29 Kasım 2024 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

Diyanet İşleri Başkanlığının 29.11.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :MADDİ VE MANEVİ TÜKENİŞ: KUMAR

                            MADDİ VE MANEVİ TÜKENİŞ: KUMAR




Muhterem Müslümanlar!

Yüce dinimiz İslam’ın şiddetle yasakladığı haramlardan biri de kumardır. Kumar; birisinin kazanıp diğerinin kaybetmesi esasına dayalı haksız bir kazançtır. Kumar; sevgi ve kardeşlik duygularını yok eden; kin, nefret, düşmanlık ve intikam duygularını körükleyen zararlı bir alışkanlıktır. Kişinin akıl ve ruh sağlığını bozan, aile huzurunu yok eden, kazanma hırsıyla bencil ve menfaatçi insanlar yetiştiren bir hastalıktır.

Aziz Müminler!

Yüce Rabbimiz, Mâide sûresinin doksanıncı ayetinde kumarın haram olduğunu şöyle haber vermektedir: 

“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”[1] 

Cenâb-ı Hak, bu ayetin hemen ardından kumarın haram kılınmasının sebeplerinden birisini de şöyle ifade etmektedir:

“Şeytan, içki ve kumarla,  aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?”[2]


Değerli Müslümanlar!


İsmi ne olursa olsun, gerçek hayatta ya da dijital mecralarda oynansın, yasal olsun olmasın, kumarın her çeşidi haramdır. Zira her yasal olan, helal değildir. Dolayısıyla masa başında veya sanal ortamlarda oynanan; kazananın kaybedenlerden haksız kazanç elde ettiği oyunların tamamı kumardır, haramdır. At yarışlarında oynanan ganyan, kumardır, haramdır. Hayvanların dövüştürülmesi gibi vahşete dayanan her türlü oyun ve bu oyun üzerinden elde edilen kazanç, kumardır, haramdır. Bütün şans oyunları, yılbaşı, özel gün ve haftalar vesilesiyle çekilen piyango, kazı kazan ve şans topu gibi oyunlar kumardır, haramdır. Dijital mecralarda oynanan bütün bahis oyunları; toto, loto, iddia gibi dinen meşru olmayan oyunların hepsi kumardır, haramdır.

Kıymetli Müminler!

İslam dinine göre asıl olan, rızkımızı helal yollardan kazanmaktır. Bu sebeple, faiz, kumar ve benzeri haram yollardan elde edilen parayla sevap beklenerek hayır hasenat yapılamaz. Cami ve mescit inşa edilemez; hac, zekât ve kurban gibi mali ibadetler yerine getirilemez.

Maalesef, bugün, internet ortamında türlü hilelerle ve bazı sosyal medya fenomenlerinin yayınlarıyla nice insanımız kumar tuzağına çekilmektedir. Mobil cihazlar, çevrimiçi oyunlar ve e-sporlar aracılığıyla nice gencimiz sanal kumar bataklığına itilmektedir. Televizyonlarda, gazetelerde, hatta en basit internet oyunlarında dahi kumar reklamları verilerek küçücük yavrularımız bile bu kötülüğe özendirilmektedir. Hâlbuki mahremiyet sınırlarını ihlal eden, haramların yaygınlaşmasına sebep olan, dijital platformlar ve farklı ortamlarda kumar oynamayı özendiren bu reklamların engellenmesi; dinî, vicdanî ve insanî bir sorumluluktur.

Aziz Müslümanlar!

Kumar, hem oynatan hem de oynayan için maddi ve manevi bir tükeniştir. Kişi, kumarda kazanınca başkasını, kaybedince kendini zarara uğratmaktadır. Bütün bağımlılıklarda olduğu gibi kumardan korunmanın en etkili yolu ise ona hiç başlamamak, kumar oynayan ve oynatan insanlarla bir arada olmamaktır. Öyleyse, nice ocaklar söndüren, nice yuvalar dağıtan, nice felaketlere sebep olan kumar belasından uzak duralım. Gençlerimizi ve çocuklarımızı her türlü bağımlılıktan korumak için; onlarla sevgi, muhabbet ve güven temeline dayalı bir ilişki kuralım. Onların iyi arkadaşlarla ve iyi ortamlarda yetişmeleri için gayret gösterelim. Kumarın; içki, yalan, dolandırıcılık ve cinayet gibi büyük günahlara sebebiyet verdiğini asla unutmayalım.

Değerli Müminler!

Hutbenin önemli özelliklerinden biri de, hutbeyi dinlemek, anlatılan bilgileri cami dışındaki insanlarla da paylaşmaktır. Bu bilgileri ailemizle, akrabalarımızla, komşularımızla ve çevremizle paylaşmak, toplumsal huzurumuza katkı sağlayacaktır.

Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum: 

Hiç kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir rızık asla yememiştir...”[3]

 



[1] Mâide, 5/90.

[2] Mâide, 5/91.

[3] Buhârî, Büyû’, 15.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 

25 Kasım 2024 Pazartesi

HAFTANIN AYETİ

 Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:


وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟


İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur. O, rahmândır, rahîmdir.

                          Bakara Suresi 163. Ayet

24 Kasım 2024 Pazar

22 Kasım 2024 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

            Peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:

 

                        إِنَّمَا بُعِثْتُ مُعَلِّماً 

“Ben ancak bir muallim olarak gönderildim.”[5]


                                                                Dârimî, Mukaddime, 32.



Diyanet İşleri Başkanlığının 22.11.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :İLİM İZZETE, ŞİDDET ZİLLETE GÖTÜRÜR

             İLİM İZZETE, ŞİDDET ZİLLETE GÖTÜRÜR




Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları günahlardan arındırıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur...”[i]

Okuduğum hadisi şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “İlim öğreten kimseye, öğrettiği ilimle amel edenlerin kazandıkları sevap kadar sevap verilir…”[ii]

Aziz Müminler!

Yüce dinimiz İslam, ilim öğrenmeyi ve bilgi elde etmeyi emreden bir dindir. İslam, Allah’ın rızasına ulaştıran ilimlerle meşgul olmayı ibadet kabul etmiştir. İlim tahsil etmeyi, kadın erkek her Müslümana asli bir görev olarak yüklemiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’e ilk inen ayetin, اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذ۪ي خَلَقَۚ  “Yaratan Rabbinin adıyla oku!”[iii] emri olması, bu hakikate işaret etmektedir.

İslam, eğitim ve öğretimin temeline; iyiliği, adaleti, merhameti, sevgi ve saygıyı koymuştur. İslam’a göre okumanın ve yazmanın amacı; insanlığa faydalı olmak, toplumların kalkınması için gayret göstermektir.  Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s) bir hadislerinde, خَيْرُ النَّاسِ أَنْفَعُهُمْ لِلنَّاسِ   “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.”[iv] buyurmaktadır.

Değerli Müslümanlar!

Şahsiyetimizin inşasında, karakterimizin gelişmesinde, kimliğimizin şekillenmesinde aileden sonra en önemli rolü, öğretmenlerimiz üstlenmektedir. Allah Resûlü (s.a.s), إِنَّمَا بُعِثْتُ مُعَلِّماً “Ben ancak bir muallim olarak gönderildim.”[v] buyurarak, öğretmenlerin nebevî bir mirasa sahip olduklarını haber vermektedir. Evet, öğretmenler, insanların ruh ve ahlaki gelişmelerine katkı sağlayan, milletlerin geleceklerine yön veren müstesna şahsiyetlerdir. Fertler ve toplumlar, öğretmenlerin eseridir. Dolayısıyla dün olduğu gibi bugün de, Rabbimizin emaneti olan çocuklarımızın imanla, ibadetle, güzel ahlakla, saygı ve nezaketle buluşması öğretmenlerimiz eliyle gerçekleşecektir. Gençlerimizin; kendine, ailesine ve milletine faydalı bir nesil olarak yetişmeleri, öğretmenlerimiz marifetiyle mümkün olacaktır.

Kıymetli Müminler!

Branşı ne olursa olsun her öğretmen, öğrencilerinin milli ve manevi değerlerimizle, ahlaki ilkelerimizle donanması; Rabbini bilen, Peygamberini tanıyan, ahiret bilincine sahip, devletini ve milletini seven insanlar olarak yetişmesi için gayret etmelidir. Öğrencisine evladı gibi şefkatle muamele eden öğretmenlerin, öğretmenine anne babası gibi saygı gösteren öğrencilerin bulunduğu bir okul; mutlu bir ailenin, huzurlu bir toplumun ve neticede sevgi medeniyetinin oluşmasına katkı sağlayacaktır. Yüce Rabbimiz, “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten meneden bir topluluk bulunsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”[vi] buyurmaktadır. İşte tüm öğretmenlerimiz bu müjdeye nail olma imkânına sahip mübarek bir mesleğin mensuplarıdır.

Muhterem Müslümanlar!

Maalesef, Kur’an ve sünnetin rahmet yüklü mesajlarından uzaklaşıldığından dolayı yeryüzünde zulüm ve haksızlıklar günden güne artıyor. İslam’ın emrettiği ilim, irfan ve hikmetten mahrum kalındığı için sevgi ve saygı azalmaya, şiddet ve nefret çoğalmaya başladı. Gün geçmiyor ki, kadına, çocuğa, yaşlıya yönelik yüreklerimizi sızlatan bir şiddet haberi duymayalım. Oysaki yüce dinimiz İslam’a göre şiddet; zulümdür, Allah’ın haram kıldığı büyük bir günah, vebali ağır bir kul hakkı ihlalidir. Hiçbir mazeret, şiddeti meşru hale getiremez. Kimden gelirse gelsin ve kime yapılırsa yapılsın şiddetin hiçbir çeşidi kabul edilemez. Rahmet ve barış dini İslam ile şiddet asla bir arada zikredilemez.

Aziz Müminler!

Gün; ilimle hikmeti, bilgiyle ahlakı buluşturma günüdür. Zaman; ailemizi ve çocuklarımızı zararlı alışkanlıklardan ve batıl ideolojilerden koruma zamanıdır. Vakit; her türlü teknolojiyi ve çağın imkânlarını kullanarak ülkemizi ve milletimizi güçlü kılma vaktidir.

Bu vesileyle bugünlere gelmemize vesile olan bütün öğretmenlerimizi, Kur’an kursu öğreticilerimizi ve hocalarımızı hürmet ve minnetle yâd ediyor; ahirete irtihal edenlere rahmet, hayatta olanlara sağlık ve afiyet diliyorum.



[i] Âl-i İmrân, 3/164.

[ii] İbn Mâce, Sünnet, 20.

[iii] Alak, 96/1.

[iv] Kudâî, Müsnedü’ş-şihâb, I, 365.

[v] Dârimî, Mukaddime, 32.

[vi] Âl-i İmrân, 3/104.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 

18 Kasım 2024 Pazartesi

17 Kasım 2024 Pazar

15 Kasım 2024 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

Diyanet İşleri Başkanlığının 15.11.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :ÂDÂB VE ERKÂNIYLA CUMA NAMAZI

ÂDÂB VE ERKÂNIYLA CUMA NAMAZI




Allah’ın emrine icabet edip mübarek Cuma gününde camilerimizde omuz omuza saf tutan aziz kardeşlerim! Cumamız mübarek olsun. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerimize olsun.

Muhterem Müslümanlar!

Bugün Cuma. Güneşin üzerine doğduğu en hayırlı gün.[i] Bugün, Rabbimizin huzuruna durduğumuz, hep birlikte Allah’a el açıp yalvardığımız, günahlarımıza af ve mağfiret dilediğimiz mübarek bir gündür. Bugün, birlik ve beraberliğimizi pekiştirdiğimiz; acı ve hüzünlerimizi, sevinç ve mutluluklarımızı paylaştığımız haftalık bayram günümüzdür. Gönlümüzü dünyevî kaygılardan arındırıp huzur ve sükûnete erdirdiğimiz diriliş günümüzdür.

Aziz Müminler!

Cuma günü Müslümanların yerine getirmesi gereken sorumluluklar vardır. Bunlardan birisi de, Cuma namazını eda etmektir. Cuma namazı, Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de kendisine özel bir yer ayırdığı müstesna bir ibadettir. Cuma günü; vaaz, hutbe ve namazıyla bizleri hata ve günahlardan arındırır, iyiye ve hayra yönlendirir; ilim, irfan ve hikmetle donatır, toplumsal hayatımızı ayakta tutan değerlerle buluşturur. Bu kutlu vakitten istifade etmek isteyen her bir mümin, dünyevî meşgalelerini bırakıp Cenâb-ı Hakk’ın davetine icabet etmelidir. Abdestini güzelce almalı, temiz ve namaz kılmaya uygun kıyafetlerini giymeli, üzerine güzel kokular sürerek erkenden camiye gelmelidir. Camiye vardığında ise Allah’ın misafiri olarak cami âdâbına riayet etmeli; okunan ayetleri, verilen vaazları ve yapılan nasihatleri huşû içinde dinlemelidir.

Kıymetli Müslümanlar!

Cuma günü Müslümanların yerine getirmesi gereken diğer bir sorumluluk ise Cuma hutbesini dinlemektir. Hutbe, ümmet-i Muhammed’e nebevî bir sesleniştir, Yüce Rabbimizin emir ve yasaklarını hatırlatmadır. İnsanlığı Allah’ın yoluna, İslam’ın aydınlığına ve Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in güzel ahlakına davettir. Hutbe, Cuma namazının şartıdır. Hutbe okunmadan Cuma namazı olmaz. Hutbeyi namazdaymış gibi dinlemek gerekir. Dolayısıyla hutbe esnasında konuşulmaz. Selam alınıp verilmez. Cep telefonuyla meşgul olunmaz. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s), Cuma namazında imam hutbe okurken konuşan birisine ‘sus!’ bile demeyecek kadar hassasiyetle hutbeyi dinlemeyi bizlere tavsiye etmektedir.[ii]

Değerli Müminler!

Hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınızda Allah’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”[iii] Öyleyse dinen meşru bir gerekçe olmadıkça Allah’a teslimiyetimizin göstergesi, birlik ve beraberliğimizin nişanesi olan Cuma namazını asla ihmal etmeyelim. Güzel söz ve tatlı dille çocuklarımızı, gençlerimizi namaza ve camiye alıştıralım. Onlara sevgi ve şefkatle muamele edelim. İş, çalışma, ders ve sınav saatlerini Cuma namazına göre planlayalım. Unutmayalım ki, Cuma namazı Allah’ın farz kıldığı bir ibadettir. Hangi gerekçeyle olursa olsun inananları bu müstesna ibadetten mahrum bırakmak, inançlarının gereğiyle işleri arasında tercihe zorlamak, büyük bir günah, ağır bir vebaldir.

Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu uyarısıyla bitiriyorum: “Kim, önemsemediğinden dolayı Cuma namazını üç defa terk ederse kalbi mühürlenir.[iv]



[i] Müslim, Cum’a, 18.

[ii] Müslim, Cum’a, 11.

[iii] Cuma, 62/9.

[iv] İbn Mâce, İkâmet, 93.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 

11 Kasım 2024 Pazartesi

HAFTANIN AYETİ

          Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

يَا عِبَادِيَ الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ اَرْضٖي وَاسِعَةٌ فَاِيَّايَ فَاعْبُدُونِ

Ey inanan kullarım! Benim arzım geniştir; o halde yalnız bana kul olmakta sebat edin.

                        Ankebût Suresi - 56 . Ayet 

8 Kasım 2024 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

 Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:    

 اِرْحَمُوا مَنْ فِى الأَرْضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ فِى السَّمَاءِ

Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.”



[i] Tirmizî, Birr, 16.


Diyanet İşleri Başkanlığının 08.11.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :MERHAMET EDEN MERHAMET BULUR

                      MERHAMET EDEN MERHAMET BULUR




Muhterem Müslümanlar!

Peygamber Efendimiz (s.a.s) çocukları çok severdi. Bir defasında sahabeyle birlikte otururken yanlarına torunu Hz. Hasan geldi. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) hemen onu kucağına aldı, bağrına bastı ve öptü. Peygamberimizin bu halini gören bir kişi, “Benim on tane çocuğum var, ben onlardan hiç birini öpmedim.” dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurdu:


       مَنْ لاَ يَرْحَمُ لاَ يُرْحَمُ 

“Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz.”[1]


Aziz Müminler!

Yüce Allah’ın insanın fıtratına yerleştirdiği müstesna duygulardan biri de merhamettir. Merhamet; Cenâb-ı Hakk’ın Rahmân ve Rahîm isimlerinin gönüllerdeki tecellisidir. Merhamet; sıradan bir acıma duygusu değil, merhem olmaktır yaralı gönüllere, dokunabilmektir mahzun yüreklere. Merhamet; “Bana ne!” duyarsızlığı değil, “Bana düşen ne?” hassasiyeti göstermektir her şeye ve herkese. Merhamet, sadece insanların maddi sıkıntılarını gidermek değil, ilim ve hikmetle buluşturmaktır zihinleri, şefkat ve muhabbetle doldurmaktır kalpleri. Merhamet; sadece kötülüğe karşı olmak değil, iyilikle buluşturmaktır bütün insanları, ilgi ve sevgiyle yeşertmektir bütün umutları.

Kıymetli Müslümanlar!

Mümin, her şeyden önce kendisine, ailesine, çevresine ve tüm mahlûkata merhamet etmelidir. Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:

اِرْحَمُوا مَنْ فِى الأَرْضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ فِى السَّمَاءِ 

Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.”[2] Ancak, ne acıdır ki şiddet sarmalının her tarafı kapladığı, merhametsizliğin oldukça yaygınlaştığı günlerden geçiyoruz. Nice insan, kin, nefret ve öfkesinin esiri olmuş, merhamet duygusunu kaybetmiş durumda. Bu sebeple de her geçen gün toplumumuzda, nice yuvalar dağılmakta, sudan bahanelerle nice canlar hayattan koparılmaktadır.  Oysaki inananlar; sabrı ve takvayı kuşanırlar, iman ve güzel ahlakla bezenmiş bir ömür sürerlerse toplumda merhameti hâkim kılarlar. Rabbimizin, af ve mağfiretine sığınırlar, günahlarına bir daha dönmemek üzere tövbe ederlerse ilâhî rahmete ulaşırlar.

Değerli Müminler!

Bizler, rahmet elçisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in ümmetiyiz. Merhameti kendisine rehber edinen bir medeniyetin temsilcileriyiz. Bize düşen; anne babamıza “Öf!” bile dememek, onların üzerine rahmet kanatlarımızı germektir. Eşimize sevgi ve muhabbetle, çocuklarımıza ilgi ve şefkatle muamele etmektir. Akraba ve komşularımızla iyi ilişkiler kurmak, güven ve huzurun teminatı olmaktır. Mesleğimiz ve işimiz gereği hizmet sunduğumuz veya hizmet aldığımız herkese karşı saygı ve nezaketle davranmak, birbirimize yardımcı olma noktasında gayret göstermektir. Kin ve nefreti kalbimizden söküp atmak, gönüllerimizi ilâhî rahmet ve nebevî merhametle donatmaktır. Kardeşliğimizi merhametle güçlendirmek, birlik ve beraberliğimizi daha da pekiştirmektir. Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin geniş olmasına umut bağlayarak haramlara yeltenmemek, kul ve kamu hakkını ihlal etmemektir. Yüce Rabbimizin şu ayetlerini asla unutmamaktır: 

           نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ 

“Resûlüm! Kullarıma, benim, çok bağışlayan ve çok esirgeyen olduğumu haber ver.”[3] 

وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ 

“Azabımın da çok elem verici olduğunu bildir.”[4]

Hutbemi Kur’an-ı Kerim’de yer alan şu dua ile bitiriyorum: “…Rabbimiz! Biz iman ettik. Bizi bağışla. Bize merhamet et. Merhamet edenlerin en hayırlısı Sensin.”[5]

 



[1] Buhârî, Edeb, 18.

[2] Tirmizî, Birr, 16.

[3] Hicr, 15/49.

[4] Hicr, 15/50.

[5] Mü’minûn, 23/109.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 

1 Kasım 2024 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

 Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:    

          اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ النَّاسُ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ       

“Müslüman, insanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.”[i]



                                                          [i] İbn Hanbel, VI, 22.


Diyanet İşleri Başkanlığının 01.11.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :HER CANIN DOKUNULMAZLIĞI VARDIR

                         HER CANIN DOKUNULMAZLIĞI VARDIR




Muhterem Müslümanlar!

Allah Resûlü (s.a.s) ve ashâb-ı kirâm hicretin onuncu yılında hac ibadetini eda etmek üzere Arafat’ta bir araya gelmişlerdi. Peygamber Efendimiz (s.a.s) o gün, Allah’ın emir ve yasaklarını, İslam’ın evrensel mesajlarını, insan hak ve hürriyetlerini ilan etmişti. Yıllar sonra “Veda Hutbesi” olarak anılacak bu konuşmasında yer alan hikmet yüklü mesajlardan biri de can dokunulmazlığıdır. 

Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s) Veda Hutbesi’nde insanlığa şöyle seslenmiştir: 

“Ey insanlar! Bu Zilhicce ayınız, bu Mekke şehriniz, bu arefe gününüz nasıl mukaddes ise canlarınız, mallarınız, ırzlarınız, şeref ve namusunuz da aynı şekilde mukaddestir, dokunulmazdır.”[1]

Aziz Müminler!

Yüce dinimiz İslam’a göre insan, yaratılmışların en üstünü ve en kıymetlisidir. Her türlü saygı ve hürmete layıktır. Dini, dili ve rengi ne olursa olsun; kadın erkek her insanın bedeni dokunulmazdır, canı mukaddestir. Bu sebepledir ki, tıbben zaruri ve dinen meşru bir sebep olmadıkça anne karnındaki ceninin hayatına kürtajla son verilemez. Hiç kimse kendi canı bile olsa intihar ederek hayatını sonlandıramaz. Örf ve adetlerin arkasına sığınarak töre cinayetine yeltenemez. Namusu gerekçe göstererek hiçbir canı hayattan koparamaz. Kendini devletin yerine koyarak suçluyu cezalandıramaz. Hâsılı hiç kimse bir başkasının canına kastedemez, bedenine zarar veremez, şeref ve haysiyetine dil uzatamaz. 

Nitekim hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: 

“Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”[2]

Değerli Müslümanlar!

Ne acıdır ki, her geçen gün dünyamız yaşanmaz bir hal alıyor. Kendisinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımayan zalimler, başta Gazze olmak üzere İslam beldelerinde tarihte eşine az rastlanır bir soykırım uyguluyorlar. Maalesef, Müslümanlar olarak bizler de günden güne İslâmî duyarlılığımızı, ahlâkî hassasiyetlerimizi kaybediyoruz. İnsanlıktan nasibini almamış, kin ve düşmanlığın, hırs ve tamahın esiri olmuş kimseler yüzünden ailede, okulda, iş hayatında ve trafikte şiddet görüntüleri artmaya devam ediyor. Nice masumlar öldürülüyor, nice yürekler yanıyor. Ancak şu husus asla unutulmamalıdır ki, insanların kalbine Allah korkusu, ahiret bilinci, hesap verme şuuru yerleştirilmedikçe, suçlulara karşı caydırıcı cezalar uygulanmadıkça, kötüler suç işlemeye devam edecektir. 

Yüce Rabbimizin bu husustaki ikazı gayet açıktır: 

 وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيٰوةٌ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

“Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.[3] 

Evet, devlet eliyle ve hukuk önünde suçluya uygulanacak olan caydırıcı cezalar, nice masumların canını kurtaracak, nice kavrulan yüreklere su serpecektir. İşte Kur’an’ın tüm insanlığa çağrısı; “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır.”  

Kıymetli Müminler!

Bizler, merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimize gönülden iman etmiş müminleriz. 

     اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ النَّاسُ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ 

“Müslüman, insanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.”[4] buyuran Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in ümmetiyiz. Bize düşen; merhameti elden bırakmamak, elimizle ve dilimizle hiç kimseye zarar vermemektir. Şiddete asla tevessül etmemek, bir insanın canına kıymak şöyle dursun onun kalbini kırmaktan, gönlünü incitmekten bile sakınmaktır. Çocuklarımızı ve gençlerimizi dinine bağlı, milletine ve insanlığa faydalı kişiler olarak yetiştirmektir. Sağlığına kavuşmayı bekleyenlere, hastane köşelerinde hayata tutunmaya çalışanlara kanımızla, organlarımızla can olmaktır. Unutmayalım ki, kendi canımızı aziz bildiğimiz kadar bütün insanların da canını aziz bilirsek, kendimiz için sevip istediğimiz bütün hayırları diğer insanlar için de istersek, işte o zaman kâmil bir mümin, örnek bir Müslüman, iyi bir insan oluruz.

 



[1] Buhârî, İlim, 9.

[2] Nisâ, 4/93.

[3] Bakara, 2/179.

[4] İbn Hanbel, VI, 22.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü