CAMİ VE CEMAAT ADABI
Muhterem Müminler!
Âlemlere
rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in dünyadaki son
günüydü. O sabah, hastalığından dolayı mescide gidememişti. Evinin mescide
bakan penceresini araladı ve sabah namazı kılan ashabını bir müddet seyretti. Ashâb-ı kirâmın, saf tutarak Hz. Ebû
Bekir’in imametinde cemaatle huşû içerisinde namaz kıldıklarını görünce çok sevindi, tebessüm etti ve Rabbine
şükretti.[1]
Muhterem Müslümanlar!
Huzur ve güven vadederek
bizleri toplayan cami, İslam’ın sembolü, birliğimizin ve dirliğimizin
nişanesidir. Peygamber Efendimizin ifadesiyle camiler, “Allah katında en makbul mekânlardır.”[2] Ezanlarıyla insanlığı kurtuluşa
çağıran, mihrabıyla küfre ve cehalete savaş açan, minber ve kürsüsüyle ilim ve
hikmetin basamaklarında yücelten, omuz omuza saf tutan müminlerin kardeşliğini
ve ümmet olma bilincini pekiştiren mukaddes bir yapıdır cami.
Cemaat ise; ibadet
amacıyla Allah’ın huzurunda bir araya gelip namaz kılan Müminlerin ortak
adıdır. Cemaat; medeniyetimizde yer etmiş, dinî bir kavramdır. Üzülerek ifade
etmek gerekir ki, tüm dini değerlerimizi ve kavramlarımızı istismar eden bir
örgüt, cemaat kavramını da çarpıtarak ve ayrışmaya yol açacak şekilde kendine
mal etmeye çalışmış, tevhit ve vahdetin sembolü olan bu kavramı, fitne ve
fesatla, ayrılık ve ihanetle beraber anılır hale getirmiştir. Hâlbuki
geleneğimizde cemaat olmak, tevhit bilinciyle kaynaşmak, vahdete ermek
demektir. Birlikte dirliği elde etmektir. Bu yönüyle cemaat kelimesi kadın-erkek,
yaşlı-genç, zengin-fakir, engelli-engelsiz toplumun her kesiminden, her yaştan
ve her sınıftan Müslümanı içinde barındırır.
Değerli Müminler!
Camide
bulunmanın ve cami cemaati olmanın bazı kuralları ve adabı vardır. Mümin,
gönül dünyasını durulaştırmak için camiye giderken Allah Teâlâ’nın “Ey
Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel ve temiz elbiselerinizi giyinin …”[3] ayeti gereğince beden
temizliğine dikkat eder, güzelce abdestini alır. Kılık kıyafetinin hem temiz
hem de namazın şartlarından olan setr-i avrete uygun olmasına özen gösterir. Camide cemaatle
kılınan namazın yirmi yedi kat daha faziletli olduğunu haber veren[4]
Allah Resûlü’nün müjdesine nail olmak isteyen Müslüman, nahoş kokan yiyecekler yiyip camiye gelmenin
sünnete aykırı olduğunu bilir.[5] Güzel
kokular sürünür. Hiçbir kardeşine rahatsızlık vermez, onların huşu içinde namaz
kılmalarını engelleyen hal ve davranışlardan kaçınır. Kulluk görevini ifa
ederken kul hakkına girmemeye özen gösterir. Sevgili Peygamberimizin cemaate
yönelik şu uyarısını asla unutmaz. “Dikkat
edin! Hepiniz Rabbinize münâcât ediyorsunuz. Birbirinizi rahatsız etmeyin!...”[6]
Kıymetli Müslümanlar!
Vaaz ve hutbeler, birer
eğitim yuvası olan camilerin insanlığı imana, irfana, ahlaka davet eden
sesleridir. Caminin ve
cemaat olmanın adabı olduğu gibi hutbe dinlemenin de bir adabı vardır. Hutbe
okunurken huşu içinde hatibi dinlemek dini bir gerekliliktir. Yanındakiyle
konuşmak, başka şeylerle ilgilenmek, cep telefonuyla meşgul olmak hutbenin
özünden uzaklaşmaya, mesajını kaçırmaya ve sevabından mahrum kalmaya sebep
olur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bir müminin hutbe esnasında göstermesi
gereken duyarlılığı şöyle ifade etmiştir: “Cuma
günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına:
‘Sus!’ desen bile hatalı bir iş yapmış olursun.”[7]
Aziz Kardeşlerim!
Namazlarımızı cemaatle eda etmeye gayret göstererek
camilerimizi canlı tutalım. Resul-i Ekrem Efendimiz ile aydınlanan asr-ı
saâdette olduğu gibi, bugün de ailece camide olalım, çocuklarımızı camiye
alıştıralım. Yaramazlıklarını bahane ederek onları camiden uzaklaştırmak
yerine, caminin ve cemaat olmanın değerini anlatalım, adabını öğretelim. Kadın-erkek
bütün Müslümanlar, gönülden bağlı olduğumuz camilerimize hürmette kusur
etmeyelim. Vaaz ediliyor veya Kur’an-ı Kerim okunuyor ise can kulağıyla
dinleyelim. Cuma namazının geçerlilik şartlarından biri olan hutbenin, namazın
bir parçası olduğunu unutmayalım. İlgi ve alakamızı sadece hatibe ve hutbeye
verelim. Sözün en güzelini dinleyip ona uyanlardan olalım. Her daim Allah’ın
huzurunda ve ibadet halinde olduğumuzun idrakiyle yaşayalım.
[1] Buhârî, Ezân, 46, Müslim, Salât, 98.
[2] Müslim, Mesâcid, 288.
[3] Araf, 7/31.
[4] Müslim, Mesâcid 51.
[5] Buhârî, İ’tisâm, 24.
[6] Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 25.
[7] Buhârî, Cum’a,
36.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder