Aziz Müminler!
Âdem (a.s.) ve eşi Havva validemiz, cennette bir
hata işlemişlerdi. Derhal bu hatalarının farkına vararak pişman oldular. Yüce
Rabbimiz, onlara hatadan dönme erdemini, tevbe nimetini lütfetti. Onlar da; “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi
bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz”[1] diyerek pişmanlıklarını dile getirdiler, Allah’tan
bağışlanma dilediler. Böylece insanlık tevbenin ilk örneğini Hz. Âdem ile
eşinden öğrenmiş oldu.
Kıymetli Müslümanlar!
Hepimiz beşeriz. Hayatımız boyunca bize vesvese veren
şeytanla ve bizi hatalara sevk etmeye çalışan nefsimizle mücadele ederiz. Bu
mücadelede bazen kulluğumuzun gereğini yerine getirir, bazen de savrulmalar yaşar,
gaflete ve hataya düşeriz. Hata ettiğimizde ise Allah’tan ümidimizi kesmez ve
rahmet kapılarını tevbe anahtarıyla açarız.
Değerli Müminler!
Tevbe, Yüce
Allah’ın kullarına lütfettiği kurtuluş ve arınma müjdesidir. Kulun Rabbini
hatırlaması, aczini dile getirmesi ve Cenâb-ı Hak’tan af ve mağfiret
dilemesidir. Merhametlilerin
en merhametlisi olan Yüce Allah’a iltica etmesidir. Tevbe, adeta hayata yeniden
başlamamız, tertemiz bir sayfa açmamız için Rabbimizin bizlere bir ikramıdır. Günaha düçar olan mümin için yolunu ve yönünü
tayin eden en önemli kılavuzdur.
Aziz
Müslümanlar!
Allah’ın, affetme ve
bağışlama anlamı taşıyan nice isimleri vardır. O, Tevvâb’tır; tevbeleri çokça
kabul edendir. Afüvv’dür; engin rahmetine sığınanları affedendir. Gafûr’dur;
dileyeni ve dilediğini bağışlayandır. Settâr’dır; hata ve kusurları örtendir.
Cenâb-ı
Hak, kendisine yönelen ve
samimiyetle tevbe edenleri asla boş çevirmez. Gönülden kendisine teslim
olanları asla mahcup etmez. Merhametiyle kullarına lütufta bulunur. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyurur: “Ancak tevbe edip de iman eden ve salih amel
işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah
çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[2]
Muhterem Müslümanlar!
Tevbenin özü samimiyetle ve ihlasla
yapılan bir yakarıştır. Yüce Rabbimiz “Ey iman edenler! Allah'a içtenlikle tevbe edin”[3]
buyurmaktadır.
Tevbenin özü ruhumuzun derinliklerinde
hissettiğimiz pişmanlıktır. Resûl-i Ekrem (s.a.s), bir hadislerinde “Günahtan
pişmanlık duymak, tevbedir”[4] buyurarak bu gerçeği ifade
etmiştir.
Tevbenin özü hata ve
günahlarımızın bir an önce farkına varıp Yüce Allah’a yönelmektir. Kur’an-ı
Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “Allah katında makbul tevbe, ancak
bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tevbe edenlerin tevbesidir. İşte
Allah bunların tevbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir.”[5]
Tevbenin özü bir daha günahlara dönmeme,
heva ve hevesin esiri olmama azmidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) tevbeyi “Bir
daha dönmemek üzere günahı terk etmek”[6] olarak
nitelemiştir.
Kıymetli Müminler!
Tevbe kapısı ardına kadar açıktır. Son
nefesimize kadar da açık kalacaktır. Öyleyse bize düşen, Allah’ın rahmet
deryasından nasibimizi aramaktır. Samimiyetle, pişmanlıkla, kararlılıkla O’nun
merhamet ve keremine sığınmaktır. Gündelik hayatın karmaşası içinde bitap düşen
gönüllerimizi ve zihinlerimizi tevbeyle arındırmaktır.
Hutbemi Peygamberimizin seyyidü’l-istiğfar
duasıyla bitiriyorum:
“Allahım!
Sensin benim Rabbim, senden başka ilâh yok. Beni yarattın ben de senin kulunum.
Ben gücüm yettiğince sana verdiğim sözün ve senin vaadin üzereyim.
Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Üzerimdeki nimetini itiraf ediyorum. Ve
günahımı da itiraf ediyorum. Beni, günahlarımı bağışla çünkü günahları senden
başka affedecek hiç kimse yoktur.”[7]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder