Efkan Vural'ın Yazıları
5 Aralık 2025 Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığının 05.12.2025 Tarihli Cuma Hutbesi:İNSAN, HUZURU İBADETLE ELDE EDER
İNSAN, HUZURU İBADETLE ELDE EDER
Muhterem
Müslümanlar!
Kainatta her varlık belli bir amaca yönelik
yaratılmıştır. Varlıklar içerisinde akıl ve iradesiyle seçkin bir yere sahip
olan insan da yüce bir gaye
için dünyaya gönderilmiştir. Cenâb-ı Hak, bu hususu, “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?”[1]
ayet-i kerimesiyle bizlere haber vermiştir.
Aziz Müminler!
İbadet, samimi bir niyetle İslâm’ın emir ve yasaklarını gözetmektir. Yüce
Rabbimizin verdiği sayısız nimetlere şükretmektir. İbadet,
imanın hayata yansımış halidir. İnsanı
kötülüklerden koruyan bir kalkan, huzura ve mutluluğa ulaştıran bir kılavuzdur.
Kıymetli Müslümanlar!
İbadetler
sadece kişiye değil, bütün bir topluma iyilik ve hayır getirir. Evet, namaz
kişiyi; hayâsızlıktan, günahlardan ve yanlışlardan korur. Bununla birlikte mümin,
namaz kıldığı halde Allah’ın emir ve yasaklarını çiğnemeye; ailesine, komşusuna
ve diğer insanlara eziyet etmeye devam ediyorsa kıldığı namazları gözden
geçirmelidir. Zekât, insana paylaşmayı, ihtiyaç sahiplerine destek olmayı,
cimrilik ve tembellikten arınmayı hatırlatır. Müslüman; bencillik, cimrilik,
hırs, haset,
israf, faiz, gurur ve kibirden uzaklaşmadığı müddetçe zekâtın gerçek mahiyetini
kavrayamamış demektir. Hac, insanların Allah katında bir tarağın dişleri gibi
denk olduğunu, tevhit ve vahdeti, marifet ve hikmeti, mahşeri ve hesabı
hatırlatıyorsa amaç hasıl olmuştur. Oruç, insana takvayı ve sabrı öğretir. Şayet
mümin; yalan söylemeyi, gıybet ve dedikoduyu, kul ve kamu hakkı yemeyi
sürdürüyorsa hadis-i şerifte işaret edildiği üzere oruçtan kendisine sadece
açlık ve susuzluk kalmıştır.[2]
Değerli
Müminler!
İbadetler sadece
belli bir zaman ve belli bir mekanla sınırlı değildir. Aramızda sevgi, saygı, şefkat ve merhameti
yaymamız, iyiliği yeryüzünde egemen kılmak için gayret göstermemiz de bir ibadettir.
Aile fertlerine karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemiz, onlara şefkat ve
merhametle davranmamız, yetim ve muhtaçları sevindirmemiz de bir ibadettir. Rızkımızı
helalinden kazanıp helal yollarda harcamamız da bir ibadettir. Çalışmamız ve
üretmemiz; vatanımıza, milletimize ve tüm insanlara faydalı olmamız da bir ibadettir.
Yeri geldiğinde insanlara eziyet veren küçücük bir engeli yoldan kaldırmamız
dahi ibadettir.
Aziz Kardeşlerim!
Müslüman için ibadetin olmadığı bir hayat
düşünülemez. “Kulluğunuz ve niyazınız olmasa
Allah size ne diye değer versin!”[3] buyuran Yüce Rabbimize
ibadet etmek, O’nun rızasını kazanmak, sevgisine nail olmak bizler için kazançların
en büyüğüdür. Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in “…Allah katında amellerin en sevimlisi, az da
olsa devamlı olanıdır”[4] hadis-i şerifi
gereğince ömür sermayemizi ibadetlerle ve salih amellerle
değerli kılmak, karşılığında da ahiret yurdunu elde etmek ne kıymetli bir kazançtır.
Çocuklarımıza güler yüz ve tatlı dille ibadet alışkanlığı kazandırmak onlara
bırakabileceğimiz en değerli mirastır.
Hutbemizi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitirmek istiyorum: “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek
ve sana güzelce ibadet etmek için bana yardım et!”[5]
1 Aralık 2025 Pazartesi
28 Kasım 2025 Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığının 28.11..2025 Tarihli Cuma Hutbesi:FEDAKÂRLIĞIN ZİRVESİ: ÎSÂR
FEDAKÂRLIĞIN ZİRVESİ: ÎSÂR
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam’ın temel gayelerinden biri de
Allah rızası için birbirini seven, birbirine yardım eden, iyilikte yarışan
erdemli insanların oluşturduğu bir toplum inşa etmektir. İslam, bunun yolunu da
bize göstermiştir. Bu yol, sevgi ve kardeşlik temeline dayanan; kişiyi bencillik,
cimrilik ve kıskançlık gibi kötü hasletlerden arındıran îsâr duygusudur.
Aziz Müminler!
Îsâr; yalnızca
Allah’ın rızasını gözeterek insanların ihtiyaçlarını imkânımız
nispetinde karşılamaya gayret göstermektir. Kendimizi düşündüğümüz
kadar hatta daha da fazla başkalarını düşünmektir. Îsâr;
şefkat, merhamet ve sabırla anne ve
babamızın, eş ve çocuklarımızın gönüllerini hoş tutabilmektir. Engelli kardeşlerimize hayatı kolaylaştırmak; göremeyenin
gözü, konuşamayanın dili, işitemeyenin kulağı, yürüyemeyenin ayağı, tutamayanın
eli olabilmektir. Îsâr; içinde yaşadığımız toplumun, hatta bütün insanların
iyiliğe ve hayra ulaşması için kimi
zaman malımızdan, kimi zaman rahatımızdan vazgeçmektir. Kimi zaman yanı
başımızdaki komşularımızın, kimi zaman akrabalarımızın, kimi zaman da Gazze’deki mazlum kardeşlerimizin yanında olmak,
maddi ve manevi desteğimizi onlardan esirgememektir. Yeri geldiğinde ise din, vatan ve mukaddesat uğruna
canımızı feda etmektir.
Kıymetli Müslümanlar!
Bizler, fedakârlığın en güzel örneklerini Peygamber
Efendimiz (s.a.s) ve güzide ashabından öğrendik. Onlar, başlarına gelen bütün
zorluklara göğüs germişler, insanların gönüllerinin İslam’a ısınmaları için var
güçleriyle çalışmışlar, onlar için Cenâb-ı Hakk’a daima dua etmişlerdir. “Onlar, yiyeceklerini yoksula, yetime ve
esire seve seve ikram ederler. Ve şöyle derler: Biz size Allah için ikram
ediyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz”[1] ayet-i kerimesinin yaşayan örnekleri olmuşlardır.
Değerli Müminler!
Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde, “Kendiniz için istediğinizi
mümin kardeşiniz için de istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olamazsınız”[2]
buyurmaktadır. Hal böyleyken,
bugün basit gibi görünen ancak îsâr ahlakımızla çözebileceğimiz nice
davranışlara şahit olmaktayız. Bir yandan birbirine ikram için yarışan
insanların öte yandan trafikte yol vermemesi, hatta bunun için tartışması,
ambulans ve itfaiye araçlarının geçişini engellemesi, emniyet şeridini ihlal
etmesi, engellilere ayrılan park
yerlerine araçlarını park etmesi ne kadar da ibretlik bir durumdur.
Çocuklarını uyuturken ya da hastası varken evinde parmaklarının ucuna basarak
yürüyen ve fısıltıyla konuşanların televizyon ya da müziğin sesini sonuna kadar
açarak komşusunu, hastaları rahatsız etmesi ne kadar da düşündürücü bir
tablodur. Kendisi için bir şey almak ya da evine sağlıklı gıda götürmek için
kılı kırk yaranların sattığı şeyin kusurunu gizlemesi, son kullanma tarihi
geçmiş malların etiketlerini değiştirmesi, helal haram hassasiyetini kaybetmesi
ne kadar da acı bir haldir. Kişinin; toplu taşıma araçlarında kendi konforunu
önceleyip hasta, hamile ve yaşlıları ötelemesi ne kadar da üzücü bir husustur.
Aziz Müslümanlar!
Îsâr’ın gereği;
“İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın”[3] ilahi davetine icabet ederek nerede bir ihtiyaç sahibi varsa onun yardımına
koşmak, hayatı birbirimize yaşanılır kılmaktır. Her yüreğe huzur ve mutluluk
ulaştırmak, bir yetimin duasında, bir garibin tebessümünde yer almaktır.
Hutbemizi
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in hadis-i şerifleriyle bitirmek istiyorum: “Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece,
Allah da onun yardımcısı olur.”[4]
24 Kasım 2025 Pazartesi
22 Kasım 2025 Cumartesi
21 Kasım 2025 Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığının 21.11..2025 Tarihli Cuma Hutbesi:ŞİDDETİN ÇARESİ MERHAMET EĞİTİMİ
ŞİDDETİN ÇARESİ MERHAMET EĞİTİMİ
Muhterem
Müslümanlar!
İnsan,
yeryüzünün en değerli varlığıdır. Her türlü saygıya layıktır. Kadın, erkek,
çocuk, genç, yaşlı ayırt edilmeksizin her insanın canı mukaddestir. Dolayısıyla
kimden gelirse gelsin, kim maruz kalırsa kalsın ve gerekçesi ne olursa olsun
şiddetin hiçbir çeşidi kabul edilemez. İster ailede, ister sosyal hayatta,
isterse dijital mecralarda söz, tutum ve davranışlarla hiç kimseye zarar
verilemez, kimsenin şeref ve haysiyetine dil uzatılamaz. Peygamber Efendimiz
(s.a.s), Müslümanı şöyle tarif etmektedir: “Müslüman, elinden ve dilinden insanların güvende olduğu kişidir.”[i]
Aziz Müminler!
Şiddetin
sıradan bir hal aldığı, akran zorbalığının her geçen gün yaygınlaştığı, insanların
birbirleriyle kavgalarını sosyal medyada paylaşmayı marifet saydığı; sokakta,
toplu taşımada ve trafikte mal ve can emniyetinin hiçe sayıldığı bir dönemden
geçmekteyiz. Alkol, kumar ve uyuşturucu
madde gibi bağımlılıklar, kötülüklere sevk eden dijital oyunlar, yanlış
örneklerle kirlenen ekranlar maalesef şiddetin günden güne yayılmasına zemin
hazırlamaktadır. Oysa şiddet hiçbir sorunu çözemez. Aksine sevgiyi bitirir,
insanı yalnızlaştırır, toplumu çürütür. Nitekim ümmeti olmakla şeref duyduğumuz
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in hayatında
şiddetin izine dahi şahit olunmamıştır. O, “Kıyamet gününde azabın
şiddetlisini görecek olanlar, dünyadayken insanlara şiddet gösterenlerdir”[ii] buyurarak
şiddetin ve zulmün asla karşılıksız kalmayacağını haber vermiştir.
Kıymetli Müslümanlar!
Şiddetin çaresi
merhamet eğitimidir. Allah’ın bizlere emaneti olan çocuklar; inancı, iyiliği, merhameti, sevgi ve saygıyı
ilk olarak ailesinden öğrenir. Bu münasebetle “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et…”[iii] ayet-i
kerimesini rehber edinen her anne baba; çocuklarının yüreklerine dokunmalı,
başlarını okşamalı, onları Allah’a iyi bir kul, çevrelerine faydalı bir insan olarak
yetiştirmeye gayret göstermelidir. Bir çocuk için, ilim ve hikmet
yolculuğundaki en önemli kişilerden biri de öğretmenlerdir. Peygamber Efendimiz
(s.a.s), eğitim ve öğretim gibi kutsal bir vazifeyi yürütenlere; “İlim
öğreten kimseye, öğrettiği ilimle amel edenlerin kazandıkları kadar ecir
verilir…”[iv] müjdesini
vermektedir. Zira öğrencilerine ahlak ve edebiyle, şefkat ve
merhametiyle rol model olan her bir öğretmen toplumda fazilet ve erdemin teminatıdır.
Değerli Müminler!
Şiddetin gölgesini
hayatımızdan uzaklaştırmak için; gönüllerimize muhabbeti, evlerimize ve
okullarımıza merhameti hâkim kılalım. Kalbimize düşen öfke kıvılcımlarını rahmet
yağmurlarıyla söndürelim. Evlatlarımızın yüreğine sevgi, saygı, anlayış ve
paylaşmanın tohumlarını serpiştirelim. Unutmayalım ki, bir çocuğun zihnine işlenen
güzel bir söz, gönlüne yerleştirilen merhamet ve muhabbet yarının huzur dolu
dünyasına dikilmiş bir fidan olacaktır.
Bu vesileyle merhamet eğitiminde bizlere rehberlik eden anne ve babamızı,
öğretmenlerimizi, hocalarımızı ve Kur’an muallimlerimizi hayırla yâd ediyoruz. Hutbemizi,
Allah Resûlü (s.a.s)’in şu uyarısıyla bitirmek
istiyorum: “İnsanlara merhamet etmeyene
Allah da merhamet etmez.”[v]
18 Kasım 2025 Salı
16 Kasım 2025 Pazar
14 Kasım 2025 Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığının 14.11..2025 Tarihli Cuma Hutbesi:VATAN VE MİLLET RUHUMUZ
VATAN VE MİLLET RUHUMUZ
Muhterem Müslümanlar!
Bizler için
yalnızca bir toprak parçası olmayan vatan; bağımsızlığımızın sembolü, şanlı
ecdadımızın bizlere bıraktığı mukaddes bir emanetidir. Kahraman milletimizin
her türlü hayâsızca akına göğsünü siper ettiği, uğruna; canını, cananını, hatta
bütün varını verdiği, ulvi değerleri yaşatmak için gazi olduğu, şehadet
şerbetini içip Hakk’a yürüdüğü cennet yurdumuzdur. Vatan; içerisinde huzur ve
güvenle yaşadığımız, hür olmanın onurunu tattığımız, istikbâlin umudunu
taşıdığımız, âlimler, arifler, erenler diyarıdır.
Aziz Müminler!
‘Vatan’ deyince her şeyi unutup ileri atılan kahraman
ordumuz ve Mehmetçiğimizi hayırla yâd etmek hepimiz için bir borçtur. Adını
Fahr-i Kâinat Efendimizin adıyla anıp ‘Mehmetçik’ dediğimiz kahramandır o…
‘Peygamber Ocağı’ yuvasıdır onun! Güçlü, atılgan, zeki, becerikli ve gözü
pektir! Daima ön safta olmak ister; asla durmaz, durmak nedir bilmez. Cepheden
cepheye koşarken her türlü zorluğa göğüs gerer, vatan sevgisini daima ileride,
en önde tutar ve ‘Vatan sağ olsun!’ der, ‘Yeter ki vatan sağ olsun!’ Şairin
dediği gibi;
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor!
Ve bir bayrak dalgalanmak için;
Rüzgâr bekliyor!
Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin;
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?
Kıymetli Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim, bu iman ve aşkla toprağa düşen canları, şehitler tepesini boş bırakmayan kahramanları şöyle anlatmaktadır: “Allah yolunda öldürülenlere sakın ölüler demeyin. Bilâkis onlar diridirler; Rableri katında rızıklara mazhar olmaktadırlar.”[1] Cenâb-ı Hakk’ın bu müjdesine nail olmak isteyen kahraman ordumuz, geceleri gündüze, gündüzleri geceye sığdırmak için zamanı ve mekânı unutmuş, koşmaktadır. Mehmetçiğimiz, bugün; kanıyla, canıyla, her şeyiyle büyük bir mücadele içindedir. Sadece ülkemiz sınırlarında değil, ayak bastığı her yerde; sınır ötelerinde, gönül coğrafyamızda, garip sesinin, mazlum çığlığının yankılandığı her köşede insanlık onuru, iffet ve namusu ayakaltında kalmaktan kurtuluyor. Bu öyle bir insanlık mücadelesi ki,
“Gevşemeyin,
üzülmeyin. Eğer iman etmişseniz üstün olan sizlersiniz”[2] buyuran Yüce
Kitabımız, barış yolunda bu kutlu askere, İslam’ın son ordusuna, kahraman
neferlerimize umut oluyor. Onları yeryüzü mazlumlarının duasına mazhar kılıyor.
Şair bu hususu ne kadar da güzel ifade ediyor:
Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi!
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi!
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın!
Değerli Müminler!
Devletimizin bütünlüğü, vatanımızın bekası
ve milletimizin selameti için sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirmek; bize
medeniyetler kurduran, zaferden zafere koşturan milli ve manevi değerlerimize
sahip çıkmak ve bunları gelecek nesillere aktarmak, birlik ve beraberliğimizi
sekteye uğratmamak, aramıza fitne ve fesat tohumları ekmek isteyenlere karşı
uyanık olmak, kardeşliğimizden asla ödün vermemek üzerimize düşen bir
borçtur.
Bu vesileyle Bedir’den Malazgirt’e,
İstanbul’un Fethi’nden Çanakkale’ye, İstiklâl Harbi’nden 15 Temmuz’a, kelime-i
tevhidin nurunun aziz milletimizin ve kutlu devletimizin üzerine düştüğü ilk
günden bugüne kadar î’lây-i kelimetullah aşkıyla üzerinde özgürce yaşayabileceğimiz
bir vatan için canlarını feda eden, ayrıca geçtiğimiz Salı günü elem verici
uçak kazasında şehadet şerbeti içen aziz şehitlerimizi, ahirete irtihal eden
kahraman gazilerimizi ve devlet büyüklerimizi rahmet, minnet ve şükranla yâd
ediyorum. Milletimiz var olsun, devletimiz ilelebet payidar olsun.
Hutbemizi Peygamber
Efendimiz (s.a.s)’in şu müjdeleriyle bitirmek istiyorum:
“İki göz vardır ki cehennem ateşi onlara dokunmaz: Biri, Allah korkusundan
ağlayan gözdür. İkincisi ise gecesini Allah yolunda nöbet tutarak geçiren
gözdür!”[3]
10 Kasım 2025 Pazartesi
7 Kasım 2025 Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığının 07.11..2025 Tarihli Cuma Hutbesi:VEFA İMANDANDIR
Diyanet İşleri Başkanlığının 07.11.2025 Tarihli Cuma Hutbesi:
VEFA İMANDANDIR
Muhterem Müslümanlar!
İnsanı Allah’ın rızasına ulaştıran, dünyada mutluluğa kavuşturan hasletlerden
biri de vefadır. Vefa; sevginin, saygının, sadakatin ve
fedakârlığın göstergesidir. Kişinin sözünde durması, iyiliğe iyilikle karşılık
vermesidir. Düştüğünde elinden tutup kaldıranları, sevindiğinde mutlu olanları,
üzüldüğünde gözyaşını silenleri unutmamasıdır. Vefa; menfaatin değil
muhabbetin, nefretin değil affın, zulmün değil adaletin yanında olmak,
kardeşlik ahlakını ve hukukunu kuşanmaktır.
Değerli Müminler!
Vefanın en yücesi; elest bezminde Yüce Rabbimize verdiğimiz sözümüze sadık kalmak, bir ömür boyu O’na kul olmaktır.
“…Kim
Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir”[1] müjdesine nail olmak için
Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine itaat etmek, nimeti şükürle, imtihanı sabırla karşılamaktır.
İmanla gönlümüzü, ilimle aklımızı, zikirle kalbimizi, tövbe ile ruhumuzu,
Kur’an’la hayatımızı huzura erdirmektir.
Kıymetli
Müslümanlar!
Cenâb-ı Hakk’a gösterilen vefadan sonra en kıymetli vefa, Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.s)’e gösterilendir.
“Andolsun, size
içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır
gelir. O, size çok düşkündür. Müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur”[2]
ayetinde buyrulduğu üzere, biz ümmetine çok düşkün olan Allah Resûlü (s.a.s)’e
iman etmek, onu ve ehl-i beytini çok sevmek vefamızın gereğidir. Onun sünnetine
tabi olmak, hak ve hakikat mücadelesine sahip çıkmak, mübarek ismi anıldığında
salavât-ı şerife getirmek Peygamberimiz (s.a.s)’e olan vefa borcumuzdur.
Aziz Müslümanlar!
Vefa; aynı
zamanda ailemize sadakat, büyüklerimize hürmet, çocuklarımıza şefkat
göstermektir. Vefa bazen; kan vererek, organ bağışlayarak bir kardeşimizin
derdine derman, yakınlarına umut olmaktır. Bazen de bir fidanı toprakla
buluşturmaktır.
Bunun
yanında, İslam’dan neşet eden medeniyetimize ve kültürümüze sımsıkı sarılmak,
milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmak bir vefadır. Cennet yurdumuzu bize
vatan kılan aziz
şehitlerimizi, ahirete göç eden kahraman gazilerimizi ve bütün geçmişlerimizi
hayırla yâd etmek ecdadımıza bir vefa borcudur.
Kıymetli Müminler!
Vefa duygusunun azaldığı, kadirbilmezliğin yaygınlaştığı yalan dünyada vefaya sahip çıkmak;
“Ahde güzel bir şekilde vefa göstermek imandandır”[3] hadis-i şerifinde işaret edildiği üzere imanımızın bir gereğidir.
Bugün bir
vefa muhasebesi yapalım. Yüce Rabbimizin bize verdiği sayısız nimetlere karşı
vefa borcumuzu eda edebildik mi? Anne ve babamızın, eş ve çocuklarımızın, akraba ve
komşularımızın gönüllerine dokunan iyi bir insan olabildik mi? İçinde
yaşadığımız topluma bir vefa borcu olarak yetim ve öksüzlerin başını
okşayabildik mi? Bir hastanın, bir çaresizin derdine merhem olabildik mi, bir
muhtacın yardımına koşabildik mi? Bir yaşlının yalnızlığına çare olabildik mi,
engelli bir kardeşimizin hayatını kolaylaştırabildik mi?
Evet, kıymetli kardeşlerim! Bir insan
olarak sorduğumuz bu sorulara müspet cevaplar verebilmek temennisiyle hutbemizi Peygamber Efendimiz
(s.a.s)’in şu mealdeki hadis-i şerifiyle bitirmek istiyorum:
“Emanete riayet edenin imanı
olgunlaşmıştır, ahde vefa gösterenin ise dini kemâle ermiştir.”[4]
3 Kasım 2025 Pazartesi
Helal Yolda Çalışmak İbadettir
Atasözünde İşleyen demir pas tutmaz. Bunun gibi çalışan insan sağlıklı olur. Sağlıklı olması hem bedenen ve hem de ruhen olmaktadır.
31 Ekim 2025 Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığının 31.10.2025 Tarihli Cuma Hutbesi:AİLEDE HUZURUN KAYNAĞI: MERHAMET VE MUHABBET
Diyanet İşleri Başkanlığının 31.10.2025 Tarihli Cuma Hutbesi:
AİLEDE HUZURUN KAYNAĞI: MERHAMET
VE MUHABBET
Muhterem
Müslümanlar!
Aile; Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği sayısız nimetlerden bir tanesidir. Aile, ruhun sekinet bulduğu; insanın insana, cânın cânâna emanet edildiği güven yurdudur. İmanın gönüllere yerleştiği, ibadetlerin hayat bulduğu; iyiliğin, adaletin, doğruluğun, sevgi ve saygının öğrenildiği bir mekteptir. Aile, insanı kötülüklerden ve günahlardan koruyan sağlam bir kaledir. Ahlaklı bir nesli yetiştiren, şahsiyet ve kimliği şekillendiren, erdemli bir toplumu oluşturan muhabbet ve merhamet ocağıdır.
“İçinizden
kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet
var etmesi, Allah’ın varlığının delillerindendir. Bunda düşünen bir toplum için
elbette ibretler vardır”[1] ayetinde buyrulduğu üzere
aile, ilahi
rahmetin yeryüzündeki tecellisidir.
Aziz
Müminler!
Ailenin her ferdi vazgeçilmezdir, önemlidir, değerlidir. Anne
ve baba; fedakârlığın, huzurun ve şefkatin vücut bulmuş halidir. Çocuklar;
Allah’ın eşsiz emanetleri, aile yuvasının nadide çiçekleridir. Anne ve babanın elinde bütün insanlığın
hayrına yetiştirilmesi gereken cevherlerdir. Nine ve dede ise geçmişin mirasını geleceğe taşıyan,
yerleri doldurulamayan, elleri öpülesi ulu çınarlardır.
Kıymetli
Müslümanlar!
Büyük emek ve umutlarla kurulan aile yuvalarımız bugün nice
tehditlerle karşı karşıyadır. Sapkın akımlar ve batıl ideolojiler, aile yapısını bozmaya çalışmakta,
özgürlük bahanesiyle gayr-ı meşru birliktelikler aile olarak sunulmaktadır. Ailemizin ve toplumumuzun istikbali, devletimizin bekası, millet
varlığımızın teminatı olan çocuklarımız külfetmiş gibi gösterilmektedir. Anne
ve babalar, nine ve dedeler ise rahatlık ve konfor gerekçe gösterilerek yalnızlığa
ve ilgisizliğe mahkûm edilmektedir. Dijital
mecralarda fıtratımıza uygun olmayan bir takım içerikler; bazı sinema, dizi,
reklam ve televizyon programları ile aile yapımız yıkıcı etkilere maruz
bırakılmaktadır. Ancak şunu bilelim ki, bütün bu olumsuzluklar karşısında asla
çaresiz değiliz. Bu sorunların çözümü; Kur’an-ı Kerim’in rahmet yüklü mesajları
ve Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in örnek ahlakıyla yoğrulan özümüze dönüşte
saklıdır.
Değerli
Müminler!
Ailemizi; Rabbimizin emrettiği, Resûlullah (s.a.s)’in hayatına aktardığı şekilde kurmak, sevgi ve saygıyla korumak, şefkat ve muhabbetle yaşatmak, iyilik ve adaletle geleceğe taşımak hepimizin ortak sorumluluğudur.
Dolayısıyla,
“En bereketli nikâh, külfeti en az olanıdır”[2] buyuran Allah Resûlü (s.a.s.)’in tavsiyesine uyarak aile yuvalarının kolaylıkla kurulmasına çaba gösterelim. Çocuklarımızın en mutlu zamanlarını lüks ve israfa kurban etmeyelim.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in,
“Sizin en hayırlınız, ailesine en hayırlı olandır. İçinizde ailesine karşı en hayırlı olan da benim”[3] hadisini kendimize rehber edinelim. Ailemizde nezaket ve zarafeti hâkim kılalım.
Göz aydınlığı çocuklarımızın çokluğunu Cenâb-ı Hakk’ın lütfettiği büyük bir nimet ve bereket kaynağı olarak görelim.
“Biz insana anne babasına iyi davranmasını emrettik”[4]
ilahi hitabına itaat
ederek aile büyüklerimize merhamet kanatlarımızı indirelim. Allah’ın rızasına
ulaşmanın yollarından birinin de anne babanın rızasından geçtiğini unutmayalım.
Hutbemizi Kur’an-ı Kerim’de bize
öğretilen şu dua ile bitirmek istiyorum:
“Ey
Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi takva
sahiplerine öncü eyle!”[5]