Efkan Vural'ın Yazıları
29 Kasım 2021 Pazartesi
Kur'an-ı Kerim'den Mesaj var-47
Kur'an-ı Kerim'den Mesaj var:
Kalpler Allah’ı Anmakla Huzur Bulur
İnsan mükemmel yaratılmıştır. Allah insanlara ve tüm canlılara birtakım özellikler vermiştir. İnsan hayatını idame ettirebilmek için de Allah çok önemli organları bize bahşetti. Bunların başında beyin, kalp, damar sistemi, akciğer, karaciğer böbrek gibi organlar gelir.
Organlarımızın sağlıklı ve sağlam olması hayatımızı sürdürebilmek için çok mühimdir. Bu bakımdan sağlığımızı ilgilendiren her şeye dikkat etmek zorundayız.
Beynimizi, kalbimizi, ciğerlerimizi, midemizi bil umum vücudumuzu zararlı her türlü şeyden korumalıyız. Zararlı alışkanlıklardan ve bağımlılık yapan kötü alışkanlıklardan uzak durmalıyız.
Sağlığımızı korumak ve devam ettirmek için maddi ve manevi ihtiyaçlarımızı karşılamalıyız.
Sağlıklı kalmak ve huzurlu olmak için beslenmemize, hijyen ve temizliğimize özen göstermeliyiz.
Beden sağlığımız yanında ruh sağlığımız da çok önemlidir. Ruhumuzun huzura kavuşması için ibadetlerimizi düzenli yerine getirmeliyiz. Yüce Allah’ın rızasına ulaşmak için gayret göstermeliyiz. Allah’ı bol bol zikredip çokça anmalıyız. Bu şekilde huzuru aramalıyız.
Allah’ın bu konuda Kur’an’daki mesajı şöyledir:
Yüce Allah şöyle buyurur:” Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra'd Sûresi,28. Ayet)
Maddi ve manevi ihtiyaçlarımızı belirlemeliyiz. Belirlemiş olduğumuz ihtiyaçlarımızı uygun bir biçim de gidermeliyiz. Yaşadığımız sürece sağlıklı ve huzurlu yaşamanın gayreti içinde olmalıyız.
Kalbimizin ve gönlümüzün huzurlu ve mutlu olması tüm vücudumuzun sağlıklı olmasını sağlayacaktır. İnsanın kalbi en önemli organdır. Diğer organların sağlıklı olması kalbin sağlıklı ve huzurlu olmasına bağlıdır. Kalbimizin huzurlu ve sağlıklı olması için Yüce Allah’ı her daim zikretmeliyiz. O’na ibadet edip çokça anmaya çalışmalıyız. Kalbimizi Allah’ın sevgisiyle doldurmalıyız.
Allah’ın sevgisine ve rızasına kavuşmak için de O’na olan kulluk borcumuzu ödemeye çalışmalıyız. Allah’ın adını sürekli dilimizden ve kalbimizden uzak tutmamalıyız. İşte o zaman huzurlu ve mutlu oluruz.
Huzurlu ve mutlu olan kalp insana sağlık ve huzur getirir.
Mutlu olmak ve huzurlu yaşamak insan için en kıymetli şeydir.
Ne mutlu maddi ve manevi yönden huzura kavuşanlara…
Ne mutlu Allah’ın zikrini dilinden, kalbinden ruhundan uzak tutmayanlara…
Ne mutlu Allah’ı çokça zikredip, kalbi huzurla dolu imanlı kimselere…
Efkan VURAL
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
28 Kasım 2021 Pazar
26 Kasım 2021 Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığının 26.11.2021 Tarihli Cuma Hutbesi:MÜMİN FAYDASIZ SÖZLERDEN VE LÜZUMSUZ İŞLERDEN UZAK DURUR
MÜMİN FAYDASIZ
SÖZLERDEN VE LÜZUMSUZ İŞLERDEN UZAK DURUR
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı
Hak şöyle buyuruyor: “Muhakkak
ki müminler
kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler. Faydasız söz
ve davranışlardan da uzak dururlar.”[1]
Okuduğum
hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Faydasız işleri terk etmesi, bir kişinin
iyi Müslüman olduğunu gösterir.”[2]
Aziz Müminler!
Yüce dinimiz İslam, hayatımızın
her alanında güzel ve faydalı şeylerle meşgul olmamızı emreder. Yaratılış
gayemize uygun olarak imanla birlikte salih amel işlemeye teşvik eder. Dünya ve
ahiret için faydalı olmayan, vakit ve emek israfına yol açan işlerden kaçınmamızı
öğütler. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de kurtuluşa erecek olan müminler şu vasıflarla
tanıtılır: “Asra yemin
ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak iman edip iyi ameller
işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnadır.”[3]
Kıymetli Müslümanlar!
Başta
ailemiz ve yakınlarımız olmak üzere bütün insanlığa, yaratılan her bir cana
faydası olan söz ve amellerimiz, Rabbimizin rızasını kazanmaya vesiledir. Hanelerimizin
saadeti, ticaretimizin bereketi, birlik ve beraberliğimizin devamı, söz ve eylemlerimizin
güzel olmasına bağlıdır. Hakka ve hakikate yaraşmayan, sevgi ve muhabbeti gönül
dünyamızdan uzaklaştıran işlerin sonu ise hüsrandır. Nitekim güveni zedeleyen,
toplumsal huzuru bozan, kardeşi kardeşten, eşleri birbirinden, ayıran; ya düşünmeden
söylenen bir söz ya da dikkatsizce yapılan bir davranıştır.
Değerli Müminler!
Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “İyi bilin ki, sizi gözetleyen muhafızlar, Kirâmen Kâtibîn
melekleri var. Onlar yaptığınız her şeyi biliyorlar. Şüphesiz iyiler cennette,
günahkârlar ise cehennemde olacaklar.”[4]
Öyleyse
geliniz, imanımızı hayatımıza yansıtalım. Din gününün yegâne sahibi olan Cenâb-ı
Allah’ın her birimize,
“اِقْرَأْ كِتَابَكَۜ كَفٰى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَس۪يبًاۜ”
“Oku şimdi kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter.”[5] buyuracağı mahşer günü için hazırlanalım. Ömür sermayemizi
hayrın peşinde koşarak, Rabbimizin rızasını arayarak değerlendirelim. Dünya ve
ahiret için faydalı işler yapmaya gayret edelim. Özümüz ve sözümüz bir, tavır
ve davranışlarımız güzel, âkibetimiz cennet olsun. Hutbemi
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitiriyorum: “Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalpten,
doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.”[6]
22 Kasım 2021 Pazartesi
21 Kasım 2021 Pazar
İslam Öğretisi-21
İslam
Öğretisi-21
Allah’ın
İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-17
Allah’ın
en güzel isimleri olan doksan dokuz ismini açıklamaya devam ediyoruz.
85-ZÜ’L-CELȂLİ ve’l İKRȂM
Allah'ın
en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm’dır.
Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm;Allah’ın
azamet ve kerem sahibi olması demektir.
Celal ve ikram sahibi demektir.
Sözlükte “azamet sahibi
ve yüce olmak” anlamındaki celâl ile “cömert ve merhametli, asil ve şerefli
olmak” mânasındaki keremden türeyen ikrâm kelimelerinin başına zû (sahip)
getirilmesiyle meydana gelen bir terkip olup “azamet ve kerem sahibi” demektir.
Zü’l- Celal-i ve’l-İkram
İsmi Şerifi üzerinden anlamına bakmak gerekirse ‘Allahu Teala kayıtsız şartsız
azamet sahibi olandır’ şeklinde ifade edilir. O bütün sıfat, fiil ve zat ve
yasak ile emirlerinde yüce ve tam olandır. O bütün eksik sıfatlardan münezzeh olandır.
Dilediği şekilde kendi koyduğu kurallarına azamet ve yücelik verendir. Hiçbir
karşılık beklemeden ihsanda bulunan ve verendir.
Bütün azamet ve ikramlar Allah'a aittir.
Bütün iyilik ve ikramlar O'ndan kaynaklanır. O'nun genelde insanlara, özelde dostlarına
ikramının sınırı yoktur.
Dünyada insanın hoşuna gidecek sayısız
nimet vardır. Allah kullarının hoşnut olacağı çeşitli detaylarla dünyayı
süslemiştir. Ancak elbette Allah'ın sonsuz kerem ve ihsanını asıl olarak
göstereceği yer cennettir. Kuran'da tasvir edilen cennet, O'nun sonsuz ikramını
gözler önüne sermektedir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Yeryüzünde bulunan her
canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı bâki
kalacaktır.” (Rahman suresi, 26-27.ayetler)
“Büyük ve pek cömert olan
Rabbinin adı ne yücedir!” (Rahmân Sûresi,78. Ayet)
“Hayır, hayır! Yetime
ikram etmiyorsunuz.” (Fecr Suresi 17. Ayet)
“Ey insan! İkramı bol
olan Rabbin hakkında seni aldatan nedir?” (İnfitâr
Suresi 6. Ayet)
“O size istediğiniz
her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan
çok zalim, çok nankördür!” (İbrahim Suresi 34. Ayet)
“Oku! Rabbin sonsuz
kerem(cömert) sahibidir.” (Alak Sûresi,3. Ayet)
Zü’l-Celâli
ve’l-İkrâm, bir hadis-i şerifte belirtildiği gibi aşağıdaki biçimde bir dua
cümlesi olarak ta kullanılır.
“Yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm: Ey
azamet ve kerem sahibi Allahım! duasını ihmâl etmeyip sık sık
söyleyiniz.” (Tirmizî, Daavât 92.
86-MUKSİT
Allah'ın
en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Muksit’dir.
el-Muksit,
Allah’ın adaletle hükmetmesi demektir.
Muksıt “adaletle
hükmeden, âdil” demektir.
El
Muksit; adaleti en üst seviyede ayakta tutandır.
El
Muksit; hükmünde ve emirlerinde adil olandır.
El
Muksit; her şeye belli bir denge ve düzen takdir edendir.
El-Muksit; mü’min
kullarının mükâfatlarını adaletle verecektir.
El
Muksit; kafir kullarının cezalarını da adaletle verecektir.
El-Muksit; hesap
gününde adalet tartılarını kurandır.
El
Muksit; adaleti ayakta tutmak için peygamber gönderen ve kitap indirendir.
El-Muksit; Adaletten
şaşmayan, bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan,
mazlumlara insaf eden, adil, yarattıklarından hiç birine haksızlık, eza, cefa,
eziyet ve zulüm etmeyen demektir. Her şeyi yerli yerinde yapan. Zalimden
mazlumun hakkını alan.
Allahü Teala, Muksit ismiyle adaleti
tesis ve temin eder.
En üstün adalet ve
merhamet sahibi olan Allahu Teala, her işi birbirine den ve layık şekilde
yapmaktadır. Zerre kadar da olsa haksızlığa uğratmaz. Kullarına muamelesi tam
ve adaletli ve merhamet üzerinedir. Allahu
Teala kullarının yapmış olduğu hiçbir iyiliğin en ufak bir zerresini dahi
karşılıksız bırakmaz, hakkı yerine getirir. Hiçbir mazlumun hakkı kaybolmaz.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle
buyurmaktadır:
“Allah, hükmedenlerin en
iyi hükmedeni değil midir?”( Tin Sûresi Suresi, 8. Ayet)
“Biz, kıyamet günü için
adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez.
(Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine)
getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.” (Enbiyâ Suresi 47. Ayet)
“Allah, din uğrunda
sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve
onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah adil olanları
sever.”( Mümtehine
Suresi 8. Ayet)
“Her ümmetin bir
peygamberi vardır. Onlara peygamberleri geldiğinde aralarında adaletle hüküm
verilmiş olur. Onların hakları yenmez.” (Yûnus Suresi 47. Ayet)
“De ki: Rabbim adaleti
emretti…” (A'râf Sûresi,29. Ayet)
“…Şüphe yok ki Allah
Teâlâ adâlette bulunanları sever.” (Mâide Sûresi, 42. Ayet)
“Ey İnananlar! Allah
için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz
sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a karşı gelmekten
sakınmaya daha yakındır. Allah'tan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden
Haberdar'dır.” (Mâide Suresi 8. Ayet)
87-CȂMİ
Allah'ın
en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Câmi’dir.
El-Câmi; “toplayan, bir araya
getiren, buluşturup birleştiren”,kıyamet günü hesaba çekmek için mahlukatı
toplaya”,“bütün övgü ve erdemleri zâtında toplayan” anlamlarına gelir.
El-Câmi; bütün mükemmellikleri zat, vasıf, fiil ve isim olarak kendinde
toplayandır.
El-Câmi; birbirlerine benzeyen varlıkları bir araya getirendir. İnsanları
yeryüzünde toplamıştır.
El-Câmi; birbirine zıt olan varlıkları bir araya getirendir. Soğukla sıcağı,
erkekle dişiyi, gece ile gündüzü, yaş ile kuruyu bir araya getirmiştir.
El-Câmi; birbirinden farklı varlıkları bir araya getirendir. Gökleri, ayı,
denizi, havayı, bitkileri, hayvanları, madenleri bir araya toplamıştır.
El-Câmi; ruh ve cesedi bir araya getirendir.
El-Câmî; kalpleri ve
dostları birleştirendir.
El-Câmi; cennette iman edenler ile onların zürriyetlerini birleştirendir.
El-Câmi; cennette bütün mü’minlerin kalplerini birleştirendir.
El-Câmi; mü’minleri Allah sevgisi ve Kur’an ile birleştirendir.
Kâinat birbirine benzeyen ve benzemeyen, hatta birbiriyle
çelişen birçok unsurun oluşturduğu tabii nesnelerden meydana gelmiştir. Bu
kadar farklı malzemeden tam bir âhenk ve nizam arzeden kâinat kompleksinin
meydana getirilişi (cem‘), Allah’ın câmi‘ isminin bir tecellisi olarak kabul
edilir.
Câmi‘ isminin dünya
hayatıyla ilgili bir tecellisi de Allah’ın gönülleri birleştirmesinde gözlenir.
Eşler, ebeveyn-evlât, kardeşler, meslektaşlar, arasında mevcut olan kalbî
bağlılık, câmi‘ isminin tecellileriyle gerçekleşen ilâhî lutuftan başka bir şey
değildir.
Cem‘ kavramını Allah’a nisbet eden âyetlerin çoğu bu ilâhî
fiilin âhiret âleminde gerçekleşeceğini ifade eder. Bu sebeple Kur’ân-ı
Kerîm’de âhiretten “toplanma günü” (yevmü’l-cem‘) diye de söz edilmiştir.
Yüce yaratıcı, ölüp yok olan ve maddî varlıkları gözle
görülemeyecek halde yok olan insanları âhiret hayatında, bedenlerinin temel
unsurlarını bir araya getirmek suretiyle yeniden canlandırır, hesaba çekmek ve
aralarındaki anlaşmazlıkları gidermek için toplar ve nihayet iyileri cennette,
kötüleri de cehennemde cem‘ eder.
Câmi‘ isminin âhiretle ilgili bu tecellisi, Kur’ân-ı Kerîm’de
yine “toplamak” mânasına gelen haşr kelimesiyle de ifade edilmiştir
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle
buyurmaktadır:
“Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o zarar
günüdür. (Ancak) kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun
kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini), içinde ebedî kalacakları,
altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur. “
(Teğâbun Suresi 9. Ayet)
“De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli
bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”( Vâkıa Suresi
49.-50.Ayetler)
“Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız
o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar, en küçük bir
haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar. “(İsrâ Suresi
71. Ayet)
““Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde
insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah sözünden dönmez.” ( Âl-i İmrân
Sûresi,9. Ayet)
“…Doğrusu Allah münafıkları ve kafirlerin hepsini
cehennemde toplayacaktır.” ( Nisâ Suresi
140. Ayet)
“Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hep hayırlara
koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz,
Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” (Bakara Suresi 148. Ayet)
88- ĞANȊ
Allah'ın en güzel isimleri olan
"Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Ğanî’dir.
Ğanî ;“zengin, kendi varlığıyla yetinip başkasına muhtaç
olmayan, müstağni” anlamına gelir. El-Ğanî; zat, sıfat, fiil, yaratma, yönetme
ve helak etme konusunda hiçbir kimseye ihtiyaç duymayandır.
El-Ğanî; yeme,
içme ve uyumaya ihtiyaç duymayandır.
El-Ğanî; kullarının
mallarına ihtiyacı olmayandır.
El-Ğanî; kullarının
kendisine ibadet etmesine ve övmesine ihtiyacı olmayandır.
El-Ğanî; kullarının
şükretmesine ihtiyacı olmayandır.
Allahü Teala, her şey kendisine muhtaç olan ancak hiçbir şey
kendisine muhtaç olmayandır. Sıfat ve zatlarında her türlü uzak olandır. Hiçbir
şeye ihtiyaç olmamasının yanı sıra aynı zamanda çok zengindir. Ancak yarattığı
tüm kullar bütün konularda O’na muhtaçtır.
Hiçbir hâlde, hiçbir zamanda,
hiçbir yerde ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, tek ve gerçek zenginlik Sahibi
olandır Allah.
Muhtaç durumda olan ise kullardır. Dünyanın en zengin insanı da olsa mutlaka
bir şeylere muhtaç ve bir şeylerden mahrumdur. Bir başka şeye, bir başka insana
muhtaç olanın ise zenginliğinin gerçek olduğundan söz edilemez.
Aziz ve Celil Olan Allah, sonsuz hazinelerin sahibidir; geçici zenginlikleri de
kullarına verendir. Allah verdiği bu geçici zenginlikle de insanları imtihan
eder.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle
buyurmaktadır:
“Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her
bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.” (Fâtır
Suresi 15. Ayet)
“Andolsun, onlar sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü arzu edenler için
güzel bir örnektir. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir, hamde lâyık
olandır.” (Mümtehine Sûresi,6. Ayet)
“Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz
Allah, âlemlerden müstağnîdir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).” (Ankebût
Sûresi,6.Ayet)
“İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. Ama içinizden
cimrilik yapanlar var. Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik
yapmış olur. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer
O’ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar
sizin gibi olmazlar.” (Muhammed Suresi 38.Ayet)
“Bu, peygamberlerinin, onlara apaçık mucizeler getirmeleri
ve onların da, “(Bizim gibi) insanlar mı bizi doğru yola iletecekmiş?” deyip de
inkâr etmeleri ve yüz çevirmeleri sebebiyledir. Allah da hiçbir şeye muhtaç
olmadığını göstermiştir. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, övgüye lâyıktır.”
(Teğâbun Suresi 6.Ayet)
“Mûsâ, şöyle dedi: “Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi
nankörlük etseniz de gerçek şu ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir,
övgüye lâyık olandır.” (İbrahim
Suresi 8.Ayet)
89-MUĞNȊ
Allah'ın
en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Muğnî’dir.
Sözlükte “zengin olmak,
ihtiyacı bulunmayıp müstağni kalmak” anlamındaki gınâ (ganâ’)
kökünden türemiş bir sıfat olan muğnî “zenginlik verip tatmin eden”
demektir.
Muğnî: “Dilediğine zenginlik
veren.”“Hiçbir şeye muhtaç olmayıp her şeyden müstağni olan.”
El-Muğnî; İhtiyacı giderir ve
zengin eder.
El-Muğnî; Dilediğine zenginlik
veren O'dur.
El-Muğnî; Kendisi zengin
olduğu gibi, dileğinine de zenginlik veren O'dur.
El-Muğnî:; Zenginlik veren,
istediğini zengin eden O'dur.
El-Muğnî; Muhtaç olmaktan
kurtaran O'dur.
El-Muğnî ;İhtiyacı giderir ve
zengin eder. Muhtaç olmaktan kurtaran, dilediğine zenginlik veren, kendisi
zengin olduğu gibi, dileğinine de zenginlik veren, dilediğini muhtaç olmaktan
kurtararak zengin eden, istediğini ve dilediğini zengin eden demektir.
Allah İstediğini zengin edendir.
Allah mutlak zenginlik sahibi olan Muğnîdir!
Allah dilediğini
zengin eder, ömür boyunca zengin olarak yaşatır.
Bazı kullarını zenginken fakir, bazılarını da fakirken zengin
yapar.
Kul her ihtiyacını Muğnî olan sonsuz ve sınırsız zenginlik
sahibi Allah'tan istemelidir!
Bütün mahlûkatın ihtiyacını karşılayacak olan yalnız ve
yalnız Muğnî olan Allah'tır.
Allah ihtiyacını Kendisine arz edenleri sever.
Etmeyenleri; başka kapılara umut bağlayanları sevmez!
Kendisine açılan elleri asla boş çevirmeyendir.Çünkü o sonsuz
ve sınırsız Sahibidir ve hazinesinden isteyene Verendir!
Yüce Allah Kur’an-ı
Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her
bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.” (Fâtır
Suresi 15.Ayet)
“Doğrusu zengin eden de varlıklı kılan da O'dur.”(Necm
Suresi 48.Ayet)
“Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?” (Duhâ Suresi
8.Ayet)
“…Allah dilediğini hesabsız şekilde rızıklandırır.” (Bakara Sûresi,
212.Ayet)
“Göklerde ve yerde ne
varsa Allah’ındır. Şüphesiz Allah, her bakımdan sınırsız zengin olandır,
övülmeye lâyık olandır.” (Lokman Suresi 26.Ayet)
“O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer
Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok
zalimdir, çok nankördür.” (İbrahim
Sûresi,34.Ayet)
(Bu
yazı, Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
(Devam
edecek)
19 Kasım 2021 Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığının 18.11.2021 Tarihli Cuma Hutbesi:ŞİDDET İNSAN ONURUYLA ASLA BAĞDAŞMAZ
ŞİDDET İNSAN ONURUYLA ASLA BAĞDAŞMAZ
Muhterem
Müslümanlar!
Hicretin onuncu yılıydı. Resûl-i Ekrem (s.a.s) ve güzide ashabı hac ibadeti için şehirlerin anası Mekke’de buluşmuşlardı. Haccın rükünlerinden Arafat Vakfesi’ne durmuşlardı. Allah Resûlü (s.a.s) bu mukaddes mekânda on binlerce mümine hitaben yaptığı ve tüm insanlığa önemli mesajlar verdiği Veda Hutbesi’ne şu sözlerle başladı:
“Ey insanlar! Bu Zilhicce ayınız, bu Mekke şehriniz, bu gününüz nasıl mukaddes ise kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız, şeref ve namusunuz da aynı şekilde mukaddestir.”[i]
Sevgili Peygamberimiz, bu uyarısından sonra sözlerine şöyle devam etti:
“Dikkat edin, size mümini tanıtıyorum: O, insanların canı ve
malı hususunda güvendiği kişidir. Müslüman ise elinden ve dilinden insanlara
zarar gelmeyendir.”[ii]
Aziz Müminler!
Yüce dinimiz İslam’a göre, kadın,
erkek, çocuk, genç ve yaşlı her insanın bedeni, kişiliği, haysiyeti, iffeti ve
şerefi dokunulmazdır. Onun içindir ki hiçbir kimse bir başkasının canına,
malına ve kişilik haklarına kast edemez. Şerefini ve onurunu zedeleyecek
davranışlarda bulunamaz. Canlı cansız hiçbir yaratılmışa zarar verecek bir tavır
ve tutum içinde olamaz.
Kıymetli Müslümanlar!
Maalesef her geçen gün daha
fazla şahit olduğumuz kadınlara yönelik şiddet vicdanlarımızı yaralıyor,
yüreklerimizi dağlıyor. Oysaki inancımızda asla yeri olmayan şiddet, insanlık
suçudur. Şiddet, acizliktir, merhametsizliktir, zulümdür. Şiddet, can
dokunulmazlığı ihlalidir ve insan onuruyla bağdaşmaz. Hiçbir gerekçe, şiddet için
mazeret olamaz.
Şiddetin dini, dili, ırkı,
coğrafyası ve sosyal statüsü yoktur. Kimden gelirse gelsin şiddetin hiçbir şekli
kabul edilemez. Rabbimizin gazabı, meleklerin, gök ve yer ehlinin laneti, şiddete
yeltenen, Allah’ın dokunulmaz kıldığı canları katleden zalimlerin üzerinedir.
Onlar dünyada rezil rüsva olmuşlardır. Ahirette ise varacakları yer ancak
cehennemdir.
Değerli Müminler!
Dinimize göre asıl olan şefkattir, merhamettir, yaşatmaktır. Allah’ın masum kıldığı cana kıymamak, zarar vermemektir. Nitekim Yüce Kitabımız Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır: “…
Bir
cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir
kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa
bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.”[iii]
Şiddet ve merhametsizlik
görüntülerinin sık sık ekranlara taşındığı günümüzde bize düşen, her durumda
merhameti kuşanmak, insaflı ve vicdanlı davranmaktır. Sevgi ve ülfeti, muhabbet
ve şefkati hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline getirmektir. Eşimizi,
çocuklarımızı, ailemizi, komşularımızı ve tüm çevremizi elimizden ve dilimizden
emin kılmaktır. Şiddeti doğuran, yaygınlaştıran, normal gösteren, şiddete
yönlendiren her türlü söylem ve davranışın karşısında durmaktır. Şiddetin
ortadan kalkması, insan onurunun korunması için var gücümüzle gayret etmektir. Şiddete
yeltenmek bir yana, gönül kırmanın dahi Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük bir vebal
olduğunu asla unutmamaktır. Karıncayı dahi incitmekten sakınan bir medeniyetin mirasçısı
olduğumuzu her daim hatırda tutmaktır.
Bu
vesileyle şiddete maruz kalarak hayattan koparılan tüm kardeşlerime Cenâb-ı
Hak’tan rahmet diliyorum. Yüce Rabbimiz, merhameti önce yüreklerimize sonra da tüm
yeryüzüne hâkim kılmayı bizlere lütfeylesin.
15 Kasım 2021 Pazartesi
14 Kasım 2021 Pazar
Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler):91-DÂR (Zâr)
Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler):
DȂR (Zâr)
Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ"
dan biri de ed-Dâr’dır.
Ed-Dâr; Hikmeti gereği elem ve
zarar verici şeyler yaratan.
Ed-Dâr; Elem ve zarar verici şeyler
yaratan, dilediğine felaket, keder ve şiddet veren, zarara uğratan
demektir. Zarara uğratan. Her şer kabul edilenin mutlak var edicisi.
Hikmeti gereği elem ve zarar verici şeyleri de yaratan.
Ed-Dâr: Üzüntü ve zarar verici
şeyleri yaratan
Ed-Dār : Zarar verici şeyler dâhil
her şeyi yaratan; insanları çeşitli biçimlerde zarara sokanları, azgınları ve
sapkınları zarara uğratan anlamında Allâh’ın esmâ-i hüsnâsından biridir.
“Zarar vermek”
anlamındaki darr veya durr masdarından sıfat olup “zarar
veren” veya “elem ve zarar verici şeyleri yaratan” mânası ile esmâ-i hüsnâ
içinde yer alır. Kur’ân-ı Kerîm’de daha çok menfaat (nef‘), hayır ve rahmet
kavramlarıyla birlikte ve bunların karşıtı olarak elliden fazla âyette geçen
zarar kavramı bu âyetlerin bir kısmında, Allah’tan başka tapınılan sözde
tanrıların kendilerine de başkalarına da herhangi bir fayda veya zararlarının
dokunamayacağını ifade eder.
Allah’a nispeti açısından dârrın, karşıtı olan nâfi‘den
bağımsız olarak düşünülmesi mümkün değildir. Şu halde dâr-nâfi‘ lafızları
ikileme (tekrar) durumunda olup esmâ-i hüsnâ içinde ikisi bir arada
“maddî-mânevî her şeyin mâliki ve mutasarrıfı” (mâlikü’l-mülk) anlamını
taşırlar.
Kur’an’da Allah’a nispet edilen zarar kavramı, “Allah
eğer sana bir zarar verecek olsa onu kendisinden başka kimse bertaraf edemez” (Yûnus suresi /107) örneğinde görüldüğü üzere, daima
yüce yaratıcının yetkin kudretini ifade eden ve bu kudretin başkalarında
bulunmadığını vurgulayan bir üslûpla dile getirilmiş, sürekli olarak şartlı ve
alternatifli cümleler halinde kullanılmıştır. Dâr (zarar veren) ile nâfi‘(fayda
veren) isimleri arasında bulunan sıkı münasebet onların birlikte kullanılması
sonucunu doğurur.
Allah’ın doksan dokuz ismi içinde “rahmân-rahîm” gibi
anlamları birbirine çok yakın olanlar yanında “dâr-nâfi‘”, “kābız-bâsıt” (rızkı
daraltan-genişleten), “muhyî-mümît” (yaşatan-öldüren) gibi karşıt anlamlı
ikileme şeklinde kullanılanlar da vardır. Bu sonuncular bir çelişkiyi değil,
birbirinin zıddı veya alternatifi olan varlık ve olayların düzenli ve âhenkli
işleyişinden ibaret bulunan kâinatın Allah ile münasebetini dile getirir. Bu
açıdan dâr ismi, “zarar veren” şeklinde değil “zarar verici olanları da dahil
olmak üzere her şeyi yaratan, kâinatı karşılıklı etki-tepki münasebeti içinde
düzenleyip yöneten” tarzında anlaşılmalıdır. Dâr bu muhtevası ile Allah’ın
kevnî isimleri grubuna girer.
Yüce
Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır.
Sonra size bir zarar dokunduğu zaman da yalnız O'na yalvarırsınız.”( Nahl Suresi
,53. Ayet)
“Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O’ndan
başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O, her şeye
güç yetirendir.” (Enam,17)
“Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil
ki onu, O'ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun
lütfunu engelleyebilecek de yoktur.” (Yûnus suresi /107.ayet)
"O'nu bırakıp da tanrılar edinir miyim? Eğer
Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati bana
fayda vermez, beni kurtaramazlar." (Yâsîn Suresi 23. Ayet)
“Ve eğer gerçekten onlara:
“Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan, mutlaka: “Allah” derler. De ki:
“Allah’tan başka taptıklarınızı gördünüz mü? Eğer Allah bana bir zarar
dileseydi, O’nun zararını onlar giderebilir mi? Veya bana bir rahmet dileseydi,
O’nun rahmetini tutabilirler mi (engelleyebilirler mi)?” De ki: “Allah bana
yeter! Tevekkül edenler (yalnız) O’na tevekkül ederler (O’nu vekil ederler).”
(Zümer suresi 38. Ayet)
“(Ey Muhammed!) De ki: “Allah’ı bırakıp da, sizin için
ne bir zarara ne de bir yarara gücü yeten şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah,
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Mâide Suresi 76. Ayet)
(Bu yazı, Diyanet İslam
Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
(Devam edecek)
Efkan VURAL