31 Ekim 2022 Pazartesi

28 Ekim 2022 Cuma

HAFTANIN HADİSİ

Diyanet İşleri Başkanlığının 28.10.2022 Tarihli Cuma Hutbesi:AİLE OLMAK: İLAHİ LÜTUF

 

                     AİLE OLMAK: İLAHİ LÜTUF




Muhterem Müslümanlar!

Yüce Rabbimiz, bizleri kadın ve erkek olarak yaratmıştır. Sonra da ruhlarımız sekinete ulaşsın, gönüllerimiz inşiraha kavuşsun diye bize aile olmayı bahşetmiştir.

Aile, Cenâb-ı Hakkın lütfettiği eşsiz bir nimettir. Hayatta sahip olabileceğimiz en değerli hazinedir. Aile, temiz bir neslin devamını, güvenli bir toplumun inşasını sağlayan en kadim kurumdur. İnancımızın, karakterimizin ve hayat tarzımızın şekillendiği en değerli okuldur. Aile, Allah’ın rahmeti ile korunan, onun bahşettiği çocuklar ile gelişen ve güzelleşen sevgi, huzur ve güven ortamıdır.

Aziz Müminler!

Aile olmak, kadın ve erkeğin meşru nikâhla bir yuva kurmasıdır. İki ömrün bir bütün olması, iki gönlün bir can olmasıdır. Aile olmak, Yüce Rabbimizin  هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَاَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّۜ  Eşleriniz sizin için bir elbisedir, siz de eşleriniz için birer elbisesiniz[1] ayetine gönülden bağlanıp tıpkı bir elbise gibi örtücü, koruyucu ve uyumlu olmaktır.

Aile olmak kadar aileyi korumak da önemlidir. Aileyi korumak, eşlerin şefkat, merhamet ve sadakatle birbirlerine bağlanmalarıdır. Her türlü günah ve haramdan birbirlerini korumaları, iffet ve onurlarını muhafaza etmeleridir.

Kıymetli Müslümanlar!

Aile kurumuna yönelik fıtrata aykırı her türlü tahribatın hızla yayıldığı bir çağda yaşıyoruz. Ailenin, insanın özgürlüğünü kısıtladığı, sorumluluk üstlenmeden tek başına yaşamanın daha cazip olduğu fikri özendiriliyor. Hâlbuki aile olmak Yüce Rabbimizin emri, Peygamberimizin sünneti, insan fıtratının bir gereğidir. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: İçinizden kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, Allah’ın varlığının delillerindendir. Bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”[2] Allah Resûlü (s.a.s) ise bizleri aile kurmaya şöyle teşvik etmektedir: “Nikâh benim sünnetimdir. Benim sünnetime uygun davranmayan benden değildir…”[3]

Değerli Müminler!

Yüce dinimiz İslam’ın hayat veren ilkelerine hep birlikte sımsıkı sarılalım. Allah’ın emrine ve fıtratımıza uygun, nezih bir aile hayatı yaşamaya gayret edelim. El ele, gönül gönüle vererek, var gücümüzle aile kurumunu ve değerlerini ayakta tutmak için çaba gösterelim. Unutmayalım ki sağlıklı, güçlü ve huzurlu bir toplum, ancak meşru nikâhla kadın ve erkeğin kurduğu aile ile mümkündür.  

Aziz Müslümanlar!

Ailenin kurulması, korunması ve güçlendirilmesi noktasında her birimize ayrı ayrı görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu doğrultuda müftülüklerimiz bünyesinde Aile ve Dini Rehberlik Merkezleri bulunmaktadır. Bu merkezlerde genci, yaşlısı, kadını ve erkeğiyle toplumumuzun bütün fertlerine alanında uzman hocalarımız ve manevi rehberlerimiz tarafından aileye yönelik dini rehberlik hizmeti sunulmaktadır. Ayrıca Başkanlığımız tarafından yazılı ve görsel yayınlar marifetiyle aile konusunda toplumumuz nezdinde bilinç ve duyarlılık oluşturulmaya devam edilmektedir. Bu vesileyle Başkanlığımız tarafından aileye yönelik sunulan bu hizmetleri siz değerli kardeşlerimize bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

 Hutbemi Kur’an-ı Kerim’de bize öğretilen şu dua ile bitiriyorum: “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle!”[4]

 



[1] Bakara, 2/187.

[2] Rûm, 30/21.

[3] İbn Mâce, Nikâh, 1.

[4] Furkân, 25/74.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
KAYNAK:

24 Ekim 2022 Pazartesi

22 Ekim 2022 Cumartesi

21 Ekim 2022 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 21.10.2022 Tarihli Cuma Hutbesi:KOMŞULUK HUKUKU

                                               KOMŞULUK HUKUKU




Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 Komşusu şerrinden emin olmayan kimse cennete giremez.[2]

Aziz Müminler!

Allah Teâlâ, bizleri doğumdan ölüme kadar insanlarla iç içe yaşamak üzere yarattı. Bu hayatta kimi zaman sıkıntıya düşer, hüzne kapılırız; kimi zaman da iyiliklere nail olur, sevinç kaplar dört bir yanımızı. İşte böyle anlarda etrafımızda duygularımızı paylaşacak insanlar arar gözlerimiz. Ana babamız, eş ve çocuklarımız, hısım ve akrabalarımız kadar komşularımızın da yanı başımızda olmalarını arzularız.

Komşuluk, sadece ortak kullanım alanlarına sahip olmak değildir. Komşuluk, duvarların birbirine yaslanmasından ziyade gönüllerin birbirine kaynaşması demektir. İyi bir komşu aramadan önce iyi komşu olabilmek demektir. Komşuluk, saygılı ve paylaşımcı, fedakâr ve duyarlı olabilmektir. Komşularımıza eziyet etmemek, şeref ve haysiyetlerine, namus ve iffetlerine dil uzatmamaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:                   

       مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلاَ يُؤْذِ جَارَهُ 

Allah’a ve ahiret gününe iman eden, komşusunu rahatsız etmesin!”[3] Bu ve benzeri hadisler, kâmil bir mümin olmanın yolunun, komşularımızla ilişkilerimizi düzgün tutmaktan geçtiğini belirtmektedir.

Kıymetli Müslümanlar!

Maalesef, aşırı dünyevileşme, bireysellik ve bencillik, komşuluk ilişkilerimizi gün geçtikçe zayıflatmaktadır. Oysaki Allah Resûlü (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır:

 أَحْسِنْ إِلَى جَارِكَ تَكُنْ مُؤْمِنًا 

Komşuna iyilik yap ki mümin olasın.”[4]

 Peki, müminler olarak bizler, gönüllerimizi birbirine komşu kılabiliyor muyuz? Kendimiz için istediğimizi komşumuz için de isteyebiliyor muyuz? Komşularımızın maddi ve manevi ihtiyaçlarına katkıda bulunabilmek için dini, ahlaki ve insani sorumluluklarımızı yerine getirebiliyor muyuz?

Saygıdeğer Müminler!

Komşuluk hakkının neler olduğunu soran bir kişiye, Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle cevap vermiştir:

 “Hastalandığında ziyaret etmen, öldüğünde cenazesine katılman, borç istediğinde vermen, muhtaç olduğunda ihtiyacını karşılaman, hayırlı işlerini tebrik etmen, musibet anında sabrı tavsiye etmendir.”[5] 

O halde, komşularımıza karşı sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunun farkında olalım. Komşuluk hukukunu ayakta tutalım. Gönül sofralarımızı birbirimize açalım, muhabbet ve samimiyeti ortak kılalım. Allah’ın selamını birbirimizden esirgemeyelim. Komşuluk ilişkilerine zarar verecek her türlü yanlış söylem ve davranıştan kaçınalım. Sabır ve tahammülü elden bırakmayalım. Unutmayalım ki, Allah katında komşuların en hayırlısı, komşusuna karşı en güzel davranandır.[6] 

Aziz Müslümanlar!

Geçen hafta ülke olarak büyük bir acı yaşadık. Bartın Amasra’da maden ocağında meydana gelen patlamada kırk bir kardeşimiz aramızdan ayrıldı. Ahirete irtihal eden kardeşlerimize Yüce Rabbimden rahmet, geride kalan aile efradına ve aziz milletimize sabırlar diliyorum. Cenâb-ı Hak, yaralı kardeşlerimize acil şifalar ihsan eylesin. Bizlere bir daha böyle acılar yaşatmasın.

 

[1] Nisâ, 4/36.

[2] Müslim, Îmân, 73.

[3] Buhârî, Rikâk, 23.

[4] Tirmizî, Zühd, 2.

[5] Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XIX, 419.

[6] Tirmizî, Birr, 28.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
KAYNAK:

HAFTANIN AYETİ

 Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

15 Ekim 2022 Cumartesi

HAFTANIN HADİSİ

 Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:   

إِنَّ أَوَّلَ ماَ يُحاَسَبُ بِهِ الْعَبْدُ يَوْمَ الْقِياَمَةِ مِنْ عَمَلِهِ صَلاَتُهُ


“Kulun kıyamet günü ilk hesaba çekileceği

 ameli: Namazıdır”.


(Tirmizî: Salât 305; Ebu Davud:Salât 145;Nesaî: Salat 9; İbn Mace:İkame 102)

14 Ekim 2022 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının14.10.2022 Tarihli Cuma Hutbesi:KUL VE KAMU HAKKI

 

KUL VE KAMU HAKKI




Muhterem Müslümanlar!


Yüce dinimiz İslam, din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin bütün insanların haklarını kutsal ve dokunulmaz kabul eder. Her alanda ve her şartta adaletli olmayı, hakkı üstün tutmayı, helal-haram hassasiyeti gözetmeyi emreder. Kul ve kamu hakkına riayet etmeyi, haksızlığın ve zulmün karşısında yer almayı öğütler.

Aziz Müminler!

Hayatımızın tamamını kuşatan sorumlulukların başında kul hakkı gelir. Kul hakkına riayet etmek, Cenâb-ı Hakk’a olan imanımızın gereğidir.

Müslüman, kul hakkı konusunda son derece hassastır. İnsanların canına kast etmenin, namusuna, şeref ve haysiyetine dil uzatmanın kul hakkı ihlali olduğunun bilincindedir.

Müslüman, gerek gerçek hayatta gerekse dijital mecralarda gıybet etmez, laf taşımaz, dedikodu yapmaz, yalan söylemez, iftira atmaz. İnsan onurunu rencide edecek, yuvalar yıkacak her türlü söz ve davranıştan sakınır. Hakkında kesin bilgiye sahip olmadığı konularda konuşmaz. 

Hak duyarlılığı Müslüman’ın en temel özelliğidir. O, ana-baba hakkını gözetir. Eşine ve çocuklarına iyilikle muamele eder. Akraba ve komşularının hukukuna riayet eder.

Saygıdeğer Müslümanlar!

Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyuruyor: مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا “Bizi aldatan, bizden değildir!”[1] Peygamberimizi örnek alan bir mümin, ticaretini aldatma üzerine kurmaz. Alırken de satarken de dürüst davranır. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmaz. Fırsatçılık yaparak kazancına haram bulaştırmaz. O, ne bir başkasının malına göz diker, ne de insanları aldatarak mallarını gasp eder.

Müslüman, daima hakkı ayakta tutar. O, işçinin hakkını gözetir; ücretini alın teri kurumadan öder. O, işinin de hakkını verir; aldığı ücretin helal olması için var gücüyle gayret gösterir. Rızkını temin ettiği yere asla zarar vermez.

Değerli Müminler!

Kul hakkının toplumun bütün kesimlerini ilgilendirdiği alan ise kamu hakkıdır. Kamu hakkı, sadece hayatta olanların değil, henüz dünyaya gelmemiş çocuklarımızın, tüyü bitmemiş yetimlerin, muhtaç, garip ve kimsesizlerin de hakkıdır.

Kamu hakkını ihlal etmek, çok büyük bir vebaldir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:  وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ  “Kim devlet malına hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir.”[2] Müslüman, her alanda kamu hakkına riayet eder. Rüşvet, stokçuluk ve karaborsacılıktan uzak durur. Müslüman, kamu hizmetini sorumluluğu ağır bir emanet olarak görür. O, işine özen gösterir, devlet malını gözü gibi korur, asla israf etmez ve devlet malını gasp etmez. Hizmet sunduğu insanlara karşı anlayışlı ve sabırlı davranır. Kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına asla yapmaz.

Kıymetli Müslümanlar!

Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde bizleri şöyle uyarıyor: “Kimse hakkı olmayan bir karış toprağı bile almasın! Eğer alırsa, kıyamet gününde Allah yedi kat yeri onun boynuna dolar.”[3] O halde hiçbir ayrıcalığın olmadığı, haklı ve haksızın mutlaka ortaya çıkarılacağı, herkese hakkının tam olarak ödeneceği mahşer gününde mahcup olmamak için kul ve kamu hakkını ihlal etmekten şiddetle sakınalım. Herhangi bir hak ihlalinde bulunmuşsak hak sahipleriyle mutlaka helalleşelim. Unutmayalım ki, kul ve kamu haklarını ihlal edenleri, hak sahipleri bağışlamadıkça Allah Teâlâ da bağışlamayacaktır.

Hutbemi bir ayet-i kerime ile bitiriyorum: Öyle bir günden sakının ki, o gün hepiniz Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı tastamam verilecek ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.”[4]



[1] Müslim, Îmân, 164.

[2] Âl-i İmrân, 3/161.

[3] Müslim, Müsâkât, 141.

[4] Bakara, 2/281.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
KAYNAK:

10 Ekim 2022 Pazartesi

7 Ekim 2022 Cuma

Mevlid-i Nebi:Hz.Muhammed'in Doğumu

 Ülkemizde ve İslam aleminde Peygamberimizin doğumu olan Rebiül-Evvel ayının 11.günü, Mevlid-i Nebi (Peygamberin Doğumu) kutlamaları yapılır.

Kameri aylardan Rebiü’ül evvel ayının 11.ci gününü 12.ci güne bağlayan gece sabaha yakın iki cihan güneşi Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v.)doğdu. (11 Rebi’ül-Evvel=Miladi 20 Nisan 571)

Peygamberimizin doğumu münasebetiyle onu bir kez daha hatırlıyor ve örnek davranışlarını kendimize rehber ediniyoruz.


Peygamberimiz Hz.Muhammed her yönüyle örnek almamız gereken şahsiyettir.

Müslümanların dünya ve ahiret hayatıyla ilgili dini yaşantılarında örnek olmaları gereken Hz.Muhammed için Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“"And olsun ki, Allah'ın elçisi (Hz. Muhammed), sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir. (Ahzab Suresi, 21. Ayet).

“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür ” (Hud suresi,112.ayet)

“(Ey Muhammed) seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”

( Enbiyâ Suresi,107. Ayet)

“Muhammed Allah'ın elçisidir…” (Fetih Suresi 29. Ayet)

“…Sen af yolunu tut. İyiliği emret ve cahillere aldırış etme.” (Araf suresi, 199.

“Kur'an-ı Hakim’e and olsun ki, sen doğru yol üzere gönderilmiş peygamberlerdensin.” (Yasin Suresi,2-4.Ayetler)

““Muhammed, içinizden herhangi bir adamın babası değildir. O, Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.”(Ahzâb Suresi,40.Ayet)

“Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Sebe’ Suresi 28. Ayet)

Sevgili Peygamberimizin çocuklarla ilgi bizlere nasıl örnek olduğunu anlatmaya gayret edeceğiz.

Şüphesiz Rahmet Elçisi’nin çocuklarla ilişkisi muhabbet, şefkat ve merhamet üzerine kuruluydu. O, “Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen, iyiliği emredip kötülükten sakındırmayan bizden değildir.”(Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 58.), buyurarak çocuklara karşı merhametli olmamızı istemiştir.

Peygamberimiz çocuk, genç, yaşlı herkesi sever ve saygı duyardı. Çocukları gördüğünde onların anlayacağı dil ve hareketle onlara davranırdı. Çocukların sevgisini kazanırdı. Gençlerle ve yaşlılarla da aynı şekilde onların durum ve seviyelerine göre hareket ederdi. Böylece herkesin sevgi ve saygısını kazanırdı.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çocuklarla kurduğu ilişki, şefkat ve merhamet eksenindeydi. Öyle ki büyüklere saygı gösterilmesini isterken küçüklere de merhamet gösterilmesi gerektiğinin altını çizer, kendisi de yaşantısıyla bu konuda çevresine örnek olurdu. Kimi zaman aralarına karışıp onlarla oyunlar oynar kimi zaman yolunu gözleyen çocukları bineğine alıp onları gezdirirdi. Kendisine bir yiyecek ikram edildiğinde bulunduğu mecliste bir çocuk varsa önce ona yedirir, ardından kendisi yerdi. (Müslim, Hac, 474)

Hz. Peygamber, çocukları çok severdi. Zira o, âlemlere rahmet olarak gönderilmişti ve çocuk sevgisi, Allah’ın insana bahşettiği merhamet duygusunun göstergesiydi. Bir bedevî Hz. Peygamber’e gelerek ona, “Sizler çocukları öper misiniz? Biz onları (hiç) öpmeyiz.” demişti. Peygamber (s.a.v) ona şu anlamlı cevabı vermişti: “Allah senin gönlünden merhameti çekip almışsa ben ne yapayım?” ( Buhârî, Edeb,18;)

Şefkat Peygamberi, çocukları bazen bineğine alarak sevindirirdi. Resûlullah’ın bu uygulaması, çocukların o kadar hoşuna giderdi ki onun seferden dönüşünü âdeta dört gözle beklerler ve onu karşılamak için yarışırlardı. Resûlullah da çocuklardan birini bineğinin önüne, birini de arkasına alır ve gönüllerini hoş ederdi.(Ebû Dâvûd, Cihâd, 54;)

Namaz kılarken çocuklar onun önünden geçtiklerinde namazına devam eder hatta bazen dizlerinden tutan çocuklar olur ama Peygamberimiz namazını bozmadan tamamlardı.

(Nesâî, Kıble, 7; )

Namaz kıldırırken cemaatin içinde ağlayan bir çocuk sesi duysa dayanamaz, kıraati kısa tutarak namazı bir an evvel bitirirdi. Buhârî, Ezân, 65)

Peygamber Efendimiz, her ne sebeple olursa olsun çocukların incitilmelerine göz yummazdı. Nitekim onun amcasının hanımı ve torunu Hasan’ın da süt annesi olan Ümmü’l-Fadl, bir gün ziyarete geldiğinde yanında Hasan’ı da getirmiş ve onu Resûlullah’ın kucağına vermişti. Ne var ki Hasan, dedesinin kucağını ıslattı. Bunun üzerine süt annesi, “Ne yaptın!” dercesine bebeğin omuzuna dokununca, Rahmet Peygamberi dayanamamış ve “Oğlumun canını acıttın! Allah senin hayrını versin!” buyurmuştu.(İbn Mâce,Ta’bîrü’r-rü’yâ, 10)

Sevgili Peygamberimiz çocuklara kızmaz, yaramazlıklarını görmezden gelir ve onlara müsamahakâr davranırdı. Hz. Peygamber‟e on yıl hizmet eden ve bu sebeple onun davranışlarını en iyi bilen genç sahabilerden Enes b. Mâlik şöyle anlatıyor: Allah Resûlü (s.a.s.), insanlar içerisinde ahlakı en güzel olan idi. Bir gün beni bir iş için gönderdi. Ben, “Allah‟a yemin olsun ki gitmem.” dedim. Oysa içimde Resûlullah‟ın emrettiği işe gitme niyeti vardı. Derken bu iş için yola koyuldum. Sokakta oynayan çocuklara rastladım (da onlarla birlikte oyuna dalıp işimi unuttum). Bir de baktım ki, Allah Resûlü (s.a.s.) arkamdan başımı tutmuş gülümseyerek duruyor. Bana, “Ey Enescik, sana emrettiğim yere git haydi!” dedi. Ben de, “Peki ya Resûlallah, hemen gidiyorum” dedim. Enes b. Mâlik devamla şöyle dedi: “Allah‟a yemin olsun ki, ben kendisine on yıl hizmet ettim. Yaptığım bir işten dolayı “niye böyle yaptın?”, yapmadığım bir işten dolayı da “niçin böyle yapmadın?” dediğini hatırlamıyorum.”( Buhârî, edeb 39,)

Hz. Peygamber (sav), çocukların kişiliklerine saygı gösterir ve onlara iltifat ederdi. Bu amaçla, bazen oyun oynayan çocuklara selâm verir, (Müslim, Fedâilü’s- sahâbe, 145) bazen onların kıyafetlerini över, (Buhârî, Cihâd, 188.) bazen de hastalandıklarında ziyaretlerine giderdi.(Buhârî, Merdâ, 11.)

Peygamberimize mevsimin ilk meyvesi sunulunca bereket duası yapar ve onu orada bulunan en küçük çocuğa ikram ederdi.(Müslim, Hac, 474.)

Peygamberimiz torunları Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin’i çok severdi. Torunları namazda sırtına binerdi ve onlarala secdeye giderdi ve namazını kılardı.

Büreyde b. el-Husayb anlatıyor: Ben, Resûlullah‟ı hutbe okurken gördüm. Hutbe esnasında torunları Hasan ve Hüseyin geldiler. Üzerlerinde iki kırmızı gömlek vardı. Küçük yaşta oldukları için düşe kalka yürüyorlardı. Hz. Peygamber minberden indi, onları alıp kucağına koydu, ardından, “Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır ve büyük sevap Allah katındadır.” (Enfâl, 8/28.) ayetini okudu ve “Ben bunları gördüm de sabredemedim” buyurdu. Sonra hutbesine devam etti.”

(İbn Mâce, libâs 20)

Peygamberimiz çocuklara verilecek en iyi hediyeyi şöyle dile getiriyor:

“Hiçbir anne ve babanın çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunamayacağını bildirmiştir.”(Tirmizî, birr ve sıla 33),

Kız çocuklarının canlı canlı toprağa gömüldüğü cahiliye düşüncesini yıkarak kız çocuklarına değer vermiş ve onlar için de akika kurbanı kesilmesini önermiştir.

Hz. Peygamber, kız çocuklarının bakımının güzelce yapılmasını, onlarla ilgilenilmesini öğütlemiş ve “Bir kimse iki kıza bulûğa erinceye kadar bakarsa, kıyamet gününde benimle beraber şöyle gelir.” diyerek parmaklarını bir araya getirmiştir.

( Müslim, birr ve sıla 149)

Peygamberimizin kız olsun erkek olsun, hür olsun köle olsun ayırım yapmadan herkese iyi davranırdı.

Peygamberimiz bir gün Medine’de satıcıdan 10 dirhem verir bir gömlek alır. Gömleği gören bir kız çocuğu o gömleğe ne kadar da ihtiyacım var, der. Peygamberimiz de gömleği çocuğa verir.

Peygamberimiz tekrar yeni bir gömlek daha alır.

Çıkınca bir kız çocuğunu daha ağlarken görür.

Peygamber çocuğa sorar “niye ağlıyorsun”

Ev sahibim un almak için bana 2 dirhem vermişti. Onu kaybettim bu yüzden ağlıyorum dedi.

Hz. Peygamber cebindeki iki dirhemi de ona çıkarıp verdi.

Kız yine ağlıyordu.

Hz. Peygamber çocuğa şimdi de neden ağlıyorsun? dedi

Çocukta, eve geç kaldım, Efendimin beni dövmesinden korkuyorum, dedi.

Peygamberimiz çocuğu elinden tutup taa şehrin ucundaki evine götürdü.

Peygamberimiz selam verip kapıyı çaldı.

Kapı açılmadı. İkinci kez selam verdi. Sonra kapı açıldı.

Peygamberimiz neden kapıyı açmadınız dedi.

Evdekiler peygamberimize: Senin geldiğini görünce sesini daha çok işitmeyi arzu ettik. Canımız sana feda olsun Ya Resulallah…dediler.

Çocuğun efendisi peygamberimize: Ey Allah’ın Resulü seni buraya getiren nedir?

Çocuk efendisine Allah’ın Resulü benim için buraya geldi. Geç kaldığım için sizden korkuyordum. dedi.

Çocuğun efendisi Peygamberimize:Ey Allah’ın Resulü siz bu köle kız çocuğu için kapıma kadar geldiniz. Ben de bu kız çocuğunu hür bırakıyorum. Dedi. Böylelikle kız çocuğu hür olmuştur. (İbni Kesir Şemailür-Resul,S.78)

İşte Peygamberimiz Hz. Muhammed böyle merhametli biriydi

Sevgili Peygamberimiz her yönüyle bizim için en iyi örnektir.

Peygamberimizin örnekliliği ile ilgili bilgiler edinmeliyiz.

Peygamberimizin hadislerini incelemeliyiz.

Peygamberimizin hayatını okumalıyız.

Onun dünya ve ahiretle ilgili yaptığı davranışları öğrenmeliyiz.

En iyi ve en güzel örneğimiz Peygamberimiz Hz.Muhammed olmalıdır.

Eğer Peygamberimizi örnek alamaz ve peygamberimizin örnekliliğini iyi bilemezsek, başkalarını örnek almaya başlarız.

Örnek aldığımız kişiler de bizi yanlış ve kendi emelleri doğrultusunda yönlendirebilirler. Biz bunu fark edemeyebiliriz.

Başkalarının tuzaklarına düşmemek için; Peygamberimizi, Kur’an’ı ve İslam’ı iyi bilmeliyiz.

Yaşayışımızı Kur’an ve Sünnete göre düzenlemeliyiz.

Peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v.)şöyle buyurmaktadır: “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız: Allah’ın kitabı ve Resûlü’nün sünneti.” (Mâlik, Muvatta’, Kader 3)

Ne mutlu Sevgili peygamberimizi gerçek anlamda örnek alanlara…

HAFTANIN HADİSİ

   Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:   

 إِرْحَمُوا مَنْ فيِ الأرْضِ، يَرْحَمْكُمْ مَنْ فيِ السَّمَاءِ

 “Yeryüzünde olanlara merhamet edin ki, gökyüzündeki (melekler) size merhamet etsin”.                

                                                  Tirmizî: Birr 16


Diyanet İşleri Başkanlığının 07.10.2022 Tarihli Cuma Hutbesi:ÂLEMLERE RAHMET HZ. MUHAMMED (S.A.S)

                       ÂLEMLERE RAHMET HZ. MUHAMMED (S.A.S)




Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.”[i]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: 

“Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmayacaksınız: Bunlar, Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.[ii]


Aziz Müminler!

Bu gece Rebîü’l-evvel ayının on ikinci gecesi. Âlemlere rahmet Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’in dünyayı teşriflerinin yıl dönümü. Bu gece, Mevlid-i Nebi gecesi.

Bizlere bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak Resûl-i Kibriya Efendimizi gönderen Rabbimize hamdüsenalar olsun. Ümmeti olma bahtiyarlığına erdiğimiz Sevgili Peygamberimize, âline ve ashabına salât ve selam olsun. Cumamız mübarek olsun.

Kıymetli Müslümanlar!

Miladi 571 yılıydı. İnsanlık cahiliyenin karanlığında kaybolmuştu. Haksızlık, zulüm, ümitsizlik ve güvensizlik had safhadaydı. Merhamet duygusu körelmiş, erdem ve hikmet kaybolmuştu. İnsanlar her geçen gün, güçlünün zayıfı ezdiği bir dünyaya uyanıyordu. Bîçare gönüller hak ve hakikate, adalet ve merhamete susamış, mazlumların feryadı arş-ı âlâ’ya ulaşmıştı. İstikametini kaybeden insanlık, ilahî rahmete muhtaçtı. İşte böyle bir anda, Allah Teâlâ kullarını yalnız bırakmadı. Engin şefkat ve merhametinin bir tecellisi olarak, kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlara sorumluluk ve görevlerini hatırlatan son peygamberini, Habib-i Hudâ Hz. Muhammed Mustafa’yı lütfetti. Ve şöyle buyurdu:

وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ 

 “Ey Muhammed! Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[iii]

Değerli Müminler!

İnsanlığın zihin ve fikir dünyasında en büyük inkılab Peygamberimiz (s.a.s)’in gelişiyle gerçekleşti. O geldi, karanlıklar aydınlandı. Cahiliye dönemi, asr-ı saadet oldu. O geldi, zulüm adalete dönüştü. Her hak sahibine hakkı verildi. Zayıflar, güçsüzler, yeniden insan olmanın saygınlığını kazandı. Yetimlerin, öksüzlerin ve kimsesizlerin yüzü güldü. Diri diri toprağa gömülen kız çocukları hayat buldu. O geldi, evler, sokaklar, şehirler huzur ve güvenle doldu. İlim ve hikmet, şefkat ve merhamet, adalet ve hakkaniyet dünyanın dört bir köşesine yayıldı.

Aziz Müslümanlar!

Mevlid-i Nebi’nin yıl dönümünde her birimiz şu soruları kendimize soralım. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’e gerektiği gibi inanıp, en çok onu seviyor muyuz? Ona hakkıyla itaat edip emanetine sahip çıkıyor muyuz? Hayatımızı onun sünneti doğrultusunda inşa edip güzel ahlakını kuşanıyor muyuz? Onun yaşlılara karşı saygı ve hürmetini, çocuklara karşı sevgi ve şefkatini, insanlara karşı nezaket ve merhametini taşıyor muyuz? Her daim ahlak, adalet ve faziletin yanında yer alıyor muyuz? Her türlü kötülüğün, şerrin ve batılın karşısında duruyor muyuz? Yüce Rabbimizin övgüyle söz ettiği “en hayırlı ümmet” olmak için çalışıyor muyuz? Allah Resûlü’nün davetini bütün insanlığa ulaştırmak için yeterince gayret gösteriyor muyuz?

Kıymetli Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:

“İçinizden Allah’ın lütfuna ve ahiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır.”[iv]

O halde, biz müminlere düşen Peygamberimiz (s.a.s)’i hakkıyla tanımak ve anlamaktır. Dosdoğru yolunda yürümek, sünnetine sımsıkı bağlanmaktır. Gönderiliş gayesini kavramak, örnek hayatını ve onurlu mücadelesini gelecek nesillere aktarmaktır.

Bu vesileyle Mevlid-i Nebi gecemizi tebrik ediyorum. Bu gecenin aziz milletimize, İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlı olmasını Cenâb-ı Mevlâ’dan niyaz ediyorum.



[i] Ahzâb, 33/45, 46.

[ii] Muvatta’, Kader, 3.

[iii] Enbiyâ, 21/107.

[iv] Ahzâb, 33/21.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü