31 Mayıs 2024 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

Diyanet İşleri Başkanlığının 31.05.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :HARAM: ALLAH İLE KUL ARASINDAKİ EN BÜYÜK ENGEL

HARAM: ALLAH İLE KUL ARASINDAKİ EN BÜYÜK ENGEL



Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: Ağzınıza geldiği gibi yalan yanlış konuşup Allah’a da yalan isnat ederek Bu helâldir, bu haramdır’ demeyin…”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:Helâl bellidir; haram da bellidir. İkisinin arasında birtakım şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve haysiyetini korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse, harama düşmüş olur.”[2]

Aziz Müminler!

Yüce dinimiz İslam’a göre helâl, yapılmasına müsaade edilen söz, tutum ve davranışlardır. Haram ise yapılması yasaklanan kötü ve çirkin şeylerdir. Dinimize göre helâl ve haram belirleme yetkisi Allah’a ve O’nun izniyle Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’e aittir. Hiçbir kişi helâl ve haram sınırlarını kendi düşünce ve görüşüne göre daraltamaz veya genişletemez. Dinimizde helâl dairesi oldukça geniştir. Haramlar ise sınırlı sayıdadır.

Değerli Müslümanlar!

Yüce Rabbimizin haram kıldığı en büyük günah şirktir. Mümin, imanına asla şirk bulaştırmaz. Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmaz. Nasıl ve ne şekilde yaşaması gerektiğini yalnızca Allah’ın belirleyeceğini kabul eder. Yalnızca O’na kulluk eder ve yalnızca O’ndan yardım diler.

Haram olan diğer büyük bir günah da, insanın canına ve malına kastetmek, şeref ve haysiyetine zarar vermektir. Dinimize göre insanların canı mukaddestir, dokunulmazdır. 

Kur’an-ı Kerim’de 

“Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir.”[3] buyrulmaktadır. 

Bu cihanşümul ölçüye rağmen bugün, insanlıktan nasibini almamış katil siyonistler, dünyanın gözü önünde Gazze ve Refah’ta en büyük günahlardan birini işlemekte; kadın, çocuk, yaşlı demeden masumları katletmektedir. Ancak unutulmasın ki, dünyada ve ahirette Allah’ın, meleklerin ve diri diri yakılan mazlumların laneti soykırım yapan zalimlerin üzerinedir. Ve yine unutulmasın ki, zalimlerin zulmü ancak kendi sonlarını hazırlamaktadır. Azgınlaşan kavimlerin akıbeti bize hep bu hakikati hatırlatmaktadır. Bu kaçınılmaz gerçekle onlar da mutlaka yüzleşecektir.

Kıymetli Müminler!

İslam, haksız kazanç kapılarının tamamını kapatmıştır. Hayatın bereketini götüren, huzur ve güveni zedeleyen, hırsızlık, rüşvet, tefecilik, stokçuluk, karaborsacılık gibi gayr-i meşrû yollar haramdır. Allah katında büyük bir vebal olan kul ve kamu hakkını ihlal etmek de haramdır.

İslam, en büyük sömürü ve zulüm araçlarından biri olan faizin azını da çoğunu da haram kılmıştır. Faiz, alışveriş olarak kabul edilemez. Gelişen ve değişen şartlar, faizin haram olduğu gerçeğini asla değiştiremez. Bu hususta Rabbimizin uyarısı gayet açıktır: 

“Faiz yiyenler, kabirlerinden şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların ‘Alışveriş de faiz gibidir’ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır…”[4]

Sağlığı tehlikeye atan, yuvaları dağıtan içki, kumar ve uyuşturucu maddelerin tamamı haramdır. Fıtratı bozan, aile ve toplumları fesada uğratan, insanlığın geleceğini tehdit eden zina, fuhuş ve cinsiyetsizleştirme gibi her türlü eylem haramdır. İnsanlar arasındaki muhabbeti bitiren, toplumsal dayanışmayı yok eden yalan, dedikodu, iftira, su-i zan gibi kötü hasletler haramdır. Şu da bir hakikattir ki, gerçek hayatta haram olan her şey, sosyal medya ve dijital mecralarda da haramdır, günahtır.

Aziz Müslümanlar!

Ne yazık ki, helâl-haram duyarlılığının günden güne azaldığı, haramların özendirildiği ve aleni bir şekilde işlendiği, mahremiyet sınırlarının hiçe sayıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Böyle bir zamanda bize düşen; Allah ve Resûlü’nün koyduğu helâl ve haram ölçülerine titizlikle riayet etmektir. Ailemize ve çocuklarımıza helâl-haram bilincini kazandırmaktır. Unutmayalım ki, haramlar, Allah ile kul arasındaki en büyük engeldir. Helâl-haram hassasiyetini kaybetmek, fert ve toplum için en büyük felakettir.

Yüce Rabbimden bizleri ve nesillerimizi helâl-haram duyarlılığına sahip kullarından kılmasını niyaz ediyor; hafta sonu sınava girecek olan çocuklarımıza zihin açıklığı ve hayırlı başarılar diliyorum.

 



[1] Nahl, 16/116.

[2] Buhârî, Îmân, 39.

[3] Mâide, 5/32.

[4] Bakara, 2/275.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 

24 Mayıs 2024 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 25.05.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :İSLAM MEFKÛRESİNİ DİRİ TUTALIM

 

İSLAM MEFKÛRESİNİ DİRİ TUTALIM

Muhterem Müslümanlar!

Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in insanları tevhit inancına davetinin ilk günleriydi. Müslüman olanların sayısı gün geçtikçe artıyordu. Müşrikler,  onları inançlarından döndürmek için her yolu deniyorlardı. Davasından vazgeçirmek için amcası Ebû Tâlib’i, Peygamberimiz (s.a.s)’e gönderdiler. Ancak Resûlullah (s.a.s), hak ve hakikat yolculuğundan asla geri adım atmadı ve kararlılığını şöyle ifade etti: “Allah’a yemin olsun ki sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar, Allah dinini güçlendirinceye veya bu yolda canımı verinceye kadar davamdan asla vazgeçmeyeceğim.”[1]

Aziz Müminler!

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bu tavrı ve duruşu ile aslında İslam’ın bir mefkûresi, bir ideali olduğunu bizlere öğretiyordu. Bu ideal, insanların zihnini ve gönlünü Allah’a iman ile aydınlatma gayretidir. İ‘lâ-yi kelimetullah, yani Allah’ın Yüce ismini yeryüzünün dört bir tarafına duyurma kararlılığıdır. Son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in örnek ahlakı ile insanlığı buluşturma çabasıdır. Bu ideal, yeryüzünde ilim ve hikmete, sevgi ve saygıya, şefkat ve merhamete dayalı bir medeniyet oluşturma azmidir. Zulme ve kötülüğe engel olma, adalet ve iyiliği dünyaya hâkim kılma iradesidir. Nitekim Yüce Rabbimiz bu iradeye sahip çıkmamız için şöyle buyurmaktadır: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”[2]

Kıymetli Müslümanlar!

İslam mefkûresinin dayanağı Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesidir. Bu iki kaynaktan beslenen Müslümanlar, yeryüzünde insanca yaşamayı temin etmek için gayret gösterdiler. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in vefatından beş yıl sonra Kudüs’ü zulmün esaretinden kurtarıp dâru’s-selâm, barış ve esenlik yurdu kıldılar. Yedi yıl sonra da Diyarbakır surlarına İslam sancağını dikerek Anadolu’ya İslam güneşinin doğmasına vesile oldular.

Değerli Müminler!

Aziz milletimiz de İslam’la şereflendikten sonra asırlarca İslam’ın sancaktarlığını yaptı. Ecdadımız, bu kutlu dava uğrunda yılmadan ve yıkılmadan seferden sefere, zaferden zafere koştu. Allah’ın izni ve yardımıyla Malazgirt’te destan yazdı. Anadolu’nun kapılarını hiç kapanmamak üzere İslam’a açtı. Aşılmaz denen burçları aştı, yıkılmaz denen kaleleri yıktı ve İstanbul’u fethetti. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komu­tan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”[3] müjdesine nail oldu. Milletimiz imanından aldığı güçle her türlü imkâna sahip işgalcileri Çanakkale’de büyük bir yenilgiye uğrattı. Bütün zorluklara rağmen Millî Mücadele’den birlik ve beraberlik ruhuyla zafer elde ederek bu topraklardaki istiklal ve istikbalini perçinledi.

Aziz Müslümanlar!

Bugün bizlere düşen, İslam’ın öğrettiği yüce idealleri diri tutmaktır. Birlik ve beraberliğimize, kardeşlik ve muhabbetimize her daim sahip çıkmaktır. Ülkemize ve milletimize kurulan tuzakları boşa çıkartmak için her alanda güçlü olmaktır. Kötülüğün yerine iyiliği, zulmün yerine adaleti, nefretin yerine sevgiyi hâkim kılmaktır. Bu ulvi değerlerin yaşandığı ve öğretildiği güçlü aile yuvaları kurmaktır. Geleceğimizin teminatı evlatlarımızı milli ve manevi değerlerine bağlı, topluma ve insanlığa faydalı nesiller olarak yetiştirmektir.

Hutbemi, başta Gazze ve Filistin olmak üzere tüm mazlumların zafere ulaşıp aziz olacağını, işgalci zalim ve siyonistlerin mağlup olup zelil kılınacağını haber veren şu hadis-i şerifle bitiriyorum: “Gece ve gündüzün ulaştığı her yere İslam ulaşacaktır. Allah, ister kerpiçten isterse deve kılından yapılsın İslam’ın girmediği hiçbir ev bırakmayacaktır. Bu, kimi için izzet, kimi içinse zillet olacaktır. Allah, İslam’ı aziz eyleyecek, küfrü ise zelil kılacaktır.”[4]

 



[1] İbn Hişâm, Sîret, I, 101.

[2] Âl-i İmrân, 3/104.

[3] İbn Hanbel, IV, 335.

[4] İbn Hanbel, IV, 104.        

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

23 Mayıs 2024 Perşembe

HAFTANIN AYETİ

 Yüce Allah  şöyle buyurmaktadır:

19 Mayıs 2024 Pazar

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

     19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız  Kutlu Olsun.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıktığı ve İstiklal mücadelemizin dönüm noktalarından 19 Mayıs 1919 tarihinde, ülkemizin bağımsızlığıyla sonuçlanan zaferin ilk adımı atıldı. Samsun’da yakılan özgürlük ateşi ile vatan topraklarımızın ilelebet işgal edilemeyeceği bütün dünyaya ilan edildi.

19 Mayıs 1919’da şahlanan millî şuurla kurulan Türkiye Cumhuriyeti, yarınlarımızın ışığı gençlerimize emanet edilmiştir.

Bu tarihî günün 105. yıl dönümünü coşkuyla kutlamanın gururunu yaşıyor; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile vatan toprakları için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla yâd ediyoruz.

Türk milletinin ve değerli gençlerimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun.


17 Mayıs 2024 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

Diyanet İşleri Başkanlığının 17.05.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :AİLEMİZ: HUZUR VE GÜVEN KAYNAĞIMIZ

                       AİLEMİZ: HUZUR VE GÜVEN KAYNAĞIMIZ




Muhterem Müslümanlar!

Yüce Rabbimiz, kadın ve erkeği yeryüzünün en değerli varlıkları olarak yaratmış, farklı niteliklerle donatarak birbirine eş kılmıştır. Dünya hayatının yükünü birlikte taşıyalım, birbirimizde huzur bulalım diye bizlere aile olma nimetini bahşetmiştir.

Aile, insanın yalnızlığına kalkan olan, Allah’ın rahmetiyle korunan, neslin devamını sağlayan, güzide bir kurumdur. İnancımızın, şahsiyetimizin, yaşam tarzımızın şekillendiği en değerli çatıdır. Aile, çocuklarla büyüyen, güzelleşen, gençlerle geleceğe kök salan bir çınardır.

Aziz Müminler!

Kadın ve erkeğin meşru nikâhla bir yuva kurması, ailenin ilk adımıdır. Aynı ideal ve duyguyla, Allah’ın rızası doğrultusunda bir ömrü paylaşmak ise aile olmanın sırrıdır.

هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَاَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّۜ

Eşleriniz sizin için bir elbisedir, siz de eşleriniz için birer elbisesiniz.[i] buyuran Rabbimiz, bizi birbirimize güven vermek, koruyup kollamak ve uyum içinde yaşamak için var etmiştir. Kadınıyla erkeğiyle her fert, ailesine sevgiyle, merhametle ve sadakatle bağlanmalıdır. Her türlü günah ve haramdan, şiddet ve tehditten ailesini muhafaza etmeli, iffetli ve onurlu bir aile hayatı sürmelidir.

Kıymetli Müslümanlar!

Aileyi hedef alan tehditlerin arttığı, fıtrata aykırı tahribatın hızla yayıldığı bir çağdayız. Ailenin, özgürlükler önündeki engelmiş gibi gösterilmeye çalışıldığı bir ortamdayız. Sorumluluk almadan tek başına yaşamanın daha cazip olduğu fikrinin özendirildiği bir zamandayız. Oysa aile kurmak, insan fıtratının bir gereğidir. Bizler yalnız değil, aile içinde mutlu yaşayabilecek şekilde yaratıldık. Ailemizin huzurlu, aile bağlarımızın güçlü olmasını dilemek bizim hamurumuzda vardır. Bu yüzden biricik örneğimiz, Peygamber Efendimiz (s.a.s) bizi aile kurmaya ve ailemiz için iyilik yapmaya davet ederek şöyle buyurmaktadır:

“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı davranandır. Ben de sizin ailesine karşı en hayırlı olanınızım.”[ii] Bizlere aile gibi paha biçilmez bir nimet veren Rabbimiz ise onu korumamızı şöyle emretmektedir: 

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”[iii]

Değerli Müminler!

Gençlerimiz ailemizin göz bebeği, bizi güçlü kılan en büyük imkân ve zenginliğimizdir. Onların inançları, hayalleri ve fikirleri bizim âtîmizdir. Zihinleri berrak, duygu ve düşünceleri heyecan dolu olan gençlerimizi anlamak ve onlara rehberlik etmek bizim vazifemizdir. Zira gençlik dönemi tecrübesizlik ve merakla çeşitli tehlikelere maruz kalınan bir dönemdir. Huzurlu ve bilinçli bir aile ortamında büyüyen, kendisine güvenilen ve maneviyatla desteklenen gençlerimiz, girdaplardan korunacaktır. Aileleri, evlenme çağına geldiklerinde onların da aile kurmalarına, geleceğe umutla bakmalarına vesile olacaktır. Neslin devamını ve yeryüzünün imarını; okuyan, araştıran, tefekkür eden gençlerimiz sağlayacaktır.

Aziz Müslümanlar!

Rabbimizin biz kulları için bereket vesilesi kıldığı aile olmanın huzurunu hep birlikte yaşayalım. Fıtratı bozmaya yönelik tehlikelerden, Rabbimizin emirlerine ve güvenli limanımız olan ailemize sığınarak korunalım. Ailemizi kişisel çıkarlara, geçici zevklere ve sapkın ideolojilere kurban etmeyelim. Mazlum coğrafyalarda aileler can çekişiyor. Gazze’de dağılan binlerce aile için dua etmeyi unutmayalım.

Hutbemi Kur’an-ı Kerim’de bize öğretilen şu dua ile bitiriyorum:

“Rabbim, bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana nasip et. Neslimi de salih kimseler eyle. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.”[iv]



[i] Bakara, 2/187.

[ii] Tirmizî, Menâkıb, 63.

[iii] Tahrîm, 66/6.

[iv] Ahkâf, 46/15.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 


13 Mayıs 2024 Pazartesi

HAFTANIN AYETİ

                                      Yüce Allah  şöyle buyurmaktadır:

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِۚ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ ف۪ي عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ ل۪ي

وَلِوَالِدَيْكَۜ اِلَيَّ الْمَص۪يرُ

İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.”

                            Lokman Sûresi,14. Ayet

Anne Güzeldir

10 Mayıs 2024 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

 Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:

مَنْ ضَارَّ مُؤْمِناً ضَارَّ اللّهُ تَعالى بِهِ، وَمَنْ شَاقَّ مُؤْمِناً شَاقَّ

 اللّهُ تَعالى عَلَيْهِ

"Kim mü'mine zarar verirse Allah da onu zarara uğratır. Kim de mü'mine meşakkat verirse, Allah da ona meşakkat verir." 

                                                                    [Tirmizî, Birr 27, (1941).]

Diyanet İşleri Başkanlığının 10.05.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :MEDENİYETİMİZ, VAKIF MEDENİYETİDİR

                    MEDENİYETİMİZ, VAKIF MEDENİYETİDİR




Muhterem Müslümanlar!

Yüce dinimiz İslam’ın insanlığa hediye ettiği müesseselerden biri de vakıftır. Vakıf, sahip olduğumuz nimetleri sadece Allah rızası için insanların ve bütün yaratılmışların istifadesine sunmaktır. Vakıf, Rabbimizin bizlere emanet olarak verdiği imkânları cennet anahtarı yapabilmenin yollarından biridir. Vakıf, ‘İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.’ anlayışına dayalı bir iyilik hareketidir. Kesintisi olmayan bir hayır çeşmesidir.

Aziz Müminler!

Vakıflar, milletleri ayakta tutan kurumlardandır. Vakıflar, birlik ve beraberliği pekiştirirler. Paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma gibi erdemleri ayakta tutarlar. Güvenli ve huzurlu bir toplum inşa ederler. Vakıflar, varlık âlemindeki şefkat ve merhamet tohumlarını yeşertirler. İlim ve irfanın, kültür ve sanatın gelişip yaygınlaşmasına katkı sunarlar. Zengin ile fakir arasında hayır ve iyilik köprüleri kurarlar. Adaletin, hakkın, hakkaniyetin ve insanca yaşamayı temin edecek bir medeniyetin yeryüzüne hâkim olmasına vesile olurlar.

Değerli Müslümanlar!

İslam dininde vakıf her daim teşvik edilmiş, bu hayır kurumlarına öncü ve destek olanlar övülmüştür. Bu hakikatin idrakinde olan ecdadımız, camiler, medreseler, hastaneler, aşevleri, kütüphaneler, kervansaraylar, köprüler ve çeşmeler inşa etmiştir. Geçmişten günümüze kurulan vakıflar, kimsesizlerin kimsesi, yetimlerin, öksüzlerin ve yaşlıların sığınağı olmuştur. İhtiyaç sahiplerine, derdi ve sıkıntısı olanlara umut, evlenecek gençlere yuva olmuştur. Tarihimizde vakıf kültürü o kadar önemsenmiştir ki, göçmen kuşlar için bile vakıflar kurulmuştur.

Kıymetli Müminler!

Peygamber Efendimiz (s.a.s), bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:

“İnsanoğlu ebediyete irtihal ettiği zaman amel defteri kapanır. Şu üç kişinin defteri ise kapanmaz ve bunlara sevap yazılmaya devam eder. Ardında sadaka-i câriye, yani kalıcı bir hayır bırakan kişi. İlmini insanlığın hayır ve hizmetine sunan kişi. Kendisine hayır duada bulunan evlat yetiştiren kişi.[i] 

Allah Resûlü (s.a.s)’in bu hadisine gönülden bağlanan aziz milletimiz, kurduğu vakıflar aracılığıyla yurt içinde ve yurt dışında nice hayırlı hizmetlere vesile olmaya devam etmektedir. Vakıfların öncüsü ve destekçisi olup ahirete irtihal eden bütün kardeşlerimize Cenâb-ı Hak’tan rahmet, hayatta olanlara sağlık ve afiyet niyaz ediyoruz.

Aziz Müslümanlar!

Ülkemizde iyiliğin hizmetkârı olan nice hayır kurumundan biri de Türkiye Diyanet Vakfı’dır. Vakfımız, yaklaşık yarım asırdır 

“Kardeşlik Sınır Tanımaz” şiarıyla iyiliği yeryüzüne hâkim kılmak için çaba sarf etmektedir. Yurdumuzdaki ve dünyanın dört bir yanındaki hizmetleriyle; din, dil ve renk ayrımı yapmadan bütün mazlumlara umut olmaktadır. Gençlerimizin millî ve manevî değerlerine bağlı; çevresine, toplumuna ve insanlığa faydalı kişiler olarak yetişmeleri için gayret göstermektedir. Yokluğa, doğal afetlere, şiddete ve savaşa maruz kalan nice insana milletimizin yardımlarını ulaştırmaktadır.

Değerli Müminler!

Medeniyetimiz, vakıf medeniyetidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’den günümüze vakıflar hep var olagelmiştir. Bize düşen, bu medeniyete hep birlikte sahip çıkmaktır. Vakıf mallarını vakfedildiği amaç doğrultusunda kullanmaktır. Vakıf mallarına zarar verecek her türlü yanlış tutum ve davranıştan kaçınmaktır.

Kıymetli Müslümanlar!

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, 

“İyilik ve takvada yardımlaşın, günah ve haksızlıkta yardımlaşmayın.”[ii] buyurmaktadır. 

En büyük iyilik, mazluma ve mağdura yardım etmek, onları zalimlere karşı korumaktır. Müslümanlar olarak bizler, bugün, dünyanın gözü önünde katliama ve soykırıma maruz kalan Gazzeli masumları, bebekleri, kadınları zalim işgalcilerin elinden kurtarmak için bütün imkânlarımızı seferber etmeliyiz.

Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in şu uyarısıyla bitiriyorum: 

“İnsanlar zalimin zulmünü görür de ona engel olmazsa, Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.”[iii]



[i] Müslim, Vasiyye, 14.

[ii] Mâide, 5/2.

[iii] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 5.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 


6 Mayıs 2024 Pazartesi

HAFTANIN AYETİ

 Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

اَلَّذٖينَ يُقٖيمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَؕ

اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

"Namazlarını özenle kılan, zekâtı veren ve âhirete kesin olarak inananlar;İşte onlar rableri tarafından gösterilen doğru yol üzerindedirler; kurtuluşa erenler de yalnız onlardır."
                      (Lokmân Suresi,4-5. Ayet)

4 Mayıs 2024 Cumartesi

3 Mayıs 2024 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 03.03.2024 Tarihli Cuma Hutbesi :DUA: RABBİMİZE SIĞINMANIN SÖZLÜ İFADESİ

            DUA: RABBİMİZE SIĞINMANIN SÖZLÜ İFADESİ




Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kullarım, beni sana sorduklarında, bilsinler ki, ben onlara çok yakınım. Dua edenin duasına karşılık veririm. Öyleyse kullarım davetime uysunlar ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulsunlar.”[i]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kabul edileceğine gönülden inanarak Allah’a dua edin...”[ii]

Aziz Müminler!

Yüce Rabbimizin darlıkta ve bollukta, neşede ve üzüntüde, her şart ve durumda bize lütfettiği bir iltica kapısı vardır. Bu kapının adı, dua kapısıdır.

Dua, Allah’a imanımızın ve kulluğumuzun sözlü bir tezahürüdür. Rabbimizin yüceliğinin ve daima O’nun yardımına muhtaç olduğumuzun itirafıdır. Dua, ibadetlerimizle birlikte Allah’ın rahmet ve bereketini, af ve mağfiretini talep ettiğimiz yakarışımızdır. Görev ve sorumluluklarımızı yerine getirdikten sonra kararlılığımız ve gayretimizin bir ifadesidir. Dua, bizi diri tutan manevi bir güçtür. Kötülüklere karşı koruyan bir kalkandır.

Kıymetli Müslümanlar!

Yüce Rabbimiz, duanın en nâdîde örneklerini Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin dilinden bize öğretmiştir.

Hz. Âdem’in dilinde dua, nedamettir. O ve eşi Hz. Havvâ, yaptıkları bir hatadan sonra hemen pişmanlık duyarak şu sözlerle Allah’a sığınmışlardır: “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan oluruz.”[iii]

Hz. İbrâhim’in dilinde dua, sadakattir. O, nice ağır imtihanlardan geçmesine rağmen Allah’a teslimiyetini hiçbir zaman yitirmemiş ve şöyle niyazda bulunmuştur: Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan eyle, soyumuzdan da sana teslim olacak bir ümmet çıkar.[iv]

Hz. Eyyûb’un dilinde dua, sabır ve metanettir. O, yakalandığı amansız hastalık karşısında şu dua ile Rabbinden şifa talep etmiştir: Rabbim! Ben bir derde tutuldum. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin.”[v]

Değerli Müminler!

Hz. Yûsuf’un dilinde dua, iyi bir insan olma ve hayırlı bir akıbete ulaşma dileğidir. O, iffetinden ödün vermediği için uğradığı çirkin iftira karşısında nice sıkıntılara maruz kalmış ve Rabbine şöyle yakarmıştır: “Allah’ım! Dünyada da ahirette de beni himaye eden, koruyup gözeten Sensin. Canımı Müslüman olarak al ve beni salih kimselerin arasına kat!”[vi]

Hz. Mûsâ’nın dilinde dua, Allah’tan yardım ve kolaylık istemektir. O, inkârcı zalimlerin türlü zorbalıklarına asla boyun eğmemiş, ümidini yitirmemiş ve şöyle diyerek Allah’a dua etmiştir: “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşlerimi kolaylaştır.”[vii]

Hz. Îsâ’nın dilinde dua, helal ve temiz rızık talep etmektir. O, kendisine iman edenlerin isteklerini şu duayla Allah’a arz etmiştir: “Rabbimiz! Bizi katından rızıklandır. Sen rızık verenlerin en hayırlısısın.[viii]

Aziz Müslümanlar!

Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in pek çok hadisinde bizim için nice güzel dua örnekleri vardır. Biz onun dualarından; yaratılışımızın gayesini, varlığımızın amacını öğreniriz. Dünyada mutluluğa ahirette ebedi kurtuluşa nasıl ulaşabileceğimizin yollarını görürüz. Onun dualarında imanın, ibadetin ve güzel ahlakın bir mümin için neler ifade ettiğini, hâsılı iyi bir insan, samimi bir Müslüman olma gayretini görürüz.

Kıymetli Müminler!

Duanın bereketinden, verdiği huzur ve sükûnetten kendimizi mahrum bırakmayalım. Ailemiz, milletimiz ve tüm insanlığın selameti için Rabbimize gönülden dua edelim. Gazze’de ve dünyanın farklı yerlerinde zulme maruz kalan kardeşlerimizin kurtuluşu için Cenâb-ı Hakk’a niyazda bulunalım.

Hutbemi her gün yatsı namazından sonra okuduğumuz Bakara sûresinin son ayetinde yer alan şu dua ile bitiriyorum:

وَاعْفُ عَنَّا۠ وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ

“Rabbimiz! Bizi bağışla! Bize merhamet et! Rahmetinle muamele eyle! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; kâfirlere karşı bize yardım et!”[ix]



[i] Bakara, 2/186.

[ii] Tirmizî, Deavât, 65.

[iii] A’râf, 7/23.

[iv] Bakara, 2/128.

[v] Enbiyâ, 21/83.

[vi] Yûsuf, 12/101.

[vii] Tâhâ, 20/25, 26.

[viii] Mâide, 5/114.

[ix] Bakara, 2/286.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü