Efkan Vural'ın Yazıları
20 Ekim 2025 Pazartesi
17 Ekim 2025 Cuma
HAFTANIN HADİSİ
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
“Kim benim sünnetimi yaşatırsa beni sevmiş olur, kim de beni severse cennette benimle birlikte olur”
Tirmizî, İlim, 16.
Diyanet İşleri Başkanlığının 17.10.2025 Tarihli Cuma Hutbesi:MÜSLÜMANIN HAYATINA YÖN VEREN REHBER: SÜNNET-İ SENİYYE
MÜSLÜMANIN HAYATINA YÖN VEREN REHBER: SÜNNET-İ SENİYYE
Muhterem Müslümanlar!
Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim; Rabbimizi bizlere tanıtan, yaratılışın hikmetini, hayatın gayesini öğreten ilahi mesajdır. Hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayırt eden bir kılavuzdur. Kalplere şifa, gönüllere rahmet, ruhlara sekinettir. Sünnet-i seniyye ise; Kur’an’ın hayata yansımış, imanın pratiğe dönüşmüş, İslam’ın vücut bulmuş halidir. Hutbemize başlarken okuduğumuz ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Resûlüm! De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi
sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah bağışlayan ve merhamet
edendir.”[1]
Aziz Müminler!
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde,
“Kim benim
sünnetimi yaşatırsa beni sevmiş olur, kim de beni severse cennette benimle
birlikte olur”[2]
buyurmaktadır.
Sünnet üzere yaşamak; Cenâb-ı Hakk’ı herkesten ve her şeyden çok sevmek, O’nun emirlerine
uymak, yasaklarından kaçınmaktır. Kur’an-ı Kerim’i gönlümüze ve hayatımıza
nakşetmek, İslam ahlakını kuşanmaktır. Sünnet üzere yaşamak, ailede sevgi ve
muhabbeti hâkim kılmaktır. Ticarette helal-haram hassasiyetini gözetmek,
doğruluk ve dürüstlükten ayrılmamaktır. Sünnet üzere yaşamak; hayatı birbirimize
yaşanılır kılmak, elimizle ve dilimizle kimseye zarar vermemektir. Sünnet üzere
yaşamak; ümmet bilinciyle hareket etmek, birbirimizi Allah için sevmek, bir
binanın tuğlaları gibi kenetlenmek, sevincimizi ve hüznümüzü paylaşmaktır. Sünnet
üzere yaşamak, iki günü birbirine denk olmadan bir ömür sürmektir.
Kıymetli Müslümanlar!
Dün olduğu gibi bugün de insanlık, Allah Resûlü (s.a.s)’in çağlar üstü mesajlarına muhtaçtır. Onun sünneti; her yüreğe dokunan, her insana hitap eden, her topluma yol gösteren güzellikler barındırmaktadır.
Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir:
“İçinizden Allah’ın lütfuna ve ahiret
gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki,
Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır.”[3]
Değerli Müminler!
Bize
düşen; Allah’ın emirlerini, Resûlullah (s.a.s)’in sünnetini, her şeyden daha
önemli ve daha değerli görmektir. Peygamberimiz (s.a.s)’in güzel ahlakını
hayatımızın her alanına aktarmanın gayretinde olmaktır. Peygamber Efendimiz
(s.a.s)’in sevgisini çocuklarımız ve gençlerimizin gönlüne nakış nakış işlemeye
daha fazla özen göstermektir. Şu hususu
unutmayalım ki, Allah Resûlü (s.a.s)’in sünnetini dikkate almadan
Kur’an-ı Kerim’i anlamak, İslam’ı yaşamaya çalışmak, Allah’ın rızasına ve
sevgisine nail olmak mümkün değildir.
Hutbemizi Peygamber Efendimiz
(s.a.s)’in Veda Hutbesindeki şu uyarılarıyla bitirmek istiyorum:
“Size
iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla
şaşırmazsınız. Bunlar, Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.”[4]
13 Ekim 2025 Pazartesi
10 Ekim 2025 Cuma
HAFTANIN HADİSİ
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)şöyle buyurur:
Sizden birisinin kapısının önünde nehir olsa
ve orada günde beş kere yıkansa o kişinin
hiç kiri kalır mı? İşte beş vakit namaz da
böyledir. ...
(Buhârî, "Mevâkîtu'- Salât", 6; Müslim,
"Mesâcid", 283)
Diyanet İşleri Başkanlığının 10.10.2025 Tarihli Cuma Hutbesi:CENÂB-I HAKK’IN NAZARGÂHI: KALP
CENÂB-I HAKK’IN NAZARGÂHI: KALP
Muhterem Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir gün ashabına helaller ve haramlarla alakalı birtakım şeyleri anlattıktan sonra şu uyarıda bulundu:
“Dikkat edin! Vücutta öyle bir et
parçası vardır ki o iyi olursa bedenin tamamı iyi olur. O bozulursa bütün vücut
bozulur. Dikkat edin! İşte o et parçası, kalptir.”[1]
Aziz Müminler!
Kalp;
Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhıdır. İman ve takvanın, irfan ve hikmetin mekânıdır. Nezaket
ve zarafetin membaı, ilâhî aşkın ve muhabbetin mihenk
noktasıdır. Kalp; sevgi ve nefretin, cesaret ve korkaklığın, iyilik ve
kötülüğün, hâsılı bütün duyguların merkezidir.
Kıymetli Müslümanlar!
İnsan, Allah ve Resûlüne gönülden inanıp Cenâb-ı Hakk’ın zikrini kalbine yerleştirdiği zaman gerçek huzuru elde eder. Nitekim hutbemize başlarken okuduğumuz ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz,
“Doğru yolda olanlar, iman edip Allah’ı zikrederek kalplerini huzura erdirenlerdir. Biliniz ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur”[2] buyurmaktadır. Kur’an-ı Kerim’i okuyan, dinleyen, öğrenen, öğreten, onun rahmet yüklü mesajlarını hayatının her anına ve her alanına aktaran kişinin kalbi, ilahi tecelliye mazhar olur. Kul, kalbini fani olandan kurtarıp baki olana bağladığında,
İslam’ın hakikatleriyle cilalayıp tövbe ve istiğfar ile günahlardan arındırdığında dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşır.
Cenâb-ı Mevlâ,
“Mahşer
günü, insana ne mal ne de evlât fayda verir. Ancak Allah’a kalb-i selîm ile
gelenler o günde fayda bulur”[3] buyurarak
bu hususa dikkatlerimizi çekmektedir.
Değerli Müminler!
İnsan, şeytanın ve nefsinin aldatmalarına kapılır; şirk ve küfrün, riya ve gösterişin, hırs ve tamahın, öfke ve şiddetin esiri olursa kalbi katılaşır. Sevgisinde soğukluk, sözlerinde sertlik, davranışlarında acımasızlık ortaya çıkar. Kişi; yönünü şaşırır, istikametten ayrılır, ibadetlerden uzaklaşır, helal-haram hassasiyetini kaybeder ve günahlara dalarsa kalbi kararır. Kulağı gerçeği işitmez, dili doğruyu söylemez, gözü hakikati görmez olur.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bu husustaki uyarısı gayet açıktır:
“Kul
bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tövbe
ve istiğfar ederse kalbi parlar. Günaha devam ederse siyah nokta artar ve
sonunda tüm kalbini kaplar.”[4]
Aziz Müslümanlar!
Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s), kalbinin katılığından şikâyet eden bir sahâbîye, onun
yumuşaması için ihtiyaç sahiplerine ikramı ve yetimin başını okşamayı tavsiye
etmiştir.[5]
Evet, yaptığımız her iyilikte kalbimize yansıyan bir güzellik vardır. Eşimize
ve çocuklarımıza güler yüz göstermek, anne ve babamıza hürmet etmek, komşumuzun
hakkına riayet etmek, yaşlılara ilgi göstermek, hastaları ziyaret etmek, yetim
ve öksüze kol kanat germek kalbimizi yumuşatır, ruhumuza esenlik verir. Bize
düşen; Hakk’ın aynası olan kalbimizi iyiliklerle donatmanın gayretinde
olmaktır. Kimsenin
kalbini kırmamak, gönlünü incitmemektir. Kalbimizi kirleten gafletten, paslandıran kötülüklerden ve
karartan günahlardan uzak durmaktır. Namazla, zikirle, Kur’an’la, hayır ve
hasenatla onu diri tutmaktır. Unutmayalım ki, kalbimizi İslam’ın nuruyla
aydınlattığımız takdirde Allah’ın razı olduğu bir kul oluruz.
Hutbemizi
Allah Resûlü (s.a.s)’in şu duasıyla bitirmek istiyorum: “Ey kalpleri hâlden hâle çeviren
Allah’ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.”[6]
6 Ekim 2025 Pazartesi
5 Ekim 2025 Pazar
3 Ekim 2025 Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığının 03.10.2025 Tarihli Cuma Hutbesi:HENDEK’TEN GAZZE’YE: ZAFER İNANANLARINDIR
HENDEK’TEN GAZZE’YE: ZAFER İNANANLARINDIR
Muhterem Müslümanlar!
Hicretin beşinci yılıydı. Bedir’de
bozguna uğrayan, Uhud’da istediklerine tam olarak ulaşamayan Mekkeli müşrikler,
İslam’ı ortadan kaldırmak, Müslümanları
yok etmek için Medine’ye büyük bir saldırı hazırlığı
yapmışlardı. Durumu öğrenen Peygamber Efendimiz (s.a.s), ashabıyla istişare
etti ve Medine çevresine hendek kazılmasına karar verildi. Müminler el
birliğiyle hendeği kazarken büyük bir kayaya denk geldiler. Resûl-i Ekrem (s.a.s),
bir yandan bu kayayı kırdı, diğer yandan da Kisrâ’nın, Rum diyarının ve San’a’nın
fethedileceğini müjdeledi.[1]
Zorlu bir mücadelenin ardından, Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve inayeti, inananların azim ve gayretiyle düşman bozguna
uğradı.
Aziz Müminler!
Günümüzde
Hendek Savaşına benzer bir mücadele Gazze’de yaşanmaktadır. Dün, Allah Resûlü (s.a.s) ve ashabına zulmeden
zalimler vardı. Bugün de dünyanın gözü
önünde hiçbir hukuk tanımadan Gazze’de masum ve mazlumlara karşı soykırım uygulayan
katiller var. Gazze’de camiler, mabetler, okullar ve hastaneler
bombalanmakta; sadece bir şehir değil, bir medeniyet yok edilmeye
çalışılmaktadır. Basın mensupları, yardım görevlileri ve
sağlık çalışanları zalimce öldürülmektedir.
Kıymetli Müslümanlar!
Yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen Gazze’de bir avuç mücahit Müslüman, tıpkı Medine’de olduğu gibi kazdıkları hendeklerde dünyada eşine az rastlanır bir kahramanlık mücadelesi vermektedir.
Kur’an-ı Kerim’de,
“Birtakım insanlar onlara, ‘İnsanlar size karşı asker toplamışlar, onlardan korkun’ dediler de bu, onların imanlarını arttırdı ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ diye cevap verdiler.”[2] buyrulduğu üzere; düşmanın çokluğu ve teknik imkânlarının güçlü olması, onların Allah’a olan teslimiyetlerini arttırmaktadır. Sanki onlar;
“Müminler içinde Allah’a verdikleri söze bağlı kalan nice yiğitler vardır. Onlardan kimi, sözünü yerine getirip şehit olmuştur; kimi de şehitliği beklemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.”[3] ayetinin vücut bulmuş halidir. Cenâb-ı Hak, sırât-ı müstakimden ayrılmayan, zorluklar karşısında sabır gösteren müminleri asla sahipsiz ve yardımsız bırakmaz.
وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ
“Şüphesiz Allah, kendi dinine yardım
edenlere mutlaka yardım eder.”[4]
Değerli Kardeşlerim!
Müslümanlar, ne zaman Allah ve Resûlü’nün çağrısına uydular, gönüllerini birbirlerine açtılar, birlik ve beraberlik içinde hareket ettiler işte o zaman bütün zorlukların üstesinden geldiler. Ne zaman da ayrılığa düştüler, birbirlerinin dertleriyle ilgilenmediler, ilimde ve teknikte geri kaldılar o zaman güçleri zayıfladı, zalimler pervasızca kötülük yapar hale geldi.
Yüce Rabbimiz, bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır:
“Allah’a ve Resûlüne itaat edin,
birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider.
Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”[5]
Öyleyse Aziz Müslümanlar!
Dün olduğu gibi bugün de haklının yanında yer
almaya devam edelim. Mezhep ve meşrep ayrılıklarını bir tarafa bırakıp birlik
ve beraberliğimizi güçlendirelim. Ümmet bilincini, din kardeşliğini pekiştirelim.
Birliğimizi bozmak isteyenlere karşı uyanık olalım. Masumların yanında
olduğumuzun nişanesi olan etkinliklere destek verelim. Unutmayalım ki, Gazze bütün
insanlık için bir ahlak ve vicdan sınavıdır. İnsanlık ailesi olarak ya el ele,
gönül gönüle verip bu sınavı kazanacağız ya da hepimiz kaybedeceğiz.
Hutbemi, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in
Hendek Gazvesi esnasında yaptığı şu dua ile bitirmek istiyorum:
“Ey Kur’an-ı Kerim’i indiren, hesabı çabuk gören Allah’ım! Zalim grupları
bozguna uğrat ve perişan eyle!”[6]
1 Ekim 2025 Çarşamba
26 Eylül 2025 Cuma
HAFTANIN HADİSİ
Peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:
Sizden birisinin kapısının önünde nehir olsa ve orada
günde beş kere yıkansa o kişinin hiç kiri kalır mı? İşte beş vakit namaz da
böyledir. ...
(Buhârî, "Mevâkîtu'- Salât", 6; Müslim,
"Mesâcid", 283)
Diyanet İşleri Başkanlığının 26.09.2025 Tarihli Cuma Hutbesi:PEYGAMBERİMİZ (S.A.S), CAMİ VE NAMAZ
PEYGAMBERİMİZ (S.A.S), CAMİ VE NAMAZ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce
dinimiz İslam’ın temel esaslarından biri de namazdır. Namaz, Cenâb-ı Hakk’ın
bütün peygamberlere ve ümmetlerine emrettiği bir ibadettir. Namaz; dinin
direği, müminin miracı, imanın hayata yansımasıdır. Huzurun, teslimiyetin ve
kulluğun tezahürüdür. Rükün, şart ve adabına riayet edilerek kılınan namaz;
nefsimizi terbiye eder.
Ömrümüze bereket katar. Evlerimize huzur verir. Bizleri dünyevi hırs ve
gösterişten korur. Yorgun ruhlarımızı dinlendirir. Zorluklara ve
sıkıntılara karşı sabretmeyi öğretir.
Aziz Müminler!
Namaz, sadece belirli
hareketlerden ibaret değildir; o, hayatımıza yön veren, bizi istikamet üzere
sabit tutan bir yol haritasıdır. Nitekim bizler;
namaza başlarken ‘İftitah Tekbiri’ alır, Allah’tan başka ilah olmadığını dile
getiririz. ‘Kıyam’ ile hakkın yanında batılın karşısında duracağımızı, zulme
ve zalime asla rıza göstermeyeceğimizi beyan ederiz. ‘Kıraat’ ile Kur’an-ı
Kerim’i okur, onun çağları aşan mesajlarını hayatımızın her alanına
aktaracağımızı ifade ederiz. ‘Rükû’ ile Allah’tan başkasının önünde
eğilmeyeceğimizi izhar ederiz. ‘Secde’ ile Rabbimize olan yakınlığımızın huzur
ve mutluluğuna varırız. ‘Selâm’ ile elimizden ve dilimizden kimseye zarar
gelmeyeceğinin güvenini veririz.
Kıymetli Müslümanlar!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) için namaz, hayatın son anına kadar terk edilmeyen bir kulluk vazifesidir. O, hayatının son günlerinde çok hasta olmasına rağmen cemaatle namazı bırakmamış, zorlukla da olsa namaz kılmak için mescide gelmiştir.
Allah Resûlü (s.a.s), namazı bir kalkan olarak görmüş, meleklerin şahitlik ettiği sabah namazıyla gününe başlamış,
“Her kim sabah namazını kılarsa, o kimse Allah’ın koruması altındadır.”[i] buyurmuştur. Bir vakit namazı terk etmeyi; dünyayı ve içindekileri kaybetmekle eşdeğer görmüş,
“İkindi namazını kılmayan kimse, sanki ailesini ve malını yitirmiş gibidir.”[ii] uyarısında bulunmuştur.
Resûl-i Ekrem (s.a.s) sabah namazının bereketiyle başlayan gününü yatsı
namazının sekinetiyle tamamlamış, “İnsanlar
sabah ve yatsı namazındaki sevabı bilselerdi sürünerek de olsa camiye
gelirlerdi.”[iii] buyurmuştur.
Değerli Müminler!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in hayatında namaz, kulun Allah ile olan bağını canlı tutan bir ibadet, camiler ise bu ibadetin hayat bulduğu mübarek mekânlardır.
Allah Resûlü (s.a.s), “Bir kişinin namaz kılmak için sürekli
mescide gittiğini görürseniz onun imanına şahitlik ediniz!”[iv]
buyurarak, namaz
ve camiyi, bir bütünün iki parçası olarak görmüş, imanın göstergesi saymıştır.
Nitekim camiler; Allah’ın evi, Kâbe’nin şubesi, şehirlerimizin
kalbi, medeniyetimizin temeli, huzur ve barışın teminatı olan mukaddes
yerlerdir. Birlikte omuz omuza huzura durduğumuz, kardeşliğimizi
pekiştirdiğimiz; doğru ve sahih
bilgilerle hayatımızı güzelleştirdiğimiz ilim, hikmet ve irfan
yuvalarıdır.
Aziz Müslümanlar!
Cami
ve namaz; haz, hız, tüketim ve yalnızlığın kıskacındaki günümüz insanına nefes
alma, sükûnet bulma ve yeniden huzura erme fırsatı verir. Toplumsal barışa
katkı sağlar. Çocuklarımıza ve gençlerimize kimlik ve kişilik kazandırır,
sorumluluk bilinci aşılar. Onları zararlı alışkanlıklardan ve yıkıcı
ideolojilerden korur; ailelerine, topluma ve insanlığa faydalı hale getirir. O
halde, Yüce Rabbimizin,
وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ
عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ
لِلتَّقْوٰى
“Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Biz sana rızık veriyoruz. Güzel sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır”[v] ayetine icabet ederek ailemizi; tatlı dil, güler yüz ve sabırla namaza alıştıralım. Rızık endişesinden dolayı çocuklarımızı ve himayemizde çalışanları namazdan alıkoymayalım. Allah Resûlü (s.a.s)’in sabah namazına giderken kızı Hz. Fâtıma annemizi ve damadı Hz. Ali efendimizi namaz için uyandırdığını[vi] unutmayalım.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, ömrünün son anlarında bile “Namaza dikkat edin!”[vii] uyarısında bulunduğunu, asla
göz ardı etmeyelim.
Kıymetli Müminler!
Her yıl, 1-7 Ekim tarihleri arası “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanmaktadır.
Bu yıl, “Peygamberimiz (s.a.s), Cami ve Namaz” temasıyla haftamızı idrak edeceğiz inşallah. Bu vesileyle; geçmişten
günümüze aziz milletimizin manevi imarını gerçekleştiren hocalarımızdan,
camilerimizin inşasında emeği geçen hayır sahiplerinden ve bütün cemaatimizden
ahirete irtihal edenlere rahmet, hayatta olanlara sağlık ve afiyet diliyorum.
Hutbemi Ankebût sûresinin kırk beşinci
ayetiyle bitirmek istiyorum:
“Kitaptan
sana vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Kuşkusuz namaz, hayâsızlıktan ve
kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak en büyük iştir. Allah yaptıklarınızı bilir.”[viii]
22 Eylül 2025 Pazartesi
19 Eylül 2025 Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığının 19.09.2025 Tarihli Cuma Hutbesi:PEYGAMBERİMİZ (S.A.S) VE TİCARET AHLAKI
PEYGAMBERİMİZ (S.A.S) VE TİCARET AHLAKI
Muhterem Müslümanlar!
Bir gün, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in huzuruna bir sahabi geldi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Elçisi! Ben ticaretle uğraşırım. Mal alırken fiyatı düşük söyler, sonra yavaş yavaş artırırım. Mal satarken de yüksekten başlar, sonra düşürürüm. Bu yaptığım doğru mudur?” Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Asla dediğin şekilde yapma! Bir şey alacaksan malın gerçek fiyatını
söyle. İster versinler ister vermesinler. Bir şey satacaksan da onun gerçek
fiyatını söyle. İster alsınlar ister almasınlar.”[1]
Aziz
Müminler!
Yüce dinimiz İslam’ın üzerinde durduğu önemli konulardan biri de ticaret ahlakıdır.
İslam’ın emrettiği ticaret ahlakının temelinde helal haram hassasiyeti vardır.
وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ
“Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.”[2] ayeti
gereğince ölçü ve tartıya adaleti hâkim kılmak vardır. Doğruluk
ve dürüstlüğü esas almak, yalan ve hileye tevessül etmemek vardır.
Kıymetli
Müslümanlar!
Ticaret hayatımızda en güzel örnek, kendisi
de ticaretle meşgul olan Allah Resûlü (s.a.s)’dir. O, nübüvvetten önce de Muhammedü’l-Emîn,
yani Güvenilir Muhammed olarak tanınmıştır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), çalışmayı
ve helal yoldan kazanç elde etmeyi teşvik etmiş, tembelliği ve dilenciliği hoş
görmemiştir. Ticarette terazisine hile karıştıran, diline yalan bulaştıran, kazancına
haram katanları cehennem azabıyla uyarmıştır.
Değerli
Müminler!
Maalesef, bugün Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in,
“Öyle bir zaman gelecek ki, kişi, malını helâlden mi yoksa haramdan mı elde
ettiğine bakmayacak!”[3] buyurduğu
günlerden geçiyoruz. Kimi insanlar, daha
çok kazanma ve kısa yoldan zengin olma arzusuna kapılıp helâl haram
hassasiyetini kaybetmiş durumdadır. İslam’a göre; sattığı ürünü olduğundan farklı göstermek, karaborsacılık,
tefecilik ve stokçuluk yapmak kul hakkıdır, haramdır. Verdiği
sözü yerine getirmemek, yerine getiremeyeceği bir şeyi taahhüt etmek
yalancılıktır, günahtır. Alım satımda yerli ve yabancı kişilere
farklı tarifeler uygulamak, aldatmadır, günahtır. Afet zamanlarını, öğrencilerin
okul, memurların tayin dönemlerini fırsat bilerek kira ve ürün fiyatlarını
artırmak kul hakkıdır, vebaldir.
Alışverişte satılan malların kusurlarını bilerek gizlemek, satıcının bilgisizliğinden veya zor durumda kalmasından istifade ederek malı gerçek fiyatından düşük bir fiyata almak fırsatçılıktır, emeğe ihanettir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır:
“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Kusurlu bir
malı, kusurunu açıklamadan din kardeşine satması helâl değildir.”[4]
Kıymetli Müslümanlar!
Aziz milletimiz, Allah Resûlü (s.a.s)’in güzel ahlakını ticaretimize ahîlik teşkilatı ile taşımıştır. Ahîlik; iyiliğin tezgâhta dokunduğu, alın terinin duayla buluştuğu, kazancın sadece cepte değil yürekte de biriktiği bir gönül kurumudur. Yüce Rabbimizin,
“Onlar, ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.”[5] buyurduğu üzere;
imanı
kalbe nakşeden, ticaret uğruna ibadetten vazgeçmeyen şahsiyetler topluluğudur.
Bugün bize düşen, ahîlik anlayışını ticaretimize yeniden hâkim kılmaktır. Rızkımızı helal yollardan temin etmenin gayretinde
olmaktır. Unutmayalım ki, ticaretin bereketi
dürüstlükte, huzuru helâlde, kazancı ise Allah’ın rızasında saklıdır.
Hutbemi Sevgili Peygamberimiz
(s.a.s)’in şu müjdesiyle bitiriyorum:
“Dürüst ve güvenilir tüccar, mahşerde peygamberler,
sıddîklar ve şehitlerle beraberdir.”[6]