Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا كَٓافَّةً لِلنَّاسِ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
(Sebe’ Suresi 28. Ayet)
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا كَٓافَّةً لِلنَّاسِ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
(Sebe’ Suresi 28. Ayet)
BERAT KANDİLİNİZİ TEBRİK EDER,HAYIRLARA VESİLE OLMASINI YÜCE ALLAHTAN DİLERİM.
Berat Kandili
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
“Şâban
ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Gündüzünde
oruç tutun. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ dünyaya rahmet nazarı ile
bakar ve fecir oluncaya kadar şöyle buyurur: ‘Benden af dileyen yok mu, onu
bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Sıkıntıya
uğrayan yok mu, ona afiyet vereyim!..’”
Berat gecesi: Af ve mağfiret gecesi
Muhterem
Müslümanlar!
On bir ayın sultanı Ramazan-ı şerifin gölgesi üzerimize
düştü. Yarın, Ramazan’ın muştusu olan Berat gecesini
idrak edeceğiz. Cenâb-ı Hak, bu gece hürmetine aziz
Milletimize ve ümmet-i Muhammed’e hayır ve bereket
ihsan eylesin. Berat Gecemiz mübarek olsun.
Aziz Müminler!
Yine böyle bir gece vakti Hz. Âişe validemiz uyanmış, Resûl-i Ekrem (s.a.s)’i yanında göremeyince dışarı çıkıp aramaya koyulmuştu. Nihayetinde onu Bakî‘ mezarlığında, başını göğe kaldırmış, dua eder vaziyette bulmuştu. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), hem Hz. Âişe’nin merakını gidermek hem de Allah’ın rahmetinin bu gece ne kadar geniş olduğunu anlatmak için şöyle buyurmuştu:
“Şaban ayının yarısına denk gelen bu gece, Allah
dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve Kelb kabilesinin koyunlarının yünlerinden
daha fazla sayıda insanı affeder.”[1]
Kıymetli Müslümanlar!
Hidayet rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de, ebedi kurtuluş
beratını alanların ahiretteki durumu şöyle anlatılır:
“İşte o vakit, kitabı sağ tarafından verilen kimse der ki,
‘Alın kitabımı okuyun; Doğrusu ben, hesabımla
karşılaşacağımı zaten biliyordum.’ Artık o, hoşnut
olacağı bir hayat
içindedir; yüce bir cennettedir.”[2]
Bu ayet-i kerimeden öğreniyoruz ki Allah’ın rızasını
kazanıp cennetine kavuşmak, dünyadayken ahiret için
hazırlık yapmakla; iman, ibadet ve istikamet üzere hayat
sürmekle mümkündür.
Cenâb-ı Hakkın bize lütfettiği bu özel fırsat ve bereket ayları, geçmişin muhasebesini ve geleceğin planlamasını yapacağımız tefekkür vakitleridir. Nefsimizin bitmek bilmeyen isteklerine göre değil, Rabbimizin rızası doğrultusunda yaşamaya azmedeceğimiz karar vakitleridir. Hata ve günahlarımızdan tevbe edip, Rabbimizin af ve mağfiretine sığınacağımız dua ve niyaz vakitleridir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s) bize şu tavsiyede bulunmaktadır:
“Şâban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın.
Gündüzünde oruç tutun. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ dünyaya rahmet
nazarı ile bakar ve fecir oluncaya kadar şöyle buyurur: ‘Benden af dileyen yok
mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Sıkıntıya
uğrayan yok mu, ona afiyet vereyim!..’”[3]
Değerli Müminler!
Hutbemin sonunda önemli bir hususu tekrar hatırlatmak
istiyorum. Salgın hastalıkla mücadelemiz devam ediyor.
Tedbirlere riayet konusunda bugüne kadar gösterdiğimiz
hassasiyeti bundan sonra da aynı ciddiyetle devam
ettirelim. Yüce Rabbimiz en kısa zamanda salgın
hastalıktan kurtulmayı bizlere nasip eylesin.
Muhsin Yazıcıoğlu
Vefatının 12. Sene-i devriyesinde Muhsin YAZICIOĞLUNU
rahmetle anıyor, mekanının cennet olmasını Allahtan diliyorum.
Türk siyasetinin öncü isimlerinden olan Muhsin Yazıcıoğlu 25 Mart
2009 tarihinde yaşanan bir helikopter kazasında hayatını
kaybetmişti.
O karlı ve soğuk günde kulaklarımızı çınlatan Muhabir İsmail
Güneş’ın telefon konuşmasını ve ölüme
yolculuğunu anımsıyoruz.
Kaza Haberini duyan tüm vatandaşlarımız hüzne boğuldu. Kurtarma
çalışmalarında kaza yerine uzun zaman sonra varılması ve başarı
sağlanamaması hepimizin içinde bir yara ve bir de şüpheli bir ölüm
bıraktı.
Muhsin Yacıcıoğlu, gönüllere taht kuran, herkesin gönlünü
kazanmış, sağlam inançlı ve güven veren bir kişiydi.
Gençlerin İslam ahlakıyla ahlaklanmasını ve sağlam imanlı
olmalarını isterdi.
Şanlı Türk Milletinin tarihteki yerinin bugünde yaşanabilmesi için
çok çalışmamız gerektiğini savunurdu.
Bu güzel insan herkesin gönlüne yer etmiş ve sevgisi her daim
devam etmiştir. Bizden sonra gelecek nesillerimize her zaman
örnek olacaktır.
dillerde terennüm edilen bazı önemli sözlerini sıralamak
istiyorum:
Önümüzde iki seçenek var: Ya ibret almayanlar gibi tarihin
tekerrürüne seyirci kalacağız ya da bu ezberi bozacağız. Bizler
ikinci yolu seçiyoruz.
İnanmadığım yolda milyonlarla yürüyeceğime, inandığım yolda tek
başıma yürürüm.
Zor yola kolay insanlarla çıkarsanız… Seni de satar, yolu da satar
yolcuyu da satar!. Bu bayrak öyle bir bayraktır ki; içinde VATAN
vardır, dökülen KAN vardır, iki CİHAN vardır, DİN vardır, İMAN
vardır.
Vatanı sevmenin çilesini biz çektik,
edebiyatını onlar yaptı.
Türk ata bindiğinde Alparslan’dır, Yavuz’dur… Attan indiğinde ise
Mevlana’dır, Yunustur…
İki saniye sonrasına garantimiz olmayan bir hayatımız için fırıldak
olmaya gerek yok.
Zindanmış bu karanlık oda
ne gam! Bana imanımın ışığı yeter!
Bizim milliyetçiliğimiz ete, kemiğe, kana veya ırka değil, kültüre
dayanır.
Kan dökmeyi seven bir millet değiliz ancak söz konusu vatan ise;
dünyanın şah damarını keseriz.
Namlusunu millete çeviren
tanka selam durmam.
Bizim çocukları kitap okumak sıkar. O yüzden fikri tartışmalarda
biraz zayıf kalırlar. Ama kavga var dersen, Ayrancı’dan Kızılay’a
koşa koşa gelirler.
Bu ülkede dürüst olmak
başa beladır ama o bela başımızın tacıdır.
Biz, Fatih Sultan Mehmed Han kadar Türk, Said Nursi Hz. kadar
Kürdüz! Ve hepimiz aynı kilimin
desenleriyiz.
Vatanı sevmenin çilesini
biz çektik, edebiyatını onlar yaptı.
Ölüm inançsız insanlar için korkunç bir sondur ama inananlar için ne
kadar zevkli bir başlangıçtır!
Bir elinde Bilgisayar, Bir
elinde KUR’AN olsun.
Firavun’a karşı çıkmak
yetmez, Musa’nın yanında olmak gerekir!
Ölüm inançsız insanlar için korkunç bir sondur ama inananlar için ne
kadar zevkli bir başlangıçtır!
İslam hassasiyeti olmayan
milliyetçiliğin içi boştur.
Hayat böyledir dostum geçer beklemekle. Ümitlerin bittiği yerde
abdest al ve sabahı bekle.
Zulüm
Azrail olsa, hep Hakk’ı tutacağım.
Mukaddes
davalarda ölüm bile güzeldir.
Haksız bir davada zirve olmaktansa, haklı bir davada zerre olmayı
tercih ederim.
Yönetenlerine güvensin bu millet
dünyayı yerinden kaldırır.
Vatan aşkı maya gibidir.
Sütü bozuklarda tutmaz…
Benim adım Muhsin Yazıcıoğlu! Bana baskı sökmez! Bizim
Allah’tan başka kimseden korkumuz yok.
Ben Avrupa Birliği kapısında zorlanan, aşağılanan Türkiye
istemiyorum. Ben kendi medeniyetimle olurum. Ben yeniden Türk-
İslam medeniyetinin inşaatını istiyorum.
söylenen bazı sözleri paylaşmak istiyorum:
Türk siyasi hayatında iz bırakan, vatan ve millet sevdalısı bir dava
adamı.
Kurtlar
dağlarda ölür.
Büyük
Reis Ruhun Şâd mekanın cennet olsun.
Sen
yoksun biz hala üşüyoruz.
Milletin
has evladı, iman ve mücadele adamı,
Mekanın
cennet olsun koca yürekli adam
Ömür
yürüyüşünü dümdüz bir hak çizgisine konuşlandırdı.
Türk
Milliyetçilerinin Abisi.
Ülkücülerin Yol Arkadaşı.
Tehditlere, şantajlara boyun eğmeyen, ne davasını ne de kendini
satmayan O'dur.
Vatan
için canımı seve seve veririm diyen O'dur
.Başına ne geldiyse Allah'tan bilip;Kahrın hoş lûtfun da hoş diyen
O'dur.
yapmışım dediğim adam. Siyaset dünyamızın ilkeli, namuslu, temiz
kalmış ismi.
Her zaman
birleştirici vasfı olan Yazıcıoğlu.
Yazıcıoğlu,
duruşundan taviz vermeyen değerli bir siyasetçiydi.
Büyük bir vatansever, büyük bir vatan evladı, millet için çok acı
çekmiş, ıstırap çekmiş
büyük bir vatansever.
Milletimizin varlığı, birliği ve geleceği konusunda çok büyük
hizmetler sunmuş bir dava
insanı.
Milletin
gönlüne girmiş, sevgi ve saygı kazanmış er kişi.
Türk-İslam düşünce sistemi ve Türk milliyetçilik hareketinin büyük
lideri, çok iyi yetişmiş çok büyük mücadeleler vermiş, aziz bir
evlat.
Muhsin başkan kendisini milletin birliğine, dirliğine, devletimizin
sonsuza dek yaşamasına adamış değerli bir dava adamıydı. Çok
sıkıntı, çok çile çekti ama hiçbir zaman bu davasından, ülküsünden
taviz vermedi. O sıradan bir siyasetçi değildi. Yüzlerce, binlerce
gencimize yeni ufuklar açmış, onları etrafında toplamış büyük bir
dava adamıydı.
Türk siyaseti çok kıymetli, ahlak ve doğruluk simgesi, dürüst, örnek
bir insanı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşamaktadır. Yeri
doldurulamayacak, yokluğu her
daim hissedilecektir.
Milletimiz yiğit bir evladını, ülkemiz dürüst bir siyasetçisini,
gençliğimiz doğru bir
liderini kaybetmiştir.
"Ben
sonsuzluğu düşünüyorum
Ey
sonsuzluğun sahibi
Sana
ulaşmak istiyorum"
Üşüyorum
Bir coşku var içimde bugün
kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri
özlüyorum
Gözlerim parke parke taş
duvarlarda
Açılıyor hayal
pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi,
süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan
aşarak
Güvercinler ülkesinde
dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi
bırakıp
Mis gibi nane kokuları
arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken
papatyalar
Dualar gibi yükselir
ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda
koşarak
Siz peygamber çiçekleri
toplarken
Ben çeşme başında uzanmak
istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi,
sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın
pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum…
Muhsin
Yazıcıoğlu
Yazıyı Düzenleyen:
Efkan VURAL
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
"Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz."
Nevruz Bayramı
Orta Asya'dan Balkanlardaki uluslara kadar çok geniş bir bölgede yerel renk ve inançlarla kutlanan Nevruz, he
r ulusun kendi kültür değerleriyle özdeşleştirip sembolleştirdiği, özü itibariyle baharın gelişinin kutlandığı coşkuyla karşılandığı bir gündür.
Yaşadığı geniş coğrafyada doğa ve çevrenin uyanışının kutlandığı Nevruz Bayramı'nın Anadolu'da ve Türk kültürünün yayıldığı bölgelerde de son derece köklü ve zengin bir geçmişi vardır.
Nev(yeni) ve ruz (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve YENİGÜN anlamını taşıyan Nevruz, kuzey yarımkürede başta Türkler olmak üzere bir çok halk ve topluluk tarafından yılbaşı olarak kutlanır.
Gece ile gündüzün eşitlendiği 21 Mart'ta güneş göçmen kuşlar gibi kuzey yarımküreye yönelir. 21 Mart ile birlikte havalar ısınmaya, karlar erimeye, ağaçlar çiçeklenmeye, toprak yeşermeye, göçmen kuşlar yuvalarına dönmeye başlar.
Bu nedenle 21 Mart bütün varlıklar için uyanış, diriliş ve yaradılış günü olarak kabul edilerek, Nevruz/YENİGÜN bayramı adıyla kutlanır.
Orta Asya'da yaşayan Türkler, Anadolu Türkleri ve İranlıların yılbaşı olarak kabul ettikleri güne Nevruz adı verilir ki, yeni gün anlamına gelir. Gece ve gündüzün eşit olduğu Miladi 22 Mart, Rumi 9 Mart gününe rastlamaktadır.
Nevruz-i Sultani, Sultan Nevruz, Sultan Navrız, Navrız, Mart Dokuzu gibi adlarla da anılmaktadır.
Oniki Hayvanlı Türk Takviminde görüldüğü üzere Türklerde de çok eskiden beri bilinmekte ve törenlerle kutlanmaktadır. Türklerde Nevruz hakkında başlıca rivayet, bugünün bir kurtuluş günü olarak kabul edilmesidir. Yani Ergenekon'dan çıkıştır. İşte bu nedenle bugün Türklerde Nevruz, yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilmiş ve günümüze kadar bayramlarda kutlanagelmiştir. Orta Asya'daki Türk topluluklarından Azeri, Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek, Tatar, Uygur Türkleri, Anadolu Türkleri ve Balkan Türkleri Nevruz geleneğini canlı olarak günümüze kadar yaşatmışlardır.
KAYNAK:https://aregem.ktb.gov.tr/TR-12646/nevruz-nedir.html
Peygamber efendimize kimler cennete girecek diye sorulmuş Allah Resulü de şöyle buyurmuştur:
“Nebi cennettedir, şehit cennettedir, çocukken ölen cennettedir, diri diri gömülen çocuk cennettedir.”
(Ebu Dâvud, “Cihâd”, 27.)
ANNE-BABA RIZASI,
RABBİMİZİN RIZASINA VESİLEDİR
Aziz Müminler!
İnsanın bu dünyaya gelmesine vesile olan anne-babası, onun büyüyüp yetişmesi ve ilk eğitimini alarak şahsiyet kazanması için yıllarca emek verir. Bu yüzden yüce dinimiz, insana anne-babasıyla iyi geçinmeyi, onların hatırını saymayı ve haklarını korumayı emreder. Zorluklar karşısında maddi ve manevi anlamda anne-babaya destek olmanın, bilhassa yaşlandıklarında muhabbet ve merhamet göstererek ihtiyaçlarını karşılamanın vefa borcu olduğunu anlatır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Rabbin,
kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anne-babaya iyi davranmanızı
kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında
ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama;
onlara tatlı ve güzel söz söyle. Merhamet göstererek tevazu kanadını indir ve
de ki: ‘Rabbim! Onlar beni küçükken nasıl koruyup büyüttülerse, sen de öylece
onlara merhamet göster.’”[1]
Kıymetli Müslümanlar!
Bizleri yoktan var eden Rabbimiz, mümin bir kul olarak sorumluluk üstlenecek yaşa gelene kadar bizi en yakınlarımıza emanet etmiştir. Anne-babamız, sabır ve fedakârlıkla, sevgi ve şefkatle, kimi zaman gözyaşı ve duayla, kimi zaman da göz nuru ve alın teriyle bizleri bu günlere taşımıştır. Bu yüzden, bir adam Peygamberimize gelerek,
“Amellerin en
üstünü hangisidir?” diye sorunca Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle cevap
vermiştir: “Vaktinde kılınan namaz ve anne-babaya iyilik etmektir. Sonra da
Allah yolunda cihat etmek gelir.”[2]
Değerli Kardeşlerim!
İyilik ve ihsanımızı, bir çift tatlı sözümüzü ve güler
yüzümüzü, saygı ve hoşgörümüzü anne-babamızdan esirgemeyelim. Onların gönlünü
yapma ve hayır dualarını alma gayretinde olalım. Bu duaları, dünyada nimetimiz,
ahirette ise kurtuluş vesilemiz olarak görelim. Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in şu uyarısını asla unutmayalım:
“Rabbin hoşnutluğu,
anne-babanın hoşnutluğundadır. Rabbin öfkesi de anne-babanın öfkesindedir.”[3]
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
وَقَالُوا مَا لِهٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْش۪ي فِي الْاَسْوَاقِۜ لَوْلَٓا اُنْزِلَ
اِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذ۪يرًاۙ
Onlar (bir de) şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; (bizler gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı!
(Furkan Sûresi(25) 7. Ayet)
Dönüşümüz Allah’a dır.
Dünyaya gelen her varlık sonludur. İnsanlar
dünyada yaşamını sürdürürken bir gün dünyadan ayrılacaklarını bilirler. Yani
ölüm gerçeğini herkes bilir. Ölümle beraber dünyadan ayrılacağımız gerçeğini
kimse inkar edemez.
Ölüm ile her şeyin bitmeyeceğini bildiren
dinimiz; yaşadığımız müddetçe insan gibi yaşamamızı istemektedir.
Dünya yaşamında nelere dikkat etmemiz ve neler
yapmamız veya neleri yapmamamız gerektiğini Yüce Allah peygamberleri
aracılığıyla insanlara bildirmiştir.
Dünya hayatının ardından Allah’a hesap vermek
üzere O’na döndürüleceğiz.
Allah bizi bu konuda Kur’an-ı Kerim’de
şöyle aydınlatır:
Yüce Allah şöyle buyurur: “Dönüşünüz yalnızca Allah'adır. O'nun da
herşeye gücü yeter.” (Hûd Suresi 4. Ayet)
Hiç kimse dünyaya çakılıp kalmayacak, her canlı gibi insan da bir gün bu
dünyadan göç edecektir.
Bu göç insanın Allah’a dönmesidir.
İnsanoğlunu dünyaya gönderen Allah bir gün onu kendisine ait olan yere
döndürecektir.
İnsanlar ölümle beraber öteki aleme ilk adımını atmaktadır. Allah’a
dönüşümüzün başlangıcı ölümle olacaktır. O gün Allah’a ne yüzle varacağımızı bu
dünyada düşünmeliyiz ve ona göre hareket etmeliyiz.
Yüce Allah’a döndürülen insan dünyada yaptıklarından hesaba
çekilecektir.
Dünya yaşamında yaptığımız her şeyin karşılığı orada verilecektir.
Yaptıklarımızın zerre miktarı bile karşılıksız kalmayacaktır.
Öldükten sonra hesaba çekileceğimizi bilerek ve dünyada
yaptıklarımıza karşılık orada ödül veya ceza alacağımıza
inana bir Müslüman olarak;
Aşağıda sıralayacağımız bir takım şeylere dikkat etmemiz gerekir:
1-Yüce Allah’a gerçek anlamda iman etmeliyiz.
2-Allah’ın gönderdiği kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e uygun olarak
hayatımızı tanzim etmeliyiz.
3-Peygamber efendimiz Hz.Muhammed’in sünnetine sımsıkı sarılmalıyız.
4-Öncelikle farz ibadetlerimizi yerine getirmeliyiz. Sonrasında da diğer
sevap kazandıracak ibadetlere devam etmeliyiz.
5-Allah’ı çokça zikredip anmalıyız.
6-Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınmalıyız. Ahlakımızı güzelleştirmeliyiz.
7-Vatanımızı
sevmeli ve korumalıyız. Okumalı ve ilim öğrenmeliyiz. Gösterişten uzak durmalı
ve alçak gönüllü olmalıyız.
8-Müslümana yakışmayan ve insanlığa sığmayan davranışlardan uzak
durmalıyız.
9-Emanete ihanet etmemeliyiz. Verilen
sözde durmalıyız.
10- Çok çalışmalıyız. Helal kazanç peşinde koşmalıyız. Yardım sever
olmalıyız.
11-Cimrilikten ve İsraftan kaçınmalıyız.
12- Allah’tan korkmalıyız. Doğru,
dürüst ve güvenilir olmalıyız. Yalan
sözden ve yalancılıktan uzak durmalıyız.
13- Adaletli davranmalıyız. Yapılan her
şeyi Allah’ın gördüğüne inanmalıyız.
14- Hayvanları sevmeli, korumalı ve onlara eziyet
vermemeliyiz.
15-
İslam kardeşliği üzerinde olabilmeye çalışmalıyız. Birlik ve beraberlik içinde
yaşamak zorunda olduğumuzu bilerek, birlikte yaşamaya gayret etmeliyiz…
Bunlar
gibi dinimizin gereği olan davranışları yerine getirmeliyiz.
Unutmayalım
ki, yaptığımız her şeyden hesaba çekilmek üzere Allah’a döndürüleceğiz…
Efkan VURAL