HAKKIN
YANINDA, BÂTILIN KARŞISINDA YER ALABİLMEK
Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz (s.a.s), yaklaşık on yıl önce hicret ederek ayrılmak zorunda kaldığı Mekke’yi
ordusuyla birlikte fethetmişti. Allah’ın Resûlü, doğup büyüdüğü ve hasretini
çektiği bu mübarek beldeye bir müddet özlemle baktı. Ardından coşku ve
heyecanla Beytullah’a yöneldi. Tavaftan sonra Kâbe’nin içine girdi ve
“Hak geldi,
bâtıl yok oldu. Zaten bâtıl yok olmaya mahkûmdur.[1] âyetini
okuyarak Kâbe’yi ve çevresini putlardan temizledi.[2]
Aziz Müminler!
Yüce
Allah’ın güzel isimlerinden biri de “el-Hak” tır. Rabbimiz, hakkın, hakikatin,
adaletin kaynağı ve yegâne sahibidir. O, Âdem (a.s.)’dan Efendimiz Muhammed
Mustafa (s.a.s)’e kadar yüce peygamberleri aracılığıyla insanları hakkı
tanımaya davet etmiştir. İnsanlık tarihinin hak-bâtıl mücadelesi Hz. Âdem’in
iki oğlu Hâbil ve Kâbil ile başlamıştır. Hâbil, teslimiyet ve samimiyetiyle
hakkın yanında yer almış, Kâbil ise hırsı ve kıskançlığıyla, bâtılın tarafını
seçmiştir. Kıyamete kadar Hâbil, iyilerin ve iyiliğin öncüsü; Kâbil ise
işlediği cinayetle kötülerin ve kötülüklerin sembolü olarak anılmaya devam
edilecektir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Hak, tevhit
inancıdır. Allah’a iman ve teslimiyettir. Yalnızca O’na kul olmaktır. Bâtıl
ise, Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr etmek ve O’na şirk koşmaktır. O’ndan
başkasına kulluk etmektir. Hevâ ve hevesin esaretine girmektir. Allah’ın
sayısız nimetlerine kör ve sağır kesilmektir.
Hak, Din-i
Mübin-i İslam’ın hayat veren ilkeleri ve insanı insan yapan, dünyayı yaşanılır
kılan güzellikleridir. Bâtıl ise Yüce dinimizle bağdaşmayan inanış ve
anlayışlardır. İslam’a savaş açan uygulamalardır. İnsanın onur ve haysiyetini
zedeleyen kötülüklerdir.
Hak, doğru
ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt eden hidayet rehberimiz Kur’an-ı Kerim’dir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in eşsiz örnekliğidir. Bâtıl ise Yüce Kitabımızı ve
peygamberimizin sünnet-i seniyyesini gönüllerden, zihinlerden silmeye yönelik
hareketlerdir.
Hakkın yolu,
peygamberlerin, şehitlerin, sadakat ehli, iyi müminlerin yoludur. Bu yolun
sonunda ebedi nimetler yurdu olan cennet vardır. Bâtılın yolu ise inkârcıların,
gazaba uğrayanların, doğruluktan sapanların, kötülerin yoludur. Bu yolun sonu,
azap ve hüsran diyarı olan cehennemdir.
Kardeşlerim!
Hakkın
yolunu tutanlar, mazlumun, mağdurun ümidi olurken; bâtılda birleşenler,
çoğunlukla zulmün ve zalimin sesi olurlar. Hakka gönül verenler, yüce değerler
uğruna mücadele ederken; bâtıla dalanlar, çıkar ve menfaati üstün tutarlar. Hak
sevdalıları, yeryüzünü imar edip yaşanılır hale getirmeye çalışırken; bâtılın
hizmetkârları, fitne, fesat, yalan, iftira ve bozgunculuk peşinde koşarlar.
Hakka tâbi olanlar, dünyada barış, huzur ve adaleti temin için çabalarken; bâtıl
taraftarları, kan ve gözyaşı akıtmaya; şehirleri harabeye çevirmeye; zihinleri
ve gönülleri tahrip etmeye çalışırlar.
Kardeşlerim!
İstiklâl
Şairimizin hak sevdalısı bir gönlü tarif eden şu dizeleri ne kadar da
anlamlıdır:
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam, aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim,
çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Öyleyse
kardeşlerim! Şartlar ne olursa olsun hakkın yanında, bâtılın karşısında yer
almaya, hakikatin tercümanı olmaya devam edelim. Birbirimize hakkı ve sabrı
tavsiye etmekten vazgeçmeyelim. Unutmayalım ki, hakkın hizmetinde olduğumuz sürece
Allah’ın rahmeti ve yardımı da bizimle olacaktır. Hakkı tutup kaldırdığımız
müddetçe bâtıl bize asla zarar veremeyecektir.
Hutbemi Peygamber Efendimizin şu hadisiyle
bitirmek istiyorum:
“Allah’ım! Hamd, sana mahsustur. Sen, yerin ve
göğün nurusun. Sen, bütün varlıkların yegâne sahibi ve Rabbisin. Sen Hak’sın.
Va’din de sözün de haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır. Cehennem de
haktır. Peygamberler haktır. Kıyametin kopması haktır.
Allah’ım!
Geçmiş ve gelecek, gizli ve açık bütün günahlarımı bağışla! Benim ilâhım
Sensin. Senden başka ilâh yoktur.”[3]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder