29 Nisan 2025 Salı

HAFTANIN AYETİ

 Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

                    اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ

Bu (Kur’an) ise bütün âlemlere kesinlikle bir öğüt ve uyarıdır.

                                           Sâd Suresi 87. Ayet

25 Nisan 2025 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

 Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:   

Bir koyun sürüsüne salıverilmiş iki aç kurdun verdiği zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir. 

                                 (Tirmizî, "Zühd", 43)


Diyanet İşleri Başkanlığının 25/04/2025 Tarihli Cuma Hutbesi :ALIN TERİ MUKADDESTİR

                                   ALIN TERİ MUKADDESTİR




Muhterem Müslümanlar!


Bir gün Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) ashabıyla sohbet ederken yanlarından güçlü ve heybetli bir adam geçti. Adamın bu görüntüsünden etkilenen sahabeden bazıları, “Ey Allah’ın Resûlü! Keşke bu adam, gücünü Allah yolunda kullansa!” dediler. 

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurdu: 

“Eğer bu kişi, ailesinin ve çocuklarının geçimini sağlamak için çalışıyorsa, Allah yolundadır. Anne ve babasının ihtiyaçlarını gidermek için çalışıyorsa, Allah yolundadır. Kendi izzet ve onurunu korumak için çalışıyorsa yine Allah yolundadır.”[1]


Aziz Müminler!


Yüce dinimiz İslam, kişinin; Allah’ın emirlerine ve yasaklarına riayet ederek kendisinin ve ailesinin rızkını helal ve meşru yollardan temin etmesini, kimseye yük olmadan çalışmasını bir ibadet olarak görmüştür. El emeğini ve alın terini mukaddes kabul etmiştir. Tembelliği, miskinliği, dilenmeyi, zamanı ve hayatı israf etmeyi ise yasaklamıştır. 

Cenâb-ı Hak, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve çalıştığını da görecektir.”[2] buyurarak bizlere; dünya ve ahiret huzurunu elde etmek için çalışmayı öğütlemiştir.


Kıymetli Müslümanlar!


Dinimiz, kazancın helal olması kadar, kazanç yollarının meşru olmasına da önem vermektedir. Bu sebeple; çalışmanın, işyeri açmanın, kazanç elde etmenin kuralları ve âdâbı vardır. Allah’ın haram kıldığı şeylerin alınıp satılması meşru değildir. Dolayısıyla Müslüman; akıl ve iradeyi yok eden, kazaların yaşanmasına, cinayetlerin işlenmesine sebep olan alkolü üretemez, alamaz, satamaz, kullanamaz ve kullanılmasına katkıda bulunamaz. Yuvaları dağıtan, toplumsal hayatta kapanmaz yaralar açan kumarı oynayamaz, oynatamaz ve oynanmasına imkân sağlayamaz. Malın ve ömrün bereketini götüren, emeğin ve alın terinin düşmanı olan faizi alamaz, veremez, ona aracı olamaz. Toplumsal barışı bozan karaborsacılık, tefecilik ve stokçuluk gibi haramları işleyemez, bunlardan kazanç elde edemez.

Değerli Müminler!

İslam’a göre işçi olmanın da bir takım sorumlulukları vardır. İşçi; rızkını temin ettiği işyerini ve orada bulunan malzemeleri bir emanet olarak bilmeli, onlara asla zarar vermemelidir. İşyerindeki hiçbir eşyayı şahsi ihtiyaçları için kullanmamalı, özel bilgileri başkalarıyla paylaşmamalıdır. İşçi; çalışma saatlerine riayet etmeli, işini aksatmamalıdır. Beraber çalıştığı arkadaşlarına karşı saygılı olmalı, onların haklarını kendi hakkı gibi gözetmeli, onlara zarar verecek davranışlardan şiddetle kaçınmalıdır.

Aziz Müslümanlar!

İslam, işverene de birçok vazife yüklemiştir. İşveren; Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in,

“Çalışana ücretini, teri kurumadan verin.”[3] uyarısını dikkate alarak işçiye hakkını tam ve zamanında vermekle yükümlüdür. Dolayısıyla işveren; ucuz iş gücü adına, işçiyi; ağır şartlarda, az bir ücretle çalıştıramaz, onu sosyal haklarından mahrum bırakamaz.

İşveren, aynı zamanda işçinin insanî ihtiyaç ve haklarını kullanmasını sağlamakla sorumludur. Bu sebepledir ki, işveren; Cenâb-ı Hakk’ın,

“…Namaz, müminler için vakitleri belirlenmiş farz bir ibadettir.”[4] ayeti apaçık ortadayken, işçinin; beş vakit namaz ve Cuma namazını vaktinde eda etmesine; oruç tutmasına; Allah’ın emri, müminin süsü olan tesettürü kuşanmasına engel olamaz. Ayrıca işveren, işçinin; dinlenme saatlerini, haftalık veya yıllık izinlerini kullanmasını da kısıtlayamaz.

İşveren; Yüce Rabbimizin,

 فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ

“…Heva ve hevesinize kapılıp adaletten sapmayın…”[5] emrine uyarak işçinin, hak ve hukukunu da korumakla mükelleftir.

 Bu nedenledir ki, işçiye, sistematik bir baskı uygulayamaz. Onun; onur ve iffetini, şeref ve haysiyetini zedeleyecek söz, tutum ve davranışlarda bulunamaz. Onu, haksız şekilde işten çıkaramaz, ailesini ve çocuklarını mağdur edemez.

İşveren; işyerinin güvenliğinin sağlanmasından, işçinin sağlıklı bir iş ortamında çalışmasından da mesuldür. Hiçbir işçi; canının tehlikeye gireceği, akıl, beden ve ruh sağlığının bozulacağı bir işte istihdam edilemez.

 Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır:

“Kim insanlara zarar verirse Allah da ona zarar verir. Kim insanlara zorluk çıkarırsa, Allah da ona zorluk çıkarır.”[6]

Kıymetli Müminler!

Allah katında işçi ya da işveren olmanın bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, takvadadır; yani Allah’tan hakkıyla sakınmak, O’nun emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmaktır. Öyleyse, Rabbimizin rızasını, adaleti, hakkaniyeti, dürüstlüğü ve gönül kazanmayı tüm kazançların üstünde görelim. Unutmayalım ki, huzur ve mutluluk; sadece tüketmek ve biriktirmekte değil, paylaşmakta ve kanaat göstermektedir.

hutbe qr kodHutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum: 

“….Hiç kimse Allah’ın kendisine takdir ettiği rızkı er ya da geç elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah’tan hakkıyla sakının ve rızkınızı güzel yollardan isteyin. Helal olanı alın. Haramdan kaçının.”[7]

 



1 Taberânî, el-Mu’cemû’l-evsat, VII, 56.

[2] Necm 53/39,40.

[3] İbn Mâce, Rühûn, 4.

[4] Nisâ, 4/103.

[5] Nisâ, 4/135.

[6] Ebû Dâvûd, Kadâ’ (Akdiye), 31.

[7] İbn Mâce, Ticâret, 2.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 

20 Nisan 2025 Pazar

Peygamberimizin Hayatı-2

 Hz.Muhammed Doğmadan Önce Mekke'de Yaşam Nasıldı

18 Nisan 2025 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

  Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:    

“Allah’ım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden ve kalbimin şerrinden Sana sığınırım…”


                                                                                                                  Tirmizî, Deavât, 74.

Diyanet İşleri Başkanlığının 19/04/2025 Tarihli Cuma Hutbesi :HUCURÂT SÛRESİ: ERDEMLİ BİR TOPLUMUN İNŞASI

      HUCURÂT SÛRESİ: ERDEMLİ BİR TOPLUMUN İNŞASI




Muhterem Müslümanlar!

İnsanın; yaratıcısıyla, diğer insanlarla ve çevresiyle ilişkilerini düzenleyen, bu konuda temel ilkeler getiren sûrelerden biri de Hucurât sûresidir.

Bir diğer adı da ‘Ahlak sûresi’ olan Hucurât sûresi; insanların ancak imanla şeref bulacaklarını, İslam’la izzete kavuşacaklarını haber vermektedir. Müminlerin; iman bağıyla birbirlerine kenetlenmeleri, âdâb-ı muâşerete riayet etmeleri, birlik ve beraberliklerine zarar verecek her türlü söz, tutum ve davranıştan kaçınmaları gerektiğini hatırlatmaktadır.

Aziz Müminler!

Yüce Rabbimizin Hucurât sûresindeki ilk mesajı şöyledir: 


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللّٰهِ وَرَسُولِهِ 


Ey iman edenler! Allah’ın ve Resûlü’nün önüne geçmeyin…”[i] 

Allah ve Resûlü’nün önüne geçmemek; onları herkesten çok sevmektir. Allah’ın rızasını, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in muhabbetini her şeyden üstün tutmaktır. Her zaman ve her yerde Kur’an’a ve sünnete gönülden bağlanmaktır. Allah ve Resûlü’nün koyduğu hükümleri; karar ve tercihlerimizden, görüş ve düşüncelerimizden daha önemli ve daha değerli görmektir. Hülasa, Allah ve Resûlü’nün önüne geçmemek, her mümin için bağlayıcı bir emir, imânî bir zorunluluktur.   

Hucurât sûresinde verilen bir diğer mesaj ise, 


           اِنْ جَٓاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ۬ فَتَبَيَّنُٓوا  يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا 


Ey iman edenler! Size bir fâsık haber getirirse onun doğruluğunu araştırın…”[ii] emridir. 

Ayet-i kerime, bizleri; yalan haber ve yanıltıcı bilgilere karşı dikkatli olmaya çağırmaktadır. Zira ister gerçek hayatta isterse dijital mecralarda yalan haberleri yaymak, doğruluğu teyit edilmeyen bilgileri paylaşmak; insanlar arasında fitne ve fesadın ortaya çıkmasına, toplumda huzur ve güven ortamının zedelenmesine sebep olmaktadır. Nice insanların hayattan kopmasına, nice yuvaların dağılmasına, nice dostlukların bozulmasına yol açmaktadır. Asla unutmayalım ki, doğruluğundan emin olunmayan bir bilgiyi ve haberi paylaşmak, büyük bir günah, ağır bir vebaldir.

Kıymetli Müslümanlar!

Hucurât sûresinde verilen bir başka mesaj ise,     


      لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ  يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا


“Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın…”, 


 وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ


“…Birbirinizi karalamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın…”[iii] buyruğudur.

 İslam’a göre insan, hürmete ve saygıya layıktır; şakayla bile olsa el, dil, kaş veya göz işaretiyle alaya alınamaz. İnsanın onuruna dil uzatılamaz; ona, şeref ve haysiyetini zedeleyecek lakaplar takılamaz. Bütün bu yanlışların sebebi, Allah’ın asla sevmediği gurur ve kibirdir; kişinin kendini beğenmesi, karşısındakini küçük görmesidir.

Hucurât sûresinde verilen diğer bir mesaj ise,

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın…”[iv] uyarısıdır. 

Mümin; elinden ve dilinden güvende olunan kişidir. Mümin, insanlara karşı daima hüsn-ü zan besler; başkalarının değil, kendi kusurlarıyla ilgilenir. Mümin, gıybet etmez, dedikodu yapmaz, laf taşımaz.

Değerli Müminler!

Allah Teâlâ, Hucurât sûresinde bütün insanlara şöyle seslenmektedir:

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır…”[v] 

Yüce dinimiz İslam; her türlü ırkçılığı yasaklamıştır.

 Hal böyleyken bugün; kendini medeni ve seçkin gören, insanlıktan nasibini almamış, vahşetten beslenen zalimler, Filistin’de, Gazze’de ve başka pek çok yerde her türlü zulüm, işkence ve baskıyı Müslümanlara reva görmektedir. Cenâb-ı Hak ise bütün bu kötülüklerin son bulması için ümmet-i Muhammed’in yapması gerekenleri Hucurât sûresinde şöyle açıklamaktadır:

“Müminler ancak Allah’a ve Resûlü’ne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar, doğru kimselerin ta kendileridir.”[vi]

Yüce Rabbim, Hucurât sûresinde anlatılan hakikatleri hayatımıza aktarmayı; zihnimizi, kalbimizi ve dilimizi kirleten, huzur içerisinde birlikte yaşamamıza zarar veren bütün kötülüklerden uzak durmayı hepimize nasip eylesin.

hutbe qr kodHutbemi, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitiriyorum:

“Allah’ım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden ve kalbimin şerrinden Sana sığınırım…”[vii]



[i] Hucurât, 49/1.

[ii] Hucurât, 49/6.

[iii] Hucurât, 49/11.

[iv] Hucurât, 49/12.

[v] Hucurât, 49/13.

[vi] Hucurât, 49/15.

[vii] Tirmizî, Deavât, 74.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 

13 Nisan 2025 Pazar

Antalya Diplomasi Forumuna Rağman;Ne yazık ki, BARIŞ YOK SAVAŞA DEVAM.

 ADF2025

Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek

Antalya Diplomasi Forumu'nun (ADF2025) dördüncüsü, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip

 Erdoğan'ın himayelerinde ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının ev sahipliğinde, 11-13

 Nisan 2025 tarihlerinde gerçekleştirilecektir.

Bu yılın teması olan “Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek”, küresel bölünmelerin arttığı

 bir ortamda diplomasinin istikrar kazandırıcı bir güç olarak kendisini yeniden kabul ettirmesine

 duyulan acil ihtiyacı yansıtmaktadır.

Büyüyen jeopolitik çatlaklar, derinleşen küresel eşitsizlikler, sivilleri hedef alan şiddet

 olaylarındaki artış, farklı görüşlere yönelik hoşgörüsüzlük, teknolojik kırılmaların yol açtığı

 belirsizlikler ve iklim krizinin çok boyutlu etkileri ortak adalet duygusunu sarsmış ve

 uluslararası kurumlara olan güveni aşındırmıştır. Mevcut uluslararası sistemin bu güncel

 sınamalara çözüm bulmadaki yetersizliği, halihazırda güçlükle ilerleyen iş birliği çabalarını daha da zorlaştırmaktadır.

Antalya Diplomasi Forumu, karmaşık sınamaların ve çoklu krizlerin damgasını vurduğu bir

 yükselen istikrarsızlık ve öngörülemezlik çağında, çok taraflı düzenin sistemik sorunlarını

 değerlendirmeyi ve hızla değişen uluslararası ortamda diplomasinin sahiplenilmesine yönelik

 diyaloğu teşvik etmeyi amaçlamaktadır.

Antalya Diplomasi Forumu, diplomasinin gidişatı nasıl değiştirebileceği ve ayrışan bir dünyada

 birlikte harekete geçmek için ortak bir zemin bulunmasında bize nasıl yol gösterebileceğini

 araştırmak üzere küresel liderleri, politika yapıcıları, akademisyenleri, iş dünyası uzmanlarını

 ve medya ile sivil toplum temsilcilerini bir araya getirecektir. Forum, giderek kutuplaşan bir

 ortamda diplomasinin rolünü ve temel ilkelerini yeniden tanımlama yolunda diyaloğa ilham

 vermeyi amaçlamaktadır. Çatışmaların çözümü için yenilikçi araçlara, arabuluculuk

 stratejilerine ve bölgesel iş birliği mekanizmalarına odaklanarak çeşitli sorunların temel

 nedenlerinin tartışılması yoluyla Forum; politika yapıcıları, diplomasinin bu çalkantılı

 dönemleri nasıl yönetebileceğini yeniden değerlendirmeye teşvik edecektir. Forum, daha etkili

 ve birleştirici bir uluslararası sistemin oluşturulmasına yardımcı olmak amacıyla, uluslararası

 kuruluşlardaki işlevsizlik ve bu kuruluşlara yönelik güven eksikliğini inceleyerek küresel

 yönetişimin başarısızlıklarını gidermek için yeni çözümler arayacaktır. Diplomasinin nasıl daha

 kapsayıcı, uyarlanabilir ve dirençli hale gelebileceğini keşfetmek için geleneksel diplomatik

 çabaları destekleyen hükümet dışı paydaşların rolü üzerinde de durulacaktır.

Forum, diplomasiyi barış ve iş birliğinin itici gücü haline getirecek ortak stratejiler üzerinde

 çalışılması için dünyanın dört bir yanından gelen katılımcılara gelecek odaklı bir platform

 sağlayacaktır.

Kaynak:https://antalyadf.org/

Evet,Antalya Diplomasi Formu başarılı bir şekilde ülkemiz organizasyonu ile sona ermiştir.

Forumda çok güzel fikirler dile getirilmiş, güzel temennilerde bulunulmuştur.

Haksızlıklar ve adaletsizlikler dile getirilmiştir.

Barış ve demokrasi dillendirilmiştir.

Ve bir çok şey ..........söylenmiştir.

Ama sonuç hiçbir şeyin değişmeyeceği şeklinde olacaktır.

Yıllardır bu durumlara şahit oluyoruz.

Ancak bu ve benzeri toplantılar güzel şeyler ama sadece yapmacık kalıyor.

Maalesef yaptırımı olmuyor...

Çünkü her daim, İsrail Filistinlilere, Gazzeli'lere nefes aldırmıyor. 

Bugün bile İsrail Gazze'deki tek hastanenin acil servisini bombalayarak çocuk kadın ve yaşlı birçok kimseyi şehit etti. 

Yine bugün Rusya ve Ukrayna savaşında onlarca kişi öldürüldü...

Dünyanın bir çok yerinde zulüm, işkence ,gasp, tecavüz, öldürme gibi olayların devam ettiğini görüyoruz...

Bu kötü gidişatın yakın zamanda bir duruşu olmayacak gibi.....

Yapılan toplantı ve görüşmelerin sonuç alamayacağı bu bakımdan aşikar...

Uluslararası tüm toplumlar İsrail'e ve haksızlık yapan her devlete karşı ciddi yaptırımlar

uygulamak suretiyle iyi  sonuçlar elde edilebilir. Yoksa aynı tas aynı hamam bu zülüm ve

 işkence ve soykırımlar devam eder, gider.....

Keşke barış olsa...

Keşke dünyanın hiçbir yerinde kan dökülmese...

Her yede dostluk ve sevgi olsa...

Kötülük ve nefret olmasa...

Yaşasın insan, Var olsun özgürlük.

Var olsun bağımsızlık ve hürriyet...

Her daim, "Yurtta Sulh Cihanda Sulh"

Efkan VURAL




11 Nisan 2025 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

Diyanet İşleri Başkanlığının 11 /04/ 2025 Tarihli Cuma Hutbesi :ÜMMET OLMAK, BİRLİK OLMAKTIR

                          ÜMMET OLMAK, BİRLİK OLMAKTIR




Muhterem Müslümanlar!

Dün olduğu gibi bugün de zalimler, ümmet-i Muhammed’i bölüp parçalama, İslam beldelerini işgal etme emellerinden vazgeçmiş değillerdir. Ümmetin birlik ve beraberliğini bozmak, onları birbirine düşürmek, dahası Müslümanı Müslümana kırdırmak için her yolu denemektedirler. Hiçbir hak ve hukuk tanımayan bu caniler, dünyanın gözü önünde; Gazze’de küçük büyük, kadın erkek demeden insanları öz vatanlarında diri diri yakmakta, büyük bir soykırım gerçekleştirmektedir. Her geçen gün yüzlerce masum insan, ya bombalar altında can vermekte ya da açlıktan ölmektedir. Çocukların çığlıkları gök kubbeyi titretmekte; annelerin feryatları arş-ı âlâyı inletmekte; babaların çaresizliği insaf ve vicdan sahibi herkesin yüreğini dağlamaktadır. Yaşanan bu acıların temel sebebi; zalimlerin güçlü olmaları değil, Müslümanların dağınık, parçalanmış,  tepkisiz ve duyarsız olmalarıdır. Birlikte rahmetin, ayrılıkta azabın olduğunu unutmalarıdır.

Aziz Müminler!

Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in buyurduğu üzere bugün, biz Müslümanlar, sayıca çok olmamıza rağmen ne hazindir ki, selin önündeki çer çöp gibi savruluyoruz. Vahşi canavarların avlarına saldırdığı gibi düşmanlarımız, İslam beldelerine saldırıyorlar. Aşırı dünya sevgisi ve ölüm korkusu,  heybet ve azametimizi düşmanlarımızın kalbinden söküp atıyor.[i] 

Yüce Rabbimizin,

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعاً وَلَا تَفَرَّقُواۖ

“Topyekûn Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, bölünüp parçalanmayın…”[ii] emrine rağmen; bizler, dünyevi menfaatler ve şahsi ihtiraslar uğruna gün geçtikçe birbirimizden uzaklaşıyoruz. Bu durum ise; zalimlerin zulümlerini arttırmalarına sebep oluyor.

Değerli Müminler!

Yeryüzünde barışın yeniden hâkim olması, ancak ümmet-i Muhammed’in kardeşlik temelinde bir araya gelmesi, birlik ve beraberlik içeresinde hareket etmesiyle mümkündür.

وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنْتَصِرُونَ

 Onlara haksız bir saldırı yapıldığında elbirliğiyle kendilerini savunurlar.”[iii] ayetine icabet ederek, birbirimizin yardımına koşmamızla mümkündür.

“…Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun!”[iv] hadisi gereğince; bir binanın tuğlaları gibi birbirimize kenetlenmemizle, bir bedenin azaları gibi birbirimizin acılarını paylaşmamızla mümkündür. 

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ 

“Müminler ancak kardeştirler.”[v] ayetinin gereği olarak; dili, rengi, ırkı, mezhep ve meşrebi ne olursa olsun müminler olarak, kardeşlik ruhuyla hareket etmemizle mümkündür.  

       اِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةًۘ وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ 

Doğrusu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse bana ibadet edin.”[vi] ayeti mucibince; Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı ve peygamber olarak Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’i kabul eden herkesi, 

İslam ailesinin bir parçası olarak görmemizle mümkündür.

“Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz ve Allah’a inanırsınız…”[vii] ayeti gereği; iyiliği emretmemiz, kötülüğe engel olmamızla mümkündür.

Kıymetli Müslümanlar!

Müminlerin emiri Hz. Ömer ile Selmân-ı Fârisî’yi, Habeşli Bilâl ile Bizanslı Süheyb’i birbirine kardeş kılan İslam’dır. Bu kardeşliği korumak ve gelecek nesillere aktarmak; bizim için bir tercih  ya da bir seçenek değil, imâni bir zorunluluk, ahlaki bir sorumluluktur. O halde, aynı Allah’a iman eden, aynı Peygamberin yolundan giden, aynı kitabı rehber edinen, aynı kıbleye yönelen Müslümanlar olarak el ele, gönül gönüle verelim. Aziz Milletimiz ve tüm İslam âlemi olarak, birlik ve beraberliğimizi, muhabbet ve kardeşliğimizi daha da güçlendirmenin gayretinde olalım.

Ey İnsanlar!


Gazze’de bir millet topyekûn yok ediliyor. Hastaneler, okullar, mabetler dahi yerle bir oldu. Sadece Müslümanlar değil, onlara insani yardım ulaştıran yardımseverler, onların şifa bulması için çabalayan sağlık çalışanları, bu zulmü dünyaya duyurmak için çalışan basın mensupları da katlediliyor. Zulüm elbet son bulacaktır. Mazlumlar mutlaka kurtuluşa erecektir. Zalimler, asla amacına ulaşamayacaktır. Buradan vicdan ve insaf sahibi insanları, bir avuç cinayet şebekesi ve suç ortaklarına karşı duyarlı olmaya, onurlu tepkilerini ortaya koymaya davet ediyorum. Unutmayalım ki, zulme rıza göstermek de zulümdür.


[i] Ebû Dâvûd, Melâhim, 5; İbn Hanbel, V, 278.

[ii] Âl-i İmrân, 3/103.

[iii] Şûrâ, 42/39.

[iv] Müslim, Birr, 28.

[v] Hucurât, 49/10.

[vi] Enbiyâ, 21/92.

[vii] Âl-i İmrân, 3/110.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü