Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî, Rikak 1.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî, Rikak 1.
GEÇMİŞİMİZİ MUHASEBE
EDELİM, GELECEĞİMİZE YÖN VERELİM
Muhterem
Müslümanlar!
İslam’ın ikinci halifesi,
adaletin timsali Hz. Ömer, bir defasında arkadaşlarına şöyle seslenmişti: “Hesaba
çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin, büyük hesap günü için kendinizi
hazırlayın! Çünkü kıyamet gününde hesap, ancak dünyada iken kendisini hesaba
çekenler için kolay olacaktır.”[i]
Aziz Müslümanlar!
Günler ayları, aylar yılları
kovalıyor. Zaman süratle akıp gidiyor. Ömür sermayemiz her geçen gün tükeniyor.
Sayılı nefeslerimiz bitiyor. Acısı ve tatlısıyla, hüznü ve sevinciyle miladî
bir yılı daha geride bırakıyoruz. Geliniz, mübarek Cuma gününün şu icabet
vaktinde kendimizle yüzleşme kararı verelim. Yapıp ettiklerimizin muhasebesini
yapalım. Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekelim.
Kıymetli Müslümanlar!
Muhasebenin özü, kişinin
kendini bilmesidir. Hakikat aynasına bakıp kendine gelmesidir. Nereden
geldiğini, niçin geldiğini ve nereye gideceğini tefekkür etmesidir.
Muhasebenin başı, her türlü nefsanî ve
şehevî arzulara dur diyebilmektir. Kötü huy ve davranışları terk edebilmektir. Bütün
günahlarımıza tevbe etmek, bir daha aynı günahlara dönmemeye karar vermektir.
Muhasebe, imanımızı kemale erdirme ve istikametimizi
muhafaza etme çabasıdır. Allah’ın helal kıldığı söz ve davranışlara sımsıkı
sarılma, haram kıldıklarından uzak durma gayretidir. Ölüm bize gelinceye kadar
ibadetten bir an olsun ayrılmama kararlılığıdır. Yüce ahlak üzere gönderilen
Peygamber Efendimizin ahlakını kuşanma azmidir.
Nihayetinde muhasebe, tam bir teslimiyetle
Allah’a kul olmak, kul hakkına da titizlikle riayet etmektir. Mâsivâyı, yani Rabbimizden
başka ne varsa hepsini gönlümüzden söküp atmaktır.
Değerli Müminler!
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Evet, Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”[ii]
Bu ayet-i kerime bizleri imanımızın gereği
olarak nefsimizi muhasebe etmeye çağırmaktadır. Yaratılış amacımıza uygun bir
gelecek planı yapmaya davet etmektedir.
Öyleyse, miladî yılın bu son gününde geçmişimizi muhasebe
edip geleceğe yön vermek adına kendimize şu soruları soralım: “Elestü bi
Rabbiküm” sorusuna karşılık Rabbimize verdiğimiz kulluk ahdine sadık kalabildik
mi? Ömrümüzü imanla, ibadetle ve güzel ahlakla geçirebildik mi? Rabbimizin haram
kıldığı her şeyden uzak durabildik mi? Canlı cansız tüm mahlûkata karşı sorumluluklarımızı
yerine getirebildik mi? Hâsılı her yılımızın, her ayımızın, her günümüzün,
hatta her saatimizin kıymetini bilebildik mi?
Hutbemi
Allah Resûlü (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum: “Akıllı kişi,
nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için hazırlık yapandır. Zavallı kişi ise
nefsinin arzu ve isteklerine uyan ve buna rağmen hâlâ Allah’tan iyilik temenni
edendir.”[iii]
Allah’ın bizden istediği hayat Müslümanca yaşamaktır. Müslümanca yaşamak
ise Fatiha suresinin ışığında yürümekle mümkün olur.
Yüce Allah insanı yarattıktan
sonra ihtiyaç duyacağı her şeyi de var etmiştir. İnsanın yaşamını
sürdürebilmesi için tüm gereksinimlerine ulaşması için Allah birçok sebep
vermiştir.
İnsan aklı sayesinde istediği
ve ihtiyaç duyduğu şeylere ulaşabilir. Allah insana sayısız nimetler sunmuştur.
Bunları saymakla bitiremeyiz.
Allah insanı maddi ve manevi
ihtiyaçlarla yaratmıştır. Allah maddi ihtiyaçlarını gidermesi için verdiği
nimetler gibi manevi ihtiyaçlarını da giderebilmesi için peygamberler
aracılığıyla vahiyler göndermiştir.
Allah insanlara dünya
hayatında lazım olan kuralları ve prensipleri ilahi kitaplarında bildirmiştir.
Allah’ın gönderdiği ilahi kurallar insanlar tarafından zaman içinde bozulmuş ve
değiştirilmiştir. Bu ilahi kurallar bozuldukça veya değiştirildikçe Allah
tekrar yenilerini göndermiştir.
Allah hiçbir zaman bozulmayacak
ve değiştirilemeyecek ilahi kuralları, ilke ve prensipleri son elçisi Hz.Muhammed’e
göndermiştir.
Allah’ın gönderdiği bu
ilkelere uymamız istenmektedir. Dinimizin ilke ve prensipleri kutsal kitabımız
Kur’an’da bildirilmiştir.
Kur’an’ın önsözü sayılan ve
kitabın özünü teşkil eden Fatiha suresinin
Önemi çok büyüktür. Fatiha
suresinin ışığında hayatımızı düzenlemek dinimizin gereğidir.
Fatiha suresi Kur’an’ın özeti
sayılır. Fatiha suresi kitabın anası kabul edilmiştir.
Fatiha suresi Müslümanın
hayatının kırmızı çizgilerini oluşturur. Fatiha suresi kurtuluş yoludur. Fatiha
suresi adeta köprüden önce son çıkış gibidir.
Fatiha suresine göre bir
Müslümanın şu şekilde olması istenmektedir.
Müslüman yapacağı bir işe
besmele ile başlamalı. Bir işe Allah’ın
adıyla başlayan biri zihninde yüce Allah’ın yanında olduğunu hatırlar ve işini
yürütürken titiz davranarak harama ve günaha giremez.
Fatiha suresinin bize
kazandırdığı diğer bir konu ise hamdüsenadır. İnsan sahip olduğu tüm değerler
için Allah’a şükretmesi gerekir. Sağlığımız başta olmak üzere birçok nimete
sahip olduğumuzdan dolayı şükretmeliyiz. Sağlığımız yerinde olmazsa rızkımızı
kazanamazdık. Rızkı bize nasip eden Allah’a şükretmeliyiz. Allah’ın vermiş
olduğu bunca nimete şükretmemek nankörlüktür.
Bir nimetin kıymetini o nimeti
kaybettiğimizde anlarız. Önemli olan nimetin güzelliğini önceden anlayıp,
Allah’a şükretmektir.
Fatiha suresinin ışığıyla
hayatımızı etkileyen diğer bir alan da ahiretin varlığıdır. Fatiha suresinde
Allah’ın din gününün sahibi olduğu bildirilmektedir. Fatiha suresine göre bir
Müslümanın öldükten sonra hesaba çekileceğini ve dünyada yaptıklarının
karşılığını göreceğine inanır. Hayat felsefesini buna göre gerçekleştirir.
Fatiha suresi yolumuzu
aydınlatarak bizi yalnızca Allah’a kulluğa ve yalnızca ona ibadet etmeye yönlendirir.
Ve yine Fatiha suresi ile yalnızca Allah’tan yardım istememiz gerektiği bildirilmektedir.
Allah’tan başkasına kulluk
yapılamaz. Allah’ın dışındaki herhangi bir kişi ve varlıktan yardım istenmez.
Allah’ın dışında başka varlıklardan yardım istemek ve onlara kulluk yapmak
şirktir.
Fatiha suresiyle birlikte her
daim doğruluk üzerinde olmayı Allah’tan istemekteyiz.
Fatiha suresinin çizdiği yol
“sırat-ı müstakım”dir. Yani dosdoğru yol. O yol k, nimet verilen iyi kimselerin
yolu, kötü kişilerin yolu değil tabi ki. İyi bir Müslüman her zaman dosdoğru
yol üzerinde yürümelidir. Namazın her rekatında günde kırk defa dosdoğru yol
üzerinde olmayı niyaz eden bir Müslümanın şeytanın yolundan gitmesi mümkün
olamaz.
Namazına devam eden biri
Fatiha’nın bu ışığıyla kendisinin doğru yolda yürümesi gerektiğini anlar ve
doğru yol olan İslam yolunda yürümeye gayret eder.
Namazlarda günde kırk defa
Fatiha suresi bize ışık oluyor yol gösteriyor.Ama; bu ışığı görmeden karanlıkta
yürüyoruz. Işığın farkında bile değiliz.
Oysa ışık bize yolumuzu gösteriyor.
İşaretleri gösteriyor.
Tehlikeleri gösteriyor.
Çıkmaz yolları belirliyor.
Ters yönleri gösteriyor.
Doğru ve düzgün yolu
gösteriyor.
Fatiha’nın ışığı dünyada
olduğu gibi öldükten sonra da ruhumuza okunacak bir Fatiha ile kabrimiz
nurlanacaktır, İnşallah! Bunun için ölülerimize Fatiha suresini esirgemeyelim.
Kabirdeki ölülerimize Fatiha
okurken, Fatiha’nın anlamını düşünerek Fatiha’nın ışığını kendimize tutalım.
Fatiha’nın ışığıyla dosdoğru yol olan İslam yolunda yürüyelim…
Ne mutlu Fatiha suresinin
anlamını kavrayarak, yaşam ışığını Fatiha’dan alabilenlere…
Ne mutlu dosdoğru yolda olabilenlere…
Fatiha’nın yolunda…
Efkan VURAL
Fatiha Suresinin Anlamı:
Bismillahirrahmânirrahîm (1)
(Rahman ve Rahim olan Allah’ın
adıyla)
Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret
gününün) maliki Allah'a mahsustur. (2-4)
(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden
yardım dileriz. (5)
Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna
ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. (6-7)
Efkan VURAL
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِه۪ لِيُبَيِّنَ لَهُمْۜ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ
يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.
İbrahim Suresi 4. Ayet
Kur'an-ı Kerim'de Mesaj var:
Hikmet
Dolu Kitap
Evreni
ve içindeki her şeyi yaratan Allah’tır. Allah’ın yarattığı her varlığın
hayatını sürdürebilmesi için birtakım ilkeler ortaya koymuştur.
Her
varlığın kendine has özellikleri ve kendilerine ait özel gereksinimleri vardır.
Allah hepsinin ihtiyaçlarını bir sistem dahilinde gidermektedir.
Allah’ın
yarattığı varlıkların içinde farklı özelliklere sahip insanın ihtiyaç duyduğu
maddi ve manevi şeyleri oluşturarak hizmetine vermiştir.
İnsanın
ihtiyaç duyduğu manevi şeylerin en önemlisi “din” dir. Allah gönderdiği dinleri
peygamberleri aracılığıyla öğretmiştir.
Dinlerin
tüm ilkelerini ortaya koyan kitaplar göndermiştir. İnsanlar kendilerine gelen
dinleri ve kutsal kitapları değiştirmiş, kendi istek ve arzularına göre yeniden
şekillendirerek orijinallerini yok etmişlerdir. Bozulan ve değiştirilen kutsal
kitapların yerine yenilerini gönderen Yüce Allah en son gönderdiği kitap olan
Kur’an-ı Kerim’i değiştirilemeyecek bir vaad ile kıyamete kadar koruma altına
almıştır. Muhkem olarak
Son
ilahi kitabımız Kur’an, “Hikmet Sahibi”,”Hakim” ve “Muhkem” olarak insanlığın
ortak kutsal kitabıdır. Allah’ın
bu konuda Kur’an’daki mesajı şöyledir:
Yüce Allah şöyle buyurur:”
“Hakîm (Hikmet dolu)Kur'an
hakkı için” (Yâsîn Suresi 2. Ayet)
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’i
tüm insanlığa hikmet dolu, muhkem bir kitap olarak, gerçeği açıklayan, şüpheyi
gideren delil, sahih ve muhkem bir söz, ilmi ve gerçeği bulduran, önünden ve
arkasından batılın sızmadığı, işleri sağlam ve kusursuz yapan bir uyarıcı kitap
olarak göndermiştir.
Kur’an evrensel bir ölçüde insanlık
için yüzlerce güzel bilgi, emir, ibadet, dua, öğüt vb. şeyler içermektedir.
Bunlara birkaç örnek verecek
olursak;
Allah bir tektir eşi benzeri
yoktur. (Şûrâ Suresi – 11)
Muhammed Allah’ın Rasûludür. (Fetih Suresi 29. Ayet)
Andolsun, Allah’ın Resûlünde
sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden
kimseler için güzel bir örnek vardır. (Ahzâb Sûresi, 21. Ayet)
Kim,
bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız
yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı
kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. (Mâide Suresi 32. Ayet)
Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert
olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar.
İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt
veriyor.
(Nahl Suresi,90.Ayet)
Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri
sevmez. (A'râf Suresi,31.Ayet)
Kim zerre miktarı hayır yapmışsa
onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını)
görür.
(Zilzâl Suresi,7-8.Ayetler)
Siz kendinizi unutarak diğer
insanlara iyilik yapmayı ve erdemli olmayı mı emredersiniz, hem de Allah'ın
kitabını okuyup durduğunuz halde, siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız? (Bakara
Suresi, 44. Ayet)
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi
de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.”
(Kâf Suresi 16. Ayet)
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bunlar gibi nice ayeti kerime
vardır.
Kur’an bize bu hayatta yol gösteren
yegane ilahi belgedir.
Günümüzde ve her zaman kıyamete kadar tek çözüm kaynağı
Kur’an’dır.
Sözde değil özde Müslüman
olmalıyız. Kur’an’ı yaşamalıyız.
Bilmek değil yaşamak çok önemli,
Uygulamak çok önemli…
Ne mutlu Allah’ın kitabını yaşam ölçüsü haline
getirebilenlere…
Efkan VURAL
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
Her ümmetin bir fitnesi (imtihan vesilesi) vardır, benim ümmetimin fitnesi ise maldır.
(Tirmizî,
"Zühd", 26)
AHİRET DAHA HAYIRLI VE
SÜREKLİDİR
Muhterem
Müslümanlar!
Allah Resûlü (s.a.s) ashabıyla beraber bir
cenazedeydi. Peygamber Efendimiz kabrin kenarına oturdu. Şahit olduğu manzara
kendisini çok etkilemişti. Mübarek yanaklarından yaşlar süzülmeye başladı. Öyle
ki gözyaşlarıyla toprak ıslandı. Ümmetinin dünya ve ahiret mutluluğunu her
şeyden daha fazla arzulayan Resûl-i Ekrem (s.a.s) ashabına şöyle buyurdu: “Kardeşlerim! Ölüm için hazırlık yapın.”[i]
Aziz Müminler!
Geleceğe dair bitmez tükenmez emellerin peşinde
koşarken kimi zaman yaratılış amacımızı unutuyor, ölümü aklımızın ucundan dahi
geçirmiyoruz. Çevremizde veya medyada karşılaştığımız ölüm hadiselerini sıradan
karşılıyor, aldırış etmiyoruz. Her gün salgın hastalıktan kaybettiğimiz canların
sayısına bile göz ucuyla bakıp geçiyoruz maalesef.
Nitekim hepimiz bilir ve iman ederiz ki, ölüm ve yeniden diriliş
haktır. Gelip geçici misafirleriz bu hayatta. İmtihan için geldiğimiz bu
dünyadan ansızın göçüp gideceğiz asıl yurdumuz olan ahirete. Âlemlerin Rabbinin
huzurunda iyi ya da kötü yaptıklarımızın hesabını vereceğiz. Ya sonsuz bir
mükâfata kavuşacak ya da elim bir azaba dûçâr olacağız.
Kıymetli
Müminler!
Hayatımıza yön veren, anlam ve değer katan en önemli esas ahirete olan
imanımızdır. Zira ahirete iman eden kişi, ebedî mutluluğun anahtarının bu dünyada
olduğunun bilincindedir. Bu şuur ve inançla Allah’ın rızasını kazandırabilecek
bir hayatı yaşama gayretindedir. Mümin, imanının bir gereği olarak işlediği
salih amellerle hayatını bereketlendirir. Yaşantısını güzel ahlakla süsler.
Takva azığı ile Cenâb-ı Hakkın katında yücelmeye çalışır. Huzuru Allah’ı
anmakta bulur. Rabbini unutturacak çirkinliklerden uzak durur. Dua ile Yüce
Yaratan’a kulluğunu arz eder. Nimetlere şükreder. Ailesi, çevresi ve toplumu
ile barışık yaşar.
Değerli
Müslümanlar!
Ahiret yurdunun daha hayırlı ve kalıcı olduğunun idrakinde olalım.
Dünyayı ahirete tercih edenlerden olmayalım.[ii]
يَٓا اَيُّهَا الْاِنْسَانُ مَا غَرَّكَ
بِرَبِّكَ الْـكَر۪يمِۙ
“Ey insan! Yüce Rabbin hakkında seni yanıltıp aldatan nedir?”[iii]
sorusuna muhatap olmamak için Rabbimize hakkıyla kulluk edelim.
اِقْرَأْ كِتَابَكَۜ كَفٰى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَس۪يباًۜ
“Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu
olarak kendi nefsin yeter.”[iv]
nidasıyla karşılaşmadan önce, kendimizi hesaba çekelim. Rahatlıkla, “Alın
kitabımı okuyun. Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten bekliyordum.”[v]
diyebilmek için amel defterimizi salih
amellerle dolduralım. Unutmayalım ki, “Kim ahireti ister ve bir
mümin olarak ahiret için ona yaraşır bir çabayla çalışırsa işte böylelerinin
çabaları karşılık görecektir.”[vi]
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْۚ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظٖيمٌ
Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir.
(Hac Sûresi(22) 1. Ayet)
Hadis-i Şerifler aydınlatıyor:
Davete İcabet Sünnettir
İnsanların yalnız başına yaşamaları zor bir durumdur. Her işimizi kendi
başımıza yapmamız mümkün değildir. İnsan yalnız başına fert olarak hayatını
sürdürürken kendini toplumdan sıyıramaz. İnsan oğlu her an başkalarına
muhtaçtır.
Tamamen kendini yalnızlığa itenler sorunlarıyla baş edemez ve içine
kapanarak hayatını kaosa çevirir.
Hayatın getirdiği sorunları ve
problemleri eşimizle ve dostumuzla çözüme kavuşturabiliriz.
Hayatımızı kolaylaştırmak için ailemize, komşularımıza ve diğer
katmanlara ihtiyacımız olacaktır. Bunun için insanlar iç içe yaşamak zorunda.
Toplumdan kaçamayız. Bu hem inancımıza ve hem de kültürümüze ters düşer.
Dinimiz komşusu aç iken ,tok sabahlayanlardan olmamamızı ister.
Atalarımız da ne güzel söylemiş. “Ev alma komşu al.” “Komşu komşunun
külüne muhtaçtır.”
İnsanlar toplu halde yaşarlar. Sorunlarını birlikte çözerler.
Hastalık anında, düğünde, cenaze de ve diğer törenlerde birlikte olmak ve birbirine destek olmak insanlığın ve insanca
yaşamanın gereğidir.
Bu konuda peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde bizi şöyle aydınlatır:
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Biriniz din kardeşini düğün ve benzeri bir şeye davet
ettiği zaman o, (bu davete icabet etsin).” (Buhari,Nikah,74.)
Evet, şu koronalı
günlerde birbirimizi unutur olduk. Cenaze ve düğünlere gitmez olduk.
Davetlere katılma konusundaki eksikliklerimizi ve kusurumuzu korona bahanesiyle görmemezlikten geliyoruz.
Bu durumu gözden geçirmeliyiz…
Davetleri ihmal etmemeliyiz. Eş, dost, akraba ve tanıdıklarımızın
davetlerine hasta ve riskli değilsek; maske mesafe ve hijyene dikkat ederek
katılmaya çalışmalıyız.
Düğün ve hayırlı işlere katılamadığımız durumlarda
hediyelerimizi gönderebilir ve bu şekilde birbirimizi desteklemiş oluruz.
İyi bir insan ve samimi bir Müslüman yakınlarının
davetine gerekli özeni göstermelidir.
Unutmayalım ki, şu geçici boş dünyada yarayışlı ve iyi
şeyler yaparsak; gerçek ve sonsuz olan ahiret hayatına (azık) hazırlık yapmış
oluruz.
Ne mutlu dünya hayatında iyi şeyler yaparak sevaplarını
biriktirenlere…
Ne mutlu davetlere icabet edenlere…
Efkan VURAL
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
"Kıyamet günü Allah katında insanların en kötüsü, dünyadayken
şerrinden korunmak için diğer insanların kendisinden
uzaklaştığı kimsedir."
(Müslim,
"Birr", 73)
MÜSLÜMAN, DİNÎ VE AHLAKİ DEĞERLERİYLE YAŞAR
Muhterem
Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği
emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah’a iman edersiniz…”[i]
Aziz Müminler!
“En hayırlı ümmet” övgüsüne mazhar olan her bir
mümin, zihnine ve gönlüne yalnızca İslam’ın yüce değerlerini nakşeder.
Kaynağı vahiy olmayan her çeşit düşünce, uygulama ve alışkanlıklar
karşısında dikkatli davranır. İmanına zarar verebilecek tehlikelerden uzak
durur. Söz ve davranışlarına İslam ahlakını yansıtır. Dünyevî heves ve arzuların peşinden koşmaz. Alın terinin kıymetini, helal kazancın bereketini unutmaz. Aldığının ve
sattığının hesabını vereceğini aklından çıkarmaz. Az da olsa yalnızca helalle
yetinir. Aklı uyuşturan alkolle, ocaklar söndüren kumarla ömrünü zayi etmez.
Kıymetli Müslümanlar!
Kimliğini muhafaza eden bir
Müslüman, popüler kültürün girdabında kaybolmaz. Başka dünyalara ait yaşam
tarzlarını bilinçsizce taklit etmez. Dinimizde ve sahih geleneğimizde yeri
olmayan sembolleri, eğlence biçimlerini, tutum ve davranışları benimsemez.
Bunun, Müslüman kimliğini zedelediğini, toplumu ve gelecek nesilleri dinine,
tarihine ve değerlerine yabancılaştırdığını bilir. Tarih sahnesinden silinen
nice milletin önce inanç ve değerlerini, sonra da kültür, edebiyat ve sanatını
kaybettiğini unutmaz.
Değerli Müminler!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir hadisinde bizleri şöyle uyarmaktadır:
“Kim bir topluluğa benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.”[ii]
Yani bir
kimse, kendi değerlerini yaşamak ve yaşatmak yerine başkasına özenir, onun
inanç ve adetlerini benimserse, sonunda onlar gibi düşünmeye ve onlar gibi
yaşamaya başlar. Zira maddi ve fiziki benzeşmenin manevi sonuçlar doğurması
kaçınılmazdır.
O halde, Rabbimize, insanlığa ve gelecek
nesillerimize karşı sorumluluğumuzun bilincinde olalım. Kur’an’a ve sünnete
sımsıkı sarılalım. Hayatımızın her alanında İslam ahlakını ve terbiyesini
kuşanalım. Yaratılış gayemizden uzaklaştıran, kültür ve medeniyetimizi
yozlaştıran her türlü söz, anlayış ve davranıştan uzak duralım. Unutmayalım ki
toplumlar, dinî ve ahlaki değerleriyle ayakta durur ve bu değerlerden beslenen
şuurla yaşarlar.
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْد۪يهِمْ رَبُّهُمْ بِا۪يمَانِهِمْۚ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
İman edip güzel işler yapanlara gelince, imanları sebebiyle Rableri onları nimet dolu cennetlerde, alt tarafından ırmaklar akan (saraylara) erdirir.
(Yunus Sûresi(10) 9. Ayet)
Kur’an ayetleri aydınlatıyor:
Allahtan
başka ilah yoktur.
İbadet
yalnızca Allah’a yapılır.
Yüce
Allah tüm evreni ve evrenin içindeki varlıkları yaratmıştır. Allah evreni
yaratıp bir kenara bırakmadı. O evreni idare edip her daim yönetmektedir. Tüm
canlılara rızıklandırıyor ve onları yalnız bırakmıyor.
İlk
insanı yaratan Allah, ona Cebrail meleğini göndererek hayatla ilgili her şeyi
öğretiyor. Yine melek aracılığı ile Allah kendini tanıtıyor ve kulluğun ne
olduğunu öğretiyor. Kendisinden başka ilah olmadığını ve yalnızca kendisine
ibadet edileceğini bildiriyor.
Allah
ilk insan olan Hz. Adem’e kulluk adına bildirdiği şeyleri sonraki peygamberlere
de tekrar tekrar bildirmiştir.
Peygamberler
Allah’tan aldıkları mesajları kavimlerine ileterek onları doğru yola
çağırmışlardı.
Her
peygamber öncelikle yaratıcının bir tek olduğunu ve O’ndan başka ilah
olmadığını ve yalnızca O’na kulluk edileceğini bildirmiştir.
Allah
bu konuda Kur’an’da bizi bir ayette şöyle aydınlatır:
Yüce
Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Senden önce gönderdiğimiz her
peygambere: "Benden başka tanrı yoktur, Bana kulluk edin" diye
vahyetmişizdir.”( Enbiyâ Sûresi,25.
Ayet)
Her
peygamber insanlara Allah’ın bir tek olduğunu, eşi ve benzeri olmadığını,
O’ndan başka tapılacak Tanrının bulunmadığını ve yalnızca kendine ibadet
edileceğini öğretmiştir.
Tüm
peygamberlere bildirilen bu ilahi ferman son olarak ve kıyamete kadar devam
edecek şekilde Hz. Muhammed’e de bildirilmiştir. Çünkü Allah’ın gönderdiği tüm
ilahi dinlerde en önemli esasın TEVHİD
olduğu görülmektedir.
İslam
dininin temelini oluşturan esasın da tevhid olduğunu yani Yüce Allah’ın bir tek oluşudur.
Bugün
de bizler dinimizin bu temel esasını göz önüne alarak, Allah’tan başka hiçbir ilahın
olmadığına ve kulluğun yalnızca Allah’a yapılması gerektiğini iyice bilmeliyiz.
İbadetlerimizi bu bilinçle yerine getirmeliyiz. İbadetler yalnızca Allah rızası
için yapılmalıdır. Yapılan ibadetlerde, kulluk ta, gösteriş ve menfaata yer
vermemeliyiz. Bunun için çok dikkatli davranmalıyız.
Gösteriş
ve menfaat düşünerek ibadet edenlerin yaptıkları ibadetlerin kendilerine bir
fayda vermeyecektir.
Yaptığımız
her davranışı Allah rızası için yapmalıyız.
İbadet,
dua ve yardım konularında yalnız Allah’a yönelmeliyiz.
Dini
sadece Allah’a mahsus bir şekilde yaşamaya çalışmalıyız.
Allah’ın
dışında hiçbir şeye, hiçbir güce ve kuvvete yer vermemeliyiz.
Yalnızca
ve yalnızca Allah’a yönelmeliyiz.
Ne mutlu yalnızca Allah’a inananlara ve yalnız O’na ibadet edenlere…
Efkan VURAL
Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
MÜMİN CANA YAKINDIR
Muhterem Müslümanlar!
Ashâb-ı Kirâm’dan birisi, güzel bir vadiden geçiyordu. Vadideki
suyun tadı çok hoşuna gitmişti. Manzaradan da oldukça
etkilenmişti. “İnsanlardan uzaklaşıp şu vadiye yerleşsem” diye
düşündü. Resûlullah’a giderek niyetini açıkladı. Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s), ona böyle bir şey yapmamasını söyledi.
İnsanlarla omuz omuza verip Allah yolunda mücadele etmenin,
evinde tek başına yıllarca ibadet etmekten daha faziletli
olduğunu buyurdu.[1]
Aziz Müminler!
İslam’ı hakkıyla yaşamak; hem Allah’a karşı görevlerimizi
yerine getirmek hem de insanlarla ilişkilerimizde dinimizin
hayat yüklü mesajlarını rehber edinmektir. Toplumdan kopmak,
yalnızlaşmak, bencil ve bireysel hayatı tercih etmek asla doğru
değildir. Nitekim namaz, oruç, zekât, hac ve kurban gibi
ibadetlerin temelinde, Allah’a karşı sorumluluğumuzun yanında
insanlarla tanışma, kaynaşma, paylaşma ve dayanışma gibi nice
hikmetler vardır.
Kıymetli Müslümanlar!
Modern çağda ne yazık ki kendi dünyamıza hapsolduk. Bireyselleştik ve yalnızlaştık. Bencilleştik ve kendimizden başkasını düşünemez olduk. Evlerimiz birbirine yaklaşırken gönüllerimiz birbirinden uzaklaştı. Arkadaşlık, dostluk ve komşuluk ilişkilerimiz azaldı. Allah’ın selamını vermeyi, hal hatır sormayı, gönül alıcı tatlı bir sözü, muhabbet dolu bir tebessümü birbirimizden esirger hale geldik. Kimi zaman yanı başımızdaki komşumuzun hastalığından hatta vefatından dahi haberimiz olmadı.
Dijital dünya bizlere pek çok imkân sundu. Ancak sanal âlemin cazibesine kapılıp kendimizi kaybettik. Dijital ortamlarda güzel ahlakı muhafaza edemedik; hakkı, hukuku gözetemedik. Bilgisayar, tablet ve akıllı telefonların esiri olduk. Gerçek hayatla bağımız koptukça kalabalıklar içinde yalnızlaştık. Dünyanın diğer ucundaki insanlarla çevrim içi iletişim kurarken aynı evi, aynı ortamı paylaştığımız ailemizle, çocuklarımızla, komşularımızla hasbihal etmeyi unuttuk.
Değerli Müminler!
Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimize hitaben şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi…”[2]
O halde, ümmeti olmakla şeref bulduğumuz Peygamberimizin
ahlakını örnek alalım. Şefkati ve merhameti, fedakârlığı ve
kanaatkârlığı, tatlı sözü ve güler yüzü şiar edinelim. Ailemizden
başlayarak akrabalarımızla, komşularımızla ve bütün insanlarla
iyi ilişkiler kuralım. Huzuru ve mutluluğu; bireysellik ve
bencillikte değil, Rabbimizin rızasında ve kardeşlerimizin
duasında arayalım.
Hutbemi Allah Resûlü (s.a.s)’in mümini tarif ettiği şu hadis-i
şerifi ile bitiriyorum:
“Mümin cana yakındır. İnsanlarla yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.”[3]