30 Ağustos 2025 Cumartesi

30 Ağustos Zafer Bayramı

 ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN. 

30 Ağustos, kutlu bir zaferdir.

30 Ağustos, hürriyete aşık aziz milletimizin şeref nişanesidir.
30 Ağustos, yedi düvele karşı şahlanan milli ruhun bu topraklara silinmemecesine vurduğu istiklal mührüdür. 
30 Ağustos, kahraman ecdadımızın tarihe karşı 'Anadolu ebediyen Türk yurdu kalacaktır!' haykırışıdır. 
Muzaffer ordunun dahi kumandanı büyük Atatürk başta olmak üzere, muhteşem ecdadımızı minnet, rahmetle anıyoruz. 

Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi (26-30 Ağustos 1922)

Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra kamuoyunda ve TBMM’de taarruz için sabırsızlıklar baş göstermiştir. Bu gelişmeler üzerine Mustafa Kemal Paşa, 6 Mart 1922’de Büyük Millet Meclisinin gizli bir toplantısında endişe ve huzursuzluk duyanlara “Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür.” diyerek bir taraftan zihinlerdeki şüpheyi bertaraf etmeye çalışırken diğer taraftan da orduyu son zaferi sağlayacak bir taarruz için hazırlamıştır.

1922 yılının Haziran ayı ortalarında, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçme kararını almıştır. Asıl amaç; yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktır. Büyük Taarruz ve bu taarruzu taçlandıran Başkomutan Meydan Muharebesi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın son safhasını ve zirvesini teşkil etmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 3 yıl 4 aylık süreçte Türk milletini ve ordusunu adım adım hedefe taşımıştır.

Batı Anadolu’yu Türk ordusuna karşı savunmayı planlayan Yunan ordusu; Gemlik Körfezi’nden Bilecik, Eskişehir ve Afyon doğusu ile Menderes Nehri’ni takiben Ege Denizi’ne dayanan savunma hattını bir yıla yakın bir süre ile tahkim etmiştir. Özellikle Eskişehir ve Afyon bölgeleri gerek tahkimat gerekse birlik miktarı bakımından daha kuvvetli tutulmuş, hatta Afyon’un güneybatısındaki bölge birbiri gerisinde beş savunma hattı şeklinde tertiplenmiştir.

Hazırlanan Türk taarruz planına göre 1’inci Ordu kuvvetleri, Afyon’un güneybatısından kuzeye doğru taarruza geçtiğinde Afyon’un doğusu ve kuzeyinde bulunan 2’nci Ordu kuvvetleri de taarruzla kesin sonuç almak istediğimiz 1’inci Ordu bölgesine düşmanın kuvvet kaydırmasına engel olacak ve Döğer bölgesinde bulunan düşman ihtiyatlarını kendi üzerine çekmeye çalışacaktır. Süvari Kolordusu da Ahır Dağları’ndan aşarak düşmanın yan ve gerilerine taarruz ederek düşmanın İzmir’le telgraf ve demir yolu irtibatını kesecektir. Baskın prensibi ile Yunan ordusunun imhasının gerçekleşmesi düşünülmüştür.

Kocatepe, Afyonkarahisar, 26 Ağustos 1922.

İki ordunun insan ve tüfek yönünden aşağı yukarı birbirine denk olmasına karşın makineli tüfek, top, uçak ve özellikle motorlu araçlar yönünden üstünlük Yunan ordusundaydı. Yalnız süvari (kılıç) olarak Türk ordusu üstünlüğe sahipti. Bir taarruz ve özellikle de takip harekâtında tank ve motorlu araçların bulunmadığı o zamanki savaşlarda, süvarinin oynayacağı rolün çok önemli olduğu yadsınamaz bir gerçekti. Mustafa Kemal Paşa, 19 Ağustos 1922’de Ankara’dan Akşehir’e giderek 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı düşmana taarruz emrini vermiştir.

Kocatepe, Afyonkarahisar, 26 Ağustos 1922.

26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile birlikte muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe’deki yerini almıştır. Büyük Taarruz burada başlamış, topçuların sabah saat 04.30’da taciz ateşi ile başlayan harekât, saat 05.00’te önemli noktalara yoğun topçu ateşi ile devam etmiştir.

Piyadeler, sabah 06.00’da Tınaztepe’ye hücum mesafesine yaklaşarak tel örgüleri aşıp Yunan askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra Tınaztepe’yi ele geçirmiştir. Bundan sonra saat 09.00’da Belentepe, daha sonra Kalecik-Sivrisi düşmandan temizlenmiştir. Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1’inci Ordu Birlikleri, Büyük Kaleciktepe’den Çiğiltepe’ye kadar on beş kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirmiştir. 5’inci Süvari Kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulunmuş, 2’nci Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürmüştür.

27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken Türk ordusu bütün cephelerde yeniden taarruza geçmiş, bu taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insanüstü çabalarla gerçekleştirilmiştir. Afyon kurtuluşun şanlı ve şerefli müjdesi olmuş, Başkomutanlık Karargâhı ile Batı Cephesi Komutanlığı Karargâhı Afyon’a taşınmıştır.

Sabah saat 05.30’da topçu ateşiyle Büyük Taarruz’un başlaması,
Kocatepe, Afyonkarahisar, 26 Ağustos 1922.

28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri başarılı geçen taarruz harekâtı, düşmanın 5’inci Tümeninin çevrilmesi ile sonuçlanmıştır. 29 Ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçerek muharebenin süratle sonuçlandırılmasını gerekli bulmuşlardır. Düşmanın çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak tamamen teslim olmalarını sağlama yolunda karar almışlar ve karar süratli ve düzenli bir şekilde uygulanmıştır. 30 Ağustos 1922 Çarşamba günü taarruz harekâtı, Türk ordusunun kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Büyük Taarruz’un son safhası Türk askerî tarihine Başkomutan Meydan Muharebesi olarak geçmiştir.

30 Ağustos 1922 Başkomutan Meydan Muharebesi sonunda, düşman ordusunun büyük kısmı dört taraftan sarılarak Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ateş hatları arasında, bizzat Zafertepe’den idare ettiği savaşta, tamamen yok edilmiş veya esir edilmiştir. Anadolu’daki Yunan kuvvetlerinin yarısı imha veya esir edilmiş, kalan bölümü ise üç grup halinde çekilmiştir. Bu durum karşısında Çalköy’de yıkık bir evin avlusu içinde Gazi Mustafa Kemal Paşa, Yunan ordusunu takip etmesi için Türk ordusuna o tarihî “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini vermiştir.

Takip Harekâtı ve Zafer

1 Eylül 1922’de Türk ordusunun takip harekâtı başlamıştır. Muharebelerden kurtulan Yunanlar İzmir’e, Dikili’ye ve Mudanya’ya doğru kaçmaya başlamışlardır. Türk ordusu bu muharebe neticesinde 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e girmiştir. Sabuncubeli’nden geçen 2’nci Süvari Tümeni, Mersinli yolu ile İzmir’e doğru akarken bunun solunda 1’inci Tümen de Kadife Kale’ye doğru yürümüştür. Bu Tümenin 2’nci Alayı, Tuzluoğlu Fabrikasından geçerek Kordonboyu’na ulaşmıştır. Yüzbaşı Şeref Bey Hükûmet Konağına, 5’inci Süvari Tümenimizin öncüsü Yüzbaşı Zeki Bey Kumandanlık Dairesine ve 4’üncü Alay Komutanı Reşat Bey’de Kadife Kale’ye bayrağımızı çekmişlerdir.

9 Eylül 1922’de İzmir, 11 Eylül'de Bursa ve 18 Eylül'de de Batı Anadolu düşman işgalinden kurtarılmıştır. 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Ateşkes Anlaşması ile Doğu Trakya, silahlı çatışma olmadan Yunan askerinden arındırılmıştır. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye bağımsızlığını tüm dünyaya kabul ettirmiştir.

Türk milletinin vatan sevgisinin, yıkılmaz azim ve iradesinin bir eseri olarak ortaya çıkan bu zaferle sadece vatan toprakları düşmandan kurtarılmamış, Büyük Önder ATATÜRK’ün liderliğinde, ulus iradesine ve egemenliğine dayanan bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlam temeller üzerinde kuruluş süreci başlatılmış ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiştir.

Büyük Zafer’den iki yıl sonra Mustafa Kemal Paşa, Başkomutan Meydan Muharebesi’ni sevk ve idare ettiği Zafertepe’de 30 Ağustos 1924 tarihinde Büyük Zafer’in önemini şu şekilde ifade etmiştir. “... Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri burada atıldı. Ebedî hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçuşan şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır...”

Mustafa Kemal ATATÜRK’ün engin ileri görüşlülüğüyle kurulan Cumhuriyet, ulusal egemenliğe dayanan yönetim biçimi olmasının yanı sıra kapsamlı bir aydınlanma ve çağdaşlaşma atılımıdır. Cumhuriyet’le birlikte hayata geçirilen devrimler, ulusumuza çağdaş bir yaşamın kapılarını açmış; laik ve demokratik Cumhuriyet’e sahip olmanın onurunu yaşatmıştır.

Kaynakhttps://ata.msb.gov.tr/Genel/icerik/milli-mucadele-donemi

https://www.kulturportali.gov.tr/portal/30agustoszaferbayrami


29 Ağustos 2025 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

 Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

 “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa dahî dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü ileri derecedeki itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.” 

                (Buhârî, Cihâd 21; Müslim, İmâre 109)

Diyanet İşleri Başkanlığının 29.08.2025 Tarihli Cuma Hutbesi:ÂLEMLERE RAHMET HZ. MUHAMMED (S.A.S)

ÂLEMLERE RAHMET HZ. MUHAMMED (S.A.S)




Muhterem Müslümanlar!

Müjdeler olsun hepimize! Bir kez daha kavuştuk Mevlid-i Nebi’nin manevi iklimine! Önümüzdeki Çarşamba akşamı, Rebîülevvel ayının on ikinci gecesi. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in doğumunun 1500’üncü yıldönümü.

Bizleri, Allah Resûlü (s.a.s)’e ümmet kılan Yüce Rabbimize hamd ve sena;  Peygamber Efendimize, ehl-i beytine ve ashabına salat ve selam olsun. Mevlid Gecemiz şimdiden mübarek olsun.

Duygularımı şairin şu mısralarıyla dile getirmek istiyorum:

Gel, Ey Muhammed, bahardır.

Dudaklar ardında saklı

Aminlerimiz vardır!..

Hacdan döner gibi gel;

Miraç’tan iner gibi gel;

Bekliyoruz yıllardır!

Aziz Müminler!

İnsanlık, merhameti Peygamberimiz (s.a.s) ile tanımıştır. Rahmet Peygamberi (s.a.s), zulmün ve karanlığın hâkim olduğu bir çağa güneş gibi doğmuştur. 

Cenâb-ı Hakk’ın,

وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ۟ 

“Resûlüm! Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.”[1] buyruğu gereğince; kin, nefret ve husumetin yerine sevgi, şefkat ve merhameti yerleştirmiştir. Kendisiyle konuşurken titreyen birine, 

“Endişelenme! Ben de senin gibi kuru et yiyen bir kadının oğluyum.”[2] buyurarak mütevazı olmayı insanlara öğretmiştir.

Aile, Peygamberimiz (s.a.s) ile huzur bulmuştur. O, Yüce Rabbimizin emri gereğince aileyi; sevgi ve merhamet, ülfet ve muhabbet, güven ve sadakat üzerine inşa etmiştir. Ailesinin hiçbir ferdine kaba davranmamış, kötü söz söylememiş, onları asla incitmemiştir. 

Dikkat edin! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”[3] buyurarak; dışlanan, hor görülen, insani ve sosyal haklarından mahrum bırakılan kadına hak ettiği değeri vermiştir.

Kıymetli Müslümanlar!

Çocuklar, Peygamberimiz (s.a.s) ile sevgiyi tatmıştır. Allah Resûlü (s.a.s); utanç vesilesi sayılan, diri diri toprağa gömülen kız çocuklarını koruyup gözeteni, terbiye edip yetiştireni cennetle müjdelemiştir.[4]

Gençler, Peygamberimiz (s.a.s) ile değer kazanmıştır. Allah Resûlü (s.a.s) gençlere daima güvenmiştir. Onların fikirlerine değer vermiş, onlara özgüven ve şahsiyet kazandırmış, mizaç ve yeteneklerine uygun sorumluluklar yüklemiştir.

Değerli Müminler!

Yaşlılar, Peygamberimiz (s.a.s) ile hürmet görmüştür. 

Resûl-i Ekrem (s.a.s), 

“Kim bir yaşlıya yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona, yaşlılığında hürmet edecek birisini gönderir.”[5] buyurarak yaşlılara ilgi göstermeyi, onlarla alakadar olmayı öğütlemiştir.

Yetimin ve mazlumun yüzü Peygamberimiz (s.a.s) ile gülmüştür. Allah Resûlü (s.a.s), “İşaret parmağıyla orta parmağını bir arada göstererek, ben ve yetime kol kanat geren kimse cennette böyle yan yana olacağız.”[6] buyurarak yetimi koruyan, onun haklarını gözeten müminin cennette kendisine en yakın kişi olacağını müjdelemiştir.

Muhterem Müslümanlar!

Aziz milletimiz, Peygamberimiz (s.a.s)’e olan sevgisini; onun ve ehl-i beytinin güzel isimlerini çocuklarına vererek, askerine Mehmetçik diyerek, ordusunu Peygamber ocağı görerek, malını ve canını onun yolunda feda ederek ortaya koymuştur. 

Hutbeme başlarken okuduğum hadis-i şerifte Allah Resûlü (s.a.s),

“Sizden biriniz, beni anne ve babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe tam anlamıyla iman etmiş olmaz.[7] buyurmaktadır.

Evet, şanlı ecdadımız Allah Resûlü (s.a.s)’i canından aziz bilmiştir. Onun getirdiği rahmet mesajlarını bütün insanlığa ulaştırmak, dünyada huzur ve barışı sağlamak için cepheden cepheye koşmuştur, koşmaya da devam etmektedir. Bunun en son örneklerinden biri de yarın kutlayacağımız 30 Ağustos Zaferi’dir. Yüce Rabbim; Peygamber aşkıyla yanıp tutuşan, vatan ve mukaddesat uğruna canını feda eden aziz şehitlerimize ve ahirete irtihal eden kahraman gazilerimize rahmet eylesin. Bugün bize düşen ise, Allah Resûlü (s.a.s)’in muhabbetiyle kalplerimizi birbirine kenetlemektir. Onun bizlere sunduğu rahmet esintileriyle yüreklerimizi buluşturmaktır. Onun birlik ve beraberlik çağrılarıyla kardeş olmaktır.

hutbe qr kodHutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu uyarısıyla bitiriyorum:

Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize sırtınızı dönmeyin. Birbirinize kin ve nefret beslemeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun![8]

 



[1] Enbiyâ, 21/107.

[2] İbn Mâce, Et’ime, 30.

[3] Tirmizî, Radâ, 11.

[4] Ebû Dâvûd, Edeb, 120-121; İbn Hanbel, III, 96.

[5] Tirmizî, Birr, 75.

[6] Buhârî, Talâk, 25.

[7] Buhârî, Îmân, 8.

[8] Buhârî, Edeb, 57.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 



25 Ağustos 2025 Pazartesi

HAFTANIN AYETİ

 Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:


فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًاۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَب۪يرًا


(İlâh edindikleriniz) söyledikleriniz konusunda sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı savmaya gücünüz yetmeyecek ve kendinize yardım da edemeyeceksiniz. Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse, ona büyük bir azap tattırırız.

                           Furkan Sûresi,19. Ayet

DOĞAL GÜZELLİKLER

 Allah'ın Bahşettiği  Doğal Güzellikler

Çevremize baktığımızda gördüğümüz nice güzellikler tabiatta sergilenen Yüce Allah'ın insanlığa ve bütün canlılara ayırımsız bir ikramıdır.

Sıra sıra dağlar,vadiler,ovalar,ormanlar,otlaklar,dereler,akarsular,denizler, göller, kayalıklar, topraklar, bitkiler, meyveler, diğer tüm canlı ve cansız varlıklar.

Allah doğal güzelliklerinin hepsini bize karşılıksız verdi. 

Biz bunların kadri kıymetini bilmiyoruz. Hatta nankörlük edip bu sahip olduğumuz güzellikleri hunharca yok ediyoruz.

Yıkıp yok ediyoruz. Doğanın güzelliklerini kendi elimizle mahvediyoruz.

Herşey kendi mecrasında akıp gitmeli.

Düzeni bozmadan bu güzelliklerden faydalanmalıyız. Ama saygıyla ve sevgiyle.

Başta insanları, tüm canlı ve cansız varlıkları korumalıyız.

Maalesef insanlar hattı aşmışlar hiçbir şeye değer  vermiyorlar.

Her şeyin önüne menfaat ve hırs geçmiştir.

İnsanların yaşama hakkı ellerinden alınmış.

Gazze ve Filistin başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde insanların katledildiği ve soykırıma uğradığını görmekteyiz.

İnsana değer vermeyen insanoğlu tabiattaki her şeyi yok etmektedir.

Bu konuda herkes yarış halindedir.  

Çevreyi korumama gibi, zararlı maddeleri etrafa saçma gibi, orman yangınları, hava ve suyu kirletmeleri, hayvanları yok etmeleri gibi bir çok örnek verilebilir.

İnsanlık son yıllarda bitti.

İnsanlar bu günlerden utanacaktır.

Ama iş işten geçtikten sonra utanmanın ne anlamı var ki,

Hala geç kalınmış sayılmaz.

Hemen acilen doğal olan ALLAH'IN Koyduğu kurallara uygun olarak hayat nizamını sürdürmeliyiz.

Hemen savaşlara son verilmeli.

Herkes Hak ettiğini alabilmeli...

Özellikle yaşama konusunda vs. vs.

Yüce Alllah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur:

İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, (Rûm Sûresi, 41. Ayet)





23 Ağustos 2025 Cumartesi

HAFTANIN HADİSİ

Diyanet İşleri Başkanlığının 22.08.2025 Tarihli Cuma Hutbesi:İBADET ; RUHA SEKİNET, TOPLUMA HUZUR VERİR

            İBADET; RUHA SEKİNET, TOPLUMA HUZUR VERİR




Muhterem Müslümanlar!


Hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: 

“Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

“Allah’ın, kulları üzerindeki hakkı, kulların O’na ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır. Böyle yapmaları halinde kulların Allah üzerindeki hakkı ise, onlara Allah’ın azap etmemesi ve onları cennetine koymasıdır.”[2]

Aziz Müminler!

İbadet; İslam’ın emri, Müslümanın şiarı, imanın hayata yansımasıdır. Yüce Rabbimize olan teslimiyetimizin, şükrümüzün ve muhabbetimizin ifadesidir. İbadet, kul ile Allah arasındaki en sağlam bağdır. İnsanı Cenâb-ı Hakk’ın rızasına, rahmetine ve sevgisine ulaştıran en güzel yoldur. Kişinin şahsiyetini inşa eden, ruhunu olgunlaştıran, ahlakını güzelleştiren; kalbine nur, ruhuna sekinet veren ilahî bir disiplindir. 

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ 

Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”[3] ayetinde buyrulduğu üzere ibadet, yaratılış amacımızdır, kulluğumuzun gereğidir.

Kıymetli Müslümanlar!

İbadetler, Allah’ın kullarına yüklediği yük değil, lütuftur. Zira ibadetler; sabrı kuşanmayı, zamanı doğru kullanmayı bizlere öğretir. Nefsimizin cimriliğinden korur, yardımlaşma ve paylaşma bilinci kazandırır. Ümmet olma hassasiyetimizi pekiştirmemize, kardeşliğimizi kuvvetlendirmemize vesile olur. Hâsılı ibadetler, bizi; ailemize, çevremize ve topluma faydalı insan haline getirir.  

Dinimiz, hayatımızın her anını ibadet bilinciyle geçirmemizi öğütlemektedir.

 Nitekim Kur’an-ı Kerim’de 

قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ   

“De ki: Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, hayatım da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”[4] buyrularak bu hususa dikkatlerimiz çekilmektedir. Allah’ın, bizim için farz kıldığı ibadetleri ihmal etmeden kendimizin ve ailemizin rızkını helalinden temin etmek için çalışmamız da bir ibadettir. İnsanları aldatmadan, faiz, yalan, stokçuluk gibi günahlara dalmadan, kul ve kamu hakkına bulaşmadan dürüst çalışmak da bir ibadettir.

Değerli Müminler!

Bir Müslümanın, İslam’ın inanç esaslarını ve ibadetlerini göz ardı ederek başka bir dinin inanç ve ibadetlerinden, örf ve adetlerinden medet umması düşünülemez. Gerçek huzur ve mutluluk; ihlas ve samimiyet içerisinde Allah’a ibadet etmekle mümkündür. Yüce Rabbimiz, 

اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ 

“Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.”[5] buyurmaktadır. Eğer gençlerimizin ve çocuklarımızın gönlüne Allah sevgisini, ibadet aşkını yerleştiremez, kalplerini ilim ve irfanla dolduramazsak, maalesef onlar da İslam dışındaki batıl inançlardan ve kültürlerden huzur ve teselli arama çabasına girerler.

Aziz Müslümanlar!

Cuma günü camilerimiz dolup taşıyor elhamdülillah. Bizi kötülüklerden alıkoyan, iyiliklere ulaştıran vakit namazlarımıza da aynı ehemmiyeti gösterelim. Toplumsal huzurun, barış ve kardeşliğin sembolü olan camilerimizde omuz omuza kıyama duralım. Ailece camide olalım. Çocuklarımızı güzel söz ve tatlı dille camilere alıştıralım.  Unutmayalım ki, bizler dünya hayatına sadece mal biriktirmek, makam ve mevki elde etmek, oyun ve eğlence içinde bir ömür geçirmek için gelmedik. İbadetler olmadan imanımız kemale ermez. Kazancımız bereketlenmez. Yuvamızda huzur olmaz. Hayatımızı anlamlı kılacak olan, güzel ahlakla bezenmiş ibadetlerimizdir. 

Bizi Allah katında değerli kılacak olan da işte budur. Cenâb-ı Hakk’ın uyarısı gayet açıktır:

قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَآؤُ۬كُمْۚ  

  “De ki: Duanız, ibadetiniz olmasa Allah ne diye size değer versin!”[6]

Kıymetli Müminler!

hutbe qr kodİçinde bulunduğumuz Ağustos ayının son günleri, î’lây-i kelimetullah aşkıyla yanan şanlı ecdadımızın vatan ve mukaddesat uğruna nice zaferler elde edip fetihler gerçekleştirdiği önemli günlerdir. Yüce dinimiz İslam’ın yolunda aziz ecdadımız Malazgirt Zaferi ile Anadolu’yu bize vatan kılmıştır. Büyük Taarruz ile de Anadolu’nun ilelebet bir Müslüman yurdu olduğunu tüm dünyaya ilan etmiştir. Bu vesile ile mukaddes değerler uğruna canını feda eden aziz şehitlerimize, Hakk’a yürüyen kahraman gazilerimize Yüce Rabbimden rahmet diliyorum.

 



[1] Hicr, 15/99.

[2] Müslim, Îmân, 48; Buhârî, Cihâd, 46.

[3] Zâriyât, 51/56.

[4] En’âm, 6/162.

[5] Ra’d, 13/28.

[6] Furkân, 25/77.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 

18 Ağustos 2025 Pazartesi

17 Ağustos 2025 Pazar

15 Ağustos 2025 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

Diyanet İşleri Başkanlığının 15/08/2025 Tarihli Cuma Hutbesi :KUL HAKKI ATEŞTEN GÖMLEKTİR

                    KUL HAKKI ATEŞTEN GÖMLEKTİR




Muhterem Müslümanlar!


Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir gün, ashâbına “Müflis kimdir biliyor musunuz?” diye sordu.

 Sahabe-i kirâm, ‘Malını mülkünü kaybetmiş, iflas etmiş kimsedir.’ diye cevap verdiler. 

Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s) şöyle buyurdu

“Bir kişi kıyamet günü kıldığı namaz, tuttuğu oruç ve verdiği zekâtla gelir. Ancak dünyada iken birine sövmüş, diğerine iftira atmış, ötekinin malını yemiş, berikinin kanını dökmüş, bir başkasını dövmüştür. İhlal ettiği bu hakların karşılığı olarak onun iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine verilir. Şayet hesap tamamlanmadan iyilikleri biterse, mağdur ettiği insanların günahlarından alınarak onun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır. İşte gerçek müflis budur.”[i]

Aziz Müminler!

Ailede, toplumda ve dünyada yaşanan bütün kötülüklerin temelinde kul hakkı ihlalleri vardır. Maalesef, kimi zaman alışkanlıkla, kimi zaman ihmal ve gafletle, kimi zaman da kasten kul hakları ihlal edilmektedir. Canın, dinin, malın, aklın ve neslin muhafazası, İslam’ın en temel esaslarındandır. Bu haklar Allah katında kutsal ve dokunulmazdır. Onların ihlali ise ağır bir vebal, büyük bir zulüm ve kul hakkına girmektir.

Kıymetli Müslümanlar!

Kul hakkı ihlallerinin en büyüğü, bir insanın canına kast etmektir. Ne yazık ki bugün, siyonist zalimler, dünyanın gözü önünde bu insanlık suçunu işlemeye devam etmektedir. Yüce Rabbimizin bu husustaki uyarısı gayet açıktır: 

Kim bir mümini kasten öldürürse; cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”[ii] Bize düşen ise; başta Gazze olmak üzere dünyadaki zulümlere karşı sessiz kalmamak, mazlumlara maddi ve manevi desteğimizi daha da artırmaktır.


Değerli Müminler!


Karşılıklı rıza olmadan Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahî adalete aykırıdır. Dolayısıyla kişinin; kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır. Arazi sınırlarını ihlal ederek başkasının mülkünü gasp etmek, asılsız gerekçelerle insanların mallarına el koymak, yalan beyanlarla insanları mağdur etmek ateşten gömlek giymektir. 

Hutbeme başlarken okuduğum hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.s),

“Hiç kimse hakkı olmayan bir karış toprağı bile almasın! Eğer alırsa, kıyamet gününde Allah yedi kat yeri onun boynuna dolar.”[iii] buyurmaktadır.

Aziz Müslümanlar!

Adam kayırmak, çalışanlar arasında adil davranmamak kul hakkıdır. İşverenin; çalışanına ücretini tam ve zamanında vermemesi, gücünün üstünde iş yüklemesi, sigortasını yaptırmadan onu çalıştırması kul hakkıdır, günahtır. Çalışanın ise, işverenin malına zarar vermesi, çalışma saatlerine riayet etmemesi, hasta olmadığı halde rapor alarak işe gitmemesi de kul hakkıdır, günahtır.

Zemin etüdü yaptırmadan bina inşa etmek, inşaat malzemesinden çalmak, kalitesiz malzeme kullanmak insanları aldatmaktır, kul hakkıdır. Ayrıca, ülkemize gelen yabancılara, yurt dışından vatanlarını ziyarete gelen kardeşlerimize alışverişte farklı tarife uygulamak, bilgisizliklerinden istifade ederek onları aldatmak kul hakkıdır, günahtır.

Kıymetli Müminler!

Hangi sektörde olursa olsun, üreticinin malını değerinden düşük alıp yüksek fiyatlara satmak, bir ürünün raf ömrünü uzatmak için içerisine sağlığa zararlı maddeler katmak, son kullanma tarihi geçmiş ürünleri piyasaya sürmek kul hakkıdır, günahtır. Stokçuluk ve karaborsacılık yaparak fiyatları yükseltmek, ölçü ve tartıda hile yapmak, ayıplı bir malın kusurunu gizleyerek satmak kul hakkıdır, haramdır. 

Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s),

مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا 

“Bizi aldatan bizden değildir.”[iv] buyurarak konunun önemine dikkatlerimizi çekmektedir. 

Ayrıca kişinin, herkesin ortak kullanımına ait olan sokakları ve kaldırımları şahsi çıkarları için işgal etmesi ve insanların yürümelerine engel olması kul hakkıdır. Sosyal medyada, dijital mecralarda yalan ve yanlış haberlerle insanlara iftira atmak, onurlarını rencide etmek de kul hakkıdır, günahtır. Müslümana yaraşan ise, helalle yetinmek, harama asla tevessül etmemektir. Hiç kimsenin şerefine ve haysiyetine dil uzatmamak, bir başkasının malına göz dikmemektir.

Değerli Müslümanlar!

Kul hakkı bilinci, ailede başlar. Güçlü bir eğitim ve manevi bir bilinçle kök salar. Unutmayalım ki kul hakkı, mahşerin en ağır hesaplarından biridir. Hak sahibinden helallik almadan, onun maddi ve manevi zararlarını telafi etmeden ahiretin çetin azabından kurtuluş olmayacaktır.

hutbe qr kodHutbemi Bakara sûresinin 281. ayetinin mealiyle bitiriyorum:  “Öyle bir günden sakının ki, o gün hepiniz Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı tastamam verilecek ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.”[v]



[i] Müslim, Birr, 59.

[ii] Nisâ, 4/93.

[iii] Müslim, Müsâkât, 137.

[iv] Müslim, Îmân, 164.

[v] Bakara, 2/281.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü