RABBİMİZ ÇEVRE İLE BİZLERE NE ÖĞRETİR?
Muhterem Müslümanlar!
Sahabenin önde gelenlerinden Ebu’d-Derdâ (r.a) bir gün fidan dikiyordu. Onu gören biri, bu işin dünya malına düşkünlük anlamına geldiğini zannederek, “Allah Resûlü’nün arkadaşı olduğun halde sen de mi böyle yapıyorsun?” dedi. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ (r.a), Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu hadis-i şerifini ona hatırlattı:
“Her kim bir ağaç diker de
ondan bir insan yahut Allah’ın yarattığı herhangi bir canlı yerse bu, o kimse için
bir sadaka olur.”[1]
Aziz Müminler!
Kâinat, Allah’ın yoktan var ettiği ve bizlere bahşettiği bir nimettir. Allah’ın mülkünde ve hâkimiyetinde olan, imar ve ihya sorumluluğunu üzerimize yüklediği bir emanettir. Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren bir hakikat kitabıdır. Nitekim Rabbimiz bu gerçeği Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber vermektedir:
“Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, Allah’ın varlığının delillerindendir.”[2]
Cenâb-ı
Hak, hassas bir denge ve düzen ile yarattığı kâinatın kendisinin eseri olduğunu bizlere
öğretmektedir. Hayat bulduğumuz bu âlemi ve içindekilerini yaratanın, yaşatanın
ve yönetenin kendisi olduğunu hatırlatmaktadır.
Kıymetli
Müslümanlar!
Çevresine ibret
nazarıyla bakan insan, göklerin
direksiz durmasında, yeryüzünün yaşamaya elverişli kılınmasında, kâinatın
kusursuz işleyişinde nice hikmetler görecektir. Gökten inen yağmurla hayat
bulan topraktan türlü türlü bitkiler yetişmesinde, can dostlarımız hayvanların
birbirinden güzel görüntülerinde ve bizlere sundukları sayısız faydalarda nice
ibretler bulacaktır.
Değerli
Müminler!
İnsan, kâinatı
keşfettikçe kendini keşfeder. Dünyayı tanıdıkça yaratılış gayesini daha iyi
kavrar. Çevresini anladıkça nereden geldiğini ve nereye gideceğini idrak eder.
İnsan, suyu hayatın kaynağı olarak bildiği kadar, kendisinin de bir damla sudan
yaratıldığını düşündüğünde tevazu sahibi olur, kibirden arınır. Evini güneşin
ışığına ve ısısına açtığı gibi gönül hanesini de İslam’ın çağlar aşan
aydınlığına açtığında iyiliği dünyaya hâkim kılar. Yemyeşil vadilerin, masmavi denizlerin, yıldızlarla bezenmiş göklerin
kâinatın süsü olduğunu idrak ettiği gibi hayâ ve iffetin de ruhun süsü olduğunu
fark ettiğinde güzel ahlakı kuşanır, huzura erer, gerçek mutluluğu elde
eder.
Aziz
Müslümanlar!
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu.”[3]
Bu ayet-i kerimede belirtilen hakikati bugün hepimiz açıkça görüyoruz. Günümüzde yaşanan çevre felaketleri, sorumluluklarımızı ihmal etmemizden kaynaklanıyor. Her gün, bir canlının daha neslinin tükendiğine dair haberler duyuyoruz. Tabiattaki doğal yaşam alanları sadece fotoğraflara konu olacak kadar azalmış durumda. İhmal ve kusurlarımızdan dolayı ormanlar kaybolmaya, topraklar çölleşmeye, su kaynakları yok olmaya başladı. Oysaki çevremizde yer alan her varlık Allah katında değerlidir ve kendi lisan-ı haliyle Allah’ı zikretmektedir. Yüce Rabbimiz bu hususu bize şöyle haber vermektedir:
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ
“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı
tesbih ederler.”[4]
Öyleyse Kıymetli Müminler!
Yaratılan her varlığa
Yaratandan ötürü değer verelim. Kâinat kitabını, hikmet, tefekkür ve ibretle
okuyalım. Kaynaklarımızı ölçülü kullanalım, israf etmeyelim. Yüce
Allah’ın âleme koyduğu hassas dengeyi gözetelim ve koruyalım. Çevremize karşı
sorumluluğumuzu ibadet şuuruyla yerine getirelim. Kâinatın yegâne sahibinin
Rabbimiz olduğunu, bizim ise emanetçi olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım.
Unutmayalım ki, çevremiz atalarımızdan bize bir miras, bizim de çocuklarımıza
bırakacağımız eşsiz bir emanettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder