) indirdik.” ( Nisâ Sûresi,174. Ayet)

İsterler ki Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürüversinler; ama inkârcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlamayı istiyor.”( Tövbe Suresi 32. Ayet)

“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Hadîd Suresi 9. Ayet)

“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur…” (En’âm Suresi 1. Ayet)

94-HȂDÎ

Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el- Hâdî’dir

“Doğru yolu bulmak; yol göstermek, rehberlik etmek” anlamındaki hüdâ (hedy, hidâyet) kökünden türemiş bir sıfat olup “yol gösteren, hayır ve mutluluk veren bir hedefe rehberlik eden” manasına gelir. Kur’an-ı Kerîm’de birçok yerde Allah’a nispet edilen hidâyet kavramının kullanılışını göz önünde bulunduran âlimler hâdî isminin mânasını, “insana hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan akıl, muhakeme ve zaruri bilgileri veren; ebedî mutluluğunu sağlayacak mânevî yolu ona gösteren” şeklinde iki noktada yoğunlaştırmışlardır.

El Hâdî, her şeye istikamet kazandıran, yol gösteren. Yön veren, kullarına hidayet veren, doğru yola ulaştıran.

El Hâdî, dilediği kullarını hidayete erdiren, doğru yola ulaştıran, dilediği kulunu hayırlı yollara yönelten, her şeye yön veren, kullarına yol gösterip lütfuyla hidayet veren demektir.

El Hâdî ,kalplere iman yolunu gösteren.
El Hâdî, hidayet lütfederek, bâtıldan ve dalâletten uzaklaştıran.
El Hâdî ,bütün canlılara, her türlü ihtiyaçları için yol gösteren.

Allah'ın kendisini tanıma yollarını kullarına gösterip tanıtması, yaratıklarına hayatlarını devam ettirme yollarını öğretmesi ve onları buna yöneltmesi anlamına gelir. O, bu yönüyle insanlara kurtuluş yolunu; dünya ve ahiret mutluluğu yollarını gösterir. Allah, hayvanlara içgüdü vermiştir. Onlar içgüdüleriyle kendilerine yararlı olanı bulurlar. İnsanlara ise, akıl verilmiştir. İnsanlar, akıllarını kullanarak bilinçli seçim yapma imkanına sahiptirler ve bu sebeple de yükümlü tutulmuşlardır. Bununla birlikte yüce Allah, akıllarının yanı sıra onlara peygamberler de göndermiştir.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

“…Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri doğru yola iletir.”( Hac Suresi 54. Ayet)

“…Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter. (Furkân Suresi 31. Ayet)

“Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı; fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız.” (Nahl Suresi 93. Ayet)

“Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik; artık o isterse şükreden olur, isterse nankör.” (İnsan Suresi 3. Ayet)

“Biz ona eğri ve doğru iki yolu da göstermedik mi?” (Beled Suresi 10. Ayet)

“Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.” (Kasas Suresi 56. Ayet)

“Yüce rabbinin adını takdis ve tenzih ederek an.  Yaratıp uygun şekil veren; Ölçülü ve amaçlı yapan, yol gösteren;” (A'lâ Suresi- 1-3.Ayetler)

(Bu yazı, Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)

 (Devam edecek)


11 Mart 2022 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

 Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:   

                     لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ، حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَلَدِهِ وَوَالِدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ


 “Sizden biriniz, beni kendi evlâdından, anne ve babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe, gerçek mü’min olamaz”.

                    Buharî: İman 8; Müslim: İman 70