Allah’ın İsimleri (Esmâ-i Hüsnâ=En Güzel İsimler)-18
Allah’ın en güzel isimleri olan doksan
dokuz ismini açıklamaya devam ediyoruz.
90- MȂNİ
Allah'ın
en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el-Mâni’dır.
Sözlükte “mahrum etmek,
vermemek, engel olmak” manasındaki men‘ kökünden türemiş bir
sıfat olup “kötü şeylere engel olan, bunların gerçekleşmesine müsaade etmeyen”
anlamında Allah’ın isimlerinden biridir.
El-Mani; dilemediği şeyin gerçekleşmesine müsaade
etmeyen, kötü şeylere engel olan demektir. El-Mani; kötülüklere
engel olandır.
El-Mani; hikmetine
binaen dilemediği şeylerin gerçekleşmesine izin vermeyendir.
El-Mani; dostlarına
gelecek zararlara mani olan ve onlara yardım edendir.
El-Mani; koruma
yollarını ve çarelerini yaratmak suretiyle kullarını beden, namus, fikir,
inanç, şeref, aile bakımından eksikliklerden, tehlikelerden ve helakten
koruyandır.
Allah Teâlâ, bazı isteklerin
gerçekleşmesine müsaade etmez. Bütün isteklerimiz, Allah’ın dilemesi ve
takdiriyle gerçekleşir. O’nun dilemediği bir şey olmaz. Dilediği şey de olur.
Allah Teâlâ, sevdiği kullarının bazı kötü isteklerine engel olmak suretiyle
onları zarardan korur.
Mâni‘ ismi müelliflerce
“yaratıklardan dilediğine dilediği şeyi vermeyen, istediğine de istediğini
veren” şeklinde geniş çerçevede açıklanmıştır. Bunun yanında daha belirgin
anlamlar da verilmiştir. Allah lâyık olanlardan lütfunu esirgemeyen,
olmayanlara da lütufta bulunmayandır
O, dostlarını onların
düşmanlarından koruyup kendilerine gelebilecek kötülüklere engel olandır.
Allah dünyayı sevdiğine de sevmediğine de verir, fakat
dostu olmayan bir kulun kalbini aykırı davranışlardan korumaz.
Yüce
Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf
sahibidir. Size koruyucular gönderir…” (En’âm Suresi 61. Ayet)
“Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere
de ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından (istediklerini) veririz.
Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.” (İsrâ Sûresi,20.Ayet)
“Allah sana bir sıkıntı verirse, onu O'ndan başkası gideremez.
Sana bir iyilik dilerse O'nun nimetini engelleyecek yoktur. O'nu kullarından
dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir.” (Yunus Sûresi,107.Ayet)
“Allah, insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu
tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek
yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fâtır
Sûresi,2.Ayet)
“Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set
çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.” (Yâsîn Suresi
9. Ayet)
91- DȂR (Zâr)
Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ"
dan biri de ed-Dâr’dır.
Ed-Dâr; Hikmeti gereği elem ve
zarar verici şeyler yaratan.
Ed-Dâr; Elem ve zarar verici şeyler
yaratan, dilediğine felaket, keder ve şiddet veren, zarara uğratan
demektir. Zarara uğratan. Her şer kabul edilenin mutlak var edicisi.
Hikmeti gereği elem ve zarar verici şeyleri de yaratan.
Ed-Dâr: Üzüntü
ve zarar verici şeyleri yaratan
Ed-Dār
: Zarar verici şeyler dâhil her şeyi yaratan; insanları çeşitli biçimlerde
zarara sokanları, azgınları ve sapkınları zarara uğratan anlamında Allâh’ın
esmâ-i hüsnâsından biridir.
“Zarar vermek”
anlamındaki darr veya durr masdarından sıfat olup “zarar
veren” veya “elem ve zarar verici şeyleri yaratan” mânası ile esmâ-i hüsnâ
içinde yer alır. Kur’ân-ı Kerîm’de daha çok menfaat (nef‘), hayır ve rahmet
kavramlarıyla birlikte ve bunların karşıtı olarak elliden fazla âyette geçen
zarar kavramı bu âyetlerin bir kısmında, Allah’tan başka tapınılan sözde
tanrıların kendilerine de başkalarına da herhangi bir fayda veya zararlarının
dokunamayacağını ifade eder.
Allah’a nispeti açısından dârrın, karşıtı olan nâfi‘den
bağımsız olarak düşünülmesi mümkün değildir. Şu halde dâr-nâfi‘ lafızları
ikileme (tekrar) durumunda olup esmâ-i hüsnâ içinde ikisi bir arada
“maddî-mânevî her şeyin mâliki ve mutasarrıfı” (mâlikü’l-mülk) anlamını
taşırlar.
Kur’an’da Allah’a nispet edilen zarar kavramı, “Allah
eğer sana bir zarar verecek olsa onu kendisinden başka kimse bertaraf edemez” (Yûnus suresi /107) örneğinde görüldüğü üzere, daima
yüce yaratıcının yetkin kudretini ifade eden ve bu kudretin başkalarında
bulunmadığını vurgulayan bir üslûpla dile getirilmiş, sürekli olarak şartlı ve
alternatifli cümleler halinde kullanılmıştır. Dâr (zarar veren) ile nâfi‘(fayda
veren) isimleri arasında bulunan sıkı münasebet onların birlikte kullanılması
sonucunu doğurur.
Allah’ın doksan dokuz ismi içinde “rahmân-rahîm” gibi
anlamları birbirine çok yakın olanlar yanında “dâr-nâfi‘”, “kābız-bâsıt” (rızkı
daraltan-genişleten), “muhyî-mümît” (yaşatan-öldüren) gibi karşıt anlamlı
ikileme şeklinde kullanılanlar da vardır. Bu sonuncular bir çelişkiyi değil,
birbirinin zıddı veya alternatifi olan varlık ve olayların düzenli ve âhenkli
işleyişinden ibaret bulunan kâinatın Allah ile münasebetini dile getirir. Bu
açıdan dâr ismi, “zarar veren” şeklinde değil “zarar verici olanları da dahil
olmak üzere her şeyi yaratan, kâinatı karşılıklı etki-tepki münasebeti içinde
düzenleyip yöneten” tarzında anlaşılmalıdır. Dâr bu muhtevası ile Allah’ın
kevnî isimleri grubuna girer.
Yüce
Allah Kur’an-ı Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır.
Sonra size bir zarar dokunduğu zaman da yalnız O'na yalvarırsınız.”( Nahl Suresi
,53. Ayet)
“Şayet Allah sana bir zarar
dokunduracak olursa, O’ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik
dokunduracak olursa da O, her şeye güç yetirendir.” (Enam,17)
“Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil
ki onu, O'ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun
lütfunu engelleyebilecek de yoktur.” (Yûnus suresi /107.ayet)
"O'nu bırakıp da tanrılar edinir miyim? Eğer
Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati bana
fayda vermez, beni kurtaramazlar." (Yâsîn Suresi 23. Ayet)
“Ve eğer gerçekten onlara:
“Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan, mutlaka: “Allah” derler. De ki:
“Allah’tan başka taptıklarınızı gördünüz mü? Eğer Allah bana bir zarar
dileseydi, O’nun zararını onlar giderebilir mi? Veya bana bir rahmet dileseydi,
O’nun rahmetini tutabilirler mi (engelleyebilirler mi)?” De ki: “Allah bana
yeter! Tevekkül edenler (yalnız) O’na tevekkül ederler (O’nu vekil ederler).”
(Zümer suresi 38. Ayet)
“(Ey Muhammed!) De ki: “Allah’ı bırakıp da, sizin için
ne bir zarara ne de bir yarara gücü yeten şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah,
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Mâide Suresi 76. Ayet)
92-NȂFİ
Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ"
dan biri de en-Nâfi’dir.
Sözlükte
“fayda vermek” anlamındaki nef‘ kökünden türeyen nâfi‘ kelimesi
“fayda veren” demektir. Allah’a nisbet edildiğinde “dilediği mahlûka hayırlı ve
faydalı şeyi veren” manasına gelir.
En- Nâfi ,Tüm mahlukata hayır ve
menfaat verici şeyler yaratan, kulları için faydalı, fayda veren şeyleri
yaratan, devamlı olarak bütün mahlukata hayır ve fayda sağlayan, faydalı şeyler
yaratan demektir.
En-
Nâfi,
devamlı olarak, bütün mahlukata hayır ve fayda sağlayan, faydalı şeyler yaratan
demektir.
En-
Nâfi, İstediğine fayda sağlayan, O'nun takdiri olmadan kimseye yarar
verilemeyen.
Nâfi’
“Dilediği kullarına fayda veren.”
En- Nâfi, Fayda veren, hayır ve menfaat verici şeyler
yaratan anlamına gelmektedir.
Yüce Allah Kur’an-ı
Kerimde bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“…Onlara şöyle de: “Size bir zarar gelmesini isterse veya
size iyilik etmeyi murat ederse, sizin için Allah’a karşı herhangi bir şey
yapmaya kimin gücü yeter? Hayır! Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir;”( Fetih Suresi
11. Ayet)
De ki: “Ben kendim için, Allah’ın dilediği dışında ne bir
fayda elde edebilirim ne de zarardan kurtulabilirim. Eğer gaybı biliyor
olsaydım elbette bundan çok faydalanırdım, başıma kötülük de gelmezdi. Ben
yalnızca inanan bir toplum için uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” (A’râf Suresi 188. Ayet)
“Bu hayvanlarda onlar için nice faydalar ve içilecek sütler
vardır. Hâlâ şükretmezler mi?” (Yâsîn Suresi 73. Ayet)
“Allah’ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek
şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.”
(Yûnus Suresi 106. Ayet)
“Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların
karınlarındakinden (sütlerinden) size içiririz. Onlarda sizin için birçok
faydalar daha vardır…” (Mü'minûn Sûresi, 21. Ayet)
“Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de
dağılıp çalışma (zamanı) yapan, O'dur.” (Furkân Suresi
47. Ayet)
O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderendir.
Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları
sulayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik. (Furkân Suresi 48-49. Ayetler)
93-NÛR
Allah'ın en güzel isimleri olan "Esmaü'l-Hüsnâ"
dan biri de en- Nûr’dur.
Sözlükte
“aydınlık, ışık” anlamına gelen nûr kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de ve
hadislerde “insanların önünü aydınlatıp doğru ve gerçek olanı görmelerini, hak
ile bâtılı, hayır ile şerri ayırt etmelerini sağlayan mânevî ve ilâhî ışık” mâniasında
kullanılmıştır. Bunun karşıtı zulmettir. “Müminlerin velisi olan Allah
onları karanlıklardan nura çıkarır” mealindeki ayetlerde (el-Bakara 2/257;
el-Mâide 5/16) mecazi anlamda hidayete nur, dalâlete zulmet denilmiştir.
En-Nûr, alemleri nurlandıran,
En Nûr; göklerin ve yerin nurudur. En Nûr; insanları karanlıktan nura çıkarandır.
En
Nûr; bütün karanlıkları giderecek nurlu bir dini
indirendir.
En
Nûr; insanlara kitabı indiren ve peygamberi
gönderendir.
En
Nûr; dünyada nur ile birlikte yaşayanları kıyamet
günü asıl nura kavuşturacaktır.
Nûr; nurlandıran, ışık veren, nur kaynağı; âlemleri nurlandıran;
istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran demektir.
Allah Teâlâ, varlığı apaçık olandır. Nuru yaratan, onunla gökleri ve
yeri aydınlatandır. Kulunun kalbini, gönlünü iman nuruyla aydınlatarak hidâyete
ermesini ve doğruyu bulmasını sağlayandır.
Allah Teala, varlığı apaçık olandır. Nur yaratan ve
onunla beraber yar ile gökleri aydınlatandır. Bu anlamları üzerinden En-Nûr
ismi Şerifi yüksek faziletlere sahiptir. Ayrıca Allah Teala, kulun kalbini iman
nuru ile aydınlatmak suretiyle onun doğruyu bulmasına ve hidayete ermesine
fırsat verendir. Gönlünü temiz bir kalp ve niyet ile beraber, aydınlıkla
mükafatlandırandır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde
bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Allah, iman edenlerin dostudur. Onları
karanlıklardan aydınlığa çıkarır…” (Bakara Suresi 257. Ayet)
“Allah, göklerin ve yerin nûrudur…” (Nûr Suresi 35.
Ayet)
“Allah kimin gönlünü İslâm'a açmışsa o, Rabbinden bir
nûr üzerinde değil midir? Allah'ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara
yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer Suresi
22. Ayet)
“Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil (Hz.
Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur (Kur’an) indirdik.” ( Nisâ Sûresi,174.
Ayet)
“İsterler ki Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürüversinler;
ama inkârcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlamayı istiyor.”( Tövbe
Suresi 32. Ayet)
“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna
apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok
merhametlidir.” (Hadîd Suresi 9. Ayet)
“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve
aydınlığı var eden Allah’a mahsustur…” (En’âm Suresi 1. Ayet)
94-HȂDÎ
Allah'ın en güzel isimleri olan
"Esmaü'l-Hüsnâ" dan biri de el- Hâdî’dir
“Doğru
yolu bulmak; yol göstermek, rehberlik etmek” anlamındaki hüdâ (hedy,
hidâyet) kökünden türemiş bir sıfat olup “yol gösteren, hayır ve mutluluk veren
bir hedefe rehberlik eden” manasına gelir. Kur’an-ı Kerîm’de birçok yerde
Allah’a nispet edilen hidâyet kavramının kullanılışını göz önünde bulunduran
âlimler hâdî isminin mânasını, “insana hayatını sürdürebilmesi için gerekli
olan akıl, muhakeme ve zaruri bilgileri veren; ebedî mutluluğunu sağlayacak
mânevî yolu ona gösteren” şeklinde iki noktada yoğunlaştırmışlardır.
El Hâdî, her şeye istikamet kazandıran, yol gösteren. Yön veren,
kullarına hidayet veren, doğru yola ulaştıran.
El
Hâdî, dilediği kullarını hidayete erdiren, doğru
yola ulaştıran, dilediği kulunu hayırlı yollara yönelten, her şeye yön
veren, kullarına yol gösterip lütfuyla hidayet veren demektir.
El
Hâdî ,kalplere iman
yolunu gösteren.
El Hâdî, hidayet
lütfederek, bâtıldan ve dalâletten uzaklaştıran.
El Hâdî ,bütün canlılara,
her türlü ihtiyaçları için yol gösteren.
Allah'ın kendisini tanıma
yollarını kullarına gösterip tanıtması, yaratıklarına hayatlarını devam ettirme
yollarını öğretmesi ve onları buna yöneltmesi anlamına gelir. O, bu yönüyle
insanlara kurtuluş yolunu; dünya ve ahiret mutluluğu yollarını gösterir. Allah,
hayvanlara içgüdü vermiştir. Onlar içgüdüleriyle kendilerine yararlı olanı
bulurlar. İnsanlara ise, akıl verilmiştir. İnsanlar, akıllarını kullanarak bilinçli
seçim yapma imkanına sahiptirler ve bu sebeple de yükümlü tutulmuşlardır. Bununla
birlikte yüce Allah, akıllarının yanı sıra onlara peygamberler de göndermiştir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde
bazı ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“…Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri doğru yola iletir.”( Hac Suresi
54. Ayet)
“…Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter.
(Furkân Suresi 31. Ayet)
“Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı;
fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan
mutlaka sorumlu tutulacaksınız.” (Nahl Suresi 93. Ayet)
“Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik; artık o
isterse şükreden olur, isterse nankör.” (İnsan Suresi 3. Ayet)
“Biz ona eğri ve doğru iki yolu da göstermedik mi?”
(Beled Suresi 10. Ayet)
“Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola
iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola
gelecekleri daha iyi bilir.” (Kasas Suresi 56. Ayet)
“Yüce rabbinin adını takdis ve tenzih ederek an. Yaratıp uygun şekil veren; Ölçülü ve amaçlı
yapan, yol gösteren;” (A'lâ Suresi- 1-3.Ayetler)
(Bu
yazı, Diyanet İslam Ansiklopedisinden yararlanarak hazırlanmıştır.)
(Devam
edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder