ALIN TERİ MUKADDESTİR
Muhterem
Müslümanlar!
Bir gün Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ashabıyla sohbet ederken yanlarından güçlü ve heybetli bir adam geçti. Adamın bu görüntüsünden etkilenen sahabeden bazıları, “Ey Allah’ın Resûlü! Keşke bu adam, gücünü Allah yolunda kullansa!” dediler.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Eğer bu kişi, ailesinin ve çocuklarının
geçimini sağlamak için çalışıyorsa, Allah yolundadır. Anne ve babasının
ihtiyaçlarını gidermek için çalışıyorsa, Allah yolundadır. Kendi izzet ve onurunu
korumak için çalışıyorsa yine Allah yolundadır.”[1]
Aziz Müminler!
Yüce dinimiz İslam, kişinin; Allah’ın emirlerine ve yasaklarına riayet ederek kendisinin ve ailesinin rızkını helal ve meşru yollardan temin etmesini, kimseye yük olmadan çalışmasını bir ibadet olarak görmüştür. El emeğini ve alın terini mukaddes kabul etmiştir. Tembelliği, miskinliği, dilenmeyi, zamanı ve hayatı israf etmeyi ise yasaklamıştır.
Cenâb-ı Hak, “İnsan
için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve çalıştığını da görecektir.”[2]
buyurarak bizlere; dünya ve ahiret huzurunu elde
etmek için çalışmayı öğütlemiştir.
Kıymetli Müslümanlar!
Dinimiz, kazancın
helal olması kadar, kazanç yollarının meşru olmasına da önem vermektedir. Bu sebeple;
çalışmanın, işyeri açmanın, kazanç elde etmenin kuralları ve âdâbı vardır. Allah’ın
haram kıldığı şeylerin alınıp satılması meşru değildir. Dolayısıyla Müslüman; akıl
ve iradeyi yok eden, kazaların yaşanmasına, cinayetlerin işlenmesine sebep olan
alkolü üretemez, alamaz, satamaz, kullanamaz ve kullanılmasına katkıda
bulunamaz. Yuvaları dağıtan, toplumsal hayatta kapanmaz yaralar açan kumarı oynayamaz,
oynatamaz ve oynanmasına imkân sağlayamaz. Malın ve ömrün bereketini götüren, emeğin
ve alın terinin düşmanı olan faizi alamaz, veremez, ona aracı olamaz. Toplumsal
barışı bozan karaborsacılık, tefecilik ve stokçuluk gibi haramları işleyemez, bunlardan
kazanç elde edemez.
Değerli Müminler!
İslam’a göre işçi
olmanın da bir takım sorumlulukları vardır. İşçi; rızkını temin ettiği işyerini
ve orada bulunan malzemeleri bir emanet olarak bilmeli, onlara asla zarar
vermemelidir. İşyerindeki hiçbir eşyayı şahsi ihtiyaçları
için kullanmamalı, özel bilgileri başkalarıyla paylaşmamalıdır. İşçi; çalışma
saatlerine riayet etmeli, işini aksatmamalıdır. Beraber çalıştığı arkadaşlarına
karşı saygılı olmalı, onların haklarını kendi hakkı gibi gözetmeli, onlara
zarar verecek davranışlardan şiddetle kaçınmalıdır.
Aziz Müslümanlar!
İslam, işverene de birçok vazife yüklemiştir. İşveren; Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in,
“Çalışana ücretini, teri kurumadan verin.”[3] uyarısını dikkate alarak
işçiye hakkını tam ve zamanında vermekle yükümlüdür. Dolayısıyla işveren; ucuz
iş gücü adına, işçiyi; ağır şartlarda, az bir ücretle çalıştıramaz, onu sosyal haklarından
mahrum bırakamaz.
İşveren, aynı zamanda işçinin insanî ihtiyaç ve haklarını kullanmasını sağlamakla sorumludur. Bu sebepledir ki, işveren; Cenâb-ı Hakk’ın,
“…Namaz,
müminler için vakitleri belirlenmiş farz bir ibadettir.”[4] ayeti
apaçık ortadayken, işçinin; beş vakit
namaz ve Cuma namazını vaktinde eda etmesine; oruç tutmasına; Allah’ın emri,
müminin süsü olan tesettürü kuşanmasına engel olamaz. Ayrıca işveren, işçinin;
dinlenme saatlerini, haftalık veya yıllık izinlerini kullanmasını da kısıtlayamaz.
İşveren; Yüce Rabbimizin,
فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ
“…Heva ve hevesinize kapılıp adaletten sapmayın…”[5] emrine uyarak işçinin, hak ve hukukunu da korumakla mükelleftir.
Bu
nedenledir ki, işçiye, sistematik bir
baskı uygulayamaz. Onun; onur ve iffetini, şeref ve haysiyetini zedeleyecek söz,
tutum ve davranışlarda bulunamaz. Onu, haksız şekilde işten çıkaramaz, ailesini
ve çocuklarını mağdur edemez.
İşveren; işyerinin güvenliğinin sağlanmasından, işçinin sağlıklı bir iş ortamında çalışmasından da mesuldür. Hiçbir işçi; canının tehlikeye gireceği, akıl, beden ve ruh sağlığının bozulacağı bir işte istihdam edilemez.
Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır:
“Kim insanlara
zarar verirse Allah da ona zarar verir. Kim insanlara zorluk çıkarırsa, Allah
da ona zorluk çıkarır.”[6]
Kıymetli Müminler!
Allah
katında işçi ya da işveren olmanın bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, takvadadır;
yani Allah’tan
hakkıyla sakınmak, O’nun emirlerini yerine
getirmek, yasaklarından kaçınmaktır. Öyleyse, Rabbimizin rızasını, adaleti,
hakkaniyeti, dürüstlüğü ve gönül kazanmayı tüm kazançların üstünde görelim. Unutmayalım
ki, huzur ve mutluluk; sadece tüketmek ve biriktirmekte değil, paylaşmakta ve
kanaat göstermektedir.
Hutbemi
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum:
“….Hiç kimse Allah’ın
kendisine takdir ettiği rızkı er ya da geç elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse
Allah’tan hakkıyla sakının ve rızkınızı güzel yollardan isteyin. Helal olanı
alın. Haramdan kaçının.”[7]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder